• Sonuç bulunamadı

Kul ile Allah Arasındaki Sevgi Merkezli İlişkinin Sonuçları

1.3. KUR’AN’DA SEVGİ KAVRAMI

1.3.7. Kul ile Allah Arasındaki Sevgi Merkezli İlişkinin Sonuçları

Allah’la sevgi bağı kuran kişinin durumu Kur’an’ın tabiriyle “kalbi mühürlenen”244 kişinin durumuyla tam zıttır. Kalbin Allah’a karşı sevgiyle dolmasıyla, kalbin Allah’a karşı kararması sonucu mühürlenmesi durumlarının her ikisi de insanın kendi tercihleriyle ortaya çıkan durumlardır. Fazlur Rahman bu durumu şöyle izah etmiştir. “Şayet bir kimse bir defa iyi ya da kötü bir amel işlerse, bu tür davranışı tekrar işleme ihtimali artarken, onun tersi olan davranışı işleme ihtimali ona oranla azalır. Dolayısıyla iyi işler veya kötü işlerin yapılması o kadar tekrar edilir ki kişi için zıddını yapmak veya düşünmek bile imkânsız hale gelir. Öyle

239 Ahzab, 33/72.

240 Alak, 96/1.

241 Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, çev: Süleyman Ateş , Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 156.

242 Ayrıntılı bilgi için bkz. Düzenli, a.g.e., s. 94.

243 Tin, 95/5.

244 Bakara, 2/7; Nisa, 4/55; En’âm, 6/25, 46; Âraf, 7/100-101; Tevbe, 9/87; Yunus, 10/74; Nahl, 16/78, 108; Rum, 30/59.

49 ki insanlar kötülük işlerlerse onların kalpleri “mühürlenir”, gözleri “körleştirilir” ve onların sürekli iyi işler yapmaları ise öyle bir ruh hali meydana getirir ki şeytan bile bu konuda bir şey yapamaz.”245 Dolayısıyla insanın, iyiliği ahlak haline getirerek Allah’ın sevdiği bir kul olması da kötülüğü ahlak haline getirerek Allah’ın sevmediği dolayısıyla kalbini mühürlediği bir kul olması da mümkündür.

Allah’la sevgi bağı kurabilmek için sahih bir Allah tasavvurunun olması gerektiğini yukarıda söylemiştik. Hz. İbrahim ve kavmi arasında geçen diyalog, bilgi ve idrak olmaksızın var olan sevginin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Hz. İbrahim kavminin bayrama gittiği bir günde toplumun ilah olarak kabul ettiği bütün putları paramparça eder,246 sadece bir putu bırakır ve baltayı da onun boynuna asar.247 Bayram dönüşü ilahlarına bunu yapanın kim olduğunu soran kavmine Hz. İbrahim’in cevabı “Eğer konuşuyorlarsa onlara sorun”248 olur. Bu cevap iman etmeyen kavimde bir anlık hakikat ışığını249 yakar fakat bu durum çok sürmez. Karşılık olarak Hz.

İbrahim’e kendi yanlış itikadlerini ele veren “Doğrusu bunların konuşmayacaklarını sen de bilirsin”250 derler.

Hz. İbrahim putların konuşamayacağını, hiçbir surette fayda ve zarar veremeyecek varlıklar olduğunu251 ve dolayısıyla onların Allah olamayacağını da biliyordu ve kavmine bunu göstermek istiyordu. Fakat atalarının inançlarına taassupla bağlı olan kavmi hiçbir bilgiye ve delile dayanmaksızın Allah’a inanmamakta ısrar ediyordu. Hz. İbrahim’in kavminin bu durumu akılda sağlaması yapılmamış sevginin kötü sonuçlarını ortaya koymaktadır. Zira sevgi, akılla birleştiği zaman hikmet ve marifet meydana gelir.252 Akılla birleşmediği zaman ise taassubu doğurur.

Sahih bir Allah tasavvuru, insanı Allah’a hakiki bir sevgiyle bağlamaktadır.

Bu durum Hz. İbrahim’de tam da böyle bir sonuç vermiştir. Yine Kur’an’ın anlatımıyla İbrahim Peygamber bunu çok net bir biçimde ifade etmiştir. Putperest bir

245 Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, çev: Alparslan Açıkgenç, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2007, s. 54.

