• Sonuç bulunamadı

Film üretimi ve gösterimi için önemli miktarlarda mali akışın ve sermayenin olması gerekmektedir. Sinema sektörüne mali destek birimleri ülkemizde özel sermaye tarafından gerçekleştirildiği gibi Kültür Bakanlığı’nca da sağlanmaktadır. Bu bölümde sektöre yönelik bu destek primlerinin ulusal sinema anlayışını hangi boyutta desteklediği ya da ne gibi olumsuz etkilere neden olduğu konusu anlatılmıştır.

1.6.1. Mali Destekler

Hareketli resim aracı, onu kendi idealleri ve hayal güçlerinin bir dışavurumu olarak kullanmak isteyen yaratıcı sanatçılardan daha çok hükümetler, bankalar, sigorta şirketleri, karteller ve diğer sermaye yönlendirme gücüne sahip olan kurum ve kuruluşlar tarafından kendi amaçları doğrultusunda kullanılmaktadır (Rotha, 2000: 13-14). Film üretimi ve gösterimi için önemli miktarlarda mali akışın olması gerekmektedir. Bu mali destek birimleri ülkemizde özel teşebbüsler tarafından gerçekleştirilebildiği gibi devlet sermayesince de sağlanmaktadır. Film endüstrisinin ürünlerinin denizaşırı ülkelere bile dağıtılabilmesi ve büyük miktarlarda kaynak elde edebilmesi, bu alanın uluslar arası bir yatırım sektörü olmasına neden olmuştur. Filmler artık eski dönemin girişimcileri tarafından her türlü kaygıdan uzak bir şekilde gerçekleştirilmemektedir (Rotha, 2000: 13).

Devletin yanı sıra özel sermayenin de sinemaya ilgi duyması gerekliliği sinemanın kaçınılmaz koşuludur. Çünkü evrensel düzeyde bakıldığında, sinema hala dünyanın en kâr getiren işlerinden, yatırımlarından biridir (Dorsay, 2004: 162). Bunun fark edilmesi hem sektörel üretimin artmasını hem de özel sermayenin sinema filmleri üzerinden kazanç sağlamasını öngörür.

Günümüzde film yapım evleri kurumsallaşmış yapım evlerinden çok film yapım

şirketleri aracılığı ile yürütülmektedir. Bu şirketler ile yürütülen her yapım da yine filmin oluşum sürecinde paranın rolü ön plandadır.

Uzak İhtimal filmi içinde paranın önemliliği çekimler sırasında kendini göstermiştir. Film, dört haftalık bir çekim süreci içinde planlanmış, son haftaya yaklaşırken para tükendiği için set dağıtılmak zorunda kalmıştır. Aradan iki ay kadar bir süre geçtikten sonra film tamamlanabilmiştir. 800 Bin TL.’ye mal olan film, vizyona girdikten sonra yeterli gişe başarısına ulaşamamıştır. Bu da yönetmenin diğer projelerini etkilemesinin ötesinde maddi anlamda zarara uğramasını doğuran bir etken olmuştur (M. Coşkun ile kişisel iletişim, 14 Eylül 2010).

Buna benzer sorunları film üreten tüm yönetmen ve yapımcılar yaşamaktadır. Bunun için sinema sektörü, bir an önce beş yıllık kalkınma planlarında teşvik edilecek sektörler arasına dahil edilmelidir. Bankalar tarafından sinema sektörü düşük kredilerle desteklenmeli, bilet satışlarından alınan vergiler düşürülmelidir.

1.6.2. Devlet Sermayesi

Sinema her şeyden önce ekonomik bir olaydır. Parasız film yapılmaz. Para ve seyirci sinemayı var eden iki temel unsurdur. Günümüz Türkiye’sinde uluslar arası standartlara uygun bir filmin maliyeti en azından bir, bir buçuk milyar Türk lirası olmak durumundadır (Adanır, 2006: 23-61). Sinemacıların film üretimi için mali destek kanalları ülke şartlarında devlet ve özel teşebbüsler yoluyla gerçekleşmektedir.

1989-92 yılları arasında sinemamız çok ciddi bir çöküş süreci içine girmişti. Bu olaya devlet çok da ilgisiz kalmamış, tersine yapıcı, yardımcı bir rol benimsemeye çabalamıştı. Turgut Özal ve sonraki hükümetler döneminde, kapitalizmin ünlü “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” sloganının hem de aşırı biçimde kullanılmasına karşın, kimi hükümetler ya da bakanlar sinemamıza yardım eli uzatmak için ellerinden geleni yaptılar.

