• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: HENRY SIDGWICK’TE FAYDA İLKESİNİN TEMELLENDİRİLMESİ TEMELLENDİRİLMESİ

3.3. Üç Yöntemin Birbirleriyle Olan İlişkisi

3.3.1. Faydacılık ve Sezgicilik Arasındaki İlişki: Bilinçsiz Faydacılık Teorisi

3.3.1.1. Sezgiciliğin Faydacılığa Bağımlılığı

Sezgiciliğin faydacılığa bağımlılığı kendisini iki noktada izhar eder. (1) Bu noktalardan ilki sağduyu ahlakının yukarıda bahsedilen kusurlarıdır.396 (2) Sağduyu ahlakının kuralları ve ilkeleri ikincil niteliktedir, bu nedenle çatışma durumlarında bu kural ve ilkeler zaman zaman işlevsiz kalabilmektedir.

İlk bakışta bahse konu olan kusurlar olumsuz bir algıya neden olsa da Sidgwick, sezgicilik ile faydacılık arasındaki köprünün bu kusurlar olduğuna inanır. Çünkü ona göre bu kusurlar faydacılık ile sezgiciliği birbirine bağlar. İşte Sidgwick’te sezgiciliğin faydacılığa olan bağımlılığının ortaya çıktığı ilk nokta burasıdır. Sağduyu ahlakının ilkeleri arasında bu kusurları ortadan kaldıracak nihai ilke görevini yapacak herhangi bir ilke yoktur. Bu açıdan sağduyu ahlakının ilkeleri kendilerini düzenleyecek, sınırlarını belirleyecek, çatışmalarını giderecek düzenleyici ve bu kuralları sistemleştirecek bir ilkeye ihtiyaç duyar. Ayrıca bu nihai ilke, söz konusu kusurları ortadan kaldırırken, sağduyu ahlakının genel ruhunu da muhafaza etmelidir. Sidgwick’e göre bu nitelikleri haiz olan tek bir ilke vardır, o da fayda ilkesidir.397

İki yöntem arasındaki ilişkinin bu boyutunda faydacılık, Sidgwick tarafından söz konusu kusurları ortadan kaldıran bir yöntem olarak öne çıkarılır. Bu bağlamda sezgicilik eğer tutarlı ve geçerli bir ahlak teorisi olmak istiyorsa, kaçınılmaz biçimde faydacılığın yardımına muhtaçtır. Çünkü söz konusu kusurlar ancak dışarıdan başka bir ilkenin yani fayda ilkesinin yardımıyla ortadan kaldırılabilir türden kusurlardır. Sağduyu ahlakına yapılacak sistematik bir düşünce bunun zorunluluğunu ortaya koyar.398

396 Bu kusurları tekrar hatırlatmak gerekirse; bunlar genel olarak müphemdirler, tikel uygulamalar söz konusu olduğunda oldukça soyutturlar, zaman zaman birbirleriyle çelişirler, oldukça fazla istisnaları vardır ve çerçeveleri oldukça dardır.

397 A. John Simmons, “Utilitarianism and Unconscious Utilitarianism”, The Limits of Utilitarianism, ed. Harlan B. Miller - Williams Williams (Minneapolis: University of Minnesota Press, 1982), 92.

182

Bu aşamada cevaplanması gereken temel bir soru vardır: “Faydacılık baştan yeni etik ilkeler ortaya koymak yerine niçin sağduyu ahlakının kusurlu ilkelerini geçerli kabul edip, bu kusurlar ile uğraşmak zorundadır?”.

Sidgwick için bu sorunun cevabı oldukça açıktır. Ona göre mevcut ahlaki inançların ortadan kaldırılıp sil baştan yeni ahlaki ilkeleri inşa etmek mümkün değildir. Dolayısıyla mükemmel olma iddiasındaki bir etik teorinin başlangıç noktası, var olan sosyal düzen olmalıdır. Bu anlamda eğer sağduyu ahlakı genel olarak duygulu varlıklar için mümkün olan en büyük mutluluğun üretimi için benimsenmesi gereken duygular, alışkanlıklar ve kurallar bütünü olarak kabul edilirse ve bunun yerine konulacak daha iyi alternatiflerimiz de yoksa yapılabilecek tek şey, sağduyu ahlakının bahse konu olan kusurlarını gidermektir. Bu da faydacılık ile sağduyu ahlakının girift bir ilişki içerisine girmesini zorunlu kılar.399 Bu nedenle Sidgwick’e göre bir faydacı önündeki belirsiz yolu görür ve içerisinde yaşadığı toplumda mevcut olan yerleşik ahlakı düzeltmeye çalışır. Bu, bir bakıma faydacının ve faydacı teorinin ahlak alanındaki görevlerinden biridir. Dolayısıyla faydacı geleneğe mensup bir kimsenin yerleşik ahlaka topyekûn bir karşı çıkışı benimsemesi doğru değildir. Çünkü yerleşik ahlak nihayetinde insanoğlunun eğilimlerinin ve fikirlerinin bir üretimidir.400

