• Sonuç bulunamadı

4.1. Metodoloji

4.1.2. Yöntem

4.1.2.2. Söylem Analizi

Söylem analizi üzerine yapılan çalışmalar 1960-1970 yılları arasında, sosyolojik bağlamda ele alınarak ABD’de başlamıştır (Balcı, 2011: 208). Söylem analizi, son yıllarda özellikle kitle iletişim araçlarının bireyler üzerindeki etkisiyle yaygınlaşan bir araştırma tekniği olmaya başlamıştır. Ancak İngilizcede söylem çözümlemesi başlığını taşıyan ilk yazı 1952’de Zelling Harris tarafından yazılmıştır (Kocaman: 2009: 2).

Söylem analizi yapısı itibarıyla öznel bir boyuta sahiptir. Bu nedenle kod açımlamada, yorumlamada, temsil edilme süreçlerinde sübjektif bir yapı taşımaktadır (Aziz, 2015:

153).

Söylem, dilsel ve dilsel olmayan faaliyetlerin, özelliklerin anlamlandırma ve sınıflandırma dizgisidir (Aziz, 2015: 149). Dil ile ifade edilen bütün anlamların düz anlamları ve yan anlamları bulunmaktadır. Karmaşık söz dizgelerinden meydana gelen sözcükler/iletiler, söylem analizi vasıtasıyla ortaya çıkarılmaktadır. Platon’a göre “söz bilimi ve etkili söz söyleme sanatı” olan söylem, Marksist anlayışta ise “ideoloji, öğreti ve kavramsal dizge” olarak tanımlanmıştır (Kocaman, 2009: 5). Fairclough da Marksist bir yaklaşımla söylemi tanımlamaktadır. Kapitalist toplumlarda ortaya çıkan eşitsizlik ve güç ortamında kurulan ilişkilerin vasıtasıyla nasıl yeniden üretildiğine odaklanmakta ve ortaya konulmaya çalışmaktadır (Van Dijk: 2016: 39).

Söylem, dilin günlük pratiklerde kulanım şekli ve dil kullanımının toplumsal kapsamda analiz edilmesi olarak da ifade edilmektedir. Söylem, sözel olan ve sözel olmayan metinlerin/yapıtların nesne olarak kullanıldığı bir kavram olmaktadır. Söylem analizinde sadece metnin kendisi değil o metni ortaya koyan yazar öncelikli konumda yer almaktadır. Bu kapsamda söylem analizi metin ile bağlam arasındaki ilişkilerden hareketle, metni söylem olarak görmektedir (Türkdoğan ve Gökçe, 2015: 359). Yani

109 analizde sözler değil yorum esas kabul görmekte ve yazarın ne söylemeye çalıştığı sorusuna odaklanılmaktadır.

Fairclough’a göre söyleme yönelik iki yaklaşım söz konusudur. Birincisi eleştirel olmayan betimleyici ve açıklayıcı yaklaşımı, ikincisi ise eleştirel olan söylemin dil üzerinden betimlenmesinin yetersiz görülmesi yaklaşımıdır. Bununla birlikte

“söylemin güç-iktidar-ideoloji tarafından nasıl biçimlendiğini ve toplumsal kimlik, toplumsal ilişkiler, bilgi ve inanç dizgelerinin oluşumunda nasıl etkili olduğu” konusuna odaklanmaktadır (Kocaman, 2009: 11). Söylem analizi, metinde kullanılan dilsel özelliklerden ziyade, dilin hangi bağlamlar içerisinde oluşturulduğuna bakmaktadır. Bu bağlamda Punch’a göre söylem “dili kelimelerin, cümlelerin ve dilsel özelliklerin ötesinde ele alan; dikkatleri dilin kullanma biçimine, ne için kullanıldığına ve dilin içinde kullanıldığı sosyal bağlama dikkat çeken bir yaklaşım”dır. Punch, metinde kullanılan kelimelerin kullanımından çok o fikrin ortaya konduğu toplumsal ve sosyal yaklaşıma dikkat çekmektedir (Punch, 2014: 214).

