• Sonuç bulunamadı

4. GENEL OLARAK İBÂDİYYE MEZHEBİ

4.2. Mezhebin Görüşleri

1.1.1. Siyasal ve Kültürel Durum

Rebî’ b. Habîb, genel kanaate göre hicrî birinci asrın son çeyreğinde, yaklaşık olarak 75-80 yıllarında doğmuş ve hicrî ikinci asrın son yarısında 175-180 yıllarında da vefat etmiştir.107 Dolayısıyla Emevîlerin son elli yılı ile Abbasîlerin özellikle

kuruluş yıllarına şahitlik etmiştir denilebilir. Rebî’in hayatı ve ilmi kişiliğinden söz etmeden önce yaşadığı dönemin siyasi ve kültürel yapısına kısaca değinmenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Zira insanoğlu yaşadığı ortamdan bağımsız düşünülemez. İnsan yaşadığı ortamdan etkilendiği gibi çevresini de etkileyen ve şekillendiren bir varlıktır. İnsanları doğup büyüdükleri toplumun kültürel ortamından bağımsız olarak görmemek gerekir. Fiziki coğrafyanın dahi insanın tabiatı üzerinde etkisi vardır. Dolayısıyla milletlerin kültürel tarihlerini onların siyasi ve sosyal tarihlerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. İslâm toplumu da bu kaideye bir istisna teşkil etmez. İşte bu sebepten Hz. Peygamber’in vefatından sonra yaşanan siyasi gelişmeler, daha sonraki dönemlerde meydana gelen fikir hareketlerine de zemin hazırlamıştır. Hatta bazı doktrinlerin ortaya çıkmasında da önemli roller oynamıştır.108

Hz. Peygamber hayatta iken Müslümanlar problemlerini bizzat Allah’ın elçisine danışarak çözmüşlerdir. Ancak Hz. Peygamber kimseyi yerine tayin etmeden vefat edince Müslümanların karşılaştıkları ilk problem, devleti kimin yöneteceği yani

107 Rebî’ b. Habîb’in hayatı, doğum tarihi, doğum yeri ve vefatı ile ilgili tartışmalar ileride ilgili bölümde

geniş bir şekilde ele alınacaktır.

108 Özafşar Mehmet Emin, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, Otto Yayınları, Ankara 2015, 2.

30

hilâfet meselesi olmuştur. Seçilen ilk halife Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), devlete karşı çıkan bazı ayaklanmaları bastırmada başarılı olmuştur.109 Ancak ikinci halife Hz.

Ömer (ö. 23/644), dirâyetli yönetimine rağmen bir suikast sonucu hayatını kaybetmiştir.110 Üçüncü halife Hz. Osman (ö. 35/656) da bir iç ayaklanma sonucu şehit

olmuştur.111 Özellikle Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle ardı arkası kesilmeyen

kargaşaların kapısı iyice aralanmış, İslâm dünyasını şiddetle çalkalayan ve bazen temellerini sarsan iç hadiseler böylece başlamıştır. Cemel (35/656) savaşında on binlerce kardeş kanı akıtılmıştır.112 Hz. Ali (ö. 40/661) ile Muaviye (ö. 60/680)

arasındaki Sıffîn (36/657) harbinde yetmiş bin kişinin öldüğü rivâyet edilmektedir.113

İşte bu iç savaşlar, İslâm toplumunu her açıdan çok olumsuz etkilemiştir. Cahiliye döneminden kalan ve kökleri tam olarak kazılmamış olan kabilecilik, yeniden kendini gösterir olmuş ve Emevî-Haşimî mücadelesi artık her tarafta kendini hissettirmeye başlamıştır.114

