• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: JOHN STUART MILL’DE FAYDA İLKESİNİN TEMELLENDİRİLMESİ TEMELLENDİRİLMESİ

2.3. Alternatif Teorilerin Değerlendirilmesi

Mill'in ahlak anlayışının temelini oluşturan eseri, Utilitarianism genel itibariyle savunmacı bir karakterde kaleme alınmıştır.162 Eserin bu genel karakterinin belki de tek istisnası Mill'in fayda ilkesi kanıtlaması konusunda, alternatif teorileri eleştirdiği "Genel Düşünceler (General Remarks)" başlığını taşıyan birinci bölümüdür. Mill, burada tıpkı selefi Bentham'ın yaptığı gibi ikili bir ayrım yapar: (1) Sezgici Ahlak Okulu (the Intuitive

School of Ethics) ve (2) Tümevarımcı (Faydacı)163 Ahlak Okulu (Inductive school of

ethics)164

Her ne kadar bu ayrım temelde epistemolojik yönteme vurgu yapsa da aynı zamanda ahlak alanında summum bonum meselesi temelinde yapılan bir ayrımdır. Tasnifte yer alan iki okulun da ahlak alanında iyi ve kötünün ne olduğuna ilişkin farklı cevapları ve bu cevapları ortaya koyarken kullandıkları farklı yöntemleri vardır. Bu tasnifin en dikkat çekici ve Bentham'ın tasnifinden farklı olan yönü, alternatif teorilerin Bentham'da olduğu gibi iki sınıf değil, tek sınıfa indirgenmesi ve faydacılığın ahlak alanındaki en büyük rakibi olan "Sezgici ahlak"165 teorisinin ismini taşımasıdır. Mill’in tartışmanın hemen başında sezgici ahlakı faydacılığın en güçlü alternatifi olarak göstermesinin iki muhtemel sebebi olabilir. İlk olarak kendi döneminde cari ahlak düşüncesinde sezgici ahlakın özellikle de William Whewell’in görüşlerinin oldukça etkili olması olabilir. İkinci olarak

162 Utilitarianism’de Mill'in kanıtlaması eserin tamamına yayıldığı için, düzenli kanıtlama adımlarından bahsetmek mümkün değildir. Biz eserin genelini dikkate alarak bir kanıtlama düzeni oluşturacak şekilde Mill'in görüşlerini ele aldık. Bu nedenle Mill'in birinci bölümde eserin hemen başında yaptığı Sezgici okul eleştirisi bizim yazımızda kanıtlamanın ikinci adımı olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşımın bizim kendi yorumumuz olduğunun belirtilmesinin ve farklı yorumların mümkün olduğunun ifade edilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.

163 Mill bu tasnifte sadece “Tümevarımcı Ahlak Okulu” kavramını kullanır. “Faydacı” kavramını bu tasnifte kullanmaz. Ancak Mill’in gönderiminin net anlaşılması için parantez içerisindeki “Faydacı” kavramını biz ekledik.

164 Mill, “Utilitarianism”, 10: 206; John Stuart Mill, “Three Essays on Religion”, The Collected Works of John Stuart

Mill, ed. J.M. Robson, 32 c. (Toronto: University of Toronto Press, 1969), 10: ; Mill, “Sedgwick’s Discourse”; John

Stuart Mill, “Blakey’s History of Moral Science”, The Collected Works of John Stuart Mill, ed. J.M. Robson, 32 c. (Toronto: University of Toronto Press, 1969), 10: . Bu eserlerden Three Essays on Religion adlı eser, Türkçemize çevrilmiştir. Bkz.Özgüç Orhan, Din Üzerine Üç Deneme (İstanbul: Pinhan Yayınları, 2017).

