• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: JEREMY BENTHAM’DA FAYDA İLKESİ’NİN TEMELLENDİRİLMESİ TEMELLENDİRİLMESİ

1.2. Fayda İlkesinin Kanıtlanmasının İmkânı

1.3.1. Çilecilik (Ascetism) İlkesi

Bentham bu ilkenin daha çok din adamları tarafından benimsendiğini, bu din adamlarının eylemleriyle Tanrı'ya daha yakın olacaklarını, Tanrı'nın kendilerini seveceğini düşündüklerini belirtir. Ona göre, temel olarak eylemi değerlendirme yöntemi olarak çilecilik ilkesi ile fayda ilkesi birebir aynıdır. Her iki karar verme sürecinde de bir eylem, bu eylemden etkilenen kişilerin mutluluğunu artırma ya da azaltma eğilimine bakarak değerlendirilir. Fakat bu iki ilkenin ayrıldıkları nokta eylemin çıktısı, bir diğer ifadeyle sonucunun niteliğidir. Fayda ilkesine göre, eğer eylemin sonucu bu eylemden etkilenen bireylerin mutluluğunu artırıyorsa söz konusu eylem fayda ilkesine uygun dolayısıyla da ahlaki olarak doğru bir eylemdir.85 Fakat aynı eylem çileciliğe göre, ahlaki olarak yanlış bir eylemdir. Çünkü bu ilkeye göre, eylemden etkilenen insanların mutluluklarını yani hazlarını artıran eylemler ahlaki olarak yanlış eylemlerdir. Kısaca ifade etmek gerekirse, fayda ilkesine göre, doğru olan davranış çileciliğe göre yanlıştır. Dolayısıyla çileciliği benimseyen bir ahlaki failin fayda ilkesini benimsemesi hiçbir surette mümkün değildir. Bir başka deyişle çilecilik, faydacılığın baş aşağı çevrilmiş halidir.86 Bu bağlamda Bentham, kaynağı her ne olursa olsun hazzın en küçük zerresini bile ayıplayan herhangi bir kimseyi o ölçüde çilecilik ilkesinin taraftarı olarak isimlendirir.87 Bentham farklı versiyonlarıyla birlikte çilecilik ilkesini benimseyen iki grup insan olduğunu iddia eder.

84 Bentham, “An Introduction to Principles of Morals and Legislation”, 1: 4.

85 Bentham, “An Introduction to Principles of Morals and Legislation”, 1: 4.

86 Bentham, Deontology, 70.

43

Birinci grubu "ahlakçılar", diğerini de "dindarlar" oluşturur. Dolayısıyla bu farklı grupların dikkatlerine sunulan motivasyonlar farklıdır. Ahlakçıların bu ilkeyi benimsemelerinin altında yatan saik, haz beklentisi, felsefi gururu besleme umudu, insanların gözünde ün ve onur umudu iken; dindarların motivasyonu ise acının ardına gizlenmiş Tanrı rızası, boş inançların, kuruntuların ürünü olan Tanrı korkusu, huysuz ve intikamcı Tanrı tarafından gelecekte cezalandırılma korkusudur. Dindarların bu korkuya dayalı motivasyonu ile ilgili Bentham'ın tespiti ilginçtir. Ona göre kestirilemez ve geleceğe yönelik olan korku duygusu, umut duygusundan çok daha güçlüdür. Nihai noktada Bentham çilecilik ilkesini benimseyen bu iki grubun her ne kadar motivasyonları bakımından farklı olsalar da temele aldıkları ilke açısından aynı olduklarını düşünür.88

Dindar kesim bu ilke konusunda ahlakçı kesime nazaran daha sürekli; ancak daha az bilge biçimde davranmıştır. Felsefi kesim hazzı ayıplamanın ötesine nadiren geçmiş, acı ile ilgili olarak fazla bir şey söylememiştir. Dindar kesim ise çok sık bir biçimde bu sınırın ötesine geçmiş ve hazzın yerilmesini bir erdem ve ödev meselesi haline getirmiştir.89

Bentham'a göre fayda ilkesi, sürekli olarak peşinden gidilebilecek, buna uygun bir ilke iken; çilecilik ilkesi ise herhangi yaşayan bir canlı tarafından ne takip edilen bir ilke olmuştur ve ne de böyle bir ilke olacaktır. Bentham bu ilkenin insanın doğal durumuna o kadar zıt olduğunu düşünür ki ona göre dünyadaki insanların onda birlik kısmının bu ilkeyi benimsemesi durumunda dünyanın cehenneme döneceğine inanır.90

Her ne kadar Bentham'ın çilecilik ilkesine yönelttiği eleştiri gerçekten savuşturulması zor bir hamle olsa da bu yaklaşım Bentham'ı da oldukça güç bir durumda bırakır. Hatırlanacağı üzere, Bentham'ın alternatif teorilere yönelik en güçlü eleştirisi keyfîlik, despotluk eleştirisiydi. Ancak okuyucu da kolaylıkla fark edecektir ki çilecilik ilkesi için bu eleştiri geçersiz bir eleştiridir. Çünkü burada ahlaki yargılar için talep edilen gerekçelendirmenin garantörü olarak Bentham'ın karşısına Tanrı çıkmaktadır. Tanrı ile temellendirmenin Bentham'ın eleştirileri açısından en zorlayıcı kısmı, bu temellendirmenin Tanrı'nın varlığını kabul edenler bakımından nesnellik ve evrensellik

