• Sonuç bulunamadı

Seyyid Kutup'a Göre Diğer İlahi Dinler

BÖLÜM 2: SEYYİD KUTUP'UN DİN VE TOPLUM ANLAYIŞI

2.6. Seyyid Kutup'a Göre Diğer İlahi Dinler

İslam toplumu, Allah'ın hayat için ortaya koyduğu metottan hareketle toplumsal kural, hareket, prensip, ahlak ve ilişkileri pratik bir hayat düzeni oluşturmak için var olmuştur. Kutup, İslam toplumunun Allah'ın bu sistemini hayat programı olarak benimsediği sürece ayrıcalıklı bir toplum olarak insanlığa önderlik etmeye devam edeceğini belirtmiştir. Ona göre, Yahudi ve Hıristiyanlara itaat etmek, herhangi bir konuda başvurmak, metotlarını ve sistemlerini almak Allah'ın metodunun hayata önderlik edip düzenlemesinin ve gelişme-ilerleme yolunda onunla hareket edilmesinin yeterliliğinden şüphe edildiği anlamına gelmektedir. Kutup, İslam inancını bütün hayatı düzenleyen bir iç disiplin olarak görmektedir. Ayrıca Yahudi ve Hıristiyanların İslam toplumunu bu inançtan uzaklaştırarak onları kısır bir hayat döngüsü içine sürükleme amacı güttüğünü belirtmektedir (Kutup, 1980: C.2, 135-137).

Seyyid Kutup'a Göre Yahudi Toplumunda İnanç- Sosyal Hayat İlişkisi

Kutup, Yahudi toplumunun dışarıdan herhangi bir toplumu kabul etmeyen kapalı bir yapıyı oluşturduğunu ifade etmektedir. Ona göre, bu toplumda din ile ırkın eşdeğer görülmesi İsrailoğulları dışında başka bir kavime açık olmadığının en temel

özelliklerindendir. Bu özellik Yahudi toplumunun evrensel bir toplum olma durumunu etkilemektedir (Kutup, 2014b:149).

Kutup'a göre, İsrailoğulları yani Yahudiler, tarih boyunca Allah'ın kendilerine bağışladıkları nimetlere karşılık sergiledikleri davranışlarla hep inkârcılık ve nankörlük hali sergilemiştir. Allah'ın ayetlerde devamlı bu nimetleri hatırlatmadaki amacı onlarda bir davranış değişikliği oluşturmak ve edinmiş olduğu bu davranışlarda süreklilik kazandırmaktır. Kur'an'ın Tevrat'ı onaylamasına rağmen İsrailoğulları'nın kendi makam ve mevkîni kaybetme korkusundan dolayı İslam dinini ve Peygamberini yalandıkları görülmüştür (Kutup, 1980: C.1, 94).

Kutup'a göre Yahudi toplumu, İslam toplumuyla tanıştığından beri Müslüman toplumu üzerinde düşünce karmaşası meydan getirmek, kuşku ve kargaşa çıkarmak amacıyla Allah'ın gerçek dinini belli yalan politikalarla gizlemeye çalışmaktadır. Mal, dünyalık kazanç, makam ve mevkî hevesi içerisinde olan Yahudi toplumu, toplumsal hukuk ve düzen açısından adaletsiz bir yönetim tarzı benimsemektedir. Özellikle din adamları bütün yetki ve makamlarını kaybetme endişesiyle halklarının İslam'a girmelerine karşı belli önlemler almaktadır. Yahudiler, İslam toplumu için sürekli bir fitne, kargaşa ve bölücülük unsuru olmaktadır (Kutup, 1980: C.2, 96).

Kutup, İslam ile Yahudiliğin vahdaniyet esasında birleştiğini belirtmektedir. Ona göre İslam, vahdaniyete insan kabiliyetlerinin ürünlerini de eklerken Yahudilik bölgesel ırkçılık içerisinde donup kalmaktadır. Yahudilerin seçkin millet fikrine saplanıp kalması bir birlik oluşturma çağrısı konusunda etkisiz kalmasına neden olmaktadır (Kutup, 2014b:160).