75

ise ahlak alanında nihai bir ilkeye olan ihtiyacı reddeden teorilerin başında sezgici ahlak okulunun gelmesi olabilir. Çünkü bu okula göre sahip olduğumuz "ahlâkî duyu (moral sense)" ya da "vicdan (conscience)" gibi fıtratımızdaki bazı içsel yetilerimiz, ahlaki durumlar karşısında hangi eylemin yapılacağını ve alternatifler arasında hangi davranışın ahlaki olarak daha doğru olduğunu bize gösterir.166 Bir diğer ifadeyle Sezgicilik, sürekli bir biçimde ahlaki eylemlere yönelik karar verme sürecinde bahsi geçen bu yetilere müracaat ederek ahlak alanındaki nihai tek ilke arayışının anlamsız olduğunu, bu alanda birden çok nihai ilkenin var olduğunu savunur.167

Mill'in kanıtlamasının buradaki temel motivasyonu, ahlak alanında neyin iyi, neyin kötü olduğunu belirlememizi temin edecek ve herkes tarafından kabul görecek bir standart elde etme arayışıdır. O, açık bir biçimde bu standart arayışında doğru adresin “doğal yeti (natural faculty)”, “doğal duygu”, “vicdan” ya da “içgüdü” olmadığının altını kalın çizgilerle çizer.168 Çünkü bu yetilere müracaat, belki bize iyi ve kötü hakkında fikir verebilecektir; ancak bunun sonucunda oluşan yargının nesnel ve evrensel geçerliliği daima bir sorun olarak kalacaktır. Bentham'ın terminolojisiyle bunun diğer insanlar tarafından bizim kaprisimiz olup olmadığı hâlâ makul bir tartışma olarak kalacaktır. Mill, ahlak alanında etkin olan bu iki okulun, aslında temelde aynı şeyi savunduklarını ifade eder. Buna göre her iki okul da tikel eylemlere değil, genel ilkeye odaklanmışlardır. Dolayısıyla bu iki okula göre ahlak alanında yapılması gereken, tikel eylemlere uygulanabilen genel ilkeler ortaya koymaktır. Bu noktada faydacılık söz konusu ilkeyi "fayda ilkesi" olarak belirlerken, sezgici okul ise doğrudan bir ilke vaz etmek yerine, bir ilkeler çokluğunu savunur. İşte burası Mill’in sezgicilik eleştirisinin başladığı yerdir. Bu eleştiriler genel olarak üç noktaya yöneliktir.

İlk olarak Mill’e göre sezgici okul, ahlaki failin gündelik yaşantısına yön veren ilkelerin neler olduğunu ifade etme, bunların bir listesini sunma konusunda oldukça isteksiz

166 Ryan, The Philosophy of John Stuart Mill, 193-194.

167 Albee, A history of English Utilitarianism, 360.

76

davranır.169 Bununla birlikte sezgici okul bu ilkelerin kendinde açık olduğunu iddia ederek bunlara yönelik herhangi bir kanıtlama ortaya koyma ihtiyacı da hissetmez. Bu durum Mill’e göre kabul edilebilir değildir. Ahlaki failin yaşantısına yön verecek olan ilke ya da ilkeler gündelik tecrübelerden hareketle ortaya konulmalıdır. Bu nedenle sezgicilik ya bu ilkeleri teke indirmeyi denemeli ya da bu ilkelerde bulunan ortak doğayı tespit etmelidir. Mill’e göre sezgicilerin ilkelerine duydukları bu özgüven, ilginç bir şekilde matematiğin ve mantığın ilkeleri ile ilişkilidir. Buna göre sezgicilik matematiğin ve mantığın temel aksiyomları ile kendi ilkeleri arasında bir benzerlik kurarak, kendi ilkelerinin doğruluğunun kanıtlanması yükümlülüğünden kurtulmaya çalışır. Bu konuda Mill şöyle der: "Bu yanlış felsefenin [sezgiciliğin] ahlak ve din alanındaki başlıca gücü, fizik bilimlerin ve matematiğin kanıtlarında yapılmaya alışık olunan müracaatta yatmaktadır."170 Buna göre nasıl ki fizik ve matematik bilimlerin temel aksiyomları doğru kabul ediliyorsa, sezgicilik de aynı şekilde temel ilkelerinin doğru kabul edilmesi gerektiğini ileri sürer. Okuyucu, sezgicilerin bu tavrının Bentham’ın fayda ilkesinin kanıtlanması konusundaki tavrı ile olan benzerliğini hemen fark etmiş olmalıdır.