Bilindiğinin aksine dil her şeyi olduğu gibi açık seçik ifade etmemektedir. Dil toplumsal yapıları, kimlikleri, ilişkileri yeniden üretebilen ve değiştirme gücüne sahip olabilen bir araç olarak görülmektedir. Van Dijk’e göre metin ve söylem pratikleri toplumda iktidar olan kesimler tarafından ideolojik olarak şekillenmektedir (Van Dijk:

2016: 44). Yani dil ideolojik ve toplumsal bir boyutta var olmaktadır. Foucault, söylemi, iktidarı yaratan, yayan ve güçlendiren bir olgu olarak değerlendirmektedir.

Foucault, dil kullanımının ideolojik unsurlar tarafından belirlendiğini ve dolayısıyla asıl analiz edilmesi gereken noktanın da bu olması gerektiğini anlatmaktadır Foucault:

2016: 81).

Van Dijk, eleştirel söylem çözümlemesini “dilin ve dil kullanımının toplumsal bir olgu olarak, iktidar ve ideoloji gibi diğer toplumsal olgularla çok yakın bir ilişki içinde olduğu gerçeğinden hareket eden, bir dil kullanımı çözümleme şekli” olarak tanımlanmaktadır (Van Dijk, 2016: 36). Foucault ise söylem analizinde dil ile kodlanmış olanı irdeleyerek bu kodların güç ilişkileri üzerine odaklanmaktadır (Balcı, 2011: 205). Eleştirel yaklaşımlarda iktidarın veya egemen güçlerin, kurmuş olduğu sistemler içerisinde oluşturdukları kodların söylemler aracılığıyla iletildiği görüşü kabul görmektedir. Bu yaklaşım ile söylem analizi sorgulayan ve irdeleyen bir analiz şekli

110 olarak açıklanmaktadır. Potter ve Wethesell (Akt,: Punch, 216) söylem çözümlemesinin niteliksel araştırmaya uygun hale getiren özelliklerini şu şekilde sıralamıştır:

 Sosyal pratikler olarak konuşma ve metinlerle ilgilidir.

 Söylem çözümlemesinin; eylem, inşa ve değişebilirlikle üç yönlü bir ilişkisi vardır.

 Söylem çözümlemesinin, konuşma ve metinlerin retorik olarak veya tartışmalı bir tarzda örgütlenmesiyle ilgili olmaktadır.

Eleştirel söylem çözümlemesi, söylem (hem dil hem de göstergesel) ve toplumsal pratiklerin diğer öğeleri arasındaki diyalektik ilişkisini çözümlemektedir (Fairclough, 2015: 137).Dil tek başına değerlendirmeye tabi tutulmamaktadır.

Toplumsal, tarihsel, ekonomik ve sosyal bağlamlar içerisinde kabul edilerek bunların birbiriyle olan etkileşimi ve iletişimi içerisinde değerlendirilmektedir. Toplumsal pratikler içerisinde üretilen kodlar ve anlamlar “toplumsal, tarihsel ve sosyal etkenlere, var olan güç ilişkileri ve çatışmalara bağlı” olmaktadır (Balcı, 2011: 205).

Van Dijk (2016: 41) eleştirel söylem çözümlemesini bir yöntem ve yaklaşım olarak değerlendirmektedir. Analiz var olan sistemleri ve mekanizmaları sorgulamaktadır. Söylem analizi metinler üzerine odaklandığı için söylem içerisindeki düzenleri incelemekte, dolayısıyla eldeki veriler araştırmacının açıklamalarından meydana gelmektedir (Türkdoğan ve Gökçe, 2015: 360). Van Dijk (2016: 51) eleştirel söylem çözümlemesinin genel özelliklerini şöyle özetlemiştir:

 Söylem, toplumsal etkileşim sonucu ortaya çıkan bir sosyal eylem şekli olarak ele alınmaktadır.

 Her şeyden önce eleştirir.

 Dil ve toplumun iç içe olması, toplumdaki iktidar ve ideoloji ilişkilerinin de göz önünde tutulmasını gerektirir.

 Objektif değil, sübjektif bir çalışma alanıdır.

 Toplumsal sorunlar üzerine yoğunlaşır. Kuram değil konu/sorun yönelimlidir

 Eleştirel söylem analizinin nasıl yapılacağını tüm boyutlarıyla gösteren tek ve değişmez bir yol, yöntem, teknik vb. yoktur

111 Söylem analizinin temelini söylem metinleri veya dokümanları oluşturmaktadır.

Sosyal etkileşimle ortaya çıkan söylem, esas olarak dilin kullanım şekline odaklanmaktadır. Bu nedenle söylem analizi basit bir teknik değil tarihsel, sosyal bağlam ve eylemsel etkinliklere dayanan bir yaklaşım olmaktadır (Balcı, 2011: 202).

Eleştirel söylem çözümlemesi, günlük hayatta kullanılan dilin içerisinde farklı yöntemlerle gizlenen sorunları ortaya çıkarmaya çalışan söylem çözümlemesi çabası olarak tanımlanmıştır (Van Dijk: 2016: 40). Sözcüklerin farklı şekillerde kullanılıp kullanılmadığı bu analiz yöntemiyle ortaya çıkarılmaktadır. Dolayısıyla yapılacak olan çözümleme sürecinde, çözümlemenin yapılabilmesi için sahip olması gereken bazı hususlar söz konusudur:

 Kod açımlama (decoding)

 Yorumlama (interpretation)

 Yapılanma (structuring)

 Devirsel süreç (eyelingprocessing)

 Macro yapılanma biçimi (macro- structureformatien)

 Öyküsel bellekte temsil edilme (representation in episodicmemory) (Aziz, 2015: 152).

Van Dijk’ın eleştirel söylem çözümlemesi makro ve mikro yapılar şeklinde iki ayrı bölümden meydan gelmekte ve günlük iletişimde bu yapılar bir bütünlük oluşturmaktadır. Dilin kullanımı ve sözel iletişim mikro düzeyi oluştururken, sosyal gruplar arasında meydana gelen güç ve egemenlik, genellikle makro düzeyde çözümlemeye ait olmaktadır (Van Dijk, 2015b: 468). Haber metinlerinde sözcüklerin retorik çözümlemeleri mikro düzeyde olmakta ve basit, karmaşık, aktif ve pasif yapılarına bakılarak analiz yapılmaktadır. Haber üretiminde kullanılan başlıklar, haber girişleri, haber kaynakları, olay, ardalan, bağlam bilgisi, fotoğraflar ve tarafların yorumları gibi unsurlar ise makro düzeyde ele alınmaktadır (Doruk, 2013: 115). Söylem analizinde makro yapılar, mikro yapılardan daha fazla sözcük ve bağlantıların incelendiği daha geniş bir alanı kapsamaktadır (Van Dijk, 1988: 13). Güç ve hâkimiyet, metinler ve konuşmalar yoluyla yeniden üretilmekte, söylem analizi ise bu noktada bize yeni bakış açıları sağlamaktadır (Van Dijk, 2015b: 479). Bireyler sahip oldukları basın kuruluşlarının ideolojilerini söylemlerine yansıtmaktadır. Bu bağlamda haber

112 metinlerinde yer alan bu makro ve mikro yapılar çözümlenerek bireylerin ideolojileri hakkında veriler ortaya çıkarılabilmektedir.

Van Dijk eleştirel söylem analizini, “metni kendi çerçevesi içinde inceleme yerine, onu sosyo-politik bir güç kaynağı olarak kullanan hakim sınıfın, statükonun kendi çıkarlarını, görüşlerini ve bunları besleyen adaletsizliklerini, haksızlıklarını, dışlamalarını içinde taşıyan bir araç olarak kullanımını ortaya çıkarma ve bu yolla ona karşı çıkma, direnme ve onu düzeltme gibi misyon üstlenen bir eleştirel tavrın ifadesi”

şeklinde özetlemiştir (Akt; Çakır, 2014: 82). Bu ifadelere bakıldığında iletişim metinleri özellikle de radyo, televizyon, gazete gibi mecralar statükonun, büyük sermaye sahiplerinin birer sözcüsü konumunda bilgi/haber üretmektedir. Sonuç olarak söylem, yapısı gereği istenilen konular ön plana çıkarılabilirken, istenmeyen konular ise haberde veya metinde arka plana itilmekte ve daha az yer almaktadır. Karşıt olan fikirler ise olumsuz ve negatif bir üslupla yansıtılmaktadır.