• Sonuç bulunamadı

1.3. KUR’AN’DA SEVGİ KAVRAMI

1.3.1. Sevgi Nedir?

Arapçada “sevgi” anlamına gelen çok sayıda kelime vardır. İbn Kayyım el-Cevziyye, “sevgi” anlamına gelen yaklaşık 60 isim bulunduğunu söylemekte ancak bunlardan 50 tanesini saymaktadır. Bu isimler şunlardır: MuHaBBe(t)/ ة باحُم , ّ ALaKa(t)/ةقلع , HeVâ/ ىوه, SaBVe(t)/ّ ةوبص , SaBâBe(t)/ّ ةبابص , ŞeGaF/ فغش , ّ MiKa(t)/ ةقم ,VeCD/ دجو, KeLeF / فلك, TeTeYYuM/ م يتت, IŞK/ قشع, CeVâ/ىوج, ّ DeNeF/ فند, ŞeCV/وجش, ŞeVK/قوش, HiLâBe(t)/ةبلاخ, BeLâBiL/لبلاب, TeBâRîH/حيرابت, SeDeM/ مدس , ĞaMeRâT/تارمغ, VeHeL/لهو, ŞeCeN/نجش, LâİC/جعل, İKTiâB/بائتكا, ّ VaSaB/بصو, HüZüN/نزح, KeMeD/دمك , LeZ’a/ عذل, HuRaK/ قرح, SuHD/ دهس , ّ ERaK/ قرا, LeHeF/ فهل, HaNâN/ نانخ, İSiTâKeN(t)/ ةناكتسا, TeBâLe(t)/ ةلابت, LeVa’(t)/

ةعول, FuTûN/ نوتف, CuNûN/ نونج, LeMeM/ ممل, HaBL/ لبخ, RaSîS/سيسر, DâUL-MuHâMiR/رماخملاّ ءاد, VuDD/دو, HuLLE(t)/ةلخ, HiLM/ملح, GaRâM/ مارغ, HuYâM/مايه, TeDLiYe(t)/ ةيلدت , VeLeH/هلو, TeaBBuD/د بعت.127

Yukarıda “sevgi” anlamına geldiği İbn Kayyım el-Cevziyye tarafından ifade edilen 50 kelime kökünün sadece 9 tanesi Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Bu kökler şunlardır: HuBB/ّ بح (Tezimizde bu kelime üzerinde duracağımız için aşağıdaki tabloda HuBB/ّ بح kökünün Kur’an’da geçtiği yerler gösterilmiştir), ALaKa(t)/ةقلاع128, GaRâM/مارغ129, HaNâN/نانخ130, HeVâ/يوه131, HuLLE(t)/ةلخ132, SaBâBe(t)/ ةبابص133,ŞeGaF/فغش134 veVuDD/دو135 kelimeleridir.

127 İbn Kayyum el- Cevziyye, Ravzatu’l-Muhibbîn ve Nüzhetü’l-Müştak în, çev: Feyzullah Demirkıran-Savaş Kocabaş, Şule Yay., İstanbul, 2009, s. 23.

128 Hacc, 22/5; Mu’minun, 23/14; Mu’min, 40/67; Kıyame, 75/38; Alak, 96/2.

129 Furkan, 25/65.

130 Meryem, 19/13.

131 Bakara, 2/87; Maide, 5/70; Necm, 53/23; İbrahim, 14/37.

132 Bakara, 2/254.

133 Yusuf, 12/33.

134 Yusuf, 12/30.

29 Kur’an’da, Allah’ın sevdiği-sevmediği kul niteliklerinin ifade edildiği yerlerde “HuBB/ ّ بح ” kökü geçtiği için bu çalışmada “sevgi” anlamına gelen 9 kökten sadece “HuBB/ ّ بح” kökü üzerinde durulacak ve bu kök üzerinden Allah Teâlâ’nın sevdiği ve sevmediği kulların nitelikleri ortaya konmaya çalışılacaktır.

“HuBB/ ّ بح ” kökü Kur’an’da 94 kez geçmektedir. Bu 94 kullanımın 68 tanesi fiil formunda 26 tanesi ise isim formundadır. “HuBB/ ّ بح ” kökünün fiil-İsim formları aşağıdaki gibi tablo halinde gösterilebilir.

