• Sonuç bulunamadı

9. G-8 ÜLKELERĠNDE VE TÜRKĠYE’DE SĠYASAL PARTĠ ÜST

8.2. Siyasal Partiler Hukukunun Partilere Etkisi

Siyasal partiler hukuku ile ilgili olarak iki yaklaĢımdan söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi siyasal parti olgusunu yasal düzenlemenin dıĢında tutma eğilimidir. Birçok ülkede siyasal partilerle ilgili olarak anayasal düzenlemenin yapılmadan, siyasal partiler dernek statüsünde tutulmuĢtur. Bu ülkelerdeki uygulamanın amacı dernek kurma özgürlüğünün partiler içinde sağlanmasıdır. Anayasal ya da yasal düzenleme yapan ülkeler açısından ise iki farklı düĢünceden bahsedilebilir. Sadece anayasalarda bireysel özgürlükler seviyesinde hakların tanınması görüĢü, partilere iliĢkin ayrıntılı ve geniĢ kapsamlı yasaların yapılmasının partilerin serbestçe kurulması özgürlüğüne aykırı düĢeceğini varsaymaktadır. Ġkinci düĢünüĢ ise partilerle ilgili olarak geniĢ kapsamlı düzenlemelerin yapılması Ģeklinde olup amacı demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasal partileri kurumsallaĢtırmaktır (Sağlam, 1999: 13).

Siyasal partiler faaliyetlerini icra ederken yasal çerçevede hareket etmek zorundadır. Yasal çerçevenin sınırlarının ise yazılı kurallarla belirlenmesi ve siyasal faaliyetlerinin bu sınırlar içinde hareket etmesi gerekmektedir. Burada karĢımıza iki önemli sorun çıkmaktadır. Birincisi yasal sınırları kim belirleyecek? Ġkincisi sınırın geniĢliği ne kadar olacak?

Birinci sorunda verilecek en doğru cevap meĢru iktidar olacaktır. Ġktidarı eline geçiren siyasal parti kendi konumunu güçlendirerek iktidarı kaybetmek istemeyecek ve yasal olarak eksik gördüğü konularda düzenlemeler yapacaktır. Siyasal partileri yakından ilgilendiren hukuki düzenlemeler seçim kanunu ve siyasal partiler kanunudur. Siyasal partiler kanununda yapılacak kısıtlayıcı düzenleme, iktidar partisine de sirayet edeceğinden, iktidar partisi böyle bir düzenleme yerine seçim kanunu üzerinde değiĢiklik yapma yolunu tercih eder.

Seçim yöntemlerinin farklı uygulaması, temsilde adalet ve hükümette istikrar düĢüncelerinin yansımasıdır. Temsilde adalet düĢüncesi nispi temsil yöntemini ve barajsız veya çok düĢük barajlı yöntemi içerirken, hükümette istikrar düĢüncesi ise öncelikle nispi temsil yöntemi olmasına rağmen yüksek baraj veya tek turlu çoğunluk yöntemini içerir. DüĢük barajlı nispi temsil yönteminde halkın iradesi parlamentoya yansırken, yüksek barajın uygulandığı nispi temsilde baraj altında kalan siyasal partilerin oyları, barajı geçen partiler arasında ve özellikle seçim çevresinde en yüksek oyu alan partinin daha fazla milletvekili çıkarmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla % 30-35 gibi oy oranı ile uzun yıllar iktidarı elinde tutan siyasal partiler olabilmekte ve yaklaĢık olarak % 20-25 oy, parlamentoda temsil edilmemektedir. Böyle bir yöntemle iktidarı ele geçiren siyasal partiler, demokratik ilkelere aykırı olmasına rağmen seçim sisteminde değiĢikliğe gitmemektedir.

