• Sonuç bulunamadı

3. ATATÜRK DÖNEMİ ÖNCESİ TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ

3.1. Osmanlı İle Amerika’nın Mağrib’de İlk Tanışması

3.2.3. Ticari İlişkiler

3.2.3.3. Silah Ticareti

ABD ile Osmanlı İmparatorluğu arasında silah ticaretinin başlangıcına ilişkin ilk Amerikan belgesi, 1830 Ticaret Sözleşmesinin imzalanmasından sonra İstanbul'a gelen ilk Amerikan elçisi David Porter'in ABD Dışişleri Bakanı Edward Livingston'a gönderdiği mektuptur. 27 Eylül 1831 tarihini taşıyan bu belge, aynı zamanda, Amerikan silahlarına karşı Osmanlılarda uyanan ilginin ilk belirtisidir (Sander, Fişek, 1977,7).

1830 Ticaret Sözleşmesi'nin ABD Kongresince geri çevrilen gizli maddesi, Amerikan tersanelerinde Osmanlı imparatorluğu için yapılacak savaş gemileri ile ilgili formaliteleri belirtmekteydi. Ancak bu maddenin Kongre'de geri çevrilmesi, İmparatorluk hesabına gemi yapımını engellememiştir. Nitekim, Amerikalı bir gemi inşa mühendisi olan Henry Eckford, ABD Hükümetinin desteği ile, yapımını kendi gerçekleştirdiği United States isimli muhrip ile 1831 Ağustosunda İstanbul’a gelmiş ve bu gemiyi 150.000 dolara Osmanlı Hükümetine sattıktan sonra Osmanlı tersane yönetimini ele geçirmiş, Osmanlı Donanması için başka bir savaş gemisinin yapımını denetlemiştir. Eckford'un 1832'de İstanbul'da ölmesinden sonra yardımcısı Foster Rhodes'in onun yerini aldığını, 1839 yılına kadar İstanbul'da kalarak Osmanlı Donanmasına birkaç savaş gemisi daha kazandırdığını görüyoruz (Harp Akademileri Komutanlığı, 1994, 5).

Amerikan resmî kaynaklarında gemi yapımına ilişkin olarak rastlanan ilk belge, ABD Dışişleri Bakanı'nın, Sultan Abdülaziz'in gemi siparişi ile ilgili olarak, 22 Ağustos 1864 tarihinde İstanbul'a gönderdiği yazıdır. Daha sonra, 1866 Girit Ayaklanması sırasında Osmanlı Donanmasının çok güç durumda kalması, Amerika'dan yeni savaş gemilerinin ısmarlanması kararına yol açmıştır. İstekler sadece savaş gemisi ile sınırlı kalmamış, Amerikan Ordusunun diğer kadro silahları da satın alınmıştır (Harp Akademileri Komutanlığı, 1994, 5).

Deniz silahlarının satın alınması konusunda, Bâbıâli’nin ABD ile sürekli temas halinde bulunmasına rağmen, sadece bir kaç gemi satın almasının, diğer girişimlerin ise yarım kalmasının en önemli nedeni, Osmanlı Devleti’ni büyük bir pazar olarak gören İngiltere’nin tutumudur. Son

aşamasına gelmiş pazarlıkların çoğu, İngiltere büyükelçiliklerinin girişimleri sonucu tamamlanamamıştır (Erhan, 2001, 174-175).

1861-1865 Amerikan İç Savaşının bitmesiyle, Amerikan Ordusunun elinde çok sayıda savaş artığı, silah yapımcılarının elinde de büyük silah stokları kalmıştı. Amerikan silah sanayii için bunun adı bunalım, tek kurtuluş yolu da eldeki artık ve stokların dış pazarlara boşaltılmasıydı. İşte, bu savaş artığı silahları ilk satın alan ülkelerin başında Osmanlı İmparatorluğu gelmektedir. Osmanlı Hükümeti 1869 yılı sonuna kadar Amerika'dan 1.331.000 dolar ödeyerek toplam 239.000 tüfek satın almıştır (Sander, Fişek, 1977,26; Erhan, 2001, 176) .

İç savaş artığı silahların eritilmesinden sonra da Amerikan silah sanayisinin büyük bir hızla ilerleme kaydettiğini görüyoruz. İlginçtir ki, Osmanlı Hükümeti bu teknolojik gelişmeyi çok yakından ve büyük duyarlılıkla izlemektedir. Bunun sonucunda Amerika'dan yivli sahra topu, kama tertibatlı tüfek, ağır süvari tüfeği ve toplu tabanca gibi modern silahlar alınmıştır. ABD Hükümetinin bu konuda gösterdiği anlayışa armağan olarak, Abdülaziz Başkan Grant'a çok değerli bir Uşak halısı göndermiş ve Başkan Grant da Başkanlıktan ayrıldıktan sonra 1878 yılında II. Abdülhamit'in davetlisi olarak İstanbul'u ziyaret etmiştir (Sander, Fişek, 1977,34).