Peki, faydacı teori sağduyu ahlakının kusurlarını nasıl giderir? Sidgwick’e göre sağduyu ahlakının ilkelerinin olması gerekenden daha fazla istisnaları vardır. Hâlbuki tutarlı ve geçerli olma iddiasını taşıyan bir teoride istisnai durumlar mümkün olduğu kadar az hatta mümkünse hiç olmamalıdır. Çünkü insanlar, istisnaları kabul etmekle birlikte, genel bir kurala uyma eğilimi gösterirler. Zira bireylerde benimsedikleri kuralın evrensel bir biçimde diğer insanlar tarafından da benimsenmesinin talep edilebileceğine yönelik bir eğilim vardır. Sidgwick, istisnaların fazlalığının bu eğilimi zamanla zayıflatacağını ve hatta ortadan kaldıracağını düşünür.401 Ona göre bir kuralın istisnası olduğunu kabul etmek, daha karmaşık ve hassas bir kuralın inşa edilmesinin gerekliliğini ifade eder. Sağduyu ahlakında bu durumla oldukça sık karşılaşılır ve bu problemi aşmak için ihtiyaç

399 Sidgwick, The Methods of Ethics, 475.

400 Sidgwick, The Methods of Ethics, 476.

183

duyulan ilke, sağduyu ilkeleri içerisinde mevcut değildir. Bu nedenle sağduyu ahlakı istisnai durumlarda fayda ilkesinin yardımına ihtiyaç duyar. Sağduyunun fayda ilkesine bağımlılığını oluşturan bu istisnalar, sağduyu ilkelerinin sınırlarının muğlak olmasından ve tikel durumlar söz konusu olduğunda oldukça soyut kalmasından kaynaklanır. Söz gelimi, “Yalan söylememeliyiz.” şeklindeki genel bir sağduyu ilkesi, gizli oy kullanılan bir seçimde, kullanılan oy hakkında kendisine soru sorulan kişinin durumuna uygulandığında işlevsiz kalır. Burada fail ya oyu hakkında yalan söyleyerek “Her zaman doğru söylenmelidir.” ilkesini ihlal edecektir ya da doğruyu söyleyerek kullanılan oyun gizliliği kuralını ihlal edecektir. Oysaki aynı durumda bir faydacı, genel bir temel üzerinde soru soran kişiye yalan söyleyebilir ve bunun ahlaki olarak doğru olduğunu iddia edebilir. Bu genel temel ise diğer bireylerin bu yalanla herhangi bir zarara uğramamaları ve insanların birbirlerine güvenmelerini sağlayan karşılıklı güvenin zarar görmemesidir. Bu temelde söz konusu tikel durumda soru soran kişiye yalan söylenmesi amaca hizmet eden ahlaki bir davranış olarak karşımıza çıkar. Çünkü burada kullanılan oyun gizliliği daha önemli bir amaçtır. Bu nedenle söz konusu amaca hizmet ettiği sürece belirtilen temel gözetilerek yalan söylenebilir. Sidgwick’e göre bu gerekçeler herhangi bir kimse için geçerli ise diğer tüm kişiler için de geçerli olmalıdır. Bu tür bir kural bir faydacının tüm insanların uymasını isteyebileceği bir kuraldır.402

Burada faydacının gözettiği temel, istisnanın kuralın kendisinden daha fazla genel mutluluk ortaya çıkarmasıdır. Buna göre haz ve acı temelinde daha iyi sonuçlar ortaya çıkaran eylemler için genel kurallar esnetilebilir ya da ihlal edilebilir. Tıpkı, yürüyüş düzeninde ilerleyen bir ordunun köprüyü yıkacağını düşünen bir ordu komutanının genel askeri teamülü bir kenara bırakarak askerlerin köprüyü tek tek geçmelerini emretmesinde olduğu gibi.403