246 Enbiya, 21/58.

247 Enbiya, 21/58.

248 Enbiya, 21/63.

249 Enbiya, 21/64.

250 Enbiya, 21/65.

251 Enbiya, 21/66.

252 Hayati Hökelekli, Psik oloji, Din ve Eğitim Yönüyle İnsani Değerler, s. 33.

50 toplumda yaşayan İbrahim Peygamber,253 putların tapılmaya değer varlıklar olamayacağını ortaya koyduğu bir akıl yürütme yöntemiyle254 kavmine ispat ettikten sonra geceleyin parlayan bir yıldız görmüş babasının ve kavminin putlara, yıldızlara, aya ve güneşe tapmaları sebebiyle önce yıldızın daha sonra ay ve güneşin ilâh olabilme ihtimalini ele almıştır. Yıldız batınca ibret verici şu cümleyi sarf etmiştir:

Ben kaybolanları (batıp gidenleri= ّانيِلِف ْلْا) sevmem.255 Daha sonra ay ve güneşi gözlemlemiş onların da battığını görünce başta kavmine olmak üzere tüm insanlara

“Ey kavmim, (Bu varlıklar fanidir) muhakkak ki ben Allah’a eş tanıdığınız şeylerden uzağım”256 diyerek tapılmaya değer bulunan varlıkta iki özelliğin bulunması gerektiğini ifade etmiştir.

İbrahim (as) yukarıda sarf ettiği ilk cümleyle, ilah olan varlıkla kulun arasındaki ilişkinin “sevgi” temelli olması gerektiğini ve ilah olanın her daim varlığını sürdürmeye muktedir olması gerektiğini insanlığa öğretmektedir. İkinci cümlesiyle de batmayanın, sonu gelmeyenin yani fani olmayanın ilah olacağı mesajını vermektedir. Bu noktada ezeli ve ebedi olma, yani başlangıcı ve sonu olmama özelliği tek bir varlıkta olduğuna göre gerçek sevginin de sadece Allah’a olması gerektiği ortaya çıkar.257

Bir diğer Ayet-i Kerime’de mümin olabilmek için sevginin yönlendirildiği merci olma konusunda hiçbir şeyi Allah’a denk tutmamak gerektiği ifade edilmektedir.258 Bu ayette gerçek imanın, sevginin bir tezahürü olduğu dolayısıyla bir kalpte iki sevgi bulunamayacağı için iman edilecek ve emirleri doğrultusunda yaşanacak tek varlık olarak sadece Allah’ın sevilmesi gerektiği mesajı verilmektedir.

Ayet aynı zamanda bir kalpte Allah sevgisi ile başka sevgilerin aynı ölçüde bulunamayacağını ifade etmektedir. İşte bu sebeple ayetin devamında “İman edenlerin Allah’a olan sevgisi daha fazladır” ifadesi yer almaktadır. Çünkü sevgide Allah’a ortak edilen; putlar, ilah edinilen varlıklar ve her çeşit tağut şirke sebep olmaktadır. Nitekim birbirine zıt iki şeyin bir kalpte sevgisinin bulunması o kalpte

253 En’âm, 6/74.

254 En’âm, 21/52-64.

255 En’âm, 6/76.

256 En’âm, 6/78.

257Ömer Müftüoğlu, “Sevgi Perspektifinden İnsan- Allah Diyaloğu” Esk işehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:1, s.76.

258 Bakara, 2/165.

51 şirkin olduğunun göstergesidir. Sevgide esas olan ise vahdettir.259 Zira din sevgiye, inkâr ise nefrete dayanır. Sempati sevgiyle, sevgi de imanla sonuçlanırken antipati nefreti, nefret ise inkarı doğurur.260

İnanan kimsenin inancının gücü ile sevgisinin şiddeti arasında bir paralellik vardır. İmanın tezahürü salih amellerdir. Bu anlamda iman esaslarının ve ibadetlerin hepsi bir anlamda sevgiye dayanır.261 Eğer bir insan iman objelerini sevmeye başlamışsa aynı zamanda onlara iman ediyor demektir.262 İşte bu sebeple ayeti kerime de putları, arzu-heves ve şahısları Allah’a denk hale getirerek263 Allah’ı sever gibi onları seven insanların şirk içinde oldukları ifade edilmiştir. Ayetin devamında ise hakiki mü’minlerin Allah’a olan sevgisinin kuvvetli ve içten olduğu söylenerek sevilen varlığın aynı zamanda iman edilen varlık olduğu gerçeği ortaya konmuştur.

