• Sonuç bulunamadı

1.3. Post-Truth Popülizmin Beslendiği Kaynaklar

1.3.8. Siyaset-Siyasa Ayrımının Keskinleşmesi: Praxis ile Poiesis’in Kopuşu

113

çizilmesi üzerine kurulmuş olduğudur. Marksist damardan beslenen sol, kültürel etmenlerin ekonomik saiklere yukarıda da ifade edildiği gibi popülizme zemin hazırlamak açısından ağır bastığı bir dönemde sınıf odaklı kalmakta; liberal sol ise prensip düzeyinde ilerlemeci ve çoğulcu içeriği ile farklı aidiyetlere eşitliği desteklemesi ve en nihayetinde küreselleşmenin sınırları aşındırıcı eğilimine bir tepki kurgulamasının zorluğu hasebiyle post-truth popülizmin bizatihi muhalefet ettiği ana ögeleri barındırmakta, bunlardan ötürü de sol hareketler post-truth’u kendi lehine kullanabileceği alternatif yolları yaratmaya dair güçlükler yaşamaktadır. Sağın başarısı ise birinci maddeyle ilintili olarak sunulacak ikinci maddede şu şekilde özetlenebilir: Bhambra’ya göre özellikle ABD ve Birleşik Krallık’ta gözlemlenebildiğini iddia ettiği dışlayıcılık ve eşitsizlik temalı popülist hareketler güncel sağ popülizmin sahip olup solun kabul edemeyeceği değerler barındırmaktadır (Bhambra, 2017, s. 220). Buna sağ popülistlerin yine performatif edimleriyle sergiledikleri cinsiyetçilik, muhafazakâr milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve nostaljik, bozulmamış bir öz vatan vurgusu da eklemlenebilir67. Dolayısıyla sağ popülistler güvenliksizlik ve belirsizlikle baş etme konusunda genel itibarıyla geleneksel hiyerarşileri tekrardan dolaşıma sokarak, aidiyetleri vurgulayarak ve değer eksenli otantik bir siyaset anlayışı geliştirerek soldakilere nazaran daha etkili bir mahiyette öne çıkmaktadır.

114

dairdir. Esasen siyaset ile siyasanın Türkçede farklı anlamlarda telaffuz edildikleri gözlemlenebilir. Bir yandan seçimler, gündem, siyasal eylemlilik, kitle iletişimi ve performatif boyuta dayanan siyaset, diğer yandan ise rasyonel karar alma süreçleri sonucu teknik bir mantaliteyle ortaya konulan ve uzun vadeli ilkeleri içeren siyasa, bu iki kavramın temel ayrımını imler. Siyaset-siyasa farkının İngilizcedeki yansımasına bakıldığında ayrışma kelimeler düzeyinde daha net görülebilmektedir. Türkçeye daha ziyade siyasa olarak çevrilen policy ve genellikle siyaset olarak tercüme edilen politics sözcükleri mevzubahis meselenin ana fikrini zerk edebilmek için önem taşımaktadır.

Policy olarak siyasa sıklıkla uzmanlaşmaya, mütehassıs görüşüne ve ait olduğu alanın nevi şahsına münhasır bilgisine dayanan bir faaliyet alanı olarak belirmektedir. Bir ülkenin dış politikası, askerî operasyonları, ekonomisi ve sağlık politikasını68 ilgilendiren konular, ilgili alanın birikim ve deneyimine sahip çeşitli uzmanlarca tartışılarak teknik akıl çerçevesinde rayına oturtulmaya çalışılır. Buradan bakıldığında siyasa soğuk, kuralcı, mekanik ve akılcıdır. Politics anlamındaki siyasete gelindiğinde ise karşılaşılan eylem biçimi görünümler üzerine inşa edilen, duygulanımsal, doğaçlamaya yer ayıran ve performatif yanlar barındıran etkileşimleri kapsar. Burada teknik bilgi değil, edimsel vurgusu yüksek hitabet ve doğrudan eylem gibi pratik bilgiye has unsurlar devreye girer.

Post-truth popülizmde olgulardan ziyade algılar, doğrulardan ziyade imajlar, teknik anlatılar yerine duyguları mobilize edebilen yalanlar ve plan-program yerine olumsallık içerisinde konum alma kabiliyeti öne çıkar. Burada da siyasetin siyasadan uzaklaşması söz konusu olur. Kendi içerisinde yeni bir ayrım olmanın çok ötesinde bir anlam ihtiva eden siyaset-siyasa farklılaşması, özellikle Arendt’in Antik Yunan felsefesi ve siyaset

68 Post-truth popülizmin sağlık sistemine yönelik bir tehdit olarak algılanması gerektiğini ve vatandaşların sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlanabildiği bir anlayış yerine siyasetteki kutuplaşmaya paralel biçimde daha dışlayıcı bir sağlık politikasını ortaya çıkarabileceğini belirten bir çalışma için bkz. (Speed ve Mannion, 2017).

115

düşüncesini irdelerken fazlasıyla değindiği bir ikiliğe de tekabül ediyor denilebilir:

Teknik bilgiyi işlemenin araçsal mantığa sahip edim tarzı olarak poiesis (ki bunun erdemi technē’dir) “yapmak” ve “üretmek” fiillerini imlemekteyken, pratik faaliyetlerin kendinde amaç biçimindeki edimi olarak praxis (ki bunun erdemi phronesis’tir) ise söz ve eylemle kamusal alanda diğerleriyle birlikte ortak dünyayı deneyimlemenin kavramsal ifadesidir (Arendt, 1998, s. 195-196). Yani buradan yola çıkılarak aslında siyasal eylemin kendine has koşulları ile siyasanın teknik ve araçsal içerimleri arasındaki fark, siyasal düşünceler tarihinin en eski noktalarına kadar izi sürülebilen bir ayrışmayı gözler önüne sermektedir. Siyaset praxis ile siyasa ise poiesis ile özdeşleştirilebilmektedir.