1990’ların hemen başında Namık Kemal Zeybek’in girişimiyle bakanlık Türk sinemasına maddi yardımda bulunmaya başlamıştır. İlk kez 1990 yılında “filmlerin projelerle belirlenen maliyetinin yarısının -200 milyon lirayı aşmamak kaydıyla- Kültür Bakanlığı tarafından karşılanması” uygulamasına geçilmiş ve bu birçok filmin yapılmasını sağlamıştır. Bu arada yine bakanlığın desteği ile Türkiye sonunda Eurimages denen Avrupa sinemasını destekleme fonuna üye ülke olmuştur. Her yıl üye devletler tarafından ödenen belli paralarla oluşturulan ve karmaşık, ama etkili bir destek sistemi oluşturan fon sayesinde, gelen yardımlar, 1990’lardan başlayarak birçok Türk filmine kredi ve destek sağlamıştır (Dorsay, 2004: 16). Bu gelişmeyi, Kültür Bakanlığı’nın ve Başbakanlığın film şenliklerine parasal destek sağlaması izlemiştir (Derleyenler: B. Dağtaş ve E. Dağtaş, 2009: 282). Bakanlık tarafından yapılan bu destekler ülke ekonomik bütçesinden sağlanmaktadır. Oysa Fransa’da sinema sektörüne yapılan yardımlar sinema bilet gelirlerinden oluşmaktadır. Her biletten %13-14 oranında alınan para, yardım fonu denilen ortak bir fona aktarılır. Buradan yapıma, dağıtıma, işletmeye ve salonlarına, ayrıca festivallere, sinema okullarına ve kısa- belge filmcilere yardım edilir (Makal, 1996: 197) . Türkiye’de de bilet satışlarından alınan rüsum vergisi adı altında bir vergi vardır. Bu vergi sinema sektörüne geri dönüşümlü alınmaktadır. Ancak alınan verginin büyük çoğunluğuna Maliye Bakanlığı’nca el konulmakta, sinema sektörüne ise cüz-i bir miktar para kalmaktadır (A.Taşdiken ile kişisel iletişim, 20 Nisan 2010). Maliye Bakanlığı’nın aldığı bu payın oranı düşürülmeli sektöre daha fazla para aktarımı sağlanmalıdır.

Türk sinema sektöründe destek istenen senaryolar Kültür Bakanlığı’na gönderilir. Bakanlıkça değerlendirilen senaryolardan uygun görülen yapımlara destek sağlanır. Bu destek

sinema sektöründe her yapımcı için geçerli bir süreç değildir. Bu konuda Fransa’daki gibi bir uygulamaya gidilebilir. Fransa’da “Yeni Dalga Akımı” ardından, Kültür Bakanı önderliğinde ve Centre National de la Cinematographie (Ulusal Sinema Merkezi) aracılığıyla başlayan ve halen geçerli olan “Film Yardım Yasası” her tür filme %13 oranında parasal yardımı öngörmektedir. Bunun dışında, belli bir düzeyin üzerindeki filmlere senaryolarının gösterilmesinden sonra, çekime başlamadan önce parasal yardım yapılması planlanmıştır. Bu yardım “Yeni Dalga Filmleri” için gerekli katkıyı sağlamaktadır (Derman, t.y.: 48).

ABD’de ise devlet, çok güçlü sinema sanayine görünürde destek sağlamamaktadır. Ama vaktiyle sağlamış, sinemaya şart olan sermayenin akışını sağlamak için gerekli yasal sistemleri, vergi kolaylıkları bütününü oluşturmuştur. Bugün ise işin siyasal desteğini sağlamakta, nüfuzunu kullanarak Amerikan sinemasını (dolayısıyla kültürünü ve ideolojisini) olabildiğince geniş biçimde ihraç etmek için her şeyi yapmakta, her türlü fırsatı kullanmakta, her türlü baskıyı gerçekleşmektedir (Dorsay, 2004: 177). Türkiye’de böyle bir alt yapı düzeni bulunmamaktadır. Sinemacılar, film yapma aşamasında Kültür Bakanlığı ve kimi örgütler dışında bir mali destek görmemektedir. Bakanlıktan destek alamayan sinemacılar; filmlerini, banka kredileri ile veya eş dosttan aldıkları borç paralar ile çekmektedir. Aldıkları borçları ödeyebilmek için çektikleri filmler sanat filmleri olmaktan öte çabuk tüketilen popüler film niteliği taşımaktadır. Bu ise zamanla seyirci beklentilerinin düşmesine ve ülke genelinde oluşturulamayan ulusal sinema anlayışının giderek büyümesine neden olmaktadır.

