• Sonuç bulunamadı

2.3. BARIŞ VE TARİH ÖĞRETİMİ 57 

2.3.4. Silahsızlanma 80 

Silahsızlanma konusu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başlamıştır. ABD ve Sovyetler Birliğinin önderliğinde atom silahları da dahil olmak üzere silahların azaltılması yönünde antlaşmalar imzalamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurumuna bağlı olmak üzere Atom Enerjisi Komisyonu ve Konvansiyonel Silahlar komisyonu kurulmuştur. Her iki komisyon da silahsızlanmanın çatışma riskini azaltacağı ümidinden hareket etmişlerdir. Bu iki komisyon 1952 yılında Silahsızlanma Komisyonu adı altında birleşmiştir (Yılmaz, 2010: 153). Aslında İkinci Dünya Savaşı öncesinde de savaşı yasaklayan çok taraflı antlaşmalar vardır. Bunlardan ilk beş ülke (Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika ve İtalya) arasında imzalanan Ren Misakı diğeri ise daha çok katılım içeren 1928 tarihli Briand-Kellogg Paktı’dır. Birleşmiş Milletlerin şartlı kabulü ile savaş yasaklanmıştır. Bu şarta göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gerekli tedbirleri alana kadar devletlerin meşru müdafa hakkı vardır. Bu bağlamda açık saldırı suçu “barışa karşı işlenmiş bir suç” olarak kabul edilmiştir (Yılmaz, 2010: 77).

Birinci Dünya Savaşı’nın insanlığa getirdiği yıkım devletlerin silahların azaltılması yönünde çabalarını gündeme getirmiştir. Wilson dünya üzerindeki çatışmaları on dört maddede toplamıştır. Dördüncü madde “silahsızlanmaya” vurgu yapmaktaydı. Silahsızlanma meselesi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da gündeme gelmişti. Galip devletler Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan’la silahlarını arttırmamalarıyla ilgili anlaşmalar imzalamışlardır. Silahsızlanmayla ilgili ilk konular denizlerdeki silahsızlanmayla ilgili konulardı. İlk silahsızlanma Konferansı “Washington Deniz Silahlanma Konferansı”dır. Bu konferansta 6 Şubat 1922 yılında Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya, Fransa ve İtalya arasında “Deniz Silahlarının Sınırlaması”na ait anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmayla devletler yapacakları büyük tonajlı gemileri sınırlandırmaktaydı (Armaoğlu, 1984: 219). 1922 yılında imzalanan anlaşmayla devletler büyük gemilere sınırlama getirdiler ama devletler küçük tonajda gemiler yaparak silahlandırabilirlerdi. 1927 yılında Cenevre’de ikinci bir silahsızlanma konferansı düzenlendi. Bu konferansa İtalya ve Fransa katılmadı. Amerika, İngiltere ise anlaşamadı. Konferans başarısız bir şekilde dağıldı. 27 Ağustos 1928 yılında Briand-Kellogg Paktı dokuz devlet arasında imzalanmıştır. Bu devletler: ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Belçika ve Çekoslovakya’dır. Bu anlaşma ile taraflar, savaşı millî politikalarına âlet edemeyeceklerini, savaştan vazgeçtiklerini ve bütün anlaşmazlıkları için daima barışçı yöntemleri kullanacaklarını dile getiriyorlardı (Armaoğlu, 1984: 22).

Fakat bütün anlaşmazlıklara rağmen devletler silahlanmaya devam ediyorlardı. 1932 yılında Milletler Cemiyetinin çağrısıyla silahsızlanma mütarekesi kabul edildi. 1932 yılındaysa Cenevre’de Silahsızlanma Konferansı düzenlendi. Fakat bu konferans başlarken Japonya Mançurya’ya saldırmıştı, Almanya’da ise Naziler iktidara gelmişti. Almanya bu konferansta herkesin eşit şekilde silah indirimi yapması fikrini öne sürerek konferanstan çekilmiştir. 1933 yılında yapılacak silahsızlanma konferansına da katılmayacağını bildirmiştir. Japonya da Almanya’yı takip etmiştir. İkinci Dünya Savaşı rüzgârlarıysa silahsızlanma fikrine büyük darbe vurmuştur (Armaoğlu, 1984: 226).

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren bazı antlaşmalar ile savaş, silahlı çatışmalar ve silahlanmanın temel kuralları belirlenmeye çalışılmıştır (Aktaran Yılmaz, 2010: 178).