Siyasal iktidarın keyfi uygulamalarının önüne geçmek amacıyla, siyasal partilerin anayasal güvence altına alınması gerekmektedir. Anayasal güvence ilk baĢta siyasal partilerin iktidar tarafından keyfi yasal düzenleme yapılarak kapatılmasının önüne geçmesini sağlar. Ancak partilerin kapatılma esasları ülkelere göre farklılık göstermektedir. Bu durumda en iyi esasların hangi ülkede olduğu tartıĢmaya açıktır. Bir kere siyasal partiyi kim kapatacak ve hangi faaliyetleri kapatma sebebi sayılacaktır? Bu sorulara verilen cevaplar anayasaların demokratikliği ile doğrudan iliĢkilidir. Siyasal partilerin yasama erki tarafından kapatılması uygulaması, yasamaya hâkim olan iktidar tarafından suiistimal edilme riski ile karĢı karĢıyadır. Yargı tarafından kapatılmasında ise sürecin içine yasama ve yürütmenin dıĢında yargı da dahil edilmektedir. Tarihsel süreçte adli yargı uygulamasından, anayasa mahkemeleri uygulamasına geçilmiĢtir. Siyasal partilerin, dernekler statüsünde olduğu dönemlerde dernekler kanunu hükümleri uyarınca yerel adli mahkemeler tarafından kapatıldığı, özellikle Türkiye örneklerinde görülmektedir. Bu tür uygulamaların karĢıt görüĢe sahip kiĢiler veya siyasal iktidarın baskısına maruz kalan yerel mahkemeler tarafından suiistimal edilmesi muhakkaktır. Anayasa mahkemeleri tarafından kapatılma demokratik ilkeler açısından uygun olmakla beraber, kapatılma davasının açılması ve iddianamenin hazırlanması ise düzenlenmesi gereken bir diğer husustur. Uygulamada Yargıtay Cumhuriyet

BaĢsavcısı tarafından yasada belirtilen usullere göre ve yasama organında alınan kararla kapatma davaları açılmaktadır.

Yasama organı tarafından kapatma davasının açılması özellikle tek meclisli demokrasilerde meclise hâkim olan iktidar tarafından farklı amaçlar için kullanılabilir. Çift meclisli demokrasilerde meclislerin kapatma davası açma usullerinde birbirlerini dengeleme imkânları olur. Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcısı’nın dava açması ise bağımsız yargının sürece dâhil edilmesi anlamına gelir. Bu durumda ise kapatma nedenlerinin özgürlükçü bir anlayıĢla ve demokratik değerlere daha fazla yer vererek düzenlenmesi gerekmektedir.

Siyasal partilerin kapatılması partiyi destekleyen seçmen ve taraftarların siyasal arenada temsil edilmemesi anlamına gelecek ve parti mensupları demokratik kuralların dıĢında kendi seslerini duyurma çabasına girecektir. Ancak anayasada veya yasalarda belirtilen kurallara uygun hareket etmeyen partilerin faaliyetlerine devam etmesi düĢünülemez. Öyleyse siyasal özgürlük alanının geniĢletilerek çağdaĢ demokratik ülkelerde uygulanan Ģekilde düzenleme yapılmalıdır.

Siyasal parti örgütlerinin oluĢturulmasında esas olan unsur, halka en iyi Ģekilde ulaĢma ve onunla en etkili olarak iletiĢim kurma eksenli olmalıdır. Siyasal partiler amaçlarını geçekleĢtirmek için insan odaklı çalıĢmak zorundadırlar. Örgütlerin halka ulaĢacak Ģeklide oluĢturulması, her zaman halkla iletiĢimin kurulması anlamına gelmemektedir. Örgüt yöneticilerinin halk tarafından sevilen kiĢiler olması ve sürekli halkla beraber olabilecek, onlarla samimi iletiĢim kurabilecek yapıya sahip olmaları gerekmektedir.

Siyasal partilerle ilgili hukuki düzenlemeler, partilerin örgütlenmesinin önündeki engelleri kaldırarak halka ulaĢmasının önünü açmak zorundadır. Mülki teĢkilata göre yapılan teĢkilatlanmalar, belirli bir noktaya gelindiğinde yasal olarak son bulmaktadır. Siyasal partiler “Temsilci, Birim Sorumlusu” gibi sıfatlarla halka ulaĢma çabasında olsalar da, yasal olarak herhangi bir sıfat taĢımayan bu kiĢilerin siyasal kararların oluĢturulma sürecine katılımında eksiklikler olmaktadır. Siyasal partiler daha fazla insana ulaĢarak faaliyetlerini daha etkin bir Ģekilde sunabilmek için isterlerse mahalle, ocak örgütleri gibi örgütler ile coğrafi temelin dıĢında örgütlenme imkânına sahip olmalıdır. Örgütlenmede kısıtlamanın kaldırılması parti tabanının güçlenmesine, siyasal sürece daha fazla katılımın olmasını sağlar.