1.6.3. Özel Şirket

Sinema riskli olduğu kadar karlı bir yatırım alanıdır. Oysa Türkiye gibi bir ülkede sinema alanında yatırım yapmak farklı bir zihniyetin varlığını zorunlu kılmaktadır. Çünkü bilinen, sıradan yatırımcı, somut görüntü sunamayan bir alana yatırım yapmaktan kaçınmaktadır (Adanır, 2006: 60).

Yeşilçam’ın ürettiği filmlerin arkasındaki sermaye desteği, dönemin bankerlerinden Ferdinand Manukyan’dır. Manukyan senet kırılmasını sağlayarak Türk sinemasına destek olmuştur. Bu yüzden Yeşilçam sinemasının izleyici sayısındaki bolluğu ve üretim şansını Türk sinemasının altın çağına dönüştüremediği, kazanılan paraların sinemaya dönmediği, hızlı üretim nedeniyle kalitenin göz ardı edildiği, halkın filmlere karşı ilgisinin yaratıcılık ve yenilikler için kullanılamadığı yönündeki eleştirilerde de haklılık payı vardır (Esen, 1996: 27). Sponsorluk desteğinin yerleşemediği Türk sinemasında banka kredisi almak da söz konusu

olmayınca, geriye bu tür yollarla film yapabilme şansı kalması olağandır. Bu sorun günümüzde de hala geçerliliğini korumaktadır.

Yine Yeşilçam Sineması döneminde bölge işletmeciliği ilk bakışta sadece filmlerin dağıtım ile ilgili bir kavrammış gibi görülebilir. Oysaki bölge işletmeciliği bir olgu olarak Türk Sineması önemli ölçüde etkileyen bir işleyiştir. Bölge işletmelerinin egemenliği doğrudan doğruya anlatıyı belirleyen bir konuma sahiptir. Yeşilçam Sinemasında filmler bölge işletmelerinden alınan avanslarla üretilmektedir. Kısacası, film üretiminde önemli yer tutan ve Yeşilçam Film üretim sistemini, ekonomik anlamda ayakta tutan dinamolardan biri bölge işletmeciliğidir (Kırel, 2005: 102).

Sinemada; kombin sistemi, altmışlı yılların tipik özelliklerinden biridir. Bu sistem sinemaların film yapım şirketlerinin elinde olması ve şirketin kendi filmlerini belli sinemalarda göstermesi olarak özetlenebilir.

Kombin sisteminde birkaç sinema birleşip bir kombin oluşturur. Örneğin; Erman Film, Erler Film ve Akün Film gibi büyük film şirketleri bir araya gelip kendi filmlerini az sayıdaki belli başlı büyük sinemalarda oynatmaktadırlar. Böylece bu sistem yüzünde başka film

şirketlerinin ürettiği filmler İstanbul’da oynayacak salon bulamamaktadır (Akt: Kırel, 2005: 106).

Türkiye’de sermaye hep geç uyanır. Turistik yatırım furyası içinde, otellere, bir türlü satamadıkları işyerlerine yatıran sermayecilerimiz, sinema salonlarının hâsılatlarını gelirlerini öğrenmeyi akıl etseler eli yüzü düzgün bir Türk filminin yalnızca bir Alman TV’sini satışla maliyetini çıkardığını bilseler, sinemacılığın hala ve her şeye karşın, çağımızı en ilginç, karlı ve çekici yatırımlarından biri olduğunu anlasalar (Dorsay, 2004: 162) yatırım yoğunluğunun sinema sektörüne kayması ile Türk sineması inanılmaz düzeyde ilerleme kaydedebilecektir.

Türk yatırımcının sinema alanını yakından tanımadığını ve bu yüzden yatırım yapmadığı görülmektedir (Adanır, 2006: 63).