• Sonuç bulunamadı

Ümit ÇayırÖZET

Sivas ve çevresi konumu itibarı ile Orta Anadolu, Karadeniz Bölgesi ve Do- ğu Anadolu Bölgesi arasında bir geçiş alanında yer almaktadır. Erken dönemler- den itibaren yerleşime sahne olmuş bu bölge arkeoloji literatüründe «Doğu Kapa- dokya» olarak da adlandırılmaktadır.

Bölgenin başlıca kaynağı olan Kızılırmak nehri, vadisi ve çevresindeki yük- sek platolar yerleşimler için tercih edilen alanlardır. Kızılırmak, İç Anadolu Böl- gesinin doğu ve batı kesiminde doğal bir sınır oluşturmuştur. Nehrin doğusunda ve batısında erken dönemlerden itibaren farklı kültürel oluşumlar izlenebilmekte- dir. Bölgede yapılan yüzey araştırmaları ve sınırlı sayıdaki kazılar, Sivas ve çev- resinin farklı bölgelere yakınlığı sebebiyle yerel niteliklerinin yanı sıra doğusunda Doğu Anadolu, batısında ise Orta Anadolu kültürel özellikleri de göstermektedir. M. Ö. 2. bin yılda Hitit Devletinin merkezi bir sistem oluşturduğu tarihsel süreçte Sivas ve çevresi Hitit bölgesi içerisinde yer almıştır. Hitit yazılı belgele- rinden anlaşıldığına göre bu bölge Yukarı Ülke olarak bahsedilen alana dahildir.

SUMMARY

Sivas and the surrounding area in terms of Central Anatolia, Black Sea Re- gion and Eastern Anatolia Region is located in a transition place. This region, which has been a cream in the settlement since early times, is also known as «Eas- tern Cappadocia» in the archaeological literature.

Kızılırmak River which is the main source of the region, valley and high pla- teaus around it are preferred areas for settlements. Kızılırmak forms a natural border in the eastern and western parts of the Central Anatolia Region. Different cultural formations can be traced from the early periods to the east and west of the river. Due to the proximity of Sivas and its environs to different regions, the sur- face surveys and limited excavations in the region show cultural characteristics of Eastern Anatolia in the east and Central Anatolia in the west.

Dr. Öğr. Üyesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü. umitca- yir58@gmail. com

B. C. During the second millennium, during the historical process in which the Hittite State formed a central system, Sivas and its environs took place within the Hittite region. As it is understood from the Hittite written documents, this region belongs to the area mentioned as Upper Country.

Sivas ilinde arkeolojik buluntular üç farklı kaynaktan elde edilmiştir; Bunlar Arkeolojik kazılar, yüzey araştırmaları ve vatandaşların getirdiği eserlerdir. Sivas ve çevresinde arkeolojik yüzey araştırmaları 1927 yılında H. H. Von der Osten ile başlamış ve günümüze kadar aralıklarla farklı bi- lim insanları tarafından devam etmiştir. Sonraki yıllarda İ. K. Kökten ve 1946 yılında ise Tahsin Özgüç tarafından Maltepe Höyüğünde sondaj ça- lışmaları yapılmıştır, 1955’de Charles Burney, 1963’de P. Meriggi, 1977’de Jak Yakar (Ökse 1998, 299-300), 1990’lı yıllarda A. Tuba Ökse yüzey araş- tırmalarını gerçekleştirmiş (Ökse 2002, 229-238) ve bu araştırmalarla ilgili kapsamlı yayınlar sunulmuştur. Bölgede yapılan en son arkeolojik yüzey araştırmaları Atilla Engin tarafından yapılmıştır (Engin 2013, 43-64). Yapı- lan bu araştırmalarda Sivas il sınırları içerisinde yoğun miktarda yerleşim alanı tespit edilmiştir. Bu yerleşimler arasında oldukça sınırlı sayıda alan- da kazılar yapılmış olup, Bu kazılardan ancak iki tanesi uzun soluklu ola- bilmiş, diğerlerinde ise kısa süreli daha çok sondaj niteliğinde kazılar ger- çekleştirilmiştir. Kapsamlı kazısı yapılan iki merkez, Kuşaklı-Sarissa ve Kayalıpınar-Samuha yerleşimleri, bölge ve Hitit tarihi için oldukça önem- lidir. Her iki kazı alanında Adreas Müller-Karpe ve Vuslat Müller-Karpe kazıları sürdürmüştür. Kuşaklı-Sarissa’da şuan için tamamlanmış olan kazılar aynı ekip tarafından Kayalıpınar’da devam ettirilmektedir. Sivas ve çevresinde kısa süreli kazıların yapıldığı yerleşimler ise Pılır Höyük, Topraktepe ve Maltepe Höyüktür. Bu yerleşimlerde 1940’lı yıllarda Tah- sin Özgüç ve Kılıç Kökten kazı çalışmaları gerçekleştirmiştir.

