• Sonuç bulunamadı

Manda Konusunun Erzurum ve Sivas Kongrelerinde

3. ATATÜRK DÖNEMİ ÖNCESİ TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ

3.1. Osmanlı İle Amerika’nın Mağrib’de İlk Tanışması

3.3.4. Manda Meselesi ve Amerikan Mandası

3.3.4.3. Manda Konusunun Erzurum ve Sivas Kongrelerinde

Mustafa Kemal Paşa Erzurum’ da kongrede bulunduğu sırada kendisi ve kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya Amerikan Mandasının Türkiye için tercih edilmesi yolunda şifre telgraf ve mektuplar gelmiştir (Ayışığı, 2004,40).

Erzurum kongresi delegelerin Erzurum’a gelmesinin gecikmesi nedeniyle kararlaştırılan tarihten 2 hafta sonra 23 Temmuz tarihinde açılmış ve çalışmalarını 7 Ağustos’a kadar devam ettirmiştir. Kongrede en çok meşgul olunan konulardan biri de manda meselesi olmuştur. Kongrede Ömer Fevzi, İbrahim Hamdi, Ali Naci, Yusuf Ziya 20 maddelik bir program sunmuşlar ve programın bir maddesinde Doğu Anadolu’da Amerikan veya İngiliz mandalarından birisinin yol gösterici olacağını söylemişlerdir (Kasalak,1993,126). Erzurum kongresi sırasında King-Crane heyeti henüz İstanbul’dan ayrılmamıştı. Özellikle Amerikan mandasını isteyen bir çok kişi mandanın kabulüne yönelik telgraflar çekerek kongreyi etkilemeye çalışmışlardır (Ayışığı, 2004,41).

Ali Fuat Cebesoy ise hatıratında bu konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: “Mustafa Kemal Paşa 19 Temmuz 1919’da Kara Vâsıf’a gönderdiği kapalı yazıda istiklal ve hakimiyete hiçbir şekilde zarar gelmemek şartıyla Amerikalıların iktisadî ve bilimsel yardımından bir zarar gelmeyeceğini, bu hassas noktanın çok iyi ve etraflıca incelenip Erzurum ve Sivas’a getirilmesini söylemiştir. Anlaşılan kongre açıldıktan sonra M. Kemal Paşa bu konudaki tavrını daha olumsuzlaştırmıştır.” Bu sebeple henüz şartları ve içeriği bilinmeyen bir Amerikan mandaterliğinden bu kongrede doğrudan doğruya söz edilmesinin sakıncalarını gören Mustafa Kemal Paşa anlaşılmayan bazı noktaların açığa kavuşturulması için Bekir Sami Bey’den geniş bilgi istemiştir (Ayışığı, 1997,264).

Bekir Sami Bey ise 30 Temmuz 1919 da verdiği karşılıkta Amerikanın büyük bir Ermenistan kurulamayacağı düşüncesinde olduğunu bu devletin mandaterliği altında Türk ülkesinin bütünüyle ve tamamen Türklerde kalmasının temel ilke olacağını bildirmiştir (Atatürk, 1987,109-111 ).

Buradan da anlaşılacağı gibi mandayı savunanların esasen mandanın hukuki, politik, ekonomik ve idari yönünü bilmedikleri yada kavrayamadıkları anlaşılmaktadır. Atatürk’ün yorumu ise tamamen gerçekçidir. Ekonomik, sınai, iktisadi yardımlarla mandaterliği birbirine karıştıranların aksine bir tutum içerisindedir. Ancak Erzurum kongresinin bittiği günlerde manda ve himaye konusu devam etmişse de esas konu Sivas Kongresi’ne sarkmıştır (Ayışığı, 2004,45).

Sivas Kongresi şüphesiz Ulusal Mücadele tarihinin, en kapsamlı ve en önemli kararlarının alındığı kongredir. Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 günü Sivas Lisesi salonunda açılmış, 8 Eylül 1919 tarihinde de manda meselesi tartışılmaya başlanmıştır. O sıralarda Sivas’a gelen Amerikalı gazeteci Edgar Browne, M. Kemal Paşa ile manda meselesi hakkında bir görüşme yapmıştı. Paşa bu görüşmede “manda” kelimesini kullanmaktan kaçınmış onun yerine “yardım” tabirini kullanmayı uygun bulmuştur. Manda meselesinin gündeme alındığı sırada söz alan Paşa, Browne’nin kendisinin herhangi bir resmî yetkisinin olmadığını, Sivas’a sadece kendi şahsı adına geldiğini ve Amerika’nın mandayı kabul edip etmeyeceğinin belli olmadığını belirttiğini açıklamıştır. Gazetecinin Sivas kongresinin Amerika’yı bir çeşit mandayı kabule davet eden bir karar alıp almayacağı sorusuna karşılık Mustafa Kemal Paşa “evet” demiş ve arkasından, böyle bir şey istenecek olursa Amerika’nın bunu kabul edeceğine dair garanti vermesini istemiştir. Browne ülkesinin bunu kabul edeceğine pek güvenmediğini söyleyince, Mustafa Kemal Paşa elimde böyle bir garanti olmadan Türkiye’nin bir yabancı yardımı istediğini resmen açıklama sorumluluğunu üzerine almayacağını bildirmiştir (Ayışığı, 2004,45).