İlk dört halife döneminden sonra Emevîlerin babadan oğula geçen halifelik modeli ile artık hilâfet saltanata dönüşmüş ve Müslümanlar yeni bir yönetim sistemi ile karşı karşıya kalmışlardır.115 Emevîler döneminde hilâfetin sona erip yerine

saltanatın getirilmesi, İslâm toplumundaki birçok farklı kesimlerin hoşnutsuzluğuna sebep olmuştur.116 Emevîlerin takip ettikleri yönetim tarzı neticesinde Arap

olmayanların adeta ötekileştirilmesi ve özellikle Haricî ve Şiîlerin hilâfet hakkındaki farklı mülahazaları gibi etkenler, yönetime karşı şiddetli mücadelelere sebebiyet vermiştir.117 Şiîler, hilâfetin ehl-i beytin hakkı olduğunu ve bu hakkın Emevî

iktidarınca gasp edildiğini, dolayısıyla her ne şekilde olursa olsun, bu hakkın yönetimden yani Emevî iktidarından geri alınması ve ehl-i beyte geri verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.118 Haricîler ise hilâfet konusunda bugünün ifadesi ile daha

109 Taberî, Tarih, II, s. 241-348. 110 Taberî, Tarih, II, s. 559. 111 Taberî, Tarih, II, s. 661-679. 112 Taberî, Tarih, II, s. 58.

113 Ahmed b. Muhammed b. Abdirrabih el-Endelusî, el-‘İkdu’l-Ferîd, (Thk. Abdulmecid er-Rahinî),

Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1404/1983, V, s. 91.

114 Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, s. 32.

115 Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, Gonca Yayın Evi, İstanbul 1991, I, s.140-141; İsmail Yiğit, “Emevîler”,

DİA, TDVY, Ankara 1995, XI, s. 87-104.

116 Yiğit, “Emevîler”, DİA, XI, s. 88-89. 117 Yiğit, “Emevîler”, DİA, XI, s. 95, 100-101.

31

çok cumhuriyetçi bir tavır sergilemişlerdir. Onlara göre halifenin hiçbir kabile ve soy gözetilmeksizin ehliyet ve liyakat ilkelerine göre seçilmesi gerekmektedir.119 Dolayısıyla her iki kesim de Emevîlerin idare tarzına muhaliftiler. Hâricîler birçok yerde ayaklanmış ve bu ayaklanmaların çoğu kanlı bir şekilde bastırılmıştır.120

Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin (ö. 61/680), Muaviye’nin yerine veliaht olarak geçen oğlu Yezîd (ö. 64/683)’e biat etmediğinden dolayı ailesi ile beraber iktidar tarafından hunharca katledilmiştir.121 Emevîler, Mekke’de iktidara biat

etmeyen ve yaklaşık dokuz yıllık bir hilâfet dönemi yaşamış olan Abdullâh b. Zübeyr (ö. 73/692)’e122 karşı Harre Vak’ası (63/683) olarak bilinen savaşta harekete geçmiş

ve Abdullâh b. Zübeyr’in sığındığı Mescid-i Harâm’a (Kâbe) taşlar, yağmur gibi yağdırmıştır. Savaşta Kâbe ateş almış ve maalesef temellerine kadar yanmıştır. Neticede Vali Hacâc b. Yusuf tarafından Abdullâh b. Zübeyr hunharca katledilmiştir.123

İlk asrın son çeyreğine gelindiğinde Emevî iktidarında Mervanîlerin egemen olduğu bir siyasi yapı hâkimdir. Bu dönemde İslâmî hassasiyetin yanında Arapçılık duyguları da yoğunlaşmaya başlamıştır. Öte yandan toplumun kültürel yapısında bir takım değişimler meydana gelmeye başlamış, özellikle Arap-mevâlî çatışması gündeme gelmiş ve bunda Şiîler de içten içe etkili olmuşlardır.124 Yönetimin takip

ettiği baskıcı, tek taraflı ve kabileci siyaset, diğer taraftan toplumda Arap olanların olmayanlardan yani mevâlî denilen kesimden daha üstün ve ayrıcalıklı tutulması, toplumda huzursuzluğa sebep olmuştur. Toplumda meydana gelen sosyal dengesizlik