Fakat bu, Mill için kabul edilemez bir durumdur. Mill’e göre buradaki tek uygun eylem sezgiciliğin yaslandığı bu duvarın zannettiği kadar güçlü olmadığını göstermektir. Çünkü ancak bu şekilde sezgiciliğin matematik ve mantıktan gayri meşru olarak devşirdiği destek ortadan kaldırılabilir. Ona göre zihin dışındaki gerçeklerin sezgi ya da vicdan ile deney ve gözlemden bağımsız bir biçimde bilinebileceği iddiasında bulunan bu okul, kendi dönemindeki yanlış doktrinlerin en büyük destekçisidir. Sezgiciliğin bu iddiası nedeniyle kökeni hatırlanmayan her inancın, kendisini gerekçelendirme yükümlülüğünden kurtardığını savunan Mill, bu anlayışın insan zihninin derinlerine kök salmış önyargıları kutsamak için icat edilmiş en iyi enstrüman olduğunu savunur. Bu nedenle sezgiciliğin matematik ve mantık bilimleri ile kurmuş olduğu bu ilişkiyi ortadan kaldırmak Mill’e göre sezgiciliği içine sığındığı muhkem kalesinden dışarı çıkarmak anlamına gelir. Kendisinden önce böyle bir girişimin yapılmadığını savunan Mill, yazmış olduğu System of Logic kitabının bu işi başardığını ileri sürer. Bu kitapta o, sezgiciliğin

169 Mill, “Utilitarianism”, 10: 206.

77

kendinde açık doğrular olarak kabul edilmesi gerektiğini iddia ettiği ilkeleri, deneyim ve çağrışımdan hareketle açıkladığını iddia eder. Buna göre bahse konu olan ilkelerin aslında zihnin doğuştan getirdiği, doğruluğu sorgulanamaz ilkeler değil, aksine insanın gündelik deneyimlerden yaptığı soyutlamalardan ibaret olduğunu gösterdiğine inanır.171

Bu açıdan Mill “Bir artı bir ikiye eşittir.” işleminin bile tikel deneyimlerden yapılan bir genelleme olduğuna inanır. Matematiksel gerçekliklerin doğasını sözde kendinde açıklığa indirgemek Mill'e göre alışkanlıktan başka bir şey değildir.172 Bu manada bahse konu olan bu genellemenin gelecekteki başka bir deneyim tarafından yanlışlanamayacağını kimse ileri süremez. Buna göre sezgicilerin kendinde açık olduğunu iddia ettikleri ilkeler, aslında insan zihninin gündelik pratiklerden yaptığı soyutlamalardan başka bir şey değildir. Mill, bu deneyci anlayışını tüm bilgi alanlarına uygulayarak hem rakip teorilerin muhkem kalelerini yıkmak, hem de faydacılığın alternatifleri karşısındaki üstünlüğünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermek ister. Bunu da ahlak alanındaki tüm malumatın deneysel temelini ortaya koymaya çalışarak yapar. Dolayısıyla ahlak alanında iddia edilen; fakat deneysel temeli olmayan bilgileri reddeder.173