Elmalılı bu ayetin açıklamasında insanın Allah’a kulluğunda asıl olanın sevgi olduğunu; mâbud kabul edilenin aynı zamanda en yüksek sevgili olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kişi en çok neyi seviyorsa, onu kendine mâbud edinmiş olur.264 Ayeti kerime’de bu durum “Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever”265ifadesiyle ortaya konmuştur. Neticede “Kişinin hakiki olarak iman ettiği varlığı sevmemesi ya da sevdiği varlığa iman etmemesi mümkün değildir” cümlesini kurmamız mümkündür. Gazzali bunu “Sevilen şey mâbuttur”266 cümlesiyle ifade etmiştir.

Elmalılı, imanın temelinin sevgi olduğunu söyledikten sonra, sevgiyi doğal ve akli olmak üzere ikiye ayırmıştır. Ona göre doğal sevgi yaratılışa uygundur. Akli sevgi ise sonucu itibariyle kişiye hayr ve yarar sağlayan sevgidir. Bu anlamda iyileşmek için ilacı sevmek sonuç eksenli düşünüldüğü için akli sevgidir. Akli sevgi bilgi ve eğitimle sonradan kazanıldığı için müktesep bir sevgidir.267 Bu ayrımda doğal sevgi fıtri sevgi olarak da adlandırılabilir. Kulun kendisini yaratan Allah’a

259Ayrıntılı bilgi için bkz. Raşit Küçük, Sevgi Medeniyeti, Rağbet Yay., İstanbul, 2007, s. 57.

260 İzutsu, a.g.e., s. 451.

261 Hülya Alper, İmanın Psik olojik Yapısı, Rağbet Yay., İstanbul, 2002, s. 113.

262 Abdurrahman Kasapoğlu, “Allah-İnsan ilişkisi Açısından Muhabbet/Sevgi Olgusu”, Hik met Yurdu, yıl:3, s. 5 (Ocak-Haziran 2010), s. 113.

263 Furkan, 25/43.

264 Elmalılı, a.g.e., c. I, s. 558.

265 Maide, 5/54.

266 Gazali, a.g.e., c. IX, s. 489.

267 Elmalılı, a.g.e., c. VII, s. 474.

52 karşı duyduğu sevgi doğal (fıtri) sevgidir. İman esaslarının insana kolay sevimli hoş gözükürken; küfrün, fasıklığın, isyanın çirkin gözükmesi fıtri sevginin sonucudur.268

İman ve sevgi arasındaki ilişki bu ayetlerle ortaya çıkmış olmaktadır. Bu noktadan sonra sevgiyi daim kılmak için gerekli olan unsurlar gündeme gelmektedir.

Allah’ın sevgisi kalbe bütünüyle yerleştikten sonra bu sevgiyi daim kılacak unsur Allah’a şeksiz şüphesiz güven anlamına gelen “iman” dır. Ayette Allah’ın insanlara imanı sevdirdiği ve onu gönüllerinde oradan hiç çıkmayacak motifler gibi yerleştirdiği ifade edilmiştir.269 Dolayısıyla iman var olan sevginin güvenle birleşerek derinleşmesi demektir.270

Fromm gerçek sevginin dört unsurunu “emek, sorumluluk, saygı ve bilgi”

olarak saymakta ve bu dört unsuru içermeyen sevginin gerçek sevgi olamayacağını ifade etmektedir. 271 İnsan sevdiği şey için emek harcar, ona ulaşma yolunda sorumluluklarını yerine getirir ve bu yolda kendisine gerekli olan bilgiye sahip olarak sevdiği şeye karşı görevini saygıyla yerine getirirse burada “sevgi” den bahsedilir.

Aksi takdirde soyut olan sevgi eyleme dönüşmedikçe gerçek sevginin varlığından söz edilemez. Çünkü insanın sevdiği şey uğruna bedel ödemesi sevgisinin göstergesidir.

Mümin ile münafık arasındaki fark da sevilen varlık uğruna bedel ödeyip ödeyememekle ilgili bir isimlendirmedir. Mümin Allah’a iman etmesi, O’nu samimi bir şekilde sevmesi ve imanına şahit kılacak salih ameli olmasıyla mümindir.