119 Fığlalı, “Hâricîler”, DİA, TDVY, Ankara 1997, XVI, s. 172. 120 Taberî, Tarih, V, s. 613.

121 Taberî, Tarih, V, s. 400.

122 Abdullâh b. Zübeyr, aşere-i mübeşşereden olan Zübeyr b. el-Avvâm’ın (ö. 36/656) oğludur.

Muhacirlerin Medine’de dünyaya gelen ilk çocuğudur. İsmi Hz. Peygamber tarafından konulan Abdullâh b. Zübeyr, henüz çocuk yaşta iken babası ile beraber Yermük savaşına (15/636) katılmıştır. Muaviye döneminde Medine’de ikamet etmiştir. Muaviye’nin oğlu Yezid (ö. 64/683) tahta geçince Abdullâh b. Zübeyr, Hz. Hüseyin (ö. 61/680), Abdullâh b. Ömer (ö. 73/692) ve Abdurrahman b. Ebîbekir (ö. 53/673) ile beraber Yezid’e karşı çıkmıştır. Geniş bilgi için bkz. (Hakkı Dursun Yıldız, “Abdullâh b. Zübeyr b. Avvâm”, DİA, TDVY, Ankara 1988, I, s. 145).

123 Taberî, Tarih, V, s. 496.

124 Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, s. 32; H. Musa Bağcı, Hadis Tarihi ve

32

ve fikri hareketler Şîa, Hâricîler, Mürcî’e, Kaderiyye, Cehmîyye ve Osmanîyye gibi fırkaların ortaya çıkmasına tesir etmiştir.125

Hicrî ikinci asrın ikinci çeyreğine gelindiğinde Abbasîler, mağdurların hakkını almak üzere Emevîlere karşı isyan bayrağını çekmiş ve başta Şiîler olmak üzere tüm muhalefetin desteğiyle Emevî iktidarına son vermişlerdir.126 Ebû Cafer el-Mansûr (ö.

158/775) döneminde Abbasî devletinin temelleri sağlam bir şekilde atılmıştır. Onun döneminde en önemli siyasi olay, baştan beri hilâfetin ehl-i beytin hakkı olduğunu iddia eden Hz. Ali taraftarlarının127 ve devletin kuruluşunda büyük rol oynayan Ebû

Müslim el-Horasanî’nin (ö. 137/755) bertaraf edilmesi olmuştur.128 Ebû Ca’fer el- Mansûr (ö. 158/775) döneminde devlet yapılanmasında oldukça etkili olan İbn Mukaffa’ (ö. 142/759), İran Zerdüşt geleneğine uygun bir devlet düzeni önermiş ve bu dönemde siyasal ve kültürel olarak Abbasîler üzerinde İran tesiri, baskın olmuştur.129

Abbasîler, hicrî 160-170 yılları arasında özellikle Ali taraftarları, Hâricî ve Zındıklara karşı çok daha sert geçen mücadelelerde bulunmuşlardır. Mekke ve Medine’de ayaklanan Ali taraftarlarına karşı Abbasî ordusu Mekke’ye yakın olan Fah mevkiinde baskın yapmış ve ehl-i beytten birçok kişi katledilmiştir.130 Harun er-Reşid

(ö. 193/809) devri Abbasîlerin en parlak dönemi sayılmasına rağmen, Afrika, Horasan ve Suriye’de birçok ayaklanma meydana gelmiştir.131 Harun Reşid’ten sonra oğlu el-

Emin (ö. 198/813) iktidara geçmiş ancak bu dönem devletin temellerini sarsacak fitnelere sebep olmuştur. Bu dönemde Suriye’de Emevî ailesine mensup kişiler tarafından büyük bir ayaklanma başlatılmıştır. Öte yandan iktidarda bulunan el-Emin (ö. 198/813) ile kardeşi el-Me’mûn (ö. 218/833) arasında taht kavgası başlamış ve bu

125 Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, s. 32; Bağcı, Hadis Tarihi, s. 41; Yiğit, “Emevîler”,

DİA, XI, s. 100-101.

126 Hakkı Dursun Yıldız, “Abbasiler” DİA, TDVY, Ankara 1995, XI, s. 31-37; Yiğit, “Emevîler”, DİA,

XI, s. 94-95.

127 Taberî, Tarih, VII, s. 474-479.

128 Taberî, Tarih, VII, s. 479-494; Yıldız, “Abbâsîler”, DİA, XI, s. 34.

129 Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, s. 32; Yıldız, “Abbâsîler”, DİA, XI, s. 34. Bu

dönemde özellikle Fars kültürü ile ilgili yapılan çeviriler İslâm kültürüne etkisi fazla olmuştur. Maniheizm gibi akımlar, entellektüel kesimi derinden etkilemiş ve daha sonra benzeri akımlar halkın din yorumunu olumsuz etkileyince bu tür akımlarla mücadele hız kazanmıştır. Bu konuda özellikle ilk dönem Mutezilî âlimlerin kadim din geleneklerine karşı verdikleri mücadele önemlidir. Bkz. (Özafşar,

İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, s. 32).