Kırım ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarındaki yenilgiler, Osmanlı Hükümetini, ekonomik ve mali yönden çok kötü bir duruma düşürmüştür. İşte bu kötü durum, Osmanlılarla Amerika arasında önemli pürüzler çıkmadan yıllardır sürdürülen silah ticaretini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu olumsuz gelişmelerin ilk belirtisi, Osmanlı Hükümetince ısmarlanan, Winchester ve Union Metallic silah şirketlerince de 5 milyonu teslim edilen 30 milyon fişeğin parasının ödenmesi konusunda iki şirketle Osmanlı maliyesinin arasındaki anlaşmazlıktır. Anlaşmazlık, Amerikan şirketlerinin Maliye'yi atlayarak Sultan II.Abdülhamit ile görüşmeleri sonucunda çözülmüş ve borç bütünüyle ödenerek mermiler İstanbul'a ulaşmıştır (Harp Akademileri Komutanlığı, 1994, 7; Erhan, 2001, 177).

1880'lerden sonra Almanya'nın küresel güç olarak dünya siyasi sahnesinde boy göstermeye başlaması, Osmanlı silah pazarında Amerika ve

Almanya'yı karşı karşıya getirmiştir. Bu rekabetten, Amerikan silah yapımcılarının yenik düştükleri, başta Krupp'un geldiği Alman şirketlerinin ise Osmanlı silah pazarını artan ölçüde denetlediklerini görüyoruz. Amerika'nın Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı silah satışlarındaki gerileme başlıca üç etkenle açıklanabilir: Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve İngiltere'ye karşı güçlü bir müttefik aramakla, Almanya'nın siyasal, ekonomik ve askeri etki alanına girmiştir. Silah satışlarının denetimini ele geçirmede Almanya'nın bu bağımlılığı iyi kullandığı anlaşılmaktadır. İkinci olarak, Alman yatırımcılığının denetiminde gelişen Avrupa demiryolu ağı, Alman silahlarının gecikmeden ve fazla miktarda İstanbul'a gelebilmesinin maddi temelini oluşturmuştur. Amerika'nın coğrafi uzaklığı ve gemi taşımacılığının yavaşlığı, bu rekabette Amerikalı silah yapımcılarının önüne kolay aşılmayacak bir engel olarak dikilmiştir. Son olarak, Ermeni sorununun ortaya çıkışı ve Amerikan misyonerlerinin İmparatorluk içindeki çalışmaları, iki ülke arasındaki siyasal ilişkileri gerginleştirmiş ve bu durum öncelikle silah ticaretini olumsuz yönde etkilemiştir (Harp Akademileri Komutanlığı, 1994, 7; Ortaylı, 1998, 119-120).

ABD, 1887-1910 yılları arasında, Osmanlı silah pazarı üstündeki Alman tekelini kırmak için, bugün çok sıradan görünen bazı yöntemleri daha o günden denemiş, ancak, bir yandan coğrafî uzaklık, öte yandan Almanya'nın artan siyasal etkisi yüzünden başarısızlığa uğramış ve giderek pazarı elden çıkarma çizgisine girmiştir (Harp Akademileri Komutanlığı, 1994, 8).

II. Meşrutiyet döneminde de ABD Hükümeti, Osmanlı Hükümetine silah satma çabalarında bulunmuşsa da Amerikan silahlarına özel ilgi gösteren II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi, İttihat ve Terakki'nin kapitülasyonları kaldırma çabaları ve yeni yönetimin silah yapım ve ticaretinde devlet tekeli kurmaya yönelmesi nedeniyle istediği ölçüde başarılı olamamıştır. Ancak bu dönemde bazı küçük siparişlerin verildiğini ve bunların karşılandığını görüyoruz. Osmanlılarla İtalyanlar arasındaki Trablusgarp Savaşının patlak vermesi iki ülke arasındaki silah ticaretini tekrar ilginç bir safhaya sokmuştur. Osmanlı Hükümetinin ABD'ye tüfek kundağı almak için

yaptığı başvuru, bazı Amerikan çevrelerinde, tarafsızlık ilkesine aykırı olacağı gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Gerçi ABD Dışişleri Bakanlığı Hukuk Bürosu 1907 Lahey Sözleşmesinin 7nci maddesinden yola çıkarak silah satışının tarafsızlığı zedelemeyeceği yönünde rapor vermişse de aynı Bakanlığın Yakındoğu Dairesi kundak satışını İtalya'ya karşı "kötü ve düşmanca bir politika" olarak görmüş, sonunda satış gerçekleşmemiştir. Bu, belki de Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye’ye koyduğu ilk savaş malzemesi ambargosu olarak nitelendirilebilir (Harp Akademileri Komutanlığı, 1994, 8).

3.2.4. Amerikan Misyonerlerinin Osmanlı Topraklarındaki