Siyasal partilerin kurulmasında ĠçiĢleri Bakanlığı’na dilekçe verilmesi, parti kurma özgürlüğü açısından önemli bir düzenleme olsa da, partinin mali konularda faaliyetlerini icrada yeterli olup olmaması, parti üyeleri ve halkın katılımı açısından önem kazanmaktadır. Siyasal Partiler Kanunu’nda yer alan mali hükümlerin uygulamasının dıĢında, siyasal katılım ve toplumun bütün kesimlerinin siyasal sürece dâhil edilmesi hususu önem kazanmaktadır. Siyasetle uğraĢmak ve karar alma sürecine katılmak, Yunan Ģehir devletlerinden günümüze kadar sürekli varlıklı kesimin egemenliği altında olmuĢtur. Eski Yunan’da soyluların katıldığı siyasal süreç, partilerin kurumsallaĢtığı 19. yüzyıl ve sonrasında da devam etmiĢ ve oy kullanma hakkının mülkiyet ve vergi esasına dayanması, katılımın önünde en büyük engel olmuĢtur. Sadece soylulara ve zenginlere tanınan oy kullanma hakkı halen resmi olarak görülmemekle beraber, siyasal süreçte aktif rol almak isteyen kiĢilerin mutlaka maddi bakımdan varlıklı kiĢilerden seçilmesi günümüzün siyasal katılımının gayri resmi fotoğrafıdır.

Yeni kurulan siyasal partilerin parasal sorunlarının giderilmesi için, özellikle il, ilçe örgütlerinin kurulma aĢamasında giderlerin karĢılanması amacıyla bölgenin zengin kiĢilerinin seçilerek örgütlerin baĢına getirilmesi ve onlarında bunu kendilerinin hakkı olarak kabul etmesi, siyasal sürece nitelikli insanların dâhil olmasının önündeki en büyük engeldir. Parasal yönden yeterli olmayan kiĢiler, siyasal sürece sadece yerel seviyede üye ya da taraftar olarak katılmakta, karar alma sürecinde etkinliği olmamaktadır. Sadece seçim dönemlerinde bu insanların sandık baĢında siyasal iradelerini kullanmaları, siyasal katılım açısından son derece olumsuz bir durumdur. Bunun önüne geçebilmek ve nitelikli insanların siyasal sürece aktif olarak katılımını sağlamak ve siyasetin varlıklı kiĢilerin tekelinden kurtarma için devletin ilk örgütlenme safhasında, partilere mali konuda yardımda bulunması gerekmektedir.

Siyasal partilerin belirli grupların eline geçmesini önlemek amacıyla devletin mali konularda yardımda bulunması kaçınılmazdır. Mali yardımın uygulamasında; seçim sonrasında partilerin aldıkları oylara göre veya parlamentoda sahip oldukları sandalye sayısına göre olmak üzere iki yöntem uygulanmaktadır. Ġkinci yöntemde uygulanan seçim yöntemleri gereği parlamentoya temsilci gönderemeyen siyasal partilerin yardımdan mahrum bırakılması onların bir sonraki

seçimlere hazırlanmasının önünde engel olup devletin partilere “Hakça Yardım” ilkesine aykırı düĢmektedir. Daha öncede belirtildiği gibi baraj sisteminin uygulandığı seçim sistemlerinde, barajı geçemeyen partiler yardımdan muaf tutulmakta, devlet yardımı parlamentoya temsilci gönderen partiler arasında bölüĢülmektedir. Bunun yerine hakça yardım ilkesi gereği, mali yardımın belirli bir oy yüzdesine ulaĢan partilere aldıkları oy oranı kadar yardım yapılması daha uygun olacak ve partiler kendi programlarını halka anlatma çabalarında daha rahat hareket edeceklerdir. Partilere yapılacak devlet yardımı ile ilgili olarak değiĢik öneriler olmasına rağmen, Fransız Anayasa Konseyi partilere devlet yardımını % 5 ile sınırlayan yasa hükmünü iptal ettiği göz önüne alınırsa, oranın bu sayının altında olması gerekmektedir. Türkiye örneğinde olduğu gibi % 10’luk baraj çok yüksek olmakla beraber, Amerikan siyasal partilerinde devletin yardımının hiç olmaması, seçim dönemlerinde baĢkan adaylarının seçim harcamalarının belirli kesimler tarafından karĢılanması seçim sonrasında seçilen baĢkanın bu kesimlerin güdümünde hareket etmesine neden olabilecektir.