130 Taberî, Tarih, VII, s. 142, s. 193-203. 131 Taberî, Tarih, VII, s. 330-364.

33

mücadele halife el-Emin’in başı kesilerek öldürülmesi ve el-Me’mûn’un halife seçilmesiyle sonuçlanmıştır.132

Me’mûn döneminin en önemli olayı hiç şüphesiz mihne133 diye tabir edilen

olaylardır. Bu süreçte halife, Mu’tezile’nin akâidini benimsemiş ve bu akâidin en bariz özelliğini taşıyan halku’l-kur’ân134 inancını, halka ve bilhassa aralarında Ahmed b.

Hanbel’in de bulunduğu birçok muhaddis ve fakihe zorla benimsetmeye çalışmıştır. Daha sonraki dönemde de mihne olayları daha şiddetli bir şekilde devam etmiş ve özellikle birçok hadis âlimi buna karşı çıktığı için çeşitli işkencelere maruz kalmışlardır.135

Özetlemeye çalıştığımız Emevî ve Abbasîler döneminin genellikle iktidar kavgaları ile geçtiği gözükmektedir. Hilâfet probleminin bu dönemde Müslümanlar arasında çok canlı olarak tartışılmaya devam ettiği ve bu problemin hem Emevîler hem de Abbasîler döneminde birçok ayaklanmaya sebep olduğu görülmektedir. Özellikle üçüncü halife Hz. Osman’ın şehit edilmesi ile alevlenen fitne ateşi, daha sonra Hz. Ali ve Muaviye arasında cereyan eden hilâfet tartışmaları ile Emevî ve Abbasî idarelerinin yönetim tarzından hoşnut olmayan halkın memnuniyetsizliği, söz konusu problemlere eklenince birçok dini ve siyasi fırkanın ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. Ortaya çıkan fırkalar sürekli iktidar ile mücadele halinde olmuşlardır. Bu fırkalar bazen devlet ile açıktan mücadelede bulunurken bazen de kendi varlıklarını korumak ve devam ettirmek için örgütlenmelerini devletten gizli olarak yürütmüşlerdir. Kısacası hicrî ilk iki asırda meydana gelen isyanların, ayaklanmaların ve kargaşaların ekseriyetinin yönetim ve iktidar ekseninde olduğu görülmektedir.

Buraya kadar zikredilen siyasi gelişmeler, İbâdiyye mezhebinin önemli hadis âlimlerinden olan Rebî’ b. Habîb’in de yaşadığı dönemi kapsaması bakımından

132 Taberî, Tarih, VII, s. 364-373, s. 415-417.

133 Abbâsîler döneminde halku’l-kur’ân konusunda bazı âlimlerin sorguya çekilip eziyet edilmesine ilişkin

olaylara verilen isimdir. Daha fazla bilgi için bkz. (Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arkaplanı, s. 39-83; Hayrettin Yücesoy, “Mihne”, DİA, TDVY, Ankara 2005, XXX, s. 26-28).

134 Kur’ân’nın yaratılmış olup olmadığı hususundaki tartışmaları ifade eden kelâmî bir kavramdır. Genel

kanaata göre halku’l-kur’ân hicrî ikinci asırdan itibaren tartışılmaya başlanmış akaid meselelerinden birisidir. Geniş bilgi için bkz. (Yusuf Şevki Yavuz, “Halku’l-Kur’ân”, DİA, TDVY, Ankara 1997, XV, s. 371).