Karşılaştırma yaparak ilerlemek gerekirse poiesis yardımıyla aktif olarak sahada olan biten teknik süreçlerin kendileri oluşturulmaktayken, praxis sayesinde bu süreçlerle ilintili ya da ilintisiz doğru veya yanlış anlatılar sahne önüne, bir başka ifadeyle kamusal gündemin görünümler alanına getirilmektedir.

Post-truth popülizm bağlamına çekerek bu tartışmayı sürdürmek amacıyla güncel koşulların değişkenlerine bağlı olarak siyaset ile siyasa arasındaki ayrım, olgu ile kanı kavramlarının sınırını çizen hattın muğlaklaşması ile birlikte daha da belirsizleşmiştir denilebilir. Roberts’a göre siyaset tarzı giderek siyasanın hem konularından hem de niteliğinden bağımsız hâle gelmiştir (Roberts, 2011). Yani kurumsal yapıların kendilerine has mantığı çerçevesine yaptıkları siyasa tartışmaları ile yürüttükleri aktiviteler, siyasetçiler tarafından deneyime dayalı bir şekilde kamuya yansıtılan ve artiküle edilen söylemlerin uzağında kalmaktadır. Yapılan ile anlatılan arasındaki açı artarken vatandaşın kamusal alanın ve idarenin işleyişine yönelik sahih bilgi alma olasılığı, özellikle sosyal medyanın yarattığı bilgi kirliliği atmosferinde daha da düşer. Bu bilgi edinme güçlüğünün doğurduğu doğal sonuçlardan birisi kişilerin artık kendi değer yargılarına uygun adaylar arasından rasyonel tercihte bulundukları seçmenler olarak

116

değil, muğlak ve güvensiz bir ortamda ait hissedilen kimliğin iç grup bütünlüğünü kimin daha iyi sağlayacağını irdeleyen partizanlar olarak var olmaya başlamalarıdır. Lakoff’un ifadesiyle belirtmek gerekirse, siyasette oylanan ve destekleneneler çıkarlar ve akılcı politikalar değil, kimliklerdir (Lakoff, 2004). Teknikten kopmanın sonuçlarından birisi, böylesi bir kutuplaşmış iklim ve olgusal hakikate duyarsızlaşma ile belirir.

Post-truth popülizmin siyaset ile siyasa bağını gevşeterek kendisini ekseriyetle deneyime dayalı ve görsel ağırlıklı performans üzerinden kuran bir siyasal kavrayışa eklemlediği göz önünde tutulmakla birlikte, diğer yandan şöyle bir soru yöneltmek oldukça meşrudur:

Popülistler, post-truth siyasetle örtüşen söylem ve pratiklerini şekillendirirken hiçbir şartta uzmanlığa ve siyasa mantığına riayet eden karar alma mekanizmalarına başvurmazlar mı? Yani post-truth popülizmin de kendine özgü bir stratejik akıl barındırdığı ölçüde belirli bir siyasa angajmanı doğrultusunda kamuoyuna sunulduğu düşünülemez mi? Bu soruya net bir yanıt vermek kolay olmamakla birlikte, popülist siyasetçilerin etkililiğini ve iktidarını perçinleyen bir noktaya da ışık tutmaktadır: Post-truth popülistlerin esas iktidar kaynaklarından birisi, popülist söylemlerin ne derecede stratejik olarak kurgulanmış olduğu, ne derecede ise doğaçlama ve duygusal dışavuruma dayanarak geliştiğinin ayırdına varma mevzusunda yaşanan zorluktandır. Olgu ile kanı arasında belirsizleşen sınırlar, bir taraftan siyasa konularının salt olgusallığa indirgenmeksizin kanılarla da biçimlendirilebiliyor olmasını; diğer taraftan ise daha ziyade kanılar ve algılarla ilgilendiği vurgulanan siyasetin olgusal ve stratejik bir temelden beslenmesini imliyor olabilir. McComiskey’in ileri sürdüğü gibi post-truth siyasetin retoriği, belirli amaçları elde etme doğrultusunda stratejik olarak kurgulanmış bir ethos ve pathos üzerine inşa edilmektedir (McComiskey, 2017, s. 11). Bu stratejinin kendisinin teknik bilgiye mi yoksa daha pratik-deneyimsel bilgiye mi riayet edilerek geliştirildiğini saptamak basit olmasa da, yine de post-truth popülizmin bilimsel bilgi olan

117

epistêmê ve teknik bilgi olan technē’den farklı bir mantığa sahip deneyim odaklı bilgiye daha yakın işlediğini vurgulamak makul olabilir69. Dolayısıyla post-truth popülizm özgün bir işleyiş tekniği barındırmakla birlikte ağırlıklı olarak deneyime, kanaate, anekdota ve kişiselleşmiş hikâyelere dayalı olan ve uzmanlığın teknik-bilimsel bilgisini karşısına alan operasyonelliği vasıtasıyla siyaset ile siyasa arasındaki ayrımları keskinleştirerek yeniden kurmaktadır. Deneyim, kanaat ve anekdot gibi genelleştirilemeyecek olan içerik türlerinin yaygın kabul görmesi, genel uzlaşıya mazhar olan bilimsel ve teknik bilgilerin ise tikelleştirilmesi post-truth popülizme endemik olup bu tarzın hareket alanının ana hatlarını oluşturur (Kavanagh ve Rich, 2018, s. 8). Deneyime ve pratiğe dayanan bilginin ön plana çıkması ise siyasete uygun düşmekte iken siyasa mantığından uzak durduğu derecede siyaset-siyasa makasını iyice açmaktadır.