TABLO:1 “ّ بح” KÖKÜNÜN KUR’AN’DA FİİL FORMDA KULLANIMI

30

10 مه بحي Muzari 1 Mâide 5/43

11 نو بحي Muzari 5 Âl-i İmran, Tevbe, Nur, Haşr, İnsan

3/188; 9/108; 24/19;

59/9;76/27 12 مكنو بحُي Muzari 1 Âl-i İmran 3/119

13 هنو بحُي Muzari 1 Mâide 5/54

14 مهنو بحُي Muzari 1 Bakara 2/165

15 او بحتسا Mazi 3 Tevbe, Nahl, Fussılet 9/23; 16/107; 41/17

16 نو بحتسي Muzari 1 İbrahim 14/3

TABLO: 2 “ّ بح” KÖKÜNÜN KUR’AN’DA İSİM FORMDA KULLANIMI

Sıra No

İsim Kaç Defa

Sureler Ayetler

1 ّ بح 4 Bakara, Âl-i İmran, Sâd, Âdiyat 2/165; 3/14; 38/32; 100/8 2 ًّا بح 3 Bakara, Yusuf, Fecr 2/165; 12/30; 89/20

3 ه بُح 2 Bakara, İnsan 2/177; 76/8

4 ّ باحاا 3 Tevbe, Yusuf 9/24; 12/8; 12/33

5 هؤا ب ِحاا 1 Mâide 5/18

6 ًّة بحام 1 Taha 20/39

7 ّ باح 3 En’âm, Kaf, Rahman 6/95; 50/9; 55/12

8 ُّا بح 4 En’âm, Yasîn, Nebe, Abese 6/99; 36/33; 78/15; 80/27 9 ة باح 5 Bakara, En’âm, Enbiya, Lokman 2/261; 6/59; 21/47; 31/16

Muhabbetin kökü olan “HBB/ ّ بح” kökü ve türevlerini incelemek “sevgi”

kavramının anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

1. HuBB/ ّ بح

Kökün iki temel anlamı vardır: Bunlardan birincisi sevgili ve sevimli olmaktır.136 İkincisi ise buğz’un zıddı sevmek, beğenmek, rağbet etmek, âşık olmaktır.137

136 İbn Manzur, Ebu’l-Fazl, Lisanu’l-Arab, Daru’l-Maarif, Kahire, 1119, c. IV, s. 6, el- Fîrûzabâdî, Mecduddîn b. Ya’kub, (ö.817/1414), Kâmûsu’l-Muhît, (I-IV), 2. Baskı, Mısır, 1371/1952, c. I, s.

52.

137 İbn Manzur, a.g.e., a.y.; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

31 2. EHaBBe/ ّ باحا

Sevmek, istemek, meyletmek138 manasındadır. “EHaBBe” fiili, “EHaBBe ez-ZeR’u/ ّ عرزلاّ بحا” şeklinde kullanıldığında zaman, “ekin tutmak”139, “EHaBBe-l BeîR/ ريعابلاّ بَّحاا” şeklinde kullanıldığında ise, “Devenin bir hastalık veya bir kırıklık sebebiyle çökmüş olduğu yerden iyileşinceye ya da ölünceye kadar kalkamayıp, olduğu yere bağlı olarak kalması”140 anlamına gelmektedir.

3. HaBBeBe / بَّبح ّ

“HaBBeBe ilâ /ىالِاّ ابَّباح” şeklinde kullanıldığı zaman ise “bir şeyi sevdirmek”141 anlamına gelmektedir.

4. TeHaBBeBe/ بَّبحت

“Tehabbebe ilâ / ىالِاّ ابَّباحات” ile kullanıldığında; sevgi göstermek ve bir şeyi su ile doldurmak; devenin kanıncaya kadar su içmesi142 anlamındadır.

5. TeHâBBe/ّ باحت

Birbirini sevmek143 manasındadır.

6. İSTeHaBBe/ َّّبحتسا

Sevmek, sevimli bulmak, hoşlanmak144 anlamındadır.

7. HaBâBu/ ُّباباح

Suyun üzerindeki kabarcıklar; suyun ve kumun çok olduğu yer; çiğ (bitkinin üzerindeki nem), rüzgârın su üzerinde meydana getirdiği silsile halindeki yollar145 anlamlarına gelmektedir.

8. HaBBe, HiBBe/ ةًّبِح,ة باح

Buğday ve arpa gibi tahılların tanesine ve tohumuna146 denmektedir.

“HaBBeTu’l- KaLB / ة باح ” ise kalpte olan siyah tanecikبلقلا 147 anlamındadır.

138 İbn Manzur, a.g.e., c. IV, s. 7; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

139 İbn Manzûr, a.g.e., a.y.; el- Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

140 İbn Manzur, a.g.e., a.y.; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

141 İbn Manzûr, a.g.e., c. IV; s. 292

142 İbn Manzur, a.g.e., a.y.; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

143 İbn Manzur, a.g.e., a.y.; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

144 İbn Manzûr, a.g.e., c. IV, s. 8; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

145 İbn Manzûr, a.g.e., a.y.; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., c. I, s. 52-53.