Ancak Sidgwick istisnalar konusunda dikkatli olmanın gerekli olduğunun altını çizer. Çünkü her ne olursa olsun bahse konu olan bu istisnalar genel olarak insanların hemfikir oldukları bir kuralın ihlalini ifade eder. Fayda ilkesi temelinde bu genel kuralın ihlal edilmesi gerektiğini düşünen bir fail, eğer gerekli yeterlilikleri haiz değilse, faydacı

402 Sidgwick, The Methods of Ethics, 485.

184

hesaplamanın karmaşıklığı ve kesinsizliği nedeniyle kötü sonuçlara yol açan eylemleri meşru olarak görebilir. Sidgwick bu tür durumlarda bu istisnaları terk etmenin daha isabetli bir yaklaşım olduğunu düşünür.404

Sidgwick’e göre istisnalara ek olarak faydacılık, sağduyu ahlakının faile rehberlik etme noktasında yaşadığı müphemlikleri, karmaşaları ve çatışmaları çözer ki bu da bahse konu olan bağımlılığın ortaya çıktığı ikinci noktadır. Sağduyu ahlakının ilkeleri arasında ortaya çıkan bu kusurları çözme noktasında fayda ilkesini kendisine müracaat edilmesi gereken nihai bir ilke olarak öne çıkaran Sidgwick, bu müphemliklerin, karmaşaların ve çatışmaların çözümünün, alternatif eylemlerin sonuçları arasında yapılacak haz ve acı değerlendirmesiyle ancak mümkün olabileceğini savunur.405 Çünkü ona göre sağduyu ahlakının kuralları arasında ortaya çıkan çatışmalar ve karmaşaların temelinde bu kuralların genel mutluluk ya da sosyal refah üzerindeki etkileri yatar. Farklı çağlar ve ülkelerdeki farklı ahlak yasaları karşılaştırıldığında görülür ki yerleşik ahlaki kurallar arasındaki çatışmalar ve karmaşaların temelinde ya mutluluğa etki vardır ya da insanların mutluluğa ilişkin algılarındaki farklılık vardır. Mesela, hırsızlık Güney Denizi yerlileri arasında büyük sayılmayan affedilebilir bir suçtur. Çünkü burada yaşamın idame ettirilmesi için imkânlar kısıtlıdır. Yine aynı şekilde ticaretin yeterince gelişmediği toplumlarda faiz ile borç veren tefeciler lanetlenir. Çünkü bu kişiler hemcinslerinin ihtiyaçları üzerinde çıkar sağlayan kan emiciler olarak görülürler. Benzer biçimde kanunların yeterli mükemmelliğe ulaşmadığı toplumlarda kişisel cinayetler bir şekilde gerekçelendirilebilir.406

Dolayısıyla Sidgwick’e göre çağlardan çağlara ya da coğrafyalardan coğrafyalara aynı suça verilen tepkilerin farklılaşmasının altında yatan neden o toplumdaki insanların toplum mutluluğuna ilişkin algılarıdır. Bu nedenle fayda ilkesinin alternatif eylemlerin sonuçları arasında haz ve acı temelli karşılaştırma yapmak suretiyle ortaya koyduğu çözüm, sağduyu kuralları arasında söz konusu kusurların ortadan kaldırılması noktasında tek tutarlı çözüm gibi görünür. Bu bağlamda Sidgwick, sağduyu ahlakının çözümsüz

404 Sidgwick, The Methods of Ethics, 488-489.

405 Sidgwick, The Methods of Ethics, 429.

185

kaldığı noktalarda faydacılığın nihai müracaat mercii olarak devreye girdiğini göstermeye çalışır. Bu nedenle yaygın şekilde kabul gören sağduyu ahlakının ilkelerinin açık ve tutarlı biçimde açıklanması ancak fayda ilkesi ile mümkündür.407

Sezgiciliğin kendi kural ve ilkeleri arasında çıkan çatışma ve müphemliklerle ilgili olarak faydacılığa yapmış olduğu müracaatı Sidgwick, “bilinçsiz faydacılık (unconscious utilitarianism)” olarak isimlendirir. Buradaki temel varsayım, yukarıda da ifade edildiği üzere, sağduyu ahlakı tarafından ortaya konulan ilkelerin ve kurallarının ortak karakterinin genel mutluluğu ortaya çıkaracak yapıda olmasıdır.408 Bu noktada altı çizilmesi gereken önemli bir husus vardır. Bu da bilinçsiz faydacılık tezinin, faydacılık ile sağduyu ahlakı arasında mükemmel bir uyumu öngörmediğidir. Sidgwick bu tezle sağduyu ahlakından faydacılığa doğal bir geçişin olduğunu göstermeye çalışır. Burada onun temel olarak ifade etmek istediği şey, sağduyu ahlakının ilke ve kurallarının hazza dayalı eğilimlere sahip olduğunu göstermek ve faydacılığın sağduyu ahlakı açısından düzenleyici ve sistematik bir etik yöntem olduğunu ifade etmektir.409

