• Sonuç bulunamadı

Kişisel değerlerimize, fikirlerimize, toplumsal örgütlenmede söz sahibi olmamıza ve iktidarların uyguladıkları yönetim tarzı hakkındaki düşüncelerimiz tarafından şekillendirilen siyaset, zihinsel bir faaliyet olarak değerlendirilmektedir.

Toplumsal ve bireysel yaşanan uzlaşmazlıkların, söz sahibi olma arzularının sonucunda bu kavram ortaya çıkmakta ve çözüm yolu olarak görülmektedir. Çünkü insanlar yaşanan dinamik olgular ve durumlar karşısında çoğu zaman aynı fikirde değillerdir.

İnsanlar kendilerini tarih boyunca sürekli bir uyuşmazlık ve fikir çatışması içerisinde bulmuşlardır. Aristotales’e göre sürekli uyuşmazlık ve çatışma içerisinde olan insanlar hayatlarını iyileştirmek ve “İyi Toplum”u yaratmak amacıyla “en üstün bilim” olan siyaset faaliyetine girişmiştir (Heywood, 2016: 23). Aristo’nun bir faaliyet olarak değerlendirdiği siyaset, doğal olarak toplumsal etkileşim sonucu diyalog şeklinde gerçekleşmiştir. Siyaset tek başına yapılabilecek ve etki alanı yaratabilecek bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Siyaset kavramı, tarihten günümüze farklı şekillerde kullanılmıştır. Gündelik yaşamdan politikaya, ülkelerin dış ilişkilerine kadar siyasetin

79 kullanım biçimleri mevcuttur. Kullanım alanları ve amaçları bu kavramı şekillendirmiştir.

Kelime kökeni olarak siyasete bakıldığında, siyaset Arapçadan Türkçeye giren bir kelime olup “sasa” kökünden gelen “siyasa” şeklinde kullanılmıştır (Dursun, 2016:

29). Bu kelime yönetmek, yetiştirmek ve eğitmek anlamına gelmektedir. Modern zamana bakıldığında siyaset kelimesinin batı toplumlarındaki karşılığı ise politik- policy olarak görülmektedir. Siyaset sözcüğü doğu uygarlıklarında devlet yönetimiyle ilgili olarak kullanılmakta, batı dillerindeki karşılığı olarak kullanılan politika kavramı ise Yunanca polis, politeia, politica ve politike sözcüklerinden kaynaklanmaktadır (Çam, 2011: 21). Siyaset, genel anlamıyla hükümetlerin eylemlerini ifade etmekte kullanılmaktadır. Günlük literatürde sıklıkla kullanılan siyaset kelimesi, düşünsel faaliyetlerin suç olarak görüldüğü iktidar yapılarında bir ceza gerekçesi olarak “siyasi suç” adı altında yargılanmıştır. Günlük yaşamda insanların konuşmaktan çekinerek “ben siyasetle ilgilenmiyorum” dediği sıklıkla duyulmaktadır Ancak bu olumsuz ve negatif algı siyasetin bilimsel bir kavram olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Siyaset terimine karşı bu negatif algı insanların yaşadığı kötü tecrübeler sonucu edindiği bilgilerin bir toplamıdır. En kötü kelimeleri düşündürmenin yanında yalanı, şiddeti, aldatmayı, manipülasyonu, kargaşayı ve sıkıntıyı da çağrıştırmaktadır (Heywood, 2016: 24). Bu olgu, tabiî ki insanların yaşadığı dönem ve tarihsel olaylar sonucunda zihinlerinde yer edinmiştir. Yönetim anlayışı, geçmiş tecrübeler, yaşadıkları siyasal şartlar bireylerin siyasete karşı bir algı yaratmasında önemli etkenler olmuştur.

Batı dillerindeki siyasetin karşılığı olarak kullanılan politika, Eski Yunan’da şehir devletleri için kullanılan “polis”; yurttaşlığı ifade etmede kullanılan “polites”; devletin yapısını anayasasını belirtmede “politeia”; vatandaşlık haklarıyla ilgili şeyleri, devletin ilgisini ve egemenlik hakları gibi her şey anlamında “politicas” kelimesini kullanmıştır (Dursun, 2016: 30). Genel bir ifadeyle devletle ilgili bütün faaliyetleri ifade etmektedir.

