• Sonuç bulunamadı

2.3. Post-Truth Kamusallığın Beslendiği Kaynaklar

2.3.5. Hız: Kamusal Anlam ve Süreklilik Önünde Bir Engel

187

Arendt’in Aristoteles’e atıfla altını çizdiği üzere arkadaşlıkta esas olan hakikat ve adalet değil, dayanışma ve komünite bilincidir (Arendt, 1998, s. 83). Hatta belirli bir sonuca yönelik olmayan ve somut fayda vermeyen etkileşim biçimlerinin esas meselesi, aradaki bağı, arkadaşlığı, sevgiyi ve dayanışmayı güçlendiriyor olmasıdır. Sosyal medyadaki iletişimin derinlikli bir konuşma şeklinde değil de kısa ve öz irtibatlar ile tezahüratlar üzerinden işliyor olması, amacın istişareyle hakikate ya da doğru bilgiye ulaşmak değil;

iç bağların ve sadakatin güçlendirilmesi olduğunu göstermektedir. Böylelikle hem bir komüniteye ait olma ve taraftarlık hissini perçinlemesi, hem de sade ve yoğun duyguların dile getirilmesini sağlaması nedeniyle basit popülist söylemlerin cazibe kazandığı bir kamusallık ilkesi olarak tezahüratçılığın post-truth kamusallıkta en temel dinamolardan birisi olduğunu savunmak mümkündür.

188

1991, s. 101). Dromokrasi, hızlı olmayan ya da hıza dair olmayanın, siyasal ve toplumsal süreçlerde muktedir olamayacağı çıkarımını da beraberinde getirmiştir.

Hızın etkileşimleri tahakküm altına alması, toplumsal ilişkilerden siyasal alana değin uzanan geniş bir yelpazedeki insan etkinliklerinin referans noktalarından birisinin hız olduğu anlamına gelir. Keza Bauman’ın nazarında “Akışkan Modernite” (Liquid Modernity) kavramı, yavaşlığın yerine hızlılığın ve düşünce yerine hareketin üstün görüldüğü bir bağlamda cisimleşmektedir: Bu koşullarda ağır olan geride kalır ve hayattan çekilir (Bauman, 2000, s. 209). Zira akışkanlar kolaylıkla “akar”, “yayılır”,

“dökülür”, “sızar”, “damlar” ve bu minvalde edimlerle rahatça engellerin üstesinden gelerek kendilerine hareket edecekleri bir alan yaratır (Bauman, 2000, s. 2). Post-truth siyasetin vücut bulduğu şartların da böylesi bir akışkanlık, hareket103 ve hız üzerine kurulu olduğunu söylemek olanaklıdır. Burada dijital ağlara geçişte anahtar unsurlardan birisi hız ile kol kola giden “erişilebilirlik” (accessibility) nosyonudur. Erişilebilirlik hem sosyal medyadaki kullanıcıların birbirlerine ve bilgi ile dezenformasyona erişimlerinin artmasını hem de özellikle popülist liderlerin siyaset tarzında ortaya çıktığı şekliyle vatandaşla görece daha doğrudan ve dolayımsız bir şekilde bağ kurulabilmesini imler.

Ağır ilerleyen ilişkiler, erişilemeyen noktalar, zaman gerektiren uğraşılar ya da ivedilikle kullanılabilecek herhangi bir değeri olmayan unsurların niteliği düşük görülmektedir.

Teknoloji ve kapitalizmin geldiği noktada ulaşım, erişilebilirlik, paylaşım ve sermaye özelinde serbest dolaşım normalleştirilirken buna engel olabilecek faktörler

103 Hareketi doğrudan siyasal bir konsept olarak ele alan Kotef, kavramın izini Platon ve Hobbes’un metinlerine kadar sürer ve güncel dönemde konuyu sömürgecilik, toplumsal cinsiyet ve göçmenler bağlamında operasyonel hâle getirir. Bu bakış açısına göre her türden siyasal iktidar ilişkisine içkin bir

“hareket rejimi” (regime of movement) mevcuttur ve bu rejim, iktidar ilişkilerindeki asimetrilere bağlı olarak farklı toplumsal gruplara yönelik alternatif hareket kısıtlamaları ya da serbestiyeti sunar (Kotef, 2013). Özellikle özgürlük tartışmasının tarihsel kökenini “hareket/seyahat özgürlüğü” ile çerçeveleyen Kotef, siyasal perspektifinin temeline hareket mefhumunu oturtması bakımından özgün bir yaklaşım teşkil eder.