Adayların yerel örgütlerden itibaren belirlenmesinde, kayıtlı üyelerle yapılan önseçim, delegelerle yapılan aday yoklaması ile merkez yoklaması usullerinin karıĢımı veya bir tanesi uygulanmaktadır. Aday seçim usulleri ülkelere göre farklılık göstermekle beraber demokratik ülkelerde genellikle kayıtlı bütün üyelerle yapılmaktadır. Ġdeolojik partilerde özellikle komünist ve faĢist partilerde, katı parti disiplini uygulaması gereği adaylar merkez yoklaması adı verilen parti üst yönetimi tarafından belirlenmektedir. Türkiye ve Rusya gibi sınırlı demokratik ülkelerde merkez partileri de adaylarını genellikle merkez yoklaması ve nadiren aday yoklamasıyla yapmaktadır.

Önseçimle veya aday yoklamasıyla yapılan aday belirlemeleri, partilerin tüzüklerinde belirtilen yöntemlerle yapılmaktadır. Yerel örgütlerin yöneticilerinin seçimleri, üst kurulun gönderdiği yetkili nezaretinde yapılmaktadır. Bu uygulamanın seçim öncesi ve sonrasında tartıĢmaya ve itiraza açık olması kaçınılmazdır. Bunun yerine yerel örgüt seçimlerinin yargı yönetiminde ve nezaretinde yapılması uygun olacaktır. Oy kullanacak üye listesinin ve delegelerin özgür iradelerini sandığa yansıtacağı bir ortamın sağlanması, parti içi oligarĢinin yerel örgütlerden itibaren

bozulmasını sağlayacak ve parti üst yönetimi tabandan sağlanan demokratik geliĢmeyle birlikte kendisini yenileyecektir.

8.3. Parti Üyelerinin Parti Yönetimi ve Liderlik DeğiĢimine Olan Etkileri

Parti üyeliği, Duverger’in katılım çemberinin iç kısmında kalan grup olarak; aidat ödeme, toplantılara katılma, yerel örgütlerde ve merkezi örgütlerde parti üst yönetimini ve lider ile yerel örgüt yöneticilerinin belirlenmesinde aktif rol oynarlar. Parti üyesi olabilmenin Ģartları ülkelerin demokratiklik seviyesi ile partilerin ideolojileri ve programları doğrultusunda belirlenmekte ve farklılıklar göstermektedir. Parti tüzüklerinde belirtilen üyelik Ģartları ülkelerin siyasal partiler hukukuna aykırı düĢmemek üzere düzenlenmiĢtir. Anayasal ve yasal düzenlemeyle sınırları belirtilen ülkelerdeki üyelik Ģartları ile herhangi bir anayasal veya yasal düzenlemeye tabi olmayan ülkelerdeki üyelik Ģartları arasında yasal düzenlemelere uyma zorunluluğu dıĢında en önemli konu, üyelik Ģartlarındaki demokratiklik düzeyidir. Demokratiklik ölçütünün dıĢında partilerin sahip olduğu ideolojik kimlikte, üyelik Ģartlarının belirlenmesinde etkili olmaktadır. Komünist ve faĢist partiler üyelikle ilgili Ģartları ağırlaĢtırırken, liberal ve merkez partilerde aĢırı ağır Ģartlar bulunmamaktadır. Amerika’daki kadro partilerinde ise üyelik Ģartları ile ilgili herhangi bir düzenleme mevcut değildir. Özellikle komünist partilerde üyelik baĢvurusunda, sayıları değiĢmekle birlikte referans kiĢiler istenmekte ve aday üyelik uygulaması bulunmaktadır. Komünist partilerdeki üyelik düzenlemeleri sosyal demokrat partilerde de uygulamasını bulmaktadır. Gerçi partilerin tüzüklerinde partiye yararı olacağı değerlendirilen veya meslekleri gereği önceden aday olamayanlara parti üst kurulları kararı ile asli üyelik kaydı yapılmaktadır. Ancak gerek aday üyelerin belirli bir süre için parti içi görevlere aday olma hakkı ve seçme hakkının olmaması, gerekse de parti üst kurulu tarafından yapılan istisnai üyeliklerin tabana yayılamaması, aday üyelik uygulamasının demokratik siyasal katılımın önündeki en büyük engeldir. Üyelik baĢvurusunda partili kiĢilerin referansının istenmesi ise yeni üyelere parti kapıların tamamen açık olmaması anlamına gelmekte ve asla seçici davranma veya ideolojiyi benimsemeyenlerin kabul edilmemesi konusuyla ilgisi bulunmamaktadır. Siyasal tercih ve katılımın özgür bir Ģekilde

kullanılması ilkesi gereğince, parti üyeliklerinin tüm bireylere açık olması, üyelikle ilgili kurallara uymayan kiĢilere ise parti içi disiplin kurallarının uygulanması gerekmektedir.