Arkeolojik yüzey araştırmaları ve kazılarla tespit edilmiş olan yerle- şimler bölgenin arkeolojik potansiyeli ve önemini göstermekte, Neolitik Dönemden günümüze ulaşan bir stratigrafi ortaya koymaktadır.

Sivas ve çevresinde kazısı yapılmış ve yapılmakta olan yerleşimler şunlardır;

Hafik-Pılır Höyük/Gölhöyük

Pılır Höyük, Hafik ilçe merkezinin 3 km kuzeydoğusunda, büyük bir düzlüğün ortasında yer alan Hafik Gölü içindedir. Kıyıları düz olan gölün kenarları sazlıklarla kaplıdır (Lev. 1a).

Yerleşimde kısa süreli kazı çalışmaları 1944 yılında Kılıç Kökten tara- fından gerçekleştirilmiştir. Sondaj niteliğinde açmalarda yapılan çalışma- lar göl seviyesine kadar inmiştir. Kılıç Kökten burada dikkat çekici bulgu- larla karşılaşmıştır. Höyük 1992 yılında T. Ökse ve 2012 yılında A. Engin tarafından yapılmış olan yüzey araştırmalarında ziyaret edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescilli arkeolojik sit alanları listesine ek- lenmiştir.

Pılır Höyük’te Roma-Helenistik, Erken Tunç Çağı, Kalkolitik ve Neo- litik Döneme ait kalıntılar bulunmuştur. Söz konusu dönemlere ait daha çok seramik buluntular söz konusudur. Ancak mimari ile ilgili Kılıç Kök- ten tarafından ilginç tespitler yapılmıştır. Höyüğün en alt seviyesinde Neolitik Döneme ait olduğu belirtilen yatay ve dikey düzlemde yerleşti- rilmiş ağaç parçaları ile karşılaşmıştır (Kökten1947, 455). Kılıç Kökten bu ağaç parçalarının bulunduğu konteksi; “arası küçük taşlarla doldurulmuş ağaçlı, devrilmiş bir duvar, sıkıştırılmış kumlu kil, taş dolgulu ağaç atkılı döşeme, çamurlu sular içine dikilmiş birkaç ağaç izleri” şeklinde tarif et- mektedir (Kökten 1947, 455). Anlaşıldığına göre arası küçük taşlarla dol- durulmuş ağaç gövdeleriyle kaplanmış döşemeyi taşıyan dikey yerleşti- rilmiş ahşap kazıklar tespit edilmiştir (Levha Ib). Ayrıca iki kil tabaka ha- linde döşeme ve devrilmiş vaziyette bir duvar kalıntısı da açığa çıkarıl- mıştır (Kökten 1947, 455). Bu görünümüyle göl tabanına çakılmış ahşap direkler üzerinde duran göl evleri olabileceği üzerinde durulmuştur (Lev. IIa). Bu yapılar İsviçre’de Zürih ve Alp göllerinde çok sayıda örneği bulu- nan ve palafit evler olarak tanımlan göl evleri ile benzerlik göstermekte ve Türkiye’de tek örnek olarak değerlendirilmektedir. Bu mimarinin bulun- duğu evrede ele geçen seramik örnekleri ve sileksten yapılmış aletler yer- leşim katının Neolitik Döneme ait olduğunu düşündürmektedir (Kökten 1947, 456). Höyükte yapılacak kapsamlı bilimsel bir kazı çalışması söz ko- nusu bu farklı mimari düzenlemenin niteliği ve döneminin tam olarak açıklığa kavuşmasını sağlayacaktır.

Neolitik Dönem olduğu belirtilen en alt evrenin üzerinde Kalkolitik Döneme ait seramik örneklerinin ele geçtiği bir evreyle karşılaşıldığı ifade edilmektedir. Kaba nitelikli, sarımsı, kırmızımsı renklere sahip, yoğun kamış ve kum katkılı seramik parçalarının yanı sıra çakmaktaşı ve obsid- yenden yapılmış uçlar, öğütme taşları ele geçmiştir (Kökten 1944, 664).