Dolayısıyla buradaki ilişki zorunlu bir ilişki değildir. Bu tez, iki yöntem arasındaki ilişkinin bu aşamasında fayda ilkesinin sağduyunun ilkeleri karşısındaki üstünlüğünü ima eder. Yoksa bilinçsiz faydacılık tezi bu haliyle, sağduyu ahlakı tarafından fayda ilkesinin kabulünü zorunlu kılmaz. Buna göre faydacılık, spesifik durumlarda müracaat edilecek daha detaylı sağduyu ilke ve kurallarının bulunmadığı durumlarda, tutarlı bir karara ulaşmayı temin eden bir yöntem olarak kendisini gösterir. Sağduyu ahlakının davranışa yönelik rehberlik yapma konusunda sıkıntı yaşadığı durumlarda ya da yaygın biçimde kabul edilen kuralların birbirleriyle çatıştığı durumlarda fayda ilkesi bir çözüm önerir. Bu yöntem sağduyu ahlakının müphem içgüdüleri ile genel bir uyum sergiler ve doğal olarak sıradan ahlaki tartışmalarda müracaat edilebilecek sonuçlar ortaya koyar.410

407 Hardy Jones, “Are Fundemental Moral Principles Incapable of Proof?”, Metaphilosophy 10/2 (1979): 155.

408 Sidgwick, The Methods of Ethics, 454.

409 Schneewind, Sidgwick’s Ethics and Victorian Moral Philosophy, 332.

186

Bu anlamda Sidgwick’e göre sağduyu ahlakının kurallarının kapsamlı bir revizyonunu yapmak faydacının ödevidir.411 Peki, bu ödev nasıl yerine getirilecektir? Sidgwick’e göre bu ödevi yerine getirmenin tek yolu, işlevini yitirmiş olan kuralların yenileriyle değiştirilmesidir. Bazı gelenekler ve ahlaki kurallar zamanla kötü ve can sıkıcı bir hal alabilir ve toplumun ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalabilir. Bu durumda söz konusu gelenek ve kuralların değiştirilmesi kaçınılmaz bir hal alır. Sidgwick işte bu değişim aşamasında fayda ilkesinin devreye girdiğini belirtir. Çünkü söz konusu gelenek ve kuralların değişiminde gündem daima genel mutluluk olmak zorundadır. Bu bağlamda yerleşik ahlakı mükemmel hale getirmede bir faydacı kendisine şu soruyu sormalıdır: “Vaz edilecek yeni ahlaki kural hâli hazırdaki toplum için ya da aynı şartları haiz başka bir toplum için mevcut kuraldan daha fazla haz ortaya çıkarabilir mi?” Bu noktada yapılacak şey, mevcut kuraldan çıkacak olan muhtemel haz ve acılar ile yeni kuraldan ortaya çıkacak muhtemel haz ve acıları karşılaştırmaktır. Sidgwick’e göre bu noktada faydacılığın en büyük yardımcısı empirik hazcılıktır. Bir önceki kısımda da ifade edildiği üzere muhtemel hazlar ve acılar arasında yapılacak olan bu karşılaştırma ne kadar genel olsa ve kesin olmasa da bu noktada yapılabilecek başka bir şey yoktur.412 Sidgwick bu noktada söz konusu belirsizliğin ortadan kaldırılması için empirik hazcılığın diğer bilimlerden de yardım almasının önemli olduğuna değinir. Mesela eğer bir toplumda tefecilik yasaklanmak isteniyorsa, ahlak filozofu siyasal iktisattan bu yasağın ekonomi üzerinde ortaya çıkaracağı etkiler konusunda yardım almalıdır. Ona göre ancak bu yardımlarla söz konusu belirsizlikler bir miktar daha azaltılabilir.413

Sidgwick, faydacının tüm dikkat ve özenine rağmen bu değişimde tam bir kesinliğe ulaşmanın mümkün olmadığını ifade eder. Bu nedenle söz konusu değişimde ortaya çıkması muhtemel dezavantajların olduğu daima göz önünde bulundurulmalıdır. Bu dezavantajlardan en önemlisi, yeni kuralın toplum tarafından kabul görmemesidir. Çünkü kurulu düzene karşı çıkan kişi toplum tarafından dışlanır. Bu durum, gözden düşme, ayıplama ve sosyal dışlamaya kadar farklılık gösteren yaptırımların ortaya çıkmasına