146 Ahmed b. Faris b. Zekeriya, Mu’cem Mek ayisu’l-Luga, Daru’l-Fikr, y.y.y., t.y., c. II, s. 26; İbn Manzûr, a.g.e., a.y.; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

32 9. HuBB, HiBâB, HiBBu, HuBâB MaHaBBe(t) / بح, بابح,بح,ةبحمّبابحّ

“HuBB/ بُح” kökünün sayılan türevlerinin tümü “BuĞZ/ ضغب” un zıddı olan

“sevgi”148anlamındadır. Ayrıca“HuBB/بح”; “Devenin çöktüğü yerden ayağa kalkamaması, devamlı o yere bağlı durması”149 anlamınında da kullanılmaktadır.

10. MuHiBB/ ّ ب ِحُم

“MuHiBB / ّ ب ِحُم” kelimesi, “Aşırı yorgunluk sebebiyle çöktüğü yerden başka bir yere gidemeyen yorgun deve”150 anlamındadır.

11. İHBâB/ بابحا

Hastalığı nedeniyle hareket etmeye takati kalmayarak çöktüğü yerden iyileşinceye veya ölünceye kadar bir yere gidemeyip olduğu yerde kalan deveye denmektedir.151

12. HiBB/ بح

Kulağa takılan küpeye denir.152 Bu sebeple “HBB/ ّ بح” kökünde “bağlı olmak, bağlanmak” anlamı da vardır. Bu anlam “Hibb” kelimesinde daha belirgindir.

Zira küpe de kulağa bağlıdır.

13. HuBâB/بابح ّ

Şeytanın ve yılanın diğer bir ismidir.153 14. HaBebu/ببح ّ

Dişlerin sıra sıra dizilişi154 ve suyun bol olması155 demektir.

15. HaBîB/ بيبح

Sevgili anlamına gelmektedir.156 16. HuBBu/ بح ّ

Sahip olmakla hoşlanılan sevilen şey ve büyük su küpü157 anlamına gelir.

147 İbn Faris, a.g.e., a.y.

148 İbn Manzûr, a.g.e., c. IV, s. 6; el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

149 el-Fîrûzabâdî, a.g.e., a.y.

150 İbn Manzûr, a.g.e., a.y.

151 İbn Faris, a.g.e., c. II, s. 26-27; İbn Manzûr, a.g.e., a.y.

152 İbn Manzûr, a.g.e., a.y.

153 İbn Manzûr, a.g.e., a.y.

154 İbn Faris, a.g.e., a.y, İbn Manzûr, a.g.e., a.y.

155 İbn Manzûr, a.g.e., c. IV, s. 8.

156 el-Fîrûzabâdî,a.g.e., c. I, s. 53.

33 İbn Kayyım el-Cevziyye “HBB/بُح” kökünü 5 mana etrafında toplamaktadır.

1) Duruluk ve Beyazlık; Araplar, dişlerin beyazlık ve saflığına “HaBeBu’l-ESNâN/ نانْسلاّ ُباباح” demektedirler.

2) Yükseklik (uluvv), ortaya çıkma (zuhur); Su kabarcığı bundan türemedir.

Bazı lügatçilere göre “HuBB/ بُح” kökü, şiddetli yağmur sonucu su yüzünde oluşan kabarcıklara karşılık söylenen “ HaBâB/ باباح” sözcüğünden türetilmiştir. Bu takdirde muhabbet kalbin sevgiliyle karşılaştığı anda kendinden geçerek kabarması ve taşması anlamındadır.

3) Bağlanmak ve sebat etmek; Devenin çöktüğü yerden ayağa kalkamaması bu kök ile ifade edilmektedir. Çöktüğü yerden kalkamayan deve o yere bağlıymış gibi durmaktadır. Nasıl ki deve çöktüğü yerden ayrılamıyorsa sevgi de sevenin gönlüne orada devamlı kalmak üzere yerleşir.

4) Bir şeyin çekirdeği ve özü; Bazı lügatçilere göre “HaBBe/ ةَّباح”, çoğulu olan “HaBB/ّ بح”den gelmektedir. “HaBBe/ ةَّباح”,bir şeyin çekirdeği ve özü demektir.

Nitekim kalbin içi ve özü anlamında “HaBBeTu’l-KaLB/ بْلاقلاّ ةَّباح” kullanılmaktadır.

Sevgi de “hayatın özü” dür.

5) Muhafaza etmek ve tutmak; İçerisine su konulan ve bu suyun saklandığı büyük iri “küp” e “HıBBu’l-Mâ / ءاملاّ بح ” denmektedir. İşte bu küp, içerisindeki ّ suyu nasıl koruyor ve tutuyorsa seven de sevgilisine olan sevgisini kalbinde korur.