• 1864 Tarihli Savaş Alanında Yaralıların Durumunun İyileştirilmesine Dair Cenevre Sözleşmesi

• 1899 ve 1907 La Haye Uluslararası Sözleşmeleri

• 1906 savaş alanında Hastaların ve Yaralıların İyileştirilmesine Dair Cenevre Sözleşmesi

• 1949 Cenevre Sözleşmesi

• 1954 Dünya Kültür Mallarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme • 1963 Nükleer Denemelerin Kısmi Yasaklanması Antlaşması

• 1967 Nükleer Denemelerin Dış Uzayda Yasaklanmasına Dair Antlaşma • 1968 Nükleer Silahların Yaylmasını Önleme Antlaşması

• 1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonu.

Daha önceki nesillerin önde gelen isimleri, uluslararası barışı korumanın ne kadar önemli olduğunun farkındaydı. Ancak günümüzdeki teknik gelişmeler ile beraber bu ilke, insanlığın medeniyeti için bir ölüm kalım konusuna dönüşmüş ve barış konusunun çözümü vicdan sahibi herkesin katılması gereken bir ahlaki görev hâline gelmiştir. Silah yapımında faaliyet gösteren güçlü sanayi gruplarının, dünyanın her yerinde, çatışmaların barışla çözülmesini engellemek için ellerinden geleni yaptığını fark etmelidirler (Einstein, 2008: 45). Savaşı engellemenin bir yolu çok geç olmadan bulunmadığı takdirde, savaş metotlarındaki gelişmeler, insan hayatının dayanılmaz bir hâl alacağını göstermiştir. Bu amacın önemine karşılık, ona ulaşmak için ortaya konulan çabalar ise son derece yetersizdir. Devletler silahlanma tehlikesini en az düzeye indirebilmek için, silahlanmaya ve savaşın yürütülüş biçimine sınırlayıcı kurallar getirmektedir. Ancak savaş, oyuncularının kurallara sadık kaldığı bir oyun değildir. Söz konusu ölüm kalım meselesi ise kurallar ve görevler bir kenara atılır. Bu nedenle devletlerin silahsızlandırılmasını garantiye alacak tüm ulusların kuracağı bir mahkeme şarttır. Bu olmadan hiçbir ulus silahsızlanmaya cesaret edemez. Silahlanmak insanların barış için değil, savaş için sesini yükseltmesi ve savaş için hazırlık yapmasıdır. Bu nedenle silahsızlanma adım adım olmaz, ya tek bir seferde gerçekleşir ya da hiç gerçekleşmez. Einstein’e göre şu ana kadar silahsızlanmayla ilgili tüm konferansların başarısızlığa uğramış olması, dünyanın önde gelen medeni ülkeleri için son birkaç yılın en utanç verici olayıdır. Çünkü bu başarısızlığın nedeni sadece ihtiraslı ve ahlaksız

politikacıların entrikaları değil, ülke halklarının duyarsızlığı ve miskinliğidir. Savaş makinesinin çalışmaya devam etmesinde çıkarı olanlar ise çok güçlü bir grup ve kamuoyunun kanlı amaçlarına boyun eğmesi için her şeyi yapacaklardır (Einstein, 2008: 58).

Bunun yanında ülkeler savaş yapmak istememelerine rağmen silah üretimine devam ederler. Silahlanmanın başka bir amacı ise saldırgan devletlerden korunmaktır. Bu duruma “şiddet dengesi” veya “caydırma” denir. Ancak caydırma kırılgan bir barış yöntemidir. Bir gün bir ülke diğer ülkelerin hepsinden daha güçlü bir silah geliştirirse bütün dengeler değişir, yeniden savaş çıkabilir. Bu durum tekrar silahlanmayı hızlandırabilir (Labbe ve Puech, 2006: 37).

Silahsızlanma çabalarının başarıya ulaşması çok zor görünmektedir. Silah üretimi büyük devletlerin en önemli gelir kaynakları arasındadır. 1929 yılındaki dünya ekonomik krizi, temel olarak silah sanayiinin harekete geçirilmesiyle, silah üretimini arttırmasıyla sona erdi. Bunun yanında İkinci Dünya Savaşı da, silah sanayiinin harekete geçmesiyle kapitalizme altın çağın yaşatmıştır. Körfez Savaşı’nda da ABD silah sanayinden büyük para kazanmıştır. Yani dünyada büyük devletler büyük krizleri savaşlarla özellikle de silah üretimiyle aşmışlardır (Özbek, 2009: 5).