Münafık ise gönülden Allah’a iman etmemiş, O’nu samimi olarak sevmeyen ve Allah emrettiğinde mazeret üreten kişidir.272 Kullukta asıl unsur sevgi ve bu sevginin davranışa dönüşmüş şekli olan iman ve salih amel olduğuna göre münafığı münafık yapan Allah’a karşı olan sevgisindeki samimiyetsizliği ve bunun sonucu olarak emirlerine olan itaatsizliğidir.273

Bazı değerleri en üstün değerler olarak kabul ederek bu değerler uğrunda insanıncanından, evladından ve malından geçmesi kişinin inandığı şeye olan sevgisinin büyüklüğünü göstermektedir.274 En sevdiğini en sevdiğine adayarak,

268 Hucurat, 49/7.

269 Hucurat, 49/7.

270 Ayrıntılı bilgi için bkz. Elmalılı, a.g.e., c. VII, s. 474.

271 Froom, a.g.e., s. 37.

272 Tevbe, 9/90.

273 Ayrıntılı bilgi için bkz. Zekeriya Pak, Kur’an’da Kulluk , Kayıhan Yay., İstanbul, 1999, s. 206.

274 Tevbe, 9/24.

53 sevdiği uğruna evladından geçenin Hanne olduğunu bize Kur’an haber vermektedir.

İmran’ın karısı Hanne’nin uzun yıllar sonra kavuştuğu yavrusu Meryem’i Allah’a adaması275 sevginin zirvesidir. Sevginin “adamak” olduğunu insanlığa Hanne öğretmiştir. Hanne teslimiyetini ve sevgisini sahip olduğu en değerli varlığı Allah’a adayarak göstermiştir. Hz. İbrahim de uzun süre kavuşmayı beklediği evladını yani en sevdiğini Allah’a sunmak gündeme geldiğinde tereddüt etmemiştir.276

Sevginin merci olan Yüce Allah kâinattaki ayetleriyle277 ve sünnetullah278 ile güvenin de tek merciidir. Bu sebeple emaneti insana tevdi etmiş279 ve kâinattaki her şeyi güvendiği insanın istifadesine sunmuş280 olan Allah’a karşı insanın görevi Allah’la yaptığı anlaşmanın gereklerini yerine getirmesidir. İnsanın bu anlaşmanın dışına çıkması, sevgi bağını zedeleyecek bir tercih olacaktır. Dikkat edilmesi gereken şey; Allah’ın dışındakilerin sevgisini O’nun sevgisinin önüne hiçbir zaman geçirmemektir.281 Sevgi ve iman gönüldeki asıl yerine yerleştirilemediğinde insan bu dünyaya gönderiliş amacını282 unutur. Bu durum kulun Allah’ı unutmasını da beraberinde getirir. Allah da kendini unutana, kendisini unutturur.283 Sevgisizlik ve dolayısıyla imansızlığın doğal sonucu ise insanın kendisini unutmasıdır.

275 Âl-i İmran, 3/35.

276 Saffat, 37/103.

277 Fussilet, 41/53.

278 İsra, 17/77; Ahzab, 33/38, 62; Fatır, 35/43; Mumin, 40/84; Fetih, 48/23.

279 Ahzab, 33/72.

280 İsra, 17/70.

281 Tevbe, 9/24; Bakara, 2/165.

282 Zariyat, 51/56.

283 Haşr, 59/19.

54 hakkında pek çok ayet-i kerime sabittir.5

Allah’ın sevmediği kul özelliklerinin yer aldığı Mekki ayetler şunlardır:

2.1.1. İsraf Edenler /َّني ف رْسُمْلا

En’âm Suresi’ndeki Allah’ın Sevmediği Müsrif Kullar

ّاوُه او ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”6

En’âm Suresi’nin 141. Ayetinde, Allah’ın sevmediği dolayısıyla mümin kullarından yapmasını istemediği durum israf etmektir. İsraf, Allah’ın hükmünün bulunduğu bir konuda, insanın o hükme uymayarak yetkisini/haddini aşması, kendisi

1 Konu ile ilgili örnek ayetler için bkz. Tarık, 86/8; A’la, 87/1-5; En’am, 6/12-13; En’âm, 6/95;

Tekasür, 102/8; Yasin, 36/78-82; Kıyamet, 75/4.

2 Müminlerin özellikleri ayetlerin mefhum-u muhalifinden anlaşılmaktadır. Maûn, 107/2, Duha, 93/9

3 Maûn, 107/3; Kalem, 68/24-25; Hakka, 69/33-34.

4 Muzzemmil, 73/20.

5 Maûn, 107/3; Duha, 93/9; Leyl, 92/19-20; Muzzemmil, 73/20; Kalem, 68/10-14 vb.

6 En’âm, 6/141.