189

ikincilleştirilmiştir (sosyal medya döneminde faaliyet gösteren teknoloji şirketlerinin iş modelleri bölümünde bu konuya tekrar girilecektir).

Hızın toplumsal ve siyasal açıdan olumlu yanlarından bazıları; katı toplumsal sınırların zayıflaması ve buna bağlı olarak gruplar arası etkileşimin artması, alternatif siyasal kolektiflerin inşa edilebilmesi ve siyasetin bir açıklıkla imlenerek heterojenliğin kendisine zemin bulabileceği sürekli akışkan bir mücadele alanı olarak kodifiye edilmesidir. Ortaklıkların ve kalıplaşmış aidiyetlerin çerçevesini sorunsallaştırmak ve bunları aşabilmek için fırsatlar sunan unsur yine hızdır. Değişikliğin, sürprizin ve çeşitliliğin deneyimi, Connolly’e göre böylesi bir hızlanma ile muhtemel hâle gelir (Connolly, 2002, s. 158). Yani açıklık, yenilik ve farklılık ile anılabilecek olan hız sayesinde alternatif mücadele biçim ve içeriklerinin ortaya çıkmasıyla siyasetin dinamikleşmesi beklenir. Siyasette olduğu gibi kişiler düzeyinde de hız ile manevra alanı genişler ve yaşamın hızı arttığında otomatikman daha başına buyruk, deneyimsel ve doğaçlamacı figürler belirir; Connolly’e göre bu durum, sözü edilen kişilerin daha demokratik, daha esnek, daha az sabit ve daha az hiyerarşik olduklarını gösterir (Connolly, 2002, s. 156). Bu özellikler, hızın toplumsal etkileri ile post-truth siyasetin toplumsal hiyerarşileri akışkanlaştıran yönüne paralellik arz eder. Aynı zamanda post-truth siyaset ile adı defaatle yan yana anılan siyasetçilerin performatif tarzını “başına buyruk, deneyimsel ve doğaçlamacı” olarak nitelemek de akla oldukça yatkındır.

Dolayısıyla Connolly’nin hıza dair yaklaşımından post-truth’a bir geçiş mümkündür.

Connolly hızın demokratik potansiyeline vurgu yaparak katı, üzerine atalet çöken ve yeniliğe kapalı olduğunu düşündüğü kurumsal yapıların, kimlik aidiyetlerinin ve toplumsal statülerin yavaşlıklarıyla demokratik ruhu eskittiğini ileri sürer; bu açıdan bakıldığında hız olumlu ve kurucudur. Fakat öte yandan, hızın kontrolden çıkması ve ivmenin aşırılaşması sonucunda siyasal istişare ve demokratik yaşam bakımından olası

190

sorunlar meydana gelir. Hız, aşırı derecede ivme kazandığında müzakerenin ve uzlaşının koşulları ortadan kalkar (Connolly, 2000, s. 324). Hızlı ortamlarda görüş alışverişi yerine kısa sürede etki edebilecek, parlayıp sönen ve işlenmesi daha çabuk gerçekleştiği için duygulara hitap eden içerikler yer alır. İnsanların ortak meseleler etrafında kalıcı bir politik uzam vasıtasıyla bir araya gelmeleri de hızın aşındırıcılığının dayattığı ritim ve tempo yüzünden güçleşir. Bunun sebebi tartışmanın yapı gereği taşıdığı çeşitli niteliklerdir.

Öznelerarası bir aktivite olarak tartışma zaman alır; katılımcılar genellikle kendi görüşlerini beyan edebilecekleri sıralarının gelmesini beklerler, muhataplarını dinlerler ve kanaatlerini paylaşırlar. Ayrıca evvela bir tartışmaya hazırlık aşaması da mevcuttur.

Fikirler ve argümanlar geliştirilip dayanak olabilecek belgeler temin edilerek muhataplardan gelebilecek olası savlara karşı önlem alınır (Wolin, 2005, s. 2).