411 Sidgwick, The Methods of Ethics, 467.

412 Sidgwick, The Methods of Ethics, 477.

187

neden olabilir. Bununla birlikte bu yeni kural bir şekilde toplumda yürürlüğe sokulsa ve eskisinden daha fazla genel mutluluk ortaya çıkarsa bile toplum tarafından kabul görmeyebilir ya da bu kurala itaat konusunda gerekli özen gösterilmeyebilir.414

Gelinen nokta itibariyle karşımızda duran sorun yerleşik ahlakın mükemmelleştirilmesi amacıyla topluma vaz edilen bu faydacı karakterdeki yeni kuralların, sağduyu ahlakına temel teşkil eden ilkeleri tehdit edip etmediğine karar vermektir. Sidgwick, bu tür yeniliklerin pozitif ve destekleyici olarak değerlendirilmesi ve sağduyu ahlakı tarafından çoktan ortaya konulmuş kurallara ek olarak değerlendirilirse, bu iki yöntem arasında herhangi bir çatışma kalmayacağını savunur. Çünkü iki yöntem tarafından da ileri sürülen her bir kural ortak mutluluğa katkı yapar. Faydacılığın yerleşik ahlaki kurallara ilişkin değişim talebi sadece sağduyu ahlakının belirsiz ve gevşek bıraktığı noktalara ilişkindir. Yoksa toptan bir ret ya da geniş çaplı bir değişim değildir. Sidgwick’e göre bu durum, adeta Kant’ın ikinci maksimini andırır. Buna göre fail diğer insanların da kendisiyle aynı durumda bulunmaları durumunda kendisi gibi davranacak şekilde eylemde bulunmalarını temin edecek düzenlemeler teklif eder. Sidgwick bu noktada önemli bir soru sorar: “Henüz bu yeni kuralı benimsememiş olan diğer bireylere kabul ettirmek için çaba harcanmalı mıdır?” Ona göre failin burada yeni kuralı kabul etmeyenlere yönelik ortaya koyacağı ayıplama hem yeni kuralın kabulünü zorlaştıracak hem de başka sorunlar ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle burada faile düşen şey, bu kuralın genel kabule ulaşmasını umut etmektir.415

Görüldüğü üzere Sidgwick, faydacılık ile sezgicilik arasındaki ilişkinin ilk aşamasında sezgiciliği faydacılığa bağımlı bir etik yöntem olarak kurgular. Bu ilişkinin temelini oluşturan ve bağımlılık argümanı olarak isimlendirebileceğimiz argümanı şu şekilde formüle edebiliriz:

(i): “Eğer sağduyu ahlakında meydana gelen kusurlar (çatışmalar, çelişkiler, müphemlikler,…) bir F ilkesi tarafından çözüme kavuşturulabilir ve sistematize

414 Sidgwick, The Methods of Ethics, 481.

188

edilip açıklanabilirse; bu durumda F ilkesi sağduyu ahlakının ilkelerine nazaran daha temel ahlaki bir ilke olur.”

(ii): “Sağduyu ahlakında meydana gelen kusurlar fayda ilkesi tarafından çözümlenebilir ve sistematize edilip açıklanabilir.”

(iii): “Bu durumda fayda ilkesi sağduyu ahlakının ilkelerine nazaran daha temel ahlaki bir ilkedir.”

Eğer üçüncü önermenin doğru olduğu kabul edilirse, bu durumda fayda ilkesinin sağduyu ahlakının nihai olarak müracaat ettiği temel bir ilke olduğu kanıtlanmış olur. Argümanın bu formunda üçüncü önermenin doğruluğu öncüllerin doğruluğuna bağlıdır. Bu formülasyonda en önemli önerme ikinci önermedir. Çünkü Sidgwick’in sezgicilik ile faydacılık arasındaki uyumu inşa ettiği nokta burasıdır.416

