• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II. YATIRIMIN ve FİNANSMANIN BELİRLEYİCİLERİ

2.4. Türkiye’ de Yatırım ve Finansman Kararları

2.4.2. Türkiye’de Sektör Bazında Yatırım Finansman Kararları

2.4.2.3. Sektörün Rekabet Düzeyi ve Faaliyet Alanı

İşletmenin içinde bulunduğu sektördeki rekabet yapısı da yatırım ve finansman kararları ile finansman kaynak bileşkesini önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde genelde işletmenin pazar payı ve pazardaki etkinliği sürekli değişmekte olduğundan bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler geri ödeme risklerinin daha az olduğu öz kaynak finansmanını tercih etmektedir. Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde ayrıca sektöre giriş-çıkışlar fazla olduğundan ve de işletmenin ilerde finansman kaynaklarının geri ödemesinde riskleri daha fazla olduğundan, borçlanma finansmanını tercih etmemektedir. Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde elbette banka vb. finansman sağlayan kuruluşlar da risklerin yoğun olmasından ötürü daha yüksek borçlanma maliyeti uygulamayı tercih etmektedirler (Berg ve Fuchs, 2013; Paligorova ve Yang, 2011).

78

Rekabetin yoğun olmadığı sektörlerde ise beklenen kâr düzeyi daha kolay tahmin edilebilir olduğu için işletmeler daha çok borçlanma finansmanını tercih edebilmektedir. Bu noktada sadece net kâr ve nakit akışı düzenli seyredecek olan yatırım projelerinin finansmanı konusunda işletmeler borçlanma finansmanına yönelebilmektedir (Becker ve Milbourn, 2011). Kısacası, yukarıda da bahsedildiği üzere, sektördeki rekabet düzeyi o sektörde faaliyet gösteren işletmelerin, diğer koşullardan bağımsız olarak borçlanma ya da öz kaynak finansmanına yönelmesine neden olabilmektedir. Türkiye’de rekabetin en yoğun olduğu sektör hızlı tüketim ürünleri sektörü olup, bu sektörde özellikle küçük ölçekli işletmeler öz kaynak finansmanını tercih etmektedir (Akın ve diğerleri, 2010).

Türkiye’de neredeyse her sektör için rekabet düzeyi, 1980’ler sonrası ülke ekonomisinin dışa açılmasıyla birlikte hızla artmıştır. Özellikle 1980-1990 yılları arasında Türkiye yerel sektörler açısından üretken ve rekabet edecek düzeyde olmayan yerli üreticilerin piyasadan hızla çıkıp, güçlü çok-uluslu yabancı işletmelerin yerel sektörlere girişine tanık olmuştur (Dudu ve Çakmak, 2013; Denizer ve diğerleri, 2007; Altug ve diğerleri, 2008). Bu dönemde elbette ilk başlarda sektörlerde yaşanan belirsizlik ve hangi yerli üreticinin piyasada kalmayı başarıp başaramayacağı bilinmediği için, işletmeler öz kaynak finansmanına yönelmiş ancak rekabet düzeyindeki belirsizlik öz kaynak finansmanını da maliyetli hale getirmiştir. Bu noktada yatırımcıların beklentileri ve sektörlerdeki rekabet düzeyini nasıl algıladıkları da yatırım finansmanı kararları üzerinde etkili olmaktadır. Rekabetin yoğun olduğu ve endüstrinin pek çok irili ufaklı işletme tarafından