Maltepe Höyük Kazıları

Maltepe Höyüğü, Sivas-Kelhıdık (Uzuntepe) köyünün 500 m. Batı- sında geniş ve bereketli bir ovada yer almaktadır (Lev. IIb).

Maltepe Höyük’ü ilk olarak 1927-28 yılında H. H. von der Osten tara- fından bilim dünyasına Kelhıdık olarak tanıtılmıştır. 1946 yılında Sivas merkezde bulunan Topraktepe kazısını yürüten Tahsin Özgüç tarafından 5 günlük bir kazı çalışması gerçekleştirilmiştir. Höyük’te, tepenin üstünde iki; yamaçta ise bir olmak üzere üç farklı alanda çalışılmıştır. Birçok araş- tırmacı höyüğü Kelhıdık olarak tanımlamaktadır. Kültür ve Turizm Ba- kanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.

Yapılan çalışmalarda 3 yapı katı tespit edilmiş olup Erken Tunç Çağı II (M. Ö. 2600-2300) ve III (M. Ö. 2300-2000) evrelerine ait yerleşim sap- tanmıştır. Yukarı ve aşağı şehir olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Yerleşim M. Ö. 2600’lerde başlayıp M. Ö. 2000’li yıllara kadar devam eden Erken Tunç Çağı yerleşimidir (Özgüç 1947, 643).

Yerleşimde tepe kesiminde üç yapı katı tespit edilmiştir ve I. Yapı ka- tında savunma duvarı kalıntılarıyla karşılaşılmıştır. Sur duvarının önün- de kare planlı kule kesimi açığa çıkarılmıştır. Şevli1 bir yapıya sahip sur

duvarının temeli iç ve dış yüzlerde iri, orta kısımda ise küçük taşlarla doldurulmuştur (Özgüç 1947, 643). Duvarların temeli höyüğün yakınında bulunan taş ocağından getirildiği düşünülen kalker bloklarla inşa edilmiş- tir. Savunma duvarının iç kesiminde sivil bir yapıya ait duvar temelleri açığa çıkarılmıştır (Özgüç 1947, 643). Bu yapının içerisinde ocak kalıntıları ve surla aynı evreye ait seramik parçaları bulunmuştur. Surun devamını bulmak amacıyla höyüğün kuzey kesiminde yapılan çalışmalarda, sur duvarının bu kesimde de devam ettiği ve diğer kesimde olduğu gibi tah- ribata uğradığı ve sonrasında onarım görmediği anlaşılmıştır (Özgüç 1947, 644). I. Yapı katının bir yangınla son bulduğu sur ve yapı kalıntısın- daki yanık izlerinden anlaşılmaktadır. Bu yıkımdan sonra yerleşimde bir daha iskân olmamıştır (Özgüç 1947, 643-644)

I. Yapı katında tek renkli ve boyalı seramik örnekleri bir arada ele geçmiştir. Boyalı seramik çoğunluğu oluşturmaktadır ve arkeoloji literatü- ründe «Maltepe Boyalıları» olarak tanımlanmış yerel boyalı seramik gru- bunu oluşturur (Lev. IIIa-b). Boyalıların hamur ve astarı açık ve koyu krem tonlarındadır boya ise açık kırmızı ve kahverengi tonlarında geometrik de- senlerden oluşmaktadır. Boyalı seramiğin hamuru kum katkılı olup, olduk- ça iyi pişirilmiştir. Bu seramik grubunun büyük çoğunluğu elde bir kısmı

1 Maltepe şevli sur sistemi Tahsin Özgüç tarafından Troya I. ve II. Yapı evrelerindeki sur sis-

çarkta yapılmıştır (Özgüç 1947, 646). Tek renkli seramikte ise krem astarlı kapların yanı sıra siyah astarlı, ince cidarlı, iyi perdahlı seramik örnekleri- nin yanı sıra astarsız kirli beyaz renkli mal grubu da tespit edilmiştir (Öz- güç 1947, 646). Boyalı seramik örnekleri II. Yapı katında dikkat çekici bir şe- kilde azalmış olup, II. ve III. Yapı katları tek renkli seramik ile karakterize edilmiştir. Tek renkli seramikte her üç yapı katında da bir devamlılık söz konusudur ve evreler arasında belirgin bir fark bulunmaktadır. Ancak I. Yapı katında boyalı seramiklerin ve çarkta yapılmış seramiklerin üretilmesi farklılık olarak değerlendirilmiştir. I. yapı katında çarkta yapılmış seramik görülürken II. ve III. Yapı katında yoktur (Özgüç 1947, 647).

