• Sonuç bulunamadı

2.1.2 SELİM İLERİ’NİN MODERN TÜRK ÖYKÜCÜLÜĞÜNDEKİ YERİ

1968 - 2006 yılları arasında altı öykü kitabı yayımlayan189 Selim İleri’nin bu kitaplarda yer almış öykü sayısı elli üçtür. Dergilerde bırakarak kitaplarına almadığı iki öyküsünün olduğu da hatırlanırsa, bu rakam elli beş olur. Ancak son kitabı Fotoğrafı Sana

Gönderiyorum’da yer alan öykülerden, sadece daha önce dergilerde yayınladığı “Şahane

Bir Tuvalet” ve “Hayat Sönüp Giderken” öyküleri, bu incelemenin konusu olabilmiştir. Dolayısıyla, şimdi yapacağımız belirlemelerde, İleri’nin kırk dokuz öyküsü esas alınmıştır.

Fotoğrafı Sana Gönderiyorum’daki –ilk kez kitapta yer alan- altı öykü bu incelemenin

dışında tutulmuştur.

Bu başlık altında, Selim İleri öykücülüğünün en çok dikkat çeken yönlerine vurgu yapılacak, İleri öykücülüğünün başat özellikleri üzerinde durulacaktır:

2.1.2.1. “Doğa”dan Yararlanış Biçimi

Selim İleri öykücülüğünün, başlangıçtan itibaren, doğa tasvirlerine yönelik tarafı, insanların dikkatini çekmiştir. Dostlukların Son Günü yayınlandığı zaman, Rauf Mutluay’ın bir yazısında, İleri’nin öykülerdeki çiçek adları için özel bir sözlük çalışması yapmış olması gerektiğini, aksihalde bir insanın bu kadar çiçek adını bilemeyeceğini belirtmesi ilgi

189 Kitapların yeni basımlarında adları değiştirildiği için, İleri’nin toplam öykü kitabı 10 (on) adet

gözükmektedir. Eski Defterde Solmuş Çiçekler, Hüzün Kahvesi, Kötülük, Otuz Yılın Bütün Hikâyeleri adlarını taşıyan kitaplar bu gruba girer.

çekicidir.190 Doğa tasvirleri, bu tasvirlere yol açan doğa bilgisi, gözlemi, İleri öykücülüğüne çok şey kazandırmıştır. Doğa, artık bir “refleks”e dönüşmüştür. Cumartesi Yalnızlığı’ndaki “Zeytinliklerin Altında Sükûn Yok” öyküsünde olduğu gibi, kendisine sığınılan, çirkinliklerden kurtulmak amacıyla kendisinden medet umulan bir unsurdur doğa. Öykülerin incelenmesi sırasında “doğa” unsurundan nasıl yararlandığı sıkça örneklenmiştir. 2.1.2.2. Öykülerdeki Şiirsellik

“Doğa” unsuruna ve doğa unsurunun kullanımına bağlı olarak, gene, İleri öykücülüğünde ilgi çekici bir özellik, şiirselliktir. İleri, öykülerinde, tasvirlerden, nitelemelerden, ayrıntılardan bolca yararlanarak şiirselliğe ulaşmasını bilir. Ömer Lekesiz, İleri öyküsü için, “Şiirsel söyleyişe önem verilir; öyküsel yoğunluk şiirsel söyleyiş aracılığıyla dengeli bir şekilde metnin tamamına yayılır, üslûp oluşturmada tamamıyla şiirsel söyleyişten yararlanılır.”191 demiştir.

2.1.2.3. Ayrıntı İşçiliği

Bu iki özellikten ayrılamayacak ama mutlaka belirtilmesi gereken üçüncü bir özellik, İleri’nin ayrıntıcılığıdır. O bir ayrıntı işçisi gibi çalışır. Böylece, öykülerde etkileyici bir atmosfer oluşturmayı başarır. Bunun, yazarın gözlemcilik yönüyle de ilgisi vardır. Şimdi okuyacağımız satırlar, yazarın ayrıntı işçiliğini örnekleyecektir:

“Hafize, kristal çiçeklere, şekerliklere, billur vitrinlere, Bohemya avizelerine el sürmezdi. Dantelalı giysileriyle birbirlerine selam veren ya da kitara çalan, porselen koltuklarda oturan biblolara da. (Tabaklarda Eros çocuklar, onlarla ayrı bir zevki simgeleyen çini örnekleri, armudiyeler Altın suyuna batmış, çeşmibülbüller, Paşa’nın yolculukları, batıya, mine kapı tokmakları, Nezihe hanımefendi’nin beğendiği siyah maroken yemek odası iskemleleri, balkonda salıncaklı iskemle…”192