Açıktır ki Sidgwick, bağımlılık argümanında fayda ilkesini, doğruluğun nihai testi gibi kurgulamıştır. Buna göre fayda ilkesi ile uyumlu olan eylem doğru, uyumlu olmayan eylem ise yanlıştır. Bu ilişkide sağduyu ahlakının gerçek içeriği ışığında fayda ilkesi bağımsız ilke olma pozisyonunda en güçlü aday olarak karşımıza çıkarılır. Çünkü sağduyu ahlakının araştırılması, aslında faydacı ilkenin diğer ilkelere üstünlük kurduğunu, zor meselelerin üstesinden gelebildiğini, istisnaları gerekçelendirebildiğini, aslında hiçbir istisna ya da limit olmaksızın geçerli olarak kabul edilebileceğini gösterir.417 Bu varsayım temelinde hareket eden Sidgwick sağduyu ahlakının kural ve ilkelerini fayda ilkesi temelinde bir değerlendirmeye tabii tutmuştur.418 Hâlbuki bu noktada fayda ilkesinin doğruluk standardı olarak kabul edilmemesi hâlâ makuldür. Bir başka deyişle “Sağduyu ahlakının kusurlarını fayda ilkesi yerine başka bir temel olmaya aday ilke ile çözüme kavuşturmak mümkün değil midir?” sorusu hâlâ anlamlıdır. Söz gelimi, yukarıda örnek olarak verilen seçim örneğinde Kantçı bir çözüm mümkün değil midir? “Her ne olursa olsun mutlaka doğru söylenmelidir.” şeklinde bir ilke bu ikileme bir çözüm üretmiş olmaz mı? Burada sağduyu ahlakının ilkelerinin kusurlarını giderme

416 Jones, “Are Fundemental Moral Principles Incapable of Proof?”, 156.

417 Schneewind, Essays on History of Moral Philosophy, 34.

189

noktasında tek alternatifin fayda ilkesi olup olmadığı Sidgwick tarafından yeterince ele alınmamış görünür. Buradaki problemin temelini daha en başta ahlak alanındaki alternatif etik yöntemleri tespit ederken takip ettiği indirgemeci yaklaşım oluşturur. Dolayısıyla Sidgwick’in bu noktadaki yaklaşımının geçerliliği, etik yöntemleri tespitinin geçerliliğine bağlıdır. Bize göre Sidgwick nasıl ki alternatif etik yöntemlerin tespitinde acele bir genellemeye giderek bazı önemli alternatif yöntemleri gözardı ettiyse; burada da sağduyu ahlakının kusurlarının giderilmesi konusunda tek alternatifin fayda ilkesi olduğuna karar vererek aynı aceleci tavrını sürdürmektedir. Onun burada tek yaptığı şey, sağduyu ahlakının ahlaki failden talepleri ile fayda ilkesinin talepleri arasındaki uyumu ortaya koymaktır. Bu çabanın yeterli olup olmadığı ise tartışmaya açıktır.

Sidgwick’in bu noktada ileri sürdüğü sağduyu ahlakının bilinçsiz biçimde faydacı olduğu tezi de problemi çözmez. Çünkü bu tez de problemlidir. Her ne kadar Sidgwick, yerleşik ahlakta geçerli olan kuralların açıkça hazcı eğilimlere sahip olduğunu ve bu kuralların herhangi başka kurallardan daha fazla genel mutluluğa katkı yapmaya meyyal olduğunu ortaya koymaya çalışsa da sağduyu kuralları arasında genelin mutluluğunu mümkün olduğu ölçüde artırmayan kuralların varlığına ilişkin itirazlar hâlâ anlamlıdır. Yorumculardan Simmons, Sidgwick’e yönelttiği eleştirisinde bu noktaya odaklanır. O, Sidgwick’i bu konuda yeterince dakik olmamakla suçlar. Ona göre Sidgwick sağduyunun ilkelerine yönelik olarak fayda ilkesi dışında hiçbir makul alternatif açıklamadan bahsetmez. Hâlbuki en azından fayda ilkesi ile aynı makuliyet seviyesini yakalayabilecek olan benzer açıklamaları yapabilecek psikolojik teoriler vardır. Bu noktada Simmons, sağduyu ahlakının bilinçsizce faydacı olduğu tezi ile sağduyu ahlakının faydacı olmayan eğilimlere de sahip olduğu tezi arasında bir seçim yapmayı anlamlı hale getirecek yeterli gerekçelendirmenin Sidgwick tarafından yapılmadığını düşünür. Bu anlamda Simmons’a göre faydacı eğilimlerin sağduyu ahlakını oluşturan tek şey olduğunu iddia etmek makul değildir. Faydacı eğilimler burada birçok şey arasından sadece biridir. Ona göre Sidgwick, bizim gündelik yaşamda yaptıklarımıza benzer gözlemler yapmıştır; fakat yine