Sevginin kalpte korunması aynı zamanda sevenin kalbinde sevgilisinin sevgisinden başka sevgilere yer olmadığının da göstergesidir.158

İbnu’l Kayyım’a göre bu beş anlam da muhabbetin gerektirdiği şeylerdir. Zira

“Muhabbet; sevginin safı, kalbin mahbubuna duyduğu arzuların heyecanıdır.

Muhabbetin yükselip zuhur etmesi; onun istenilen sevgiliye bağlanmasından, kalbin iradesinin sevgiliye ayrılmamacasına tutunmasından, sevenin özünü, kalbini sevgiliye vermesinden, azim, irade ve düşüncelerini hep O’na yönlendirmesindendir.”159

Ragıp el-İsfahani ise Müfredatında “HBB/ ّ بح” kökünün bir türevi olan

“HuBB/ّ بح ve MuHaBBe(t)/ ةَّباحُم” kavramlarını “Kişinin hayırlı gördüğü veya ّ

157 İbn Manzûr, a.g.e., c. IV, s. 9.

158 İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu’s- Sâlik în, çev: İbrahim Tüfekçi, Harun Ünal, İnsan Yay., 1991, İstanbul, c. III, s. 11-12.

159 İbn Kayyım, a.g.e., c. III, s. 12.

34 sandığı şeyi irade etmesi, istemesi” şeklinde tanımlamaktadır.160 İsfahani’ye göre muhabbet kavramı “irade etme-isteme” anlamı da taşımaktadır. Fakat ona göre muhabbet kavramı ile irade kavramının kapsamları birbirinden farklıdır. Zira her muhabbet iradedir, fakat her irade muhabbet değildir.161 Kısacası her muhabbette irade vardır ama her iradede muhabbet yoktur.

Neticede “HBB/ ّ بح”kökü ve türevleri hakkında verilen bu bilgiler “HBB/

ّ بح” kavramının “Sonucu istenen bir şeyi elde etme yollarını samimi ve halis bir niyetle arayıp bularak nihayet onu elde etmek, (dişlerin beyazlığı ve inci gibi dizilişi) yokluğundan dolayı sıkıntı içinde olunan ve temini gereken şeye sahip olma isteğinin zirve yapması, (yükseklik) varlığının devamı için o şeyi koruyup kollamaya almak, (bağlanmak-sebat etmek) sonra da onu düşüncenin ve eylemin merkezine koymak,(çekirdek-öz) ve böylece ondan meydana gelecek her şey için ortam hazırlayarak onu kaybetmemeye çalışmak, (muhafaza etmek-tutmak) anlamına geldiğini ortaya koymaktadır.162

1.3.2. “HBB/ ّ بح” Kökünün Kur’an’da Kullanıldığı Temel Anlamlar

“HBB/ ّ بح” kökü ve türevleri Kur’an’da şu dört manada kullanılmaktadır:

1. Tane- Tohum: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir”/ ّ ِ َّللَّاّ ِليِباسّ يِفّ ْمُهالا اوْماأّ انوُقِفْنُيّ انيِّذَّلاّ ُلاثام

ّ ِلاثاماك

ّ ةَّبَح

ُّةائا ِمّ ةالُبْنُسِّ لُكّيِفّالِبااناسّاعْباسّْتاتابْناأّ

ّ ةَّبَح

ميِلاعٌّعِسا اوُّ َّللَّا اوُّءااشايّْنامِلّ ُفِعااضُيّ َّللَّا اوّ ”163

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir

160 Isfahani bu tanıma şu ayeti örnek göstermiştir. “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir/ ّ ِنااميِ ْلْاّىالاعّ ارْفُكْلاّاو باحاتْساّ ِنِإّاءاايِل ْواأّ ْمُكانا او ْخِإّاوّ ْمُكاءاابااءّ اوُذِخَّتاتّ الّ اوُنامااءّ انيِذَّلاّ ااه ياأااي

ّانوُمِلاَّظلاّ ُمُهّ اكِئالوُأافّ ْمُكْنِمّ ْمُهَّل اواتايّ ْنام او”. (Tevbe, 9/23) Ayetteki “او باحاتْسا” fiili, insanın bir şeyle ilgili olması, onu sevmenin yolları araştırması” anlamındadır. Bu fiilin "ىالاع” harfi ceriyle geçişli kılınması cümleye “tercih etme” anlamı katmıştır. Bu bilgiler için bkz. Isfahâni, a.g.e., s. 360.