2.1.2.4.Yeni Öykü Kişileri

Doğan Hızlan, Selim İleri’nin ikinci öykü kitabından hareketle, yazarın 1960’tan sonraki hikâyemize yeni tipler kazandırdığını belirtir. “En yerel anlatılanların bile evrenselliğin

190 S. İleri, Anılar; ıssız ve yağmurlu, s.15. 191 Ö. Lekesiz, Öykü İzleri, s.71.

tohumlarını taşıdığı bir gerçektir. İleri’de bunu görebilirsiniz. Konaklar, köşklerde yaşayan, Cumhuriyet’te uyuyamayan, ya da fazla uyanan kişiler, kokuşmuş, yıkık, bungun yaratıklar. Ta eski konaklardan sokaktaki kalabalıklara kadar uzayan bir hikâye kahramanı kalabalığı…”193 İleri’nin Cumartesi Yalnızlığı’nın ilk baskısına almadığı iki sayfalık “Bi Keman” öyküsünde bile çok sayıda öykü kişisi vardır. Öykülere genel olarak bakıldığında, sosyalist - devrimci gençlerden kapitalist - fabrikatör - patron tiplere, saraylarda köşklerde yaşamış üst sınıf kadınlardan, küçük burjuva aydınlara, derviş mezarlarını bekleyen dindar kişilerden şöhretini yitirmiş yazarlara kadar çok geniş bir kişi yelpazesine sahip oldukları görülecektir. Bu da, Hızlan’ın belirttiği gibi, öykücülüğümüz için bir zenginliktir.

2.1.2.5. İdeolojik Kalıplardan Uzak Duruşu

Selim İleri, yakın tarihimizdeki netameli dönemleri, sağ – sol çekişmelerini, öykülerinde soğukkanlı bir biçimde değerlendirmesini bilmiştir. Bir Denizin Eteklerinde kitabında bulunan “Kapalı İktisat” öyküsünde, art arda iki gazete haberini okurlarıyla paylaşır. Birincisinde sağ görüşlü gençler, sol görüşlü bir genci öldürmüşlerdir. Diğer haberde ise, sağ görüşlü işçiler vahşi bir biçimde öldürülmüşlerdir.194 İleri’nin, edebiyatımızdaki genel havanın aksine, 1970’li senelerde yaşanan sağ – sol çekişmelerini belli bir dengeyi gözeterek anlattığı görülür. Oysa kendisi sol eğilimlidir.195 Bu onu bağnazlığa götürmez. 2004 yılındaki bir söyleşisinde, 70’li yılların siyasi çatışmalarından bahsederken, kendi kanadındaki kişileri “sürü psikolojisi” içerisinde olmakla, birey olamamakla eleştirecektir. Bunu 2004 yılında kavramış değildir. İleri, henüz on dokuz yaşındaki iken yayınladığı

Cumartesi Yalnızlığı’ndaki “Güzün Savaş” öyküsünde devrimci gençleri, yeterince insancıl

olmamakla eleştirir. Aynı öykünün son cümlesi, onun, hümanizmle ile sosyalizmi bir potada eritmeye çalıştığının en net örneğidir: “DÜNYA İNSANLARI BİRLEŞİNİZ.”196 İleri, ideolojiyi öykülerine konu yaparken, ideolojik tuzaklara düşmemiştir.197

2.1.2.6. Bireysellikle Toplumsallığı Bileştirmesi

193 D. Hızlan, Düzyazı Ayracı, s.297.

194 S. İleri, Otuz Yılın Bütün Hikâyeleri, s.452-455.

195 N. N. Savcıoğlu, “Selim İleri ile Çağdaşlaşma ve Bireye Yönelik Saptamalar”, s.26. 196 S. İleri, Otuz Yılın Bütün Hikâyeleri, s.72.

197 Bu yargımızın tersine bir durumu, Cumartesi Yalnızlığı’nın “Ağlayan Kiremitler” öyküsündeki “Emekçi

sınıf, yalnız pazar günleri, ender rastlanır pazar ünleri ve bir tek kırlara gidebilir eğlenmeye.” (s.79) cümlesine bakarak örneklememiz mümkündür. Ancak bu tür örnekler çok azdır ve yazarın ilk kitabı olan Cumartesi Yalnızlığı’nda kalmıştır.