Buradaki devlet Aristo’ya göre en iyiyi amaç edinmekte ve bu amaç doğrultusunda gerçekleşen faaliyetler bütününü ifade etmektedir (Dursun, 2016: 31). Politika kavramı 13. yüzyıldan itibaren ilk defa batı dillerinde devlet yönetimini açıklamakta kullanılmıştır.

80 Toplumsal düzende söz sahibi ve tek otorite olabilmek için siyaset bir araç olarak kullanılmıştır. Kimi zaman siyasi partiler, örgütlenmeler, kuruluşlar aracılığıyla yapılmış, kimi zaman ise zorbalığı ve şiddete başvurularak siyaset yapılmaya çalışılmıştır. 19. yüzyıl Amerikan tarihçisi Henry Adams siyaseti daha net bir ifadeyle

“nefretin sistematik organizasyonu” olarak nitelendirmiştir (Heywood, 2016: 24).

Bağımsız bir disiplin olarak gelişmeye başladığı dönemde siyaset olgusu birçok düşünür tarafından tanımlanarak belirginleşmiştir. Marx ve Engels tarafından siyaset, üretici güçler tarafından niteliğinin belirlendiği bir üst yapı olarak tanımlanmaktadır (Çam, 2011: 22). Siyaset toplumsal hayatın muntazam şekilde işlemesini sağlayan kurallar yapmak ve korumak için meydana gelen faaliyetler bütünü olarak yorumlanabilmektedir. Rakip fikirler ve farklı istekler sonucunda insanların aynı fikirde olmamaları, rekabete ve çıkarlarının çatışmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, kuralların işleyebilmesi insanların birlikte çalışmasına ve hareket etmesine bağlıdır. Bu nedenden dolayı siyaset, rakip fikirlerin ve rekabet halindeki çıkarların uzlaştırıldığı bir

“çatışma çözme süreci” olarak karşımıza çıkmaktadır (Heywood, 2016: 24). Bir disiplin olarak gelişmeye başladıktan sonra siyasetle ilgili tanımlamalar çoğalmaya başlamıştır.

Bazı tanımlarda siyaset, insanı kendi görüşü doğrultusunda topluma düzen verme olarak ifade edilirken, bir başka ifadede ise gücü tahsis etmek için kullanılan etkili sosyal denetim mekanizmasının belirleyici özellikleri olarak tanımlanmaktadır (Çam, 2011:

23). Tanımlamalardan yola çıkarak siyasetin güç, otorite, iktidar, devlet, düzen gibi alt kavramlarla anlamlandırılmaya çalışıldığını görülmektedir. Önde gelen siyaset bilimcilerinden olan Van Dyke’a göre siyaset “kamuyu ilgilendiren sorunlarda kendi tercihlerini kabul ettirmek, bu tercihleri uygulatmak, başkalarının tercihlerinin gerçekleşmesini engellemek üzere çeşitli aktörlerin yürüttükleri bir mücadeledir”

(Dursun, 2016: 33). Yani siyaset bir iktidar olabilme mücadelesi olarak ifade edilmiştir.

Siyaset azınlık bir grubun çoğunluğun üzerinde hâkimiyetini sürdürme çabası olarak nitelendirilebilmektedir.

Yapılan bu tanımlamalar çerçevesinde siyaset, toplumu ilgilendiren ve toplumu oluşturan birimler arasında ilişkiyi son raddede meşru zora dayandırarak düzenleyen eylemler bütünüdür (Çam, 2011: 24). Sürekli olarak siyaset bir çatışma ve uzlaşma alanı olarak tasvir edilmektedir. Birbirine zıt iki kavramın aynı alanda oluşu siyasete farklı anlamlar yüklenmesine zemin hazırlamaktadır. Örneğin zora dayalı ve otorite sağlama