161 Isfahâni, a.g.e., a.y.

162HBB/ ّ بح” kökü ve anlamları hakkında yapılmış bir çalışma için bkz. Ali Galip Gezgin, Kur’an’da Sevgi, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2003, s. 99-105.

163 Bakara 2/261.

35 kitaptadır”/ّّال اوّااهُمالْعايّ َّلِإّ ةاقار اوّ ْنِمُّطُقْساتّاام اوّ ِرْحابْلا اوّ ِ رابْلاّيِفّاامُّمالْعايّاوّ اوُهّ َّلِإّااهُمالْعايّ الِّبْياغْلاّ ُحِتاافامُّهادْنِع او

ّ ةَّبَح

ّ نيِبُمّ بااتِكّيِفّ َّلِإّ سِباايّ ال اوّ بْطارّ ال اوّ ِض ْرا ْلْاِّتاامُلُظّيِفّ ”164

Ayetlerinde “HaBBe(t)/ ّ ةَّباح”; “tohum” anlamında kullanılmıştır. Allah Teâlâ’nın karanlıklar içindeki bir tohumdan bile haberdar oluğu söylenerek O’nun kudretine vurgu yapılmıştır.

2. Sevgi- Muhabbet: “Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil'e) bırak;

deniz onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun düşmanı olan biri onu alsın. (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim”/ ّّ ةَّبَحَّمّ اكْيالاعّ ُتْياقْلاأ اوُّهالٌّّّوُداع اوّيِلّ ٌّوُداعُّهْذُخْأايِّل ِحاَّسلاِبّ مايْلاِّهِقْلُيْلافّ ِ مايْلاّيِفِّهيِفِذْقاافِّتوُباَّتلاّيِفِّهيِفِذْقاّ ِناأ يِنْياعّىالاعّاعانْصُتِل اوّيِ ن ِم”165

Ayetinde “MeHaBBe(t)/ ًّةَّباحام”; Hz. Musa’ya duyulan sevgi ve muhabbet anlamında kullanılmıştır. Allah Teâlâ, Hz. Musa’yı kendisine düşman olan Firavun’un sarayında yetiştirmiştir. Fakat Allah’ın Hz. Musa’ya ve annesine olan rahmeti sayesinde O, annesinden ayrılmamıştır.

3. Tutku- Bir Şeye Olan Derin Bağlılık: “İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi / ّ ْنِمّ ُذ ِخَّتايّ ْنامّ ِساَّنلاّ انِم او

ّ اًداادْناأّ ِ َّللَّاّ ِنوُد

ّاكّ ْمُهانو ب ِحُي

ّ بُح

ّاة َّوُقْلاّ َّناأّ ابااذاعْلاّ ان ْو ارايّْذِإّاوُمالاظّ انيِذَّلاّىارايّ ْوال اوِّ َّ ِللَّّاًّبُحّ داشاأّاوُنامااءّ انيِذَّلا اوِّ َّللَّاّ

ِّ َّ ِللَّّ

ُديِداشّا َّللَّاّ َّناأ اوّاًعي ِماج”166

“Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi….ِّبااج ِحْلاِبّ ْتارا اواتّىَّتاحّيِ ب ارّ ِرْكِذّ ْناعّ ِرْياخْلاَّّّبُحّ ُتْبابْحاأّيِ نِإّالااقافّ”167

Herhangi bir şeye olan derin sevgi “HuBB/ِّ بُح”kavramıyla ifade edilmektedir.

Bu sevgi de kişiyi ona karşı bağlılığa ve neticede imana götürmektedir. Dolayısıyla ayette insanların birtakım şeyleri Allah’ı sever gibi sevmesi Allah’a şirk koşma olarak nitelendirilmiştir.

4. Yeğlemek- Tercih etmek: “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları

164 En’âm 6/59.

165 Taha, 20/39.

166 Bakara, 2/165 -177.

167 Sad, 38/32.

36 dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir”/ ّ ْمُكانا اوْخِإ اوّ ْمُكاءاابااءّ اوُذ ِخَّتاتّ الّ اوُنامااءّ انيِذَّلاّ ااه ياأااي

ّ ِنِإّاءاايِل ْوّاأ

ّ بَحَتْسا

ّانوُمِلاَّظلاُّمُهّ اكِئالوُأافّ ْمُكْن ِمّ ْمُهَّل اواتايّ ْنام اوِّناامي ِ ْلْاّىالاعّ ارْفُكْلاّاو ” 168

“Bu (azap), onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür”/ ّ اايْن دلاّ اةااياحْلاّاو بَحَتْساّ ُمُهَّناأِبّ اكِّلاذ

ّاني ِرِفااكْلاّ ام ْواقْلاّيِدْهايّ الّا َّللَّاّ َّناأ اوِّة ار ِخ ْلْاّىالاع169

“Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı”/ ّ ِنوُهْلاِّبااذاعْلاُّةاقِعااصّ ْمُهْتاذاخاأافّ ىادُهْلاّ ىالاعّ ىاماعْلاّاو بَحَتْساَفّ ْمُهاانْياداهافّ ُدوُماثّ اَّماأ او

ّانوُبِسْكايّاوُنااكّاامِب”170

Yukarıya alınan iki ayette “İSTeHaBBû/ او بَحَتْسا” bir şeyi diğerine tercih etme anlamında kullanılmıştır. Tercih etmede etkin faktör bir şeyi diğerinden daha çok sevmedir. Dolayısıyla ayetlerde “İSTeHaBBû/ او بَحَتْسا” kavramı; imanı seçme anlamında değil daha çok sevileni diğerine tercih etme anlamında kullanılmıştır.

Hucvirî ise “HuBB/ّ بح ” ile tohum kavramı arasında benzerlik kurmaktadır. ّ Ona göre “MaHaBBe(t)/ ة بحم”; “HiBBe(t)/ةَّبِح” kökünden alınmıştır. “HiBBe(t)/ ّ ةَّب ِح”arazide toprağa atılan tohumlar (habbeler, çekirdek, nüve ve taneler) manasına gelmektedir. Bu tanımdan sonra Hucvirî, “HBB/ ّ بح”kökünün “sevgi” ile irtibatını açıklamakta ve “HaBBe(t) / ة باح” (tane) kelimesine,“HBB/ ّ بح”denmesinin sebebine vurgu yapmaktadır. Tohum kelimesi ile sevgi kelimesinin aynı kökten olmasında

“Hayatın aslı onda ve o olduğu için” manasına vurgu yapmaktadır.171

Hucvirî’ye göre, “HaBBe/ ّة باح ” denilen tohum yere düşer, üzeri toprakla örtülür. O tohumun üzerine yağmur yağar, güneş ışınları ve ısısı gelir. Sıcak ve soğuk üstünden geçer.172 İnsan da olmasını çok istediği bir şeyi tohum misali gönlüne atar. Ona özenle bakar büyüyüp gelişmesini ister. Tohum, zaman geçtikçe köklerini toprağa, dallarını gökyüzüne uzatmaya başlar. Çiçek açar ve meyve verir.

Toprağa atılan tohumun gerekli şartlar oluştuğunda büyüyüp meyve vermesi gibi gönle bir tohum gibi atılan sevgide irade ve emekle büyüyüp gelişir. İşte bir şeyin çok istenmesi sonucu oluşan “HuBB/ ّ بح” gönüle sevgi tohumları ekmektir.

168 Tevbe, 9/23.

169 Nahl, 16/107.

170 Fussılet, 41/17.

171 Ali b. Osman Cüllâbî Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb (Hak ik at Bilgisi), çev: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul, 1982, s. 443.

172 Hucvirî, a.g.e., s. 443.

37 “HaBBe/ ة باح” nin (tohumun) yerin altında büyümesinin sebebi su ve topraktaki mineraller olduğu gibi imanın da kalpte yer bulmasını ve büyümesini sağlayan “sevgi”dir. Zira iman edilen varlığın önce sevilip istenmesi gündeme gelecek, onun eksikliği fark edilecek mutlaka bulunmasına karar verilecek ve böylece iman etmeye kapı açılacaktır. Bu sebeple muhabbet, ağaç gibidir. Öncelikle muhabbetin kalbe ekilmesi sonrasında samimiyet ve ihlâs ile sulanması gerekmektedir. Neticede bu ağaç çeşit çeşit meyveler verecektir.173

İbn Kayyim âlemdeki her hareketin kaynağının sevgi olduğunu söylemektedir. Ona göre aynı şekilde nefret ve hoşlanmamak da bütün terk ve kaçınmaların başıdır. Bu sebeple hoşlanılan bir şey ancak daha güzel bir şey için terkedilir. Nefret edilen bir şey ise ancak daha fazla nefret edilen bir şeyden korunmak için işlenebilir.174

Dünyaya gelen bir bebeği düşündüğümüzde onun öncelikle ihtiyaç duyduğu şey, annesinin sevgisi ve ilgisidir. Önce bebek anneyi değil, anne bebeği sever.

Bebek, annesinin kendisine cevap vererek ihtiyaçlarını gidereceğine kendisine gösterilen bu sevgiyle emin olur. Zira onun için ilk başta hayatta sadece annesinin veya onun yerine koyduğu bir başkasının sevgisi vardır. Anne ile bebek arasındaki bu sevgi ilişkisinde anne verici bebek alıcıdır. Anne bebeğini karşılıksız sever.