İleri’nin bir başarısı da, öykülerinde, bireysellikle toplumsallığı birleştirmesidir. İlk öykü kitabında bireyselden toplumsala uzanan öyküler yazmış, yani kitaptaki öyküleri bireysel çizgiden toplumsal çizgiye doğru sıralamıştır. Oysa, öykücülük hayatı, toplumsaldan bireysele akacaktır. Ancak, Necip Tosun’un dediği gibi, İleri, toplumculuk yaparken bile bireycilik yapar.198 Doğan Hızlan da aynı düşüncededir. “…’Kapalı İktisat’, nice toplumcu gerçekçi iddiası taşıyan hikâyelerden çok daha başarıyla, çöken, yozlaşan, sevgisiz bir toplumu sergiliyor.”199 İleri, bireyciliği değil ama bireyselliği savunduğunu söylemiştir.200 Bireysellik, yazara göre, kişinin kendi görüşlerini, düşüncelerini, duygularını ön plana çıkarması, “sürü psikolojisi”ne karşı durmasıdır. İleri, 70’li senelerde, bireyselci tavırlarından dolayı, toplumcu yazarlar tarafından yadırgandığını belirtir:

“Bireysellik endişesi taşıyordum. O dönemde benden büyük olan yazarlarımızın toplumsalcı bir tavrı vardı. Hatta benim bireyselciliği arayışım yanlış da anlaşılmıştır. O yıllarda, (…) adınızı anmamaya kadar götürebilirlerdi. (…) bireyselim derseniz ve soldaysanız sizi büsbütün yok sayarlardı.”201

Yazarın toplumsallıkla bireyselliği birleştirdiği veciz bir cümlesi, “Laterna Magica” öyküsünde geçmektedir: “…pankartlarda insan yalnızlığından söz açılmayacaksa, bir şeyler hep eksik kalacak…”202 “Son Yaz Akşamı” öyküsünde kendisinden toplumsal yanı ağır basan eserler vermesi beklenen, adeta buna zorlanan İskender, adeta Selim İleri’nin somut dünyadaki resmi gibidir.

2.1.2.7. Yoğun Duygusal Atmosfer

Bu çalışmanın “Bireysel ve Edebi Kişiliğini Besleyen Unsurlar” bölümünde, İleri’nin “Tabiatı”nı belirleyen özellikler arasında “Aşırı Duygusallığı”nın bulunduğunu belirtmiştik. İleri, gündelik yaşamında da sık sık ağlayan, çok duyarlı birisidir. İleri, bu özelliğini öykülerine başarılı bir şekilde yansıtmıştır. (Ancak, bu duyarlılığın, abartılı olarak öykülere aksettirildiği de olmuş ve bu durum eleştiri almıştır.203) Öykülerdeki şiirselliğin, etkileyici

198 N. Tosun, “Geçmiş Zamanın Peşinde : Selim İleri Öykücülüğü”, s.101. 199 D. Hızlan, Düzyazı Ayracı, s.304.

200 N. N. Savcıoğlu, “Selim İleri ile Çağdaşlaşma ve Bireye Yönelik Saptamalar”, s.27. 201 Agy., s.26.

202 S. İleri, Otuz Yılın Bütün Hikâyeleri, s.395. 203 D. Hızlan, Düzyazı Ayracı, s.295.

atmosferin, samimiyetin temelinde bu duygusal yoğunluk yatar. Son Yaz Akşamı kitabına adını veren öyküde, bu yoğunluk iyice hissedilir. İleri’nin zaman zaman, yoğun bir duygusal anlatımın içine girerek, öykünün yapısına zarar verişi, Salah Birsel’in şu satırlarından da anlaşılır:

“İleri’nin kendine özgü bir anlatımı var. (…) Gerçi zaman zaman, bir yerlerden Aşırı Duygululuk Sarayının kiremitleri görünür, ya da İleri, Sarayın bahçesine dalar gibi olur ama, hemen kendini toparlar, öyküsünün tadı ahududu çeşnisinde ise ona, vişnelikörü ya da şamfıstığı çizgisinde ise onlara sarmalanır yine.”204

2.1.2.8. Simge Kullanımı

Bu çalışmanın “Öykülerin Biçim ve İçerik Özellikleri” bölümünde anlatıldığı gibi, İleri’nin öykülerinde “simgeler” başarıyla kullanılır. Mehmet Kaplan, “Gelinlik Kız” öyküsünü tahlil ederken, yazarın simgeciliğinden bahsedecek ve konuyla ilgili örnekler verecektir.205 Dostlukların Son Günü kitabındaki “Bütün İstanbul Bilsin” öyküsünde bir çocuğun elindeki “fırıldak”; ölümün, yitirişin, zamanın yok ediciliğinin simgesidir.