88 Bentham, “An Introduction to Principles of Morals and Legislation”, 1: 4-5.

89 Bentham, “An Introduction to Principles of Morals and Legislation”, 1: 5.

44

talebini karşılamasıdır. Çünkü burada ahlaki ilkeler kişisel duygularla değil, Tanrı buyruklarıyla temellendirilmektedir. Söz gelimi "X eylemi ahlaki olarak iyidir; çünkü Tanrı böyle emretmiştir." önermesi, ahlaki bir önermeden talep edilen nesnellik ve bağlayıcılık niteliklerini haizdir. Bu önerme ile ilgili olarak yapılabilecek iki şey vardır. Birincisi, önermenin gerekçelendirilmesinin garantörü olan Tanrı'nın varlığının sorgulanmasıdır ki Bentham bunu hiç istemez. Çünkü her ne kadar Bentham'ın ateist olduğunu -en azından hayatının son yıllarında ateist olduğunu-, Tanrı'ya inanmadığını bilsek de Bentham sistemini ortaya koyarken sadece ateistlere değil, yaşadığı ülkenin tüm insanlarına özellikle de yasa yapıcılara hitap etmek istiyordu. Zira o dönemde yasa yapıcıların neredeyse tamamı Tanrı'ya inanan kişilerdi. Dolayısıyla Bentham bu ilke hakkında konuşurken kelimelerini daha dikkatli seçmek ve muhataplarını ikna etmek zorundaydı. Kabul edileceği gibi, Tanrı'ya inanan yasa yapıcıları Tanrı'nın varlığını sorgulayarak ikna etmek pek de mantıklı bir yaklaşım olmayacaktı. Bu nedenle Bentham zekice bir yaklaşımla ikinci alternatife yöneldi. Bu da fayda ilkesinin Tanrı'nın buyrukları ile çelişmediğini göstermek. Böylece hem Tanrı'ya inanan yasa yapıcılar ikna edilebilecek hem de inananların gözünde fayda ilkesi meşruiyet kazanabilecekti. Bentham'ın buradaki ilk kabulü şu olmuştur; "Tanrı'nın iradesine uygun olan şey, her ne olursa olsun doğrudur." Bentham'a göre burada sorgulanması gereken şey, Tanrı iradesi değil, doğrunun ne olduğudur. Eğer biz doğrunun ne olduğunu tam olarak tespit edebilirsek bu şeyin Tanrı'nın iradesine uygun olduğunu da biliriz. Yani bir şeyin Tanrı iradesine uygun olduğunu belirleyebilmemiz için ilk olarak bu şeyin doğru olup olmadığını belirlememiz gerekir. Bentham fayda ilkesinin tam da bu noktada işlevsel olduğunu iddia eder ve şöyle bir yaklaşım geliştirir: "X eylemi fayda ilkesine uygundur, o halde bu eylem ahlaki olarak doğrudur, bu eylem ahlaki olarak doğru ise, o halde bu eylem Tanrı iradesine uygundur". Bentham yorumcularından Ross Harrison bu noktada Bentham'ın sistemine çok güvendiğini öyle ki fayda ilkesinin diktesi ile Tanrı buyruğunun çatıştığı noktada düzeltilmesi gerekenin fayda ilkesi değil Tanrı buyruğu olduğunu söyler. Bu düşüncesine gerekçe olarak da Bentham'ın notları arasındaki bir pasajı aktarır: "Tanrı, eğer bize elde etme kapasitesi verdiği açık mutluluğumuzun en küçük zerresini bile yasaklarsa, bu durumda Tanrı iyi değildir."91 Buna göre eğer ahlak

91 Harrison, Bentham, 176.

45

alanında eylemlerimizin, hukuk alanında da yasalarımızın temeli olarak Tanrı'nın buyruğunu temele alacaksak bile nihai düzlemimiz Bentham'a göre yine fayda ilkesi olacaktır. Çünkü Tanrı, ontolojisi gereği insanlar için en iyisini isteyecektir. Eğer Tanrı bütün insanları eşit derecede seviyorsa, küçük bir azınlığın çıkarı yerine tıpkı fayda ilkesinin ön gördüğü şekilde mümkün olan en büyük çoğunluğun çıkarını isteyecektir. Bu minvalde aslında fayda ilkesini takip etmek, bir anlamda Tanrı buyruğunu takip etmek anlamına gelecektir.92

Bentham bu noktada kendi düşüncesine destek olarak vahyi kullanır. O, vahyin Tanrı’nın doğrudan iradesini yansıttığını ve insan muhakemesinin gerçek rehberi olması konusunda insanlar arasında herhangi bir tartışma olmadığını belirtir. Fakat ona göre problem vahyin kendisinde değil, vahyin anlaşılmasında kendisini gösterir. Çünkü kendi dönemindeki Hıristiyanların vahiy algıları, iddia edilenin aksine vahiy üzerinde evrensel bir fikir birliği olmadığının en önemli kanıtıdır. Bu konuda inananlar arasında oldukça derin fikir ayrılıklarının varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Bu noktada ona göre vahyin doğru anlaşılması da ancak fayda ilkesi temelli bir okumayla mümkündür.93

Nihai noktada Bentham'ın çilecilik ilkesinin çürütülemeyeceğini; fakat psikolojik olarak gerçekçi olmadığını94 düşündüğü şeklinde bir çıkarım yapmak yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bize göre Bentham'ın çilecilik ilkesi karşısındaki temel tavrı, bu ilkeyi çürütüp, ilkeyi iptal etmekten daha ziyade fayda ilkesi ile uyumlu olduğunu, fayda ilkesinin bu ilkenin üzerinde yer alan daha temel bir ilke olduğunu göstermekti. Böylece hem çilecilik taraftarları fayda ilkesi tarafına çekilebilecek hem de fayda ilkesinin nihai ilke olma statüsü herhangi bir engelle karşılaşmayacaktı.