II. ve III. Yapı katında tek renkli seramikte benzer özellikler görül- mektedir ve üç gruba ayrılmıştır. Birinci grupta; dışı siyah astarlı, parlak perdahlı, elde yapılmıştır. Basit profilli vazo ve çanak formları görülmek- tedir (Özgüç 1947, 647 şek. 87, 118, 125). İkinci grupta içi-dışı kahverengi astarlı ve perdahlı olup elde yapılmıştır. Bu grup arasında astarsız ve perdahsız mutfak kapları da bulunmaktadır. Formlar birinci grupta oldu- ğu gibidir (Özgüç 1947, 647 şek. 86, 88). Üçüncü grupta içi-dışı koyu gri, kirli astarlı ve perdahlı el yapımı seramik örnekleri bulunmaktadır. Bu grupta ağız kenarlarının dışı kalınlaştırılmış ve delikli örnekleri de vardır. Dipleri düz ve kalındır (Özgüç 1947, 647 şek. 124, 121,122, 112)

Höyüğün güney kesiminde yapılan çalışmalarda I. yapı katı sur ve si- vil konut duvarlarının altından II. Yapı katına ait dikdörtgen planlı ev ka- lıntısı tespit edilmiştir. Yapı büyük oranda I. Yapı katına ait sur duvarı inşa- sı sırasında tahrip edilmiştir (Özgüç 1947, 645). III. Yapı katında da oldukça sağlam durumda bir ev kalıntısı açığa çıkarılmıştır. Evin duvarları küçük ve düzensiz taşlarla inşa edilmiştir. Doğu-batı doğrultusunda uzanan iki odalı evin büyük olan odasında, köşede bir ocak açığa çıkarılmıştır. Odaların ze- mini sert, sıkıştırılmış kil ile sıvanmıştır (Özgüç 1947, 645).

Aşağı şehirde ise dolgu toprağının altından II. Yapı katına ait mimari unsurlarla karşılaşılmıştır. Bu yapı katında bir evin mutfak olduğu düşü- nülen mekânı tam olarak ortaya çıkarılmıştır. Tamamen kerpiç duvarla inşa edilmiştir. Mutfağın içinde gruplar halinde çanak ve çömleklerle bir- likte depolama kapları bulunmuştur. Mutfağın tabanı sertleştirilmiştir ve kuzey kenarında yassı taşlarla yapılmış yuvarlak bir ocak bulunmuştur. Ocağın dış kenarı kerpiçlerle desteklenmiştir. Ocağın kenarında kaplar ve bir ağırlık ele geçmiştir (Özgüç 1947, 652). Söz konusu bu ev ve tabakaya ait yerleşim yangın geçirmiş ve daha sonrasında iskân görmemiştir. Anla- şıldığına göre höyüğün aşağı kesimi geç evre I. Yapı katında yerleşim görmemiş sadece akropol kesiminde tespit edilmiştir (Özgüç 1947, 652).

Aşağı şehrin en erken tabakasının seramikleri elde yapılmış olup kum katkılıdır. Çoğunlukla kahverengi astarlı ve perdahlıdır. Kaba nite- liklilerin yanı sıra ince niteliklilerde bulunmaktadır. Mutfak tabanında bu- lunan kapların ağız kenarları çoğunlukla dışa çekik, geniş karınlı, silindi- rik boyunlu ve düz diplidir (Özgüç 1947, 653 şek. 75,77,78,79,80,101). Ay- rıca Maltepe Höyük’e özgü geniş ve yuvarlak karınlı, omuz kısmı içeri doğru inceltilmiş ve ağız kısmı içeri çekik, kulpsuz çömlekler de bulun- maktadır (şek. 81-83, 100). Bu çömlek formunun dışında şerit kulplu, bo- yunlu çanak formu da Maltepe yerleşimine ait bir kap formudur. Boyalı seramik bu tabakada bulunmamıştır (Özgüç 1947, 653-654) (şek. 15-18).