Dolayısıyla sevgi, karşılıksız yapılan bir eylemdir. Erich Froom bu anlamda şu yorumu yapmaktadır. “Sevgi pasif bir duygu değil, bir etkinliktir, bir şeye kapılmak değil, bir şeyin içinde olmaktır. Sevginin temelinde almak değil, “vermek” vardır.

Zira vermek karşıdaki insani da verici yapmak demektir. Sevgi üreten bir güçtür, güçsüzlük sevgi üretememek karşıdaki kişiye de bir şey verememektir.”175

Bebeğe sevmeyi annesi öğretir. Anne, yavrusunu karşılıksız sever. Sahip olduğu her şeyi onunla paylaşır, bedenini, sütünü, günlük hayatını, en zor zamanları vs. böylece bebek, kendisini seven annesine güvenmeye başlar. Bir süre annesinden başkasına gitmez, gittiğinde ağlar, annesi alınca susar. Sonra annenin yanına güvenilir başkaları eklenir. Bir zaman sonra çocuğa Yaratıcı olan Allah’ı da annesi öğretir. Çocuk önce Allah’ı sever, O’na güvenir ve nihayet iman eder. Doğruyu

173 Ayrıntılı bilgi için bkz. İbn Kayyım, a.g.e., c. III, s. 11.

174 Konu hakkında ayrıntılı bigi için bkz. İbn Kayyim el- Cevziyye, Allah Sevgisi, çev: İshak Emin Aktepe-Ahmet Akbaş, Polen Yay., İstanbul, 2015, s. 22-28.

175 Erich Fromm, “The Art of Loving”, Sevme Sanatı, çev. Yurdanur Salman, Payel Yay., İstanbul, 1995, s. 29.

38 yanlıştan ayıracak ergenlik yaşına geldiğinde ise içinde var olan sevgiye hakiki imanı katmakla mükelleftir. Aynı zamanda bu iman mükellefiyetini salih amellerle süslemesi gerekir.

İslâm akidesinin temel esası olan tevhit ilkesi de “sevgi” üzerine oturtulduğunda gerçek değerini bulmaktadır. Allah’ın tek olduğuna, O’ndan başka ilahın bulunmadığına, yerlerin ve göklerin yaratıcısının Allah olduğuna gönülden iman eden kimse bu inancı sebebiyle mümin bir kuldur. Dolayısıyla iman, Allah sevgisi üzerine inşa edildiğinde gerçek değerine ulaşmaktadır. Zira İslâm, Allah kaynaklı öğretisini sevgi temelli iman üzerine inşa etmiştir. Bunun sonrasında ise salihat olan ameller devreye girmektedir. Bir tarlada tohumun yeşermesi, filizlenmesi, çiçeğe durması, çiçek açması gibi her aşamada nasıl ki bakım, ilgi ve alâka gerekiyorsa imanın da güçlenmesi yürekte kök salması için salih amellerle desteklenmesi gerekmektedir.

Bir işte güzel bir sonuca ulaşmak ancak irade, emek ve sevgi ile mümkündür.

İnsanın fiillerinin, hislerinin, duygularının, hobilerinin muharrik gücü “sevgi” dir.

Aynı kabiliyette iki kişiden birinin, bir konuda başarısız olurken, diğerini o konuda başarılı kılan şey “sevgi” dir. Dolayısıyla insan sevdiği bir işle uğraşmak ister ve sevdiği şeye tabi olur.176 Şayet kul kendini yaratan Allah’ı ayet-i kerimede de ifade edildiği üzere en çok severse177 O’nun bütün emir ve yasaklarına eksiksiz tabi olarak salih kullar arasına katılır.

“HuBB/ ّ بح” un zıt anlamlısı ise “BuĞD/ضغُب ” kavramıdır. Buğz, bir şeyi ّ sevip istemeden zorla yapmanın, gönülsüzlüğün, sevgisizliğin karşılığıdır. İnsanın hoşlanmadığı, kerih gördüğü işleri yaparken duygularında, hislerinde meydana gelen bu durum “BuĞD/ضغُب ” kavramıyla ifade edilir.ّ 178 Bu sebeple Buğz, nefsin arzulamadığı, istemediği ve imtina ettiği şeylerden kaçması, ona karşı nefret duymasıdır.179

“BuĞD/ضغُب” un Kur’an’da geçen türevi “BaĞDâ / ّاءااضْغاب” kelimesidir.180 Bu kelime Kur’an’da 5 yerde geçmektedir. Bir yerde sadece “BaĞDa /ّاءااضْغاب” şeklinde181

176 Ayrıntılı bilgi için bkz. Seyyid Muhammed Seyyid Nuh, el-Hubbu ve’l-Buğzu fi’l-Kur’âni’l- Kerim, Dâr bin Hazm, Beyrut, 2001, s. 41-42.