Mill ikinci olarak ise sezgici okulun ileri sürdüğü ilkelerin meşruiyetinin sorunlu olduğunu düşünür. Sezgici okul, ilkelerin meşruiyetinin kaynağı olarak ahlaki failin kendisini ya da insanların bu ilkeler üzerindeki fikir birliğini gösterir. Hâlbuki Mill’e göre ahlaki ilkelerin otoritesini bu şekilde temellendirmek sadece önyargıyı nihai müracaat merciine yükseltmekten başka bir şey değildir. Sezgici ahlakı savunanların bu yaklaşımları Mill’e göre ahlaki faili kendi eylemleri için herhangi bir gerekçe ortaya koymama konusunda cesaretlendirmektedir. Fakat sezgici okulun benimsediği bu tavır sürdürülebilir değildir. Çünkü insanlar birçok ilkeye dayanarak gündelik yaşantılarını şekillendirirler ve bu ilkeler arasında sıklıkla çatışmalar da meydana geldiği inkâr edilemez bir gerçektir. Bu ilkeler olduğu gibi bırakıldığı ve bunlar arasında bir hiyerarşi oluşturulmadığı sürece, ortaya çıkan çatışma durumlarını çözmek mümkün değildir. Bentham’ın fayda ilkesini vazederken işaret ettiği anarşinin kaynağı bu durumdur. Mill,

171 Mill, “Autobiography”, 1: 232.

172 Ryan, The Philosophy of John Stuart Mill, 195.

78

sezgiciliğin asıl kusurunun benimsenen ilkeler arasındaki çatışmaların çözümsüzlüğü olduğunu savunur.

Onun bu konuda şikâyet ettiği bir başka husus da sezgiciliğin bu kusurun giderilmesine ilişkin yardım kabul etmez tavrıdır. Sezgici okul, bu konuda kendilerine muhalefet edenlerin görüşlerine önem vermez. Bunu da muhalefet edenlerin aslında bu ahlâkî duyuya sahip olmadıklarını iddia ederek yaparlar. Onlara göre eğer bu muhalifler sezgici okula karşı olumsuz bir tavır benimsiyorlarsa bu durumda yapılması gereken bu görüşlerin değiştirilmesidir.174 Dolayısıyla Mill’e göre her ne kadar sezgici okul muhalefet etse de benimsenen bu ilkeler çokluğu arasında ortaya çıkan çatışma durumlarında hakemlik yapacak, nihai sözü söyleyecek bir üst ilkeye olan ihtiyaç açıktır. Mill, insanların ahlak alanında söz konusu bu nihai ilke ihtiyacını fark etmemelerinin olası olmadığını düşünür. Ona göre sadece bilginin değil, davranışın da birincil ilkeleri vardır. Çünkü amaçların ya da arzu nesnelerinin iyilik ya da kötülüğünü kesin ya da göreceli olarak belirlemeye yarayan bir standart olmalıdır. Mill, benimsenen bu standart her ne olursa olsun, bunun tek olması gerektiğine inanır. Zira eğer bu standart birden fazla olursa, aynı davranış bir standart tarafından onaylanırken, diğeri tarafından onaylanmayacaktır. Bu durum da failin kendisini içinden çıkılmaz ahlaki bir ikilem içerisinde bulmasına neden olacaktır. Dolayısıyla bu tür durumların önüne geçmek için ilkeler hiyerarşisinin tepesinde, nihai karar verici bir ilke olmak zorundadır.175

Mill’in dikkatleri çektiği üçüncü nokta sezgiciliğin yeni ortaya çıkan ahlaki problemleri çözme konusundaki eksikliğidir. Ahlak alanında bir hiyerarşiyi değil de ilkeler çokluğunu savunmak değişen dünyada ortaya çıkacak yeni problemlere çözüm üretmede teorinin eksik kalmasına neden olur. Çünkü sezgiciler herhangi bir değişimi yozlaşma olarak kabul ederler. Onlara göre temel ilkeler doğruluklarını değişmez olan aklın temel ilkelerinden alırlar. Dolayısıyla nasıl ki aklın bu temel ilkelerinin zamanla değişmesi mümkün değilse, bunlara bağlı olan ilkelerin de değişmesi mümkün değildir. Bununla birlikte Mill’e göre bu okulun mensupları kendi sezgilerinden kaynaklanan sonuçlar

174 John Stuart Mill, “Whewell on Moral Philosophy”, The Collected Works of John Stuart Mill, ed. J.M. Robson (Toronto: University of Toronto Press, 1969), 10: 179.