İlk yerleşim katının çanak çömleği de elde yapılmıştır ve hamurunda katkı maddesi olarak erken tabakada olduğu gibi kum karıştırılmıştır. Bu evrede seramik gri ve kahverengi hamurlu, içi dışı siyah, içi açık kahveren- gi astarlıdır. Siyah astarlı ince nitelikli kaplar parlak perdahlıdır. Form ola- rak erken tabakada görülen biçimlerden farklılık yoktur (Özgüç 1947, 654). Aşağı şehirde bulunmuş olan kap parçaları tepe kesiminde bulunan- lardan daha basit niteliktedir. Aşağı şehir yerleşimi tepedeki yerleşimden daha erken sona ermiştir ve boyalı seramik parçaları Aşağı Şehirde bulun- mamıştır. Seramik özelliklerine göre tepenin 2 ve 3. Yapı katı ile aşağı şeh- rin II. Tabakası çağdaştır. Bu evrede aşağı şehir ve tepe kısmında sur duvarı bulunmamaktadır (Özgüç 1947, 654). Bu kültürün son evresinde aşağı şehir terkedilmiş, tepe kısmı ise sağlam bir sur duvarı ile çevrelenmiştir. Son ev- rede sadece tepe kısmında yerleşim olması ve bu kısımda da sur sisteminin olması bu dönem içerisinde korunma ve savunmaya ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Bu evrenin bir yangınla son bulması ve tekrar yerleşimin kurulmaması da bunu desteklemektedir (Özgüç 1947, 655).

Maltepe Höyük kazıları 5 gün gibi kısa bir sürede elde edilen sonuç- lara göre Sivas çevresinin kazısı yapılmış tek Erken Tunç Çağı yerleşimi olarak bu dönem hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu dönemde yu- karı Kızılırmak Bölgesine has yerel özellikler gösteren Anadolu kültürleri içerisinde kendine has niteliklere sahip dikkat çekici bir yerleşimdir.

Seramik buluntuları dışında iki oluklu balta, kemik bız, taş bıçak, pişmiş topraktan ortaları delik sivri uçlu buluntular ele geçmiştir.

Kayalıpınar-Samuha

Kayalıpınar, Sivas-Yıldızeli ilçesine bağlı Kayalıpınar Köyünün ya- kınlarında yer almaktadır (Levha IVa-b).

1999 yılında yüzeyde bulunan bir tablet parçası ile önemli bir yer ol- duğu anlaşılmış ve yerleşimde 2002-2003 yıllarında sistemli yüzey araştır- maları ve jeofizik ölçümleri yapılmıştır. 2005 yılında ise T.C. Kültür ve Tu- rizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün verdiği izinle Vuslat Müller-Karpe ve Andreas Müller-Karpe tarafından ilk kazılara başlanmıştır (Müller-Karpe 2011, 407). Kazılara başlanana kadar yerleşim üzerinde gerek tarım faaliyetleri gerek mimariye ait taşların sökülüp götü- rülmesi suretiyle üst tabakalar yoğun tahribata maruz kalmıştır.

Kazılara başlamadan önce yerleşim alanında yapılan jeofizik ölçüm- leri, güneydoğu kesiminde anıtsal yapıların olduğunu göstermiştir ve ilk kazı çalışmalarına bu kesimden başlanmıştır (Müller-Karpe 2016,297) (Lev. Va). Bu alanda ilk belirlemelere göre 6 yapı evresi tespit edilmiştir (Müller-Karpe 2011, 407). Burada da tarımsal faaliyetler sebebiyle yüzeye yakın yapılara ait duvar kalıntıları büyük oranda tahrip edilmiştir.

Yerleşimde güneydoğu tepesinin tümü Geç Dönemlerde mezarlık alanı olarak kullanılmıştır. Hellenistik Dönemden Erken Bizans devrine kadar çok sayıda mezar tespit edilmiştir (Müller-Karpe 2011, 408).

2014 yılında yapılan kazılarda yerleşim ve Hitit tarihi açısından ol- dukça önemli bir veriye ulaşılmıştır. Kayalıpınar’da ele geçen kil tablet üzerinde Samuha adı okunmuş ve Kayalıpınar kentinin Hitit belgelerinde adı sıklıkla geçen Samuha kenti olduğu anlaşılmıştır (Lev. Vb). Tablet dinsel içeriklidir, dört ayrı dini bayramda yapılması gerekli adaklar hak- kında bilgi verilmektedir. Boğazköy tabletlerine göre Samuha, Hititlerin en önemli ve başkent Hattuşa dışında en çok bilgiye sahip olunan kentidir (Müller-Karpe 2016, 297-298).