Sivas Kongresi sonunda, devletin bağımsızlığı ve vatanın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla Türkiye’ye karşı istila emeli beslemeyen herhangi bir devletin iktisadî ve sanayi anlamında yardımının memnuniyetle karşılanacağı kararlaştırılmış, ayrıca Amerikan kongresinde ülkedeki Türklere karşı yapılmakta olan olumsuz propagandanın etkisini gidermek için Türkiye’de incelemeler yapacak heyetin davet edilmesi oy birliği ile kabul edilmiştir. Bundan sonra Amerikan senatosu başkanına Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin

Rauf Bey, İsmail Hami ve Mehmet Şükrü Beylerin imzalarını taşıyan bir telgraf çekilerek Türkiye’ye bir inceleme heyetinin gönderilmesi rica edilmiştir (Atatürk,1987,140 ).

Manda ile ilgili tartışmalarını Amerikan senatosuna bir mektup yazmak suretiyle sonuçlandıran Sivas kongresi, Erzurum Kongresi’nin kabul ettiği yedinci maddeyi de aynen benimseyerek manda ve himayeyi reddetmiştir. Bu suretle hem manda talebi tarihe gömülmüş, hem de yardımdan maksadın ne olduğu iyice belirginleştirilerek, Türk ulusunun güttüğü davayı yakından inceleyecek bir Amerikan kongre heyetinin memleketimize daveti hakikatleri ve hakları belirtmek bakımından canlı bir karar teşkil etmiştir (Ayışığı, 2004, 51).

Hoover’in isteği üzerine Wilson, Ermenistan mandası açısından Türkiye’nin durumunu incelemek üzere Tümgeneral James G.Harbord başkanlığında kalabalık bir inceleme heyeti göndermiştir. 20 Eylülde Sivas’a gelen Harbord yanında 2 diğer general olduğu halde Mustafa Kemal, Bekir Sami, Rauf, Rüstem beylerle 3-4 saat süren bir görüşme yapmıştır. Mustafa Kemal Paşanın ertesi gün Kazım Karabekir Paşa’ya çektiği telgrafa bakılırsa, devletin bağımsızlığı vatanın bütünlüğü sağlanmak şartıyla tarafsız ve güçlü bir devletin yardımına ihtiyaç olduğu ve memnuniyetle kabul edileceği generale söylenmiş, o da bunu olumlu karşılamıştır. Oysa Harbord’un kendi raporunda belirttiğine göre Mustafa Kemal Paşa’nın amacının Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü tarafsız bir devletin ve tercihen Amerikanın mandası altında korumak olduğunu söylemiştir. Mandaya karşı olan Mustafa Kemal, Amerikan mandasından ziyade egemenliğimizin zarar görmemesi koşulu ile Amerikan yardımına sıcak baktığını belirtmiştir. Mustafa Kemal’in bu yaklaşımının bir diğer nedeni ise politika taktiği gereği Amerika’ya yakın durmak istemesinden kaynaklanmıştır. Mustafa Kemal’in bir daha hiç manda ile ilgili bir şey söylemediğini ve daha önemlisi yazmadığını belirtmek gerekir. Nitekim 24 Eylül 1919 tarihinde Harbord’a verilmek üzere hazırladığı muhtırada ancak kudretli bir tarafsız yabancı ulusun yardımının çok değerli olacağını söylemiştir. ABD telsiz bülteninde (15.10.1919) Mustafa Kemal’in ağzından verilen demeçte ise “bütün deneylerimizden sonra bize yardım

edebilecek tek ülkenin Amerika olduğunu biliyoruz” dediği haber verilmiştir (Ayışığı, 2004,52).

Bu durumda, manda sözünün taktik gereği ve belki biraz dikkatsizce kullanılmış olduğu söylenebilir. Nutuk’ta Atatürk, kongrenin, ABD Senatosuna yazılmasını kararlaştırdığı mektuba önem vermemiş olduğunu ve gönderilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamadığını söylüyorsa da, mektubun yazıldığı başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kongre yöneticilerince imza edilip (9.9.1919) yerine ulaştırılmak üzere Browne’ye verildiği ve onunda bu görevi yerine getirdiği anlaşılmaktadır (Ayışığı, 2004,53).

Bütün bunlardan çıkan sonuca bakılırsa o sıralarda ABD ile olan ilişkilere büyük önem verilmiş; başta Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşalar olduğu halde en azından iktisadî bakımdan bir yardıma karşı olunmadığı, Amerika’nın dostluğuna ve yardımına büyük önem verildiği izlenimi verilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır (Ayışığı, 1997,271).

Olayları o günkü şartları göz önüne alarak değerlendirmekte büyük fayda vardır. Nitekim, Kurtuluş savaşının ilk yıllarında ortaya çıkan Amerika Mandası konusunu, Amerikalıların mı ortaya attığı yoksa Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının hiç olmazsa Amerika’yı kendi amaçları uğruna tarafsız bir tutum içerisine sokmak üzere bir manevra mı çevirdiğini anlamak mümkün değildir. Ayrıca çok daha erken tarihlerden itibaren Ankara Hükümetinin Amerika Birleşik Devletlerince tanınmak için gayret gösterdiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Kongre zabıtlarında aynen mevcut olan ifadelerden de anlaşılacağı üzere, kongreye katılan delegelerin hemen hemen ¾’ü Amerikan mandasının kabulünü istemekteydiler. Eğer Mustafa Kemal Paşa durumu son derece iyi idare ederek başladığı yerde durdurmayı başaramasaydı, hiç kuşkusuz Türk bağımsızlığı büyük bir tehlikeye girecek

ve artık yeniden bir Türk devletinin kurulması için tarihi bir mucize beklenecekti (Ayışığı, 2004,53).