175 John Stuart Mill, “System of Logic”, The Collected Works of John Stuart Mill, ed. J.M Robson (Toronto: University of Toronto Press, 1974), 8: 951.

79

konusunda fikir birliği içerisinde değildirler ve o da bu durumu teoriye karşı kanıt olarak kullanır. Bentham sezgicilerin ağdalı ve süslü dilleri sayesinde kendi fikirlerinin nesnel bir geçerliliğe sahipmiş gibi ileri sürdüklerini iddia eder. Mill bu konuda Bentham'ın haklı olduğunu düşünür ve sezgicilerin genel ahlaka yönelik tartışmalı noktaları, kullandıkları müphem dil aracılığıyla gizlediklerini savunur.176

Sezgiciliğin savunduğu bu statik yapı, dinamik ve gelişime açık bir yapıya sahip olan faydacılık için oldukça yabancı bir durumdur. Çünkü ahlaki fail, eyleminin temelini bir kez sezgi ile temellendirdiğinde, artık bu eylem eleştiriye kapalıdır. Mill'e göre eğer insana ahlak alanında doğru ile yanlışı birbirinden ayırmasını temin edecek bir yeti verilmişse, bu durumda bu kişinin eyleme dair yargıları ve duyguları artık gelişime müsait değildir. Fayda ilkesine göre ise durum tam aksidir. Burada her şey tartışmaya açılmalıdır. İnsanın eylemleri ve yargıları sürekli bir değişim halinde olmalıdır.177

Mill’e göre tek bir ilke üzerinden meseleye yaklaşmak, problemlerin yegâne çözümüdür. Çünkü insan zihninin zayıflığı ve doğamızın diğer tüm eksiklikleri ahlaka dair yargılarımızın doğruluğu için bir engeldir. Zira diğer meselelerde olduğu kadar ahlak meselelerinde de fikirlerimizin değişmesi beklenir. Bunun nedeni insan zihninin ve deneyiminin içinde yaşadığı şartlar dolayısıyla sürekli olarak gelişmesi ve bunun doğal bir sonucu olarak da değişmesidir. 178 İnsan olarak bizler bu değişimlerin etkisiyle hayatımızın bir döneminde onayladığımız eylemleri daha sonra onaylamayız ya da tam tersi biçimde daha önce onaylamadığımız eylemleri daha sonra onaylarız. Bu durum eylemlerin değişen şartlarından değil, bizim içinde yaşadığımız dünyanın değişiminin ahlaki yargılarımız ve hayat görüşümüz üzerindeki dolaylı etkisinin bir sonucudur. Görüldüğü üzere Mill'in sezgicilik eleştirisi oldukça etkilidir. Özellikle temel ilkelerin kendinde açıklığına, bu ilkeler arasındaki çatışmaların çözümsüzlüğüne ve değişen şartlara uyum gösterme konusunda sezgiciliğin yetersizliğine yaptığı vurgu bu eleştirinin öne çıkan noktalarıdır. Yukarıda da ifade edildiği üzere Utilitarianism, Bentham'ın

176 Crisp, Mill on Utilitarianism, 10.

177 West, An Introduction to Mill’s Utilitarian Ethics, 45.

80

IPML'sinin aksine daha çok bir savunma yazısı olduğu için, rakip alternatif teorileri derinlemesine analiz etme amacı taşımaz. Sadece fayda ilkesinin bunlara karşı üstünlüğünü gösteren kusurlarına işaret etmekle yetinir.179 Bu eleştirilere sezgici okulun muhtemel cevapları tabii ki olacaktır; ancak biz yazımızın konusu ve amacı bakımından bu cevaplara giriş kısmında ifade ettiğimiz gerekçelerden ötürü burada yer vermiyoruz. Mill'in tüm bu eleştirilerinin yanında, bize göre, sezgici okula yönelik yaklaşımının en önemli kısmı, yukarıda da ifade edildiği gibi, fayda ilkesi ile sezgici okul arasında kısmen bir uyumun var olduğunu kabul ettiği kısımdır.180 Mill'e göre eğer sezgicilik, ahlak alanında iş gören ilkelerinin temelinin fayda ilkesi olduğunu söylerse, bu iki okul arasında var olduğu zannedilen aşılmaz uçurum aşılabilir. Aslında Mill bu uyumu fark etmiştir. Hatta Bentham'ın aksine hazlar arasında sadece niceliksel değil, niteliksel olarak da ayrım yapılabileceğine yönelik yaklaşımı, Mill’in sezgiciliğe araladığı bir kapı olarak yorumlanabilir. Ancak Mill'in sezgicilikle sadece rakip bir alternatif teori olarak ilgilenmesi ve fayda ilkesinin kanıtlanması için araçsal yaklaşımı, bu uyum üzerine fikir geliştirmesine mani olmuştur. Mill'in faydacılığı reddedenleri, kendilerini metafiziğe adayan kişiler olarak görmesi ve hatta sözde düşünürler olarak yaftalaması,181

araştırmadığı, ilgilenmediği faydacı olmayan görüşlere yönelik olan potansiyel ilgisini farkedememesine neden olmuştur. Buna göre eğer Mill, rakip teorilere daha nesnel bakmayı başarabilseydi, Henry Sidgwick'in kendisinden sonra yapacağı şeyi daha önce yapabilir, faydacılığı sezgicilikle temellendirmeye çalışabilirdi.

Bununla birlikte Mill’in sezgicilik eleştirisine fayda ilkesi kanıtlaması açısından yaklaşıldığında Bentham’da karşımıza çıkan sorun burada kendisini gösterir. Buna göre hem Bentham hem de Mill, fayda ilkesinin makuliyetinin temel dayanaklarından biri olarak alternatif teorilerin kusurlarını gösterirler. Fakat her iki filozof da alternatif teorileri belirleme konusunda oldukça rahat davranırlar. Her ikisi de alternatif teoriler dendiğinde genel olarak sezgiciliği kastederler. Bu durum sezgiciliğin faydacılığın en

179 Mill'in daha detaylı sezgicilik eleştirisi için Mill'in, "Whewell on Moral Philosophy" adlı makalesine bakılabilir. Mill burada sezgiciliğin iddialarını daha detaylı biçimde ele alır.

180 Albee, A history of English Utilitarianism, 361.

81

önemli rakibi olması bağlamında anlamlıdır. Fakat fayda ilkesini bütün bir ahlak alanının en makul teorisi olarak iddia eden Bentham ve Mill’in alternatifler konusunda daha sıkı ve daha ciddi bir değerlendirme yapmaları beklenirdi. En azından niçin sadece bu alternatiflere yer verdiklerine ilişkin yöntemsel bazı açıklamalar yapmaları gerekirdi. Bu minvalde söz gelimi, bu alternatifler arasında Aristoteles’in erdem etiği, Kant’ın deontolojik etiği, vb. teoriler kendilerine yer bulamaz.182 Dolayısıyla bu eksiklik kanıtlamanın bu ayağının her iki düşünürde de eksik olarak kalmasına neden olur. Mill, fayda ilkesi kanıtlamasında tâlî olarak kabul edilebilecek aşamayı bu şekilde ortaya koyduktan sonra asıl kanıtlamayı yapacağı aşamaya geçer. Şimdi Mill'in düşünce tarihinde oldukça ses getiren fayda ilkesi kanıtlamasının asıl kısmına geçelim.