135 Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, TDVY, Ankara 2009, s. 116; Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi

34

önemlidir. Hicrî birinci asrın ikinci yarısında ortaya çıkan ve daha sonraki dönemlerde teşekkülünü tamamlayan İbâdiyye mezhebinin siyasi kurucusu Abdullâh b. İbâd,136

radikal Hâricîlerin fikirlerine katılmayarak, Emevîler döneminde iktidara karşı mutedil bir siyaset takip etmiş ve Basra’da sakin bir hayat yaşamıştır. Daha önce belirtildiği ve rivâyetlerde geçtiği üzere Abdullâh b. İbâd, mezhebin asıl manevi lideri olarak kabul edilen Câbir b. Zeyd’in fikirlerinden çok etkilenmiş, akl-i selim ve sünnetin sınırları çerçevesinde hareket ederek mutedil Haricîleri etrafında toplamıştır.137Abdullâh b. İbâd, Medine müdafaası için Abdullâh b. Zübeyr’in yanında yer almış, bunun dışında Emevî iktidarına karşı herhangi bir ayaklanmaya katılmamıştır.138 Ama buna rağmen

Emevîler zamanında İbâdîlerin ekseriyeti, Basra’dan sürgün edilmiştir. Geri kalanlar ise hapishanelere atılmıştır.139 Câbir b. Zeyd gibi mezhebin en önemli âlimleri, bir

kısmı ‘Umân’a sürgün edilmiş diğer bir kısmı da hapisle cezalandırılmıştır. Hapse atılanlardan Rebî’in birçok hocası vardır. Kendisinden çokça hadis rivâyetinde bulunduğu Ebû ‘Ubeyde de bunlardan bir tanesidir.140 Bu dönemde İbâdî âlimler

iktidarın baskısından dolayı ilmî çalışmalarını dahi gizli sürdürmüşlerdir. Sâlimî bu durumu şu ifadelerle nakletmektedir: “Basra’da bazı insanlar, bize verâ sahibi ve

isnâda yakın (hadis rivâyetine önem veren) birini gösteriniz ki biz de ondan (hadis) yazalım ve başkasını da terk edelim (başkasına muhtaç olmayalım) dediler. Baktılar ve Rebî’ b. Habîb’den başkasını bulamadılar. Bunu (hadis okutmayı) kendisinden istediler. O da Damâm - Câbir b. Zeyd ve İbn Abbâs tariki ile onlara hadis rivâyet ederdi. Ancak Rebî’ b. Habîb bu işin yayılmasından korkunca, güvendiği Müslüman kardeşleri hariç, evin kapısını herkese kapattı.”141

Emevîlerin baskılarından dolayı tüm faaliyetlerini gizli olarak yürüten İbâdîler, bu yapılanmalarını Abbasîler döneminde de sürdürmüşlerdir. Yalnızca ikinci asrın

136 Nâmî, Dirâsât ‘Ani’l-İbâdiyye, s. 43; Cehlân, el-Fikru’s-Siyasi, s. 30-33; Fığlalı, “İbâziyye”, DİA,

XIX, s. 256; “Abdullâh b. İbâz”, DİA, TDV Yayınları Ankara 1988, I, s. 109.

137 Nâmî, Dirâsât ‘Ani’l-İbâdiyye, I, s. 45; Cehlân, el-Fikru’s-Siyasi, s. 30-33; Fığlalı, “İbâziyye”, DİA,

XIX, s. 256; “Abdullâh b. İbâz”, DİA, I, s. 109.

138 Fığlalı, “İbâziyye”, DİA, XIX, s. 256-258; “Abdullâh b. İbâz”, DİA, I, s. 109.

139 Şemmâhi, Siyer, s. 76; Halîfât, el-Usûlu’t-Tarihiyye, s. 30-31; Fığlalı, “İbâziyye”, DİA, XIX, s. 256. 140 Câbir b. Zeyd (ö. 93/711) ile beraber İbâdîlerin önemli simalarından Suhâr el-Abdî (ö. 95/713) ve Rebî’

b. Habîb’in kendilerinden çokça rivâyette bulunduğu Ebû ‘Ubeyde (ö. 145/762) ve Damâm b. Sâbit (ö. 150/767) de Basra’da hapsedilenler arasındadır. Bkz. (Halîfât, el-Usûlu’t-Tarihiyye, s. 31; Heyet,

Mu’cemu A’lâm, (Kısmu’l-Meşrik), I, s. 356-357).

35

ikinci yarısından itibaren kurdukları Rüstemîler (h.160-296) devletinde faaliyetlerini açıktan gerçekleştirme fırsatı bulmuşlardır.142

Benzer Belgeler