2.1.2.9. Eski İstanbul Hayatını Anlatması

Selim İleri, öykülerinde değişen İstanbul’u anlatmış, 1950’li senelerin hâlâ güzelliklerini yitirmemiş İstanbul’unu, o dönemlerin insanlarını, İstanbul’un bir “masal” olduğu zamanları, biraz da çocukluğunu özlemenin verdiği bir öznellikle öyküleştirmiştir. Bunda, çok sevdiği yazar Abdülhak Şinasi’nin olduğu kadar, Fransız romancı Marcel Proust’u erken yaşlarda okumasının da payı vardır. İleri’nin anılarında, denemelerinde de aslında İstanbul’u, daha çok mazide kalmış İstanbul’u anlatması, onun öykülerindeki şiirsellik arayışının bir sonucudur biraz da. Yazar, bir söyleşisinde, eski İstanbul’u anlattığı öyküleri için, “…farkında olmadan bir yaşama biçimini yazmışım. Orada anlatmaya çalıştığım o mütevazı evler o insanlar benim birebir gözlemlerimdi. Bunların yirmi beş yıl içerisinde tarihe karışacağı, bugünkü acayip cinnet İstanbul’una dönüşeceği kimsenin aklına gelmiyordu.”206 diyecektir.

204 S. Birsel, Kuşları Örtünmek, s.195-196. 205 M. Kaplan, Hikâye Tahlilleri, s.388.

2.1.2.10. Küçük Burjuvaların Hayatlarını Öyküleştirmesi

Selim İleri, yıllar ilerledikçe, “küçük burjuva sol aydını”nın romancısı olarak tanınacaktır. İleri’nin romanlarındaki bu eğilim, öykülerinde daha önceden kendini gösterir. İleri’nin küçük burjuva sol aydınları anlatması, öykücülüğünde dikkat çeken noktalardan biridir. “Son Yaz Akşamı”nda olduğu gibi, bir sanatçının yaratma sancıları, varlık mücadelesi, toplumca ve arkadaşlarınca anlaşılmayışı, bireycilikle suçlanışı, sanatçıdan toplumsal çizgide eserler vermesinin istenmesi gibi konular, İleri’nin işlediği konular arasındadır. Bu öyküde, işadamı, gazeteci gibi başka tipler de bulunmaktadır.

2.1.2.11. Kendisini Öykülerine Konu Edişi

Türk öyküsünde, Selim İleri kadar, kendi yaşamını öykülerine konu etmiş başka bir yazar bulmak güçtür. Bu konuda, yazarın sarf ettiği şu sözler, düşüncelerimizi aydınlatacaktır:

“ ‘Yaşantı’ bende ilk büyük yazma dürtüsüydü. …Cumartesi Yalnızlığı’nı oluşturan ilk öykülerimde ‘yaşantı’ların etkisi uçsuz bucaksızdır. Örnekse “Hüzün Kahvesi” bir lise arkadaşımın bana anlattıklarıydı. Bu arkadaşla yaz boyunca mektuplaşmıştık. Öyküde onun cümleleri bile vardır. yaşantılar sonraları da çekici geldi bana. Derken kendi yaşantılarıma dönüp baktım : Dostlukların Son Günü handiyse bütünüyle böylesi bir kaynağın verimidir.”207

İleri, başka bir söyleşide, “…sürekli yaptığımız bir şey vardır. kendimizden yola çıkarak yazarız, öykü ya da roman olsun diye ona isim takarız, değişiklikler yaparız. Bunu yapmamaya çalıştım.”208 diyecektir. Yazar, “samimiyet”i yakalamak amacıyla, hayatla kurmaca arasındaki mesafeyi kısaltmaya, yok etmeye çalışır. Kuşkusuz ki öykü, kurgusal bir türdür. Hayal gücüne, aslında “olmamış olan”a yakın bir türdür. İleri, burada söyledikleriyle, öykülerini hatıra türüne ya da günce türüne yaklaştırır. İleri’nin “samimiyet” amacını güderek yaptığı bu uygulama, onun eleştirilmesine sebep olmuştur.209 Çalışmamızın “Öykülerin Biçim ve İçerik Özelikleri” başlığı altında bu tartışma üzerinde durulmuştur. Burada vurgulamak istediğimiz, İleri’nin böylesine alışılmamış bir tavrı inatla

207 F. Andaç, “Selim İleri ile Dünden Bugüne”, s.61. 208 D. Durukan, “Evler Birer Küçük Cezaevidir.” s.4.

sürdürmüş olması ve öykücülüğünü, bu tartışmalı noktadan “var etmeyi” başarmış olmasıdır.

2.1.3. SELİM İLERİ ÖYKÜSÜNÜ ETKİLEYEN YAZARLAR