Üyelik yaĢ sınırı olarak partilere göre farklı düzenlemeler mevcuttur. YaĢ sınırlaması anayasal veya yasal düzenleme içinde belirten ülkelerin yanı sıra, sadece parti tüzüklerinde belirten ülkeler de mevcuttur. YaĢ sınırlamasına giden ülkelerde, uygulamanın tarihsel süreç içinde yirmi dört ile on dört arasında iyileĢtirme yapıldığı ve siyasal katılımın daha erkene çekildiği görülmektedir. Günümüzde, Kanada on dört yaĢ sınırlaması ile en fazla katılımın sağlanması amaçlanan ülke durumundadır. On dört yaĢ gençlerin ergenlik çağında oldukları bir dönem olması itibarıyla hassas bir evredir. Bu yaĢta bulunan gençlerin arkadaĢ çevrelerinden en fazla etkilendiği ve otoriteye en fazla baĢkaldırmaların yaĢandığı dönem olması, onların siyasal katılım açısından bazı riskleri de beraberinde getirir. Ancak on dört ve on altı yaĢ uygulaması yapan ülkelerde keskin ideolojik farklılıklar bulunmamakta, bireyler siyasal katılımı kendini ifade etmek amacıyla gerçekleĢtirmektedir. Bu ülkelerde kültürel ve etnik ayrılıkların olmaması veya en azından bireylerin sosyal ve ekonomik durumlarının ayrıĢmayı körüklememesi, siyasal katılım yaĢının düĢük tutulması açısından mahsurlu gözükmemektedir.

Ancak etnik ve kültürel farklılıkların olduğu ülkelerde on dört ve on altı yaĢ gençlerin farklı amaçlar için kullanılabileceği dönemlerdir. Gerçi ülkeye tehdit oluĢturan bir faaliyette bulunmak için parti üyesi olunması gerekmemektedir. Parti üyesi olmadan da gençlerin provoke edildikleri görülmektedir. Bütün mahsurlarına rağmen demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasal partilerin bünyesinde gençlerin bulunması onları otorite karĢıtı davranıĢlara yöneltmez ve yasal zeminde haklarını arayabileceklerini küçük yaĢlarda öğrenmiĢ olurlar.

Üyelik Ģartları ile ilgili olarak bir diğer düzenleme ise belirli suçlardan mahkûm olanların üye kabul edilmemesidir. Ülke menfaatleri veya bekasına karĢı iĢlenen suçların haricindeki suçların yasal düzenleme dıĢı tutulması gerekmektedir. Ülke menfaati veya bekasına aykırı bir eylemde bulunarak yetkili mahkemeler tarafından mahkûm olanların, siyasal hayata katılımlarında ise zaman ölçütünün kullanılmasında fayda bulunmaktadır. Siyasal partilerin kapatılma iĢleminde kapatılmaya neden olan eylemlerin sahiplerinin siyasal hayata katılmaları beĢ veya

on yıl gibi belirli sürelerle yasaklandığı ve sonrasında siyasal faaliyette bulunduğu düĢünüldüğünde, ülke menfaati veya bekasına aykırı eylemden dolayı mahkûm olanlarında cezalarının bitiminde veya sonrasında belirlenecek bir sürenin sonrasında siyasal faaliyetlerde bulunması gerekmektedir. Bu kiĢilerin yasal zeminde siyasal faaliyetlerinin ömür boyu kısıtlanması, onları gayri resmi siyasal faaliyetlere yönelmesine ve vatandaĢ- devlet arasındaki barıĢma sürecinin olmadığı bir döneme girilerek bireylerin mevcut düzene olan düĢmanlığının körüklenmesine neden olur.

Üye baĢvurularının alınması ve kütüklerinin tutulması, parti içi görevlerde adayların seçilmesinde parti içi demokrasinin sağlanması açısından önemli bir yer tutmaktadır. Üyelik baĢvurusundan sonra belirli bir süre için yapılan değerlendirme sonrasında üyeliğe kabul edilme veya reddedilme hususunda da demokratik düzenlemelerin olması kaçınılmazdır. Üyelik baĢvurusu reddedilen kiĢi bir üst örgüte itiraz edebilmektedir. Ancak üst örgütün vereceği karara karĢı yargı organına baĢvuru imkânının olmaması, bireyin siyasal katılımının önünün kesilmesi anlamına gelmektedir.