Connolly’den farklı olarak hızın yaratabileceği olası hasarlara odaklanan Wolin’e göre hız, ortaklıklar inşa edebilmenin ve demokratik alanı sağlıklı tutmanın önünde bir engeldir. Hayatın olağan seyrinin zaten akışkanlık, hızlı farklılaşma, oluş hâli ve heterojenlikten müteşekkil olduğunu belirten Wolin, demokratik bir siyaset açısından bu oluşa dayatılacak ortaklıkların bir ön şart olduğunun altını çizmiştir: Benzerlikler üzerinden kurgulanacak bir ortaklık, müşterek bir deneyimde yer alma istencinin dışavurumudur (Wolin, 1993, s. 472). Hız ve akış işte tam da bu ortaklık ve ağırlığa ters bir güzergâhta seyir hâlindedir. Post-truth kamusallık bağlamında bakıldığında, sosyal medya ve internet üzerinde dolaşımda olan verilerin akışı, paylaşımların hızı ve içeriklerin üretim-tüketim döngüsünün oldukça çabuk tamamlanması sebebiyle Wolin’in işaret ettiği türden bir problemle karşı karşıya olunduğu iddia edilebilir. Hız, şimdicilik, anlık eğlence ve bağlamsızlığın getirdiği “konudan konuya atlama” pratiğiyle yavaşlığı ikincilleştirir; detaylı ve ihtiyatlı bir sürecin sonucunda ortaya çıkan olgusal hakikat ağır

191

kalır. Bunda sosyal medyanın yapısal olarak dönüştürdüğü ve hızlandırdığı toplumsal ilişkiler ağının etkisi vardır. Olgusal veriler ışığında konuşan, tarz olarak detaycı, analitik olan ve objektifliğe hitap eden siyasi figürlerin sıkıcı, kasıntı ya da samimiyetsiz bulunmasının nedeni bu “ağırlık” unsurudur. Makul olan esnek, canlı, hareketli ve rahat olandır. Hızlanma ile birlikte gelen değerler şemasının siyasal tezahürü sade yanıtlarla eğlenceli olabilen ve katı ideolojik tutumu olmayan figürlerin estetizasyonudur.

Bu çerçevede Wolin’e göre bugünün siyasetinde çözülmesi gereken esas sorunlardan birisi, hızdan ötürü eprimeye başlayan ortaklıkları yeniden inşa etmek ve “saf bir akış”

olumlaması yapan siyaset anlayışını tersine çevirerek, sınırların değerini tanıyan ve müşterek meseleler etrafında bir araya gelebilen bir siyasal görünümler alanı oluşturabilmektir (Wolin, 2004, s. 605-606). Sınırların değerini tanımaktan kasıt, post-truth popülizmde görüldüğü gibi din, milliyet ve kültür ekseninde cereyan eden dışlayıcı bir sınır çizme edimi değildir. Burada izah edilmek istenen daha ziyade popülizmin tepkisel zemininin oluşmasına da katkıda bulunan sınır aşındırıcı hızın yavaşlatılarak benzer kamusal kaygıların mümkün kılınabileceği kalıcı ve ortak platformun kurgulanabilmesidir. Asıl olan, Wolin’in de ileri sürdüğü üzere heterojenliğin ve akışkanlıkla ortaya çıkan farklılıkların yok edilmesi değil, müşterek bir zemin etrafında örgütlenerek kolektif iktidarlar yaratmak ve ortaklıklar bina etmektir (Wolin, 1996, s. 41).

Post-truth kamusallıkta yalan ile olgusal hakikat arasındaki ayrıma duyarsızlaşılmasının nedenlerinden birisi olan hızın, azalarak demokratik istişarenin ve konuşmayla ortak bir anlam dünyası doğurabilmenin koşulu olacağı söylenebilir. Bu duruma örnek olarak yerel düzeyde siyasetin nispeten ağır işlediğini söyleyen Wolin’e göre katılım da belirli bir yavaşlıkla işleyebilir, zira demokratik kararlara “ulaşılır”; kararlar bürokrasilerde ya da yürütme organlarında gözlendiği gibi ivedilikle “verilmez” (Wolin, 2005, s. 10). Olgusal hakikatin aktarılma, tanınma ve kalıcılaştırma süreçlerinin de tıpkı sözü edilen