81 mekanizması olarak değerlendirilen siyaset, farklı yorumlamalarda ise sistemin uyum içerisinde çalışmasını sağlamaktadır. Çam’a (2011: 25) göre siyaset, kıt kaynaklara sahip olmak isteyenler arasında yaşanan iktidar/egemenlik mücadelesi; diğer tarafta ise birbiriyle çakışan istek ve çıkarları bir araya getirmek, bütün toplum sistemlerinde uyumun sağlanması ve korunmasıdır. Siyaseti bir süreç olarak değerlendirenler de bulunmaktadır. Ünlü siyaset bilimcisi David Easton siyaseti “maddi ve manevi değerlerin otoriteye dayalı olarak dağıtılma süreci” olarak tanımlamaktadır. (Akt;

Dursun, 2016: 34). Toplumsal hayatta insanlar arsında ortak değerler söz konusudur. Bu ortak değerlerin ne kadar adil dağıtıldığı tartışma konusu olurken, bu maddi- manevi değerler devletler tarafından kurulan sistemler yoluyla bir şekilde bölüştürülmektedir.

Devletler tarafından kurulan sistemlerde ortak değerler yeniden oluşturulmaktadır.

Yeniden yaratılan ve bölüştürülen bu değerler aile, okul, şehir, şirket ve devlet gibi kurumlar aracılığıyla yapılmaktadır (Dursun, 2016: 34). Heywoood (2016: 25) siyasete yönelik farklı tanımlamaları şu şekilde kategorilendirmiştir:

Hükümet etme sanatı olarak siyaset: Devletle ilgili olandır. “siyaset, devlet aygıtı etrafında dönen bir sosyal örgütleme sisteminde gerçekleşen şey” olarak tanımlanmaktadır.

Kamusal işler olarak siyaset: Kamusal hayatı ve kamusal işleri içine almaktadır. Bu bakış açısına göre siyaset “adil toplumu” yaratmaya ilişkin etik bir faaliyettir. Devlet kurumları (hükümet aygıtı, mahkemeler, ordu…) topluluk hayatının kolektif olarak örgütlenmesinden sorumlu olmaları anlamında “kamusal” görülmektedir.

Uzlaşma ve mutabakat olarak siyaset: Siyaset çatışmayı çözmenin belirli yani zor veya çıplak güç kullanmadan uzlaşma, uyuşma ve müzakere yoluyla çözmenin bir yoludur.

İktidar olarak siyaset: Beşeri varoluşun akışı içerisinde kaynakların üretimi, dağıtımı ve kullanımıyla ilgilidir. Siyaset, kıt kaynaklar üzerinde mücadele olarak görülürken, iktidar ise bu mücadelenin yürütülmesinin yolu olarak görülmektedir.

Modern dönemlere doğru siyaset biliminde Machiavelli, siyasetin insanlara boyun eğdirme özelliğine dikkat çekerken, Montesquieu ise tek adam yönetimindeki mutlak siyasal kötülüğü göstermeye çalışmış ve güçler ayrılığı ilkesini savunmuştur

82 (Dursun, 2016: 43). Siyasetin belirli topluluklar üzerinde, bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve diyaloga dayalı bir süreç olduğunu söylenmiştir. Toplumsal olaylardan etkilenerek bilimsel bir kavram olmuştur. Tarihsel olaylar dışında siyaset üstünde etkili olan faktörler söz konusu olmuştur. Coğrafi, teknik, demografik, iktisadi, ideolojik, hukuki ve devlet adamlarının karakteri gibi etkenler, zaman ve mekâna göre siyaset üzerinde etkili olmuştur (Çam, 2011: 26). 19. yüzyılda çağdaş toplum bilimleri alanında önemli gelişmeler meydana gelmiş ve bu durum siyaset bilimine de yansımıştır. Bu yüzyılda siyaset bilimi üzerine yaptıkları çalışmalarla Auguste Comte, Karl Max, A. De Tocqueville ve Max Weber ön plana çıkmaktadır. Comte, bir toplumsal olgunun toplumsal bütün içerisinde düşünülmesi gerektiğini söylerken sosyolojiyi ön plana çıkarmakta; Max ise siyaseti, alt yapıya bağımlı ve onun tarafından belirlenen bir kavram olarak açıklanmaktadır. Tocqueville’e göre siyaset konusunda genelleme yapmak doğru değildir, toplumların özüne bağlı nitelikler mevcuttur ve siyasal rejimlerin çokluğu önemlidir; Weber’in siyaseti ise bürokrasi ve siyaset arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir (Dursun, 2016: 45- 48).