Özellikle yerel örgütlerde kayıtlı üyelerle yapılan seçimlerde, örgüte hâkim olan grupların kendilerine rakip durumda olabilecek kiĢileri ve onların destekçilerini üye yapmama yoluna gitmeleri veya üyeliklerini geciktirmeleri söz konusu olabilir. Sağlıklı olarak tutulmayan üye kütükleri veya yeni üyelerin kaydının zamanında yapılmaması ve üst birimlere bildirilmemesi gibi durumlarda, parti içi demokrasinin iĢleyebilmesi mümkün değildir. Bu sebeple gerek yasal düzenlemeyle gerekse partilerin kendi tüzüklerinde düzenlemeleri koĢuluyla, üye kütüklerinin gerçekçi bir Ģekilde tutulması ve üyelik Ģartlarını taĢıyan herkesin Ģahsi hesaplar düĢünülmeden üye yapılmasının önü açılmalıdır.

Parti içi görevlere yapılacak seçimlerde, adayların parti üyeleri arasından seçilmesi doğru bir uygulamadır. Ancak görevleri gereği yasal olarak siyasal parti üyesi olamayan kiĢilerin katılımının sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekirken, özellikle üyelikle ilgili “Süre” kısıtlamalarının önüne geçilmelidir. Parti üyelerinin aday olduğu bir seçim sisteminde, adayların parti üyeleri tarafından seçilmesi de doğru ve demokratik bir uygulamadır. Parti üyeleri ile yapılan aday belirlemeler, özellikle yerel örgütlerde grupların bütün üyelere hâkim olamayacağı gerçeğiyle, delegasyon veya merkez yoklaması gibi yöntemlere göre

daha demokratiktir. Bu sistemde karĢımıza seçim dönemlerinde kitle halinde üyelik baĢvurularının yapılması gibi sorunlar çıkmaktadır. Kitle halinde yapılan üyeliklerin büyük bir kısmında, üyeleri parti taraftarı veya seçmeni olarak nitelendirmek ve kabul etmek mümkün değildir. Bu kiĢilerin bir kısmının üyesi olduğu partinin dıĢında seçimlerde baĢka partilere oy vermesi ihtimali gerçek dıĢı değildir. Çünkü bu kiĢilerin görevi, destekledikleri adayı parti içi görevlere getirmekle sınırlıdır. Aday, kendini desteklemek için üye olanların hepsiyle birebir muhatap olamayacağı için kendisine çevresi olan veya çevresi olduğunu iddia eden kiĢileri aracı olarak belirler ve onların tanıdıklarını üye yapmasıyla irtibatı sağlamıĢ olur. Bu kez de araya hatır gönül iliĢkisi girer ve gerçekçi bir üye kayıtları yapılamaz. Aracı olan kiĢilerin esas amacı parti taraftarlığı veya militanlığı değildir, tamamen menfaattir ve destekledikleri adayın kazanması halinde, kendisini adayın siyasal anlamda sağladığı güçten faydalanacak kiĢiler arasında görme düĢüncesi hâkimdir. Böyle sakat düĢüncenin birden fazla kiĢileri kapsaması ve yerel örgütlerde grupların birbirleriyle çatıĢması, partiye seçmen kazandırmanın ötesinde sadece ĢiĢirme üyeliklerin olmasına neden olur ve gerçekçi bir üye kütüğü tutulamaz.

Üye kütük defterinde üye sayısının fazla olması partinin bu sayıyla doğru orantılı olarak seçimlerde oy alacağı anlamına gelmez. Zaten parti üye sayısı, seçimlerde alınan oyların her zaman çok altındadır. Üye sayısıyla orantılı bir oy tahmini yapmak hatalı olur. Katılım çemberinin en dıĢ halkasını oluĢturan seçmenler üye olmadan partiyi desteklerler ve üyelerden daha fazla sayıdadırlar. Parti üyesi olduktan sonra üyeliği devam ettiği halde herhangi bir sebepten dolayı seçimlerde baĢka partilere oy veren seçmenler bulunmaktadır.

8.4. Delegelerin Parti Yönetimi ve Liderlik DeğiĢimine Olan Etkileri