177 Bakara, 2/165.

178 Seyyid Muhammed, a.g.e., s. 41-42.

179 Isfahanî, “Buğz” mad., s. 219.

180 Isfahâni, a.g.e., s. 220

181 Âl-i İmran, 3/118.

39 başlangıçta gönülde gizli iken sonrasında dışarıya yansımaları olmaları bakımından ortak iki zıt kavramdır. merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır”188 ayetinde, mümin gönüllerde “VuDD / دُو” yani “saf, katıksız ve temiz bir sevgi” var edileceğinin ifade

186 İsfahanî, “VuDD” maddesi, s.1547. Bu kelime Kur’an’da iki anlamda kullanılmaktadır:

a. Salt sevgi anlamındadır; “İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.

Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir” (Şura, 42/23) Ayetinde “ّاةَّد اوامْلا” kelimesi “sevgi” anlamında kullanılmıştır.

b. Temenni etme, arzulama, isteme anlamındadır; “Ehli kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar farkına bile varmazlar” (Âl-i İmran, 3/69) . Ayetinde “ّْتَّد او” fiili, isteme-arzu etme anlamında kullanılmıştır.

187 İbn Kayyım el-Cevziyye, Ravzatu’l-Muhibbîn, s. 62,

188 Meryem, 19/96.

189 el- Ferra, Ebu Zekariyya Yahya b. Ziyad b. Ya’kub (ö.207/822), Meâni’l-Kur’an (I-III), (Tahk.

Muhammed Ali en- Neccar, Ahmed Yusuf Necatî, Abdulfettah İsmail Şelebî), Daru’s- Surûr, y.y., t.y., c. II, s. 174.

40

“VuDD / د ُو” ün olgunlaşma ortamı, içinde aslen sadece Allah’ın olması gereken kalptir.190 Söz konusu bu ortam, kul Allah’a yakınlaşınca olması gereken kıvama ulaşır ve “MeVeDDe(t) / ةَّد اوام” yayılma fırsatı bulur. Fakat kalpte Allah’a isyan söz konusu ise “MeVeDDe(t) / ةَّداوام” oluşmaz ve neticede kul Allah’tan uzaklaşır.

Günah işleyerek Allah’tan uzaklaşan fakat bundan sonra kalp ibresinin tekrar doğru istikameti göstermesi sebebiyle pişman olarak “tevbe” ye yönelen kul ise Allah’ın “gafur”191 sıfatıyla karşılaşır. Kulunun kalbine sevgiyi yerleştirmesi ve ona mağfiret etmesi, vedüd olan Allah’ın lütuf ve ikramıdır. Allah’ın kuluna verdiği bu hissiyat sebebiyle sevginin ilk kaynağı olan ve insanlar arasında çoğalmasını sağlayan Allah’tır. Vedüd ism-i şerifiyle “hem seven hem de sevilen” Allah’ın, lütfuyla ikramda bulunarak kulunu sevmesine ve bağışlamasına karşılık, kulun bu ilâhî lütfa kendisini muhatap görerek istenilenleri yerine getirmesi her iki taraf arasında sevginin var olduğunun göstergesidir.192

Dolayısıyla hakiki iman; müminlerin Allah’a ve Rasulüne olan sevgisinden neşet eder. Kaynağını sevgiden alır ve gelişir. Sevgi; imanın temeli olmakla birlikte aynı zamanda binasıdır. Sevgi üzerine bina edilen iman yine var olan sevgiyle gelişir.

Dolayısıyla sevgi ile iman aynı kalpte birbirini besleyen ve destekleyen iki nurdur.

Bu iki nurun birbirini tamamladığını Peygamber Efendimiz “Bana şu anda bunları söyleme imkânı veren ve hayatımı sonlandırma yetkisi olan Allah’ı söylediklerimin doğruluğuna şahit ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız”193 hadis-i şerifiyle ifade etmiştir. Söz konusu hadis, fanusun ateşi koruduğu gibi sevginin de imanı koruduğunu göstermektedir.

Fanus olmadan ateşin en ufak rüzgâr da sönmesi gibi, ateş olmadan da fanusun bir işlevi kalmamaktadır.

Neticede “HuBB/ ّ بُح” ile “VuDD / د ُو” kavramlarının Kur’an-ı Kerim’deki

Neticede “HuBB/ ّ بُح” ile “VuDD / د ُو” kavramlarının Kur’an-ı Kerim’deki