Yahudilerin sergiledikleri sosyal hayata dönük özellikle din adamlarının söz ile davranışlarının tutarsız olduğu görülmektedir. Kutup'a göre, kalpleriyle inanmadıkları sözleri menfaat karşılığıyla başkalarına tavsiye etmek, söylenenlere karşı şüphe uyandıran bir tutumu ortaya çıkarmaktadır. Böyle bir toplumda insanların birbirine karşı güvenleri kalmamakta, bir kargaşa ortamı doğurmaktadır. Ona göre bu durum Yahudiliği, coşkun ve sürükleyici bir inanç sistemi olmaktan çıkardığını göstermektedir (Kutup, 1980: C.2, 96).

Allah'ın birçok uyarılarına rağmen Yahudi toplumunun inanç konusunda kendi bildiklerini uygulama yolunda inatçı davrandıkları görülmektedir. Kutup, Yahudilerin seçilmiş millet olarak kendilerini nitelemeleri ve bu üstünlüğü yeryüzünde kaldıkları sürece devam edeceği iddialarını reddetmektedir. Ona göre Yahudiler, Hz. Musa döneminde Allah'ın öngördüğü misyonu yerine getirdiği ölçüde o dönemde yaşayan diğer milletlerden üstün olmaktadır. Yahudilerin Allah ile aralarındaki soy ortaklığı, akrabalık ve kayırmacılık iddiaları dini davranışlarında bir gevşekliğe ve keyfi uygulamalara neden olurken bu üstün özellik yerini ayıplanan bir kavime bırakmaktadır (Kutup, 1980: C.2, 504).

Yahudilerin çoğu oluşturdukları ahlak ilkelerine kendi milletlerinin çıkarları açısından yaklaşmaktadır. Onlara göre, emanet, özel mülkiyet, adalet gibi kavramlar Yahudi ırkı arasında geçerli olan değerleri ifade etmektedir. Kendileri dışındaki toplumları aldatmak ve sömürmek sakıncalı olmayan bir durumu oluşturmaktadır. Kutup'a göre, Yahudilerde ahlakın temeli menfaat üzerine kurulmaktadır. Toplumsal ahlakın temeli ilahi bir sisteme dayanmadığı için değerlerin ve ilkelerin seviyesi evrensel değil, bireysel olmaktadır. (bkz. Kutup, 1980: C.2, 113-114)

Seyyid Kutup'a Göre Hıristiyan Toplumunda İnanç- Sosyal Hayat İlişkisi

Kutup'a göre, Hıristiyanlık bazı dönemlerde ruh temizliği, maddeden arınma ve vicdanî hoşgörü bakımından yüksek düzeylere ulaşmış, insanı ruhî yönden düzeltme görevini yerine getirmiştir. Toplumu ise, insanların kendi elleriyle yaptıkları kanun ve devlet tekeline terk etmiş, böylece Hıristiyanlık dünya işlerinden kendini soyutlamıştır. Ona göre Hıristiyanlık, dini vicdanlara hapsedince hiçbir zaman hayatın tümünü kapsayacak bir düzen kuramamıştır. Bu dinin yayılmaya başladığı kavimlerin ''din hayat için elverişli olmayan bir düzendir.'' algısı toplumsal anlamda dine ihtiyacın olmadığını göstermektedir. Kilisenin devlet ile olan güç mücadelesi ve otoritesini kaybedeceği endişesiyle bilime karşı çıkması dinin insanı ve toplumu uyuşturduğu algısını ortaya çıkarmıştır (Bkz. Kutup, 2014c:12-16).

Kutup açısından Hıristiyanlığın prensiplerinin Hıristiyan toplumlara hâkim olmadığı değerlendirilmesi yapılmaktadır. Ona göre bu toplumlardaki sistemler, dini inançlarına

göre değil, beşerî kanunlara göre oluşturulmaktadır. Bu toplumların inançları kişisel vicdanlara mahkûm edildiği için toplumsal vicdanı kapsayan sosyal sistemlerin dini boyuttan yoksun olmaya devam edeceği görülmektedir. Bu toplumlardaki inanç ile mevcut sistem arasındaki uzaklık sistemle insan ruhu arasındaki uyuma zarar vermektedir. Hıristiyanlık dünyasının toplumu düzenleyecek dünyevî bir sistemden mahrum olması Hıristiyanların evrensel hoşgörü çağrılarını boşa çıkarmaktadır. Sonuç olarak milliyetçiliğin ortaya çıkardığı sömürgecilik ruhu Hıristiyanlığın önüne geçmektedir (Kutup, 2014b:150-151).