Kayalıpınar/Samuha yerleşimi Hitit Döneminde önemli kentlerden biri olmasının yanı sıra Assur Ticaret Kolonileri Çağında da Karum olarak nite- lendirilen kentlerden biridir (Müller-Karpe 2016, 298). Yazılı belgelerden anlaşıldığına göre Samuha, Erken Hitit Dönemi olan Asur Ticaret Kolonileri Döneminde wabartum olarak nitelenen küçük bir pazaryeri niteliğindey- ken, daha sonra gelişerek ticarette söz sahibi büyük bir ticaret merkezi (ka- rum) haline gelmiştir. Sonrasında ise Hitit kralları kente kült merkezi olarak önem vermişlerdir. M. Ö. 1400’lü yıllarda Hitit büyük krallarından Tuthali- ya ülkeyi Samuha’dan yönetmiş ve burası kısa süreliğine Hitit başkenti özelliğine sahip olmuştur. Sonrasında da kent önemli siyasi ve politik olay- ların geçtiği bir şehir olmaya devam etmiştir (Müller-Karpe 2016, 298)2.

2 Kayalıpınar/Samuha hakkında ayrıntılı bilgi Vuslat-Andreas Müller-Karpe’nin yayınlarında

Kayalıpınar’ın kronolojik geçmişi Hititler öncesinde de burada yerle- şim olduğunu göstermektedir. M. Ö. 3. binde küçük bir merkez olduğu düşünülen alanda ele geçen seramik örnekleri bir taraftan batı Anadolu Troya kültürü diğer taraftan doğu Anadolu Karaz kültürü etkilerinin tes- pit edildiği bir merkez görünümündedir. Bunda iki farklı bölge arasında bir geçiş noktasında yer alması etkendir. Orta Tunç Çağı’na ait ise İç Ana- dolu Bölgesi’nin karakteristik seramik gruplarından biri olan Alişar III boyalıları tespit edilmiştir. Seramik dağılımına göre yapılan ön değerlen- dirmeye göre M. Ö. 3. Binden M. Ö. 2. Bine geçişte küçük köy karakterin- de bir yerleşimken kent niteliğine Erken Hitit Dönemi (Orta Tunç Çağı) ile birlikte geçiş yapmaktadır (Müller-Karpe 2016, 300).

Assur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait iki ev bulunmuştur. Bu yapıların içerisinde ele geçen Eski Asur çivi yazılı tabletlerde şahıs isimleri tespit edilmiş ve kazıcıları tarafından evlere bu kişilerin adı verilmiştir. Bunlardan Kuzeydeki Tamura’nın evi, güneydeki ise Tatali’nin evi olarak isimlendi- rilmiştir (Müller-Karpe 2016, 300, 314, Res. 2) (Lev. VIa). Tüccarlara ait ola- bileceği düşünülen evlerin oldukça düzgün birbirine benzeyen planları vardır ve aynı seviyede yapılmışlardır. Yapıların belirli bir oranda ve düz- gün bir planda olması yapılar inşa edilmeden önce arazinin belirli sistemde parsellendiğini ve buna uygun bir şekilde yapıldığını düşündürmektedir. Böylelikle Kayalıpınar’da belirli bir sistem içerisinde tasarlanarak yapıların inşa edildiğini gösteren bir şehircilik anlayışından bahsetmek mümkün gö- zükmektedir. Yapıların batı köşelerine yakın yüklü eşek ve at arabalarının geçebileceği, 2. 5 m. Genişliğinde giriş-çıkış kapıları bulunmuştur (Müller- Karpe 2016, 301). Bu yapıların içerisinde Eski Assur çivi yazısıyla yazılmış tablet, Anadolu’da Kayseri-Kültepe dışında bu dilde yazılmış ender belge- lerden biridir. Tüccarlara ait olduğu düşünülen bu yapılardan çok sayıda üzeri mühürlü kil kapatma ele geçmiştir. Bunların büyük bölümü Anadolu tipi damga mühürlerdir, bir kısmı ise Assur ve Suriye etkili silindir mühür baskılarıdır (Müller-Karpe 2011, 412).

Kayalıpınar’da Hitit İmparatorluk Döneminde ise ait birbiriyle bağ- lantılı ancak bağımsız yapılmış, A, B ve C binaları olarak isimlendirilmiş yapı birimleri açığa çıkarılmıştır. Son yıllarda yapılan kazılarda C binası- nın, diğer yapıları birbirine bağlayan bir bağlantı binası olduğu anlaşıl- mıştır. Bu yapıların kompleks bir saray yapısı olduğu anlaşılmış ve en az 42 odası tespit edilmiştir (Müller-Karpe 2016, 304-305).

A yapısının giriş kısmında Hitit İmparatorluk Dönemine tarihlendiri-