• Sonuç bulunamadı

Günümüz enformasyon çağının önemli bir kesimini oluşturan medya, ticari bir faaliyet olarak görülmektedir. Medya faaliyetleri gelişen teknolojiyle birlikte hızla etki eden ve yayılan bir yapıya bürünmüştür. Teknolojinin gelişmesiyle pahalı bir uğraş alanına dönüşmüş; yayıncılık, matbaacılık, haber ajansları, reklamcılık ve bilgi-işlem merkezleri gibi yan sektörlere ayrılarak medya ekonomisi güç kazanmaktadır (Demir, 2007: 8). Bu güç tazeleme süreci kapitalizmle birlikte hızlı bir gelişme kaydetmiştir.

Medyanın ticarileşmesi 1950’li yıllarda ABD’de yaşanmaya başlamıştır. Medya oluşmaya başladığı ilk dönemden itibaren bazı etkenlerin boyunduruğu altında olduğu noktasında eleştirilmektedir.

Siyasi, ekonomik ve uluslararası politik olaylar karşısında etkilenmiş ve şekillenmiştir. Devlet tarafından bir kamu hizmeti olarak görülen medya sübvansiyonlar ve kısıtlamalarla asıl işlevinin dışında kullanılmaya başlanmıştır. Bir kamu hizmeti olarak görülen medya BBC- TRT gibi kanallar aracılığıyla ideolojik amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır. Kavramsal olarak dilimize yerleşmiş olan medya Latince

“medium” kelimesinden türemiş ve bütün görsel, sözlü, yazılı basını tanımlamaktadır.

İngilizce “media”, Fransızca “média” şeklinde yazılan medya, iletişim araçları anlamına gelmektedir. Türkiye’de 90’lı yıllardan itibaren özel radyo ve televizyonların

86 açılmasıyla bu kavram sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemden önce “basın-yayın” olarak ifade edilen sektör artık “medya” şeklinde adlandırılmıştır (İspirli, 2000:

11-12).

ABD’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişmeye başlayan televizyon; Fransa’da 1947’de, propaganda amacıyla kullanılan Nazi Almanya’sında 1944’te, İngiltere’de ise 1946 yılında etkili olmaya başlamıştır (Çaplı, 2002: 41). 70’li yılların sonuna doğru teknolojik ortamda yaşanan gelişme, televizyon uydu ve kablo aracılığıyla her eve girmeye başlamıştır. Bu dönemden sonra medya başlı başına dev bir sektör olma yolunda ilk adımlarını atmıştır. Özellikle 1972’de Time Şirketi, sinema filmlerini gösteren Home Box Office’si (HBO) yayına sokmuş; daha sonra ise Turner Broadcasting System (TBS) ismini alarak 1980 yılında Cable News Network (CNN) isimli tematik haber kanalının yayına girmesiyle sektöre öncülük etmiştir (Çaplı, 2002:

43). 90’lı yıllarda medya sektöründe liderliği ABD’deki televizyon endüstrisi almıştır.

19. yüzyılda Sanayi Devrimi’yle birlikte Batı dünyasında yaşanan teknolojik gelişmeler gazeteyi de en yaygın iletişim aracı haline getirmiştir (Demir, 2007: 24). Basında yaşanan özgürlük talepleri de dillendirilmeye başlanmıştır. Hem tek partili dönemde hem de Demokrat Parti (DP) döneminde, basında tam anlamıyla bir özgürlük sağlanamamıştır. 1950 yılında seçimi kaybeden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), iktidarı DP’ye kaptırmıştır. Ancak bu dönemde de basın, yapılan kanunlarla sansüre maruz kalmış, birçok gazeteciye soruşturma açılmış, gazete ve dergiler kapatılmıştır (Gürson, 2015: 49).

Ülkede ve dünyada yaşanan sosyal-politik-ekonomik olaylar bazı kesimleri rahatsız etmiş, böylelikle siyasi hareketlenmeler yaşanmıştır. Bu yaşananlardan basın çalışanlarına nasibini almıştır. Avrupa Birliği’nin “sınırları olmayan televizyon”

kavramı kullanılarak ortak bir yapı oluşturma çabası, büyük medya gruplarını ortaya çıkarmıştır (Çaplı, 2002: 49). Türkiye’de ise DP iktidarından rahatsız olan bazı kesimler bir yapılanma içerisine girmiştir. İhtilalci Komite 27 Mayıs 1960 sabahı hükümete el koyarak ülkenin tamamında kontrolü sağlamıştır. Milli Birlik Komitesi tarafından 212 sayılı yasayla basın çalışanlarının hakları güvence altına alınmıştır. 1961 yılında 212 Sayılı Kanun ile birlikte; kıdem hakkı, ölüm tazminatı, gazetelerin kapanması halinde gazetecilere tazminat verilmesi, istifa eden gazeteciye kıdem tazminatı verilmesi, aylıkların peşin ödenmesi, gece çalışanlara haftada iki gün izin verilmesi, ikramiye, iş

87 anlaşmazlıklarında iş mahkemelerine başvuru hakkı, ödemelerin gecikmesinde her gün için yüzde 5 faiz uygulanması ve 10 Ocak tarihi Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kabul edilmiştir (Şahin ve Avşar, 2016: 119).

1960’lı yıllarda çıkarılan kanunla TRT kurulmuş ve devlet eliyle kurulduğu için özerk bir yapıya sahip olmamıştır. TRT’nin kurulmasıyla televizyon da kitle iletişim araçları arasına girmiştir. 1990 yılına kadar devam eden tek kanal dönemiyle TRT etkisini korumuştur. Özel kanalların açılmasıyla da medya ve siyaset ilişkisi içerisinde olmaya devam etmiştir. Kitle iletişim araçlarının aracılığıyla iktidarlar siyasetlerini meşrulaştırmaya çalışmış ve kamuoyunu etkilemiştir. İktidar sahipleri medya politikalarını oluştururken bir taraftan sansür, toplatma, yasaklama ve kapatma politikası uygularken diğer taraftan da kendi amacına uygun personel seçimi ve editörlerle kurum politikasına uyumlu öncelikleri ve haberleri içselleştirmeye çalışmıştır (Gürson, 2015: 66).

Medyanın her türlü düşüncenin ve ideolojinin kolay bir şekilde kamuoyuna ulaştırmayı kolaylaştırdığı, devlet tarafından geçmiş tecrübelerle görülmüştür. Sürekli ekonomi-politika ikilisi arasında cebelleşen medya özgür, bağımsız ve demokratik bir yapıya kavuşamamıştır. 1961- 1980 darbeleri sonucunda medyanın takındığı tavır ve durduğu nokta bunun göstergesi olmaktadır. Herman’ın (2003: 389) da dediği gibi geçmişte olduğu gibi gelecekte de “medyanın işi, seçkinler için iyi olanın herkes için iyi olduğunu ve başka seçeneklerin ya kötü olduğunu ya da var olmadığını göstermek olacaktır.” Burada bahsedilen seçkinlerin ekonomik ve politik egemen güç sahipleri olduğu anlaşılmaktadır.

Farklı ülkelerde farklı ideolojiler, medya olgusuna değişik sınıflamalar yapılmasına neden olmuştur. Medyaya yönelik çeşitli siyasal sistemlerde yapılan bu sınıflandırmalar genel olarak dört gruba ayrılmaktadır; Otoriter Kuram, Sosyalist Kuram, Liberal Kuram ve Toplumsal Sorumluluk Kuramı’dır. Ancak daha sonra bu kuramlara eklemeler yapılmıştır. Bu dört kuramı ilk ortaya atan isimler olan Siebert, Peterson ve Schramm’dan sonra medya kuramlarına, McQuail “Gelişme” ve

“Demokratik Katılmacı” kuramlarını eklemiştir (Demir, 2007: 32- 62):

Otoriter Kuram: Bu kuramda basın, özel veya kamusal olabilir. Bununla birlikte hükümetlerin politikalarını ilettikleri bir araç olarak görülürler. Bu kuramda

88 iletişim sistemleri bağımsız değildir, hükümetin otoritesine bağlı olmaktadır. Bu kuramın medya ile ilgili temel ilkeleri şu şekildedir:

 Medya, kanunları ihlal edici şeyleri yapmaktan kaçınmalıdır.

 Medya otoriteye bağlı olmalıdır.

 Medya politik değerlere ve çoğunluğa karşı saldırgan olmamalıdır.

 Sansür bu kuralları uygulamak amacıyla kullanılabilir.

 Otoriteye karşı olma, kabul edilene saldırma ve resmi politikaya sataşma suç değerlendirmesi içindedir.

 Medya çalışanları kendi organizasyonları içinde bağımsızdır

Sosyalist Kuram: Medya devleti ileriye götüren, devletin bir koludur. Medya işçi sınıfının temsilcileri tarafından kontrol edilmektedir. Medya toplumun şekillendirilmesinde olumlu bir rol oynamaktadır. Medya kendi kendini düzenleyebilmeli, izleyicilerin isteklerine karşı sorumlu olması gerektiğini bilmelidir.

Medyaya yönelik varsayımları şöyle özetlenmiştir:

 Medya işçi sınıfının ilgilerine hizmet etmeli ve onun kontrolünde olmalıdır.

 Medyada özel mülkiyet olmamalıdır.

 Medya sosyalleştirme, eğitim, bilgi, motivasyon ve seferberlik konularında topluma hizmet etmelidir.

 Medya, izleyicinin istek ve ihtiyaçlarına cevap vermelidir.

 Toplumun, anti-toplumsal yayından sonra medyaya karşı sansür uygulama hakkı vardır.

 Marksist, Leninist ilkelere göre medya, toplumun nesnel görüşünü sağlamalıdır

 Gazetecilerin amaçları topluma uyumlu olmalıdır.

 Medya ülkede ve ülke dışında ilerici hareketleri desteklemelidir

Liberal Kuram: Bu kurama göre kitle iletişim araçlarının temel işlevi haberdar etmek, eğlendirmek, satış ve reklam aracılığıyla bağımsızlığını sağlanarak medya alanında hükümet tekeline karşı çıkılmaktadır. Her türlü devlet müdahalesine karşıdır.

Kuramda basın özeldir, herkes yayın yapabilmektedir. Serbest Pazar fikri

89 savunulmaktadır. Medyada tekelleşme söz konusudur. Bu kuramın temel ilkeleri şöyledir:

 Yayınlar asla ön sansürden geçmemeli.

 Bütün yayın ve dağıtım herkese açık olmalı.

 Haber toplamada hukuki bir durum olmadıkça kısıtlama olmamalı.

 Herhangi bir yayın yapma zorlaması olmamalıdır.

 Hükümete veya siyasi partilere yapılan eleştiriler suç sayılmamalı.

 Yalan ve doğru haber mukayesesi imkânı olmalı.

 Ulusal sınırlar dışında rahatça yayın yapabilmeli

Toplumsal Sorumluluk Kuramı: Liberal Kuramda ortaya çıkan aksaklıkları gidermek için meydana gelmiştir. Medyanın Liberal Kuramdan farklı olarak kamusal işlevleri olduğu ve bunun sonucunda topluma karşı sorumluluklarının olduğunu vurgulamıştır. Bu yaklaşıma göre medyaya devlet sahip olmamalı hatta kontrol bile etmemelidir. Medyaya yönelik yaklaşımı şu şekildedir:

 Medya topluma karşı görevlerini bilmeli ve yerine getirmelidir.

 Bu görevler yüksek öğreticilik, hakikat, doğruluk, nesnellik ve denge standartlarının oluşturulmasıdır.

 Bu görevleri uygularken medya, kanunlar ve kurumsal çerçevesinde kendi kendini denetleyebilmelidir.

 Medya suçu, şiddeti, kamu düzensizliğini teşvik edici, azınlık gruplarını gücendirici şeylerden kaçınmalıdır.

 Medya çoğulcu olmalı, toplumun farklı görüşlerine yer vermeli ve cevap hakkını sağlamalıdır.

 Toplumun yüksek kalite standardını bekleme hakkı vardır. Halkın iyiliğini temin etmek için müdahaleye izin verilmelidir.

 Gazeteciler, işverene ve pazara sorumlu olduğu kadar topluma karşı da sorumludur.

Gelişme Kuramı: Kitle iletişim araçları, ulusal yapılanma süreci için merkezi hükümet tarafından seferber edilmeli. Kuramda bireysel özgürlükten çok toplumsal hedefler vurgulanır. Ekonomik gelişme kabul edilmeli.

90

 Medya ulusal politikayla aynı yönde gelişmeyi kabul etmeli ve görevlerini yerine getirmeli.

 Medya özgürlüğü ekonomik önceliklere ve toplumun gelişim ihtiyacı doğrultusunda kısıtlamaya açık olmalı.

 Medya içeriklerinde dile ve kültüre öncelik verilmeli.

 Gazeteciler ve medya çalışanları, bilgiyi elde etmede ve yaymada özgür olduğu kadar sorumluluk sahibidir de.

 Gelişme hedefleri doğrultusunda devlet medyaya müdahale etme ve kısıtlama hakkına sahiptir

Demokratik Katılımcı Medya Kuramı: Özel mülkiyete dayalı olan medyanın ticarileşmesine ve tekelleşmesine, diğer taraftan ise kamusal yayıncılık kurumlarının merkezileşmesine ve bürokratikleşmesine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Çoğulculuğu, yerelliği, kurumsallaşmayı, verici- alıcı rollerinin değişebilirliğini ve toplumun bütün seviyelerinde iletişim bağlantılarının yatay ve etkileşimli olmasını destekler. Kuramın ilkeleri şu şekilde özetlenebilir:

 Bütün vatandaşlar iletişim hakkına ve medya tarafından hizmet edilme hakkına sahiptir.

 Medya içerikleri, merkezileştirilmiş politikaya ve hükümetin bürokratik kontrolüne tabi tutulmamalıdır.

 Medya, profesyoneller veya medya müşterileri için değil izleyiciler için var olmalıdır.

 Gruplar, organizasyonlar ve yerel topluluklar kendi medyalarına sahip olmalıdır.

 Karşılıklı etkileşimin olduğu, katılımcı tanımlarının inşa edildiği medya, tek yönlü ve profesyonelleşmiş medyadan daha iyidir.

 İletişim araçlarıyla ilgili sosyal ihtiyaçlar devlet ve onun kurumlarıyla diğer yönden diğer tüketici talepleriyle açıklanamaz.

 İletişim profesyonellere bırakılmayacak önemdedir

Sonuç olarak medyayla ilgili belirli sınıflamalar mevcut olsa da her medya kendi ülke şartlarına, ekonomik durumuna ve siyasi yapısına göre farklılıklar gösterebilmektedir. ABD ve Avrupa ülkelerinde liberal model yaygın olsa da kendi

91 içinde farklı niteliklere sahip olabilmektedir. Bunun sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarla etkileşimi söz konusudur.