Kutup, Hıristiyanlığın Roma putperestliğinin etkisine girmesiyle vahdaniyet ile putperestliğin birbirine karıştırıldığını ifade etmektedir. Ona göre bu durum Hıristiyanlığın ayırt edici üstünlüğünü ve saflığını yitirmesine neden olmuştur. Hıristiyanlığın da Yahudilikte olduğu gibi dar ırkçılık sınırları içine sıkışıp kalması tarih boyunca yaptığı evrensel çağrının sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur. Bu dinin belli bir ırka ve zamana bağlı olması da süreli bir sistem olduğunu ortaya koymaktadır. İslam'ın ortaya koyduğu toplumsal hayatı kapsayan iyi davranışların ibadet sayılması bütün insanî kuvvetlerin bir arada değerlendirildiğini ortaya koyarken Hıristiyanlığın insanın ruhu ile bedeninin arasını ayırması sosyal hayata dar bir vahdaniyet çerçevesinden baktığını göstermektedir (Kutup, 2014b:162-163).

Kutup, Hıristiyanlık inancını, tevhit temelinden uzak olduğu için insan hayatının yapılanması ve sağlıklı işlemesi noktasında yeterli bulmamaktadır. O, bütün insan faaliyetlerinin ve insanlar arası ilişkilerin ana ekseni saydığı tevhit inancını inkâr eden bu topluluğu, ilahî kaynaklı bir dinin mensubu saymamaktadır. Ayrıca Allah'ın birliğini onaylayan ve İslam'ı tek din olarak kabul eden birinin Kitap Ehli'nden biriyle dostluk ve işbirliği kurmasının yanlış olduğunu söylemektedir. Çünkü temel inanç ilkeleri konusunda arasında birçok fark bulunan iki toplumun diğer konularda uzlaşması İslam'ın tevhit inancına zarar vereceği için uygun görülmemektedir (Kutup, 1980: C.3, 343).

Kutup açısından din, sadece ahlak eğitimine, vicdani duygulara, ibadet ve sembolik uygulamalara hitap eden değil, insanın yaşamını Allah'ın sistemine bağlayan yaşam düzenini de ifade etmektedir. İnsan yaşamının bütünü arasında meydana gelebilecek olan bir kopukluk dinin psikolojik ve sosyal yaşam üzerindeki kazanımlarını da

sonuçsuz bırakabilmektedir. Hıristiyanlığın dünya işlerinden kendini soyutlayıp manevî alana önem vermesi toplum nezdinde düşmanlığı arttırıcı sebepler arasında görülmektedir. (Kutup, 1980: C.2, 87).

Kutup'a göre, Hıristiyanlık kendisine bağlı ulusların sosyal yaşamlarını idare edebilecek bir konuma sahip görünmemektedir. Çünkü sosyal hayatı idare etmek, bütün evreni yorumlayabilen, insan hayatını ve evrendeki konumunu açıklayabilen bir düşünceye sahip olmak demektir. Ayrıca bir ibadet sistemi ve ahlakî değerleri olan ve bunlarla toplum hayatını düzenleyici hükümleri bünyesinde barındıran bir sistemin sağlam temeller üzerine inşa edilmesi gerekmektedir. Fakat ona göre, Hıristiyanlığın manevi değerleri ile hayatta yer alan pratik değerleri birbirinden ayrılmasıyla sosyal düzenlemeler başka temeller üzerine inşa edilmeye başlanmıştır. Kutup açısından bu durum, Hıristiyanlığa bağlı ulusların bugün içinde olduğu toplumsal buhranın başlıca sebebi olarak görülmektedir. Sonuç olarak Hıristiyanlığın inanç temelinde yer alan eksiklikten dolayı sosyal hayatı düzenleyebilecek değer ve sistemden yoksun olduğu görülmektedir (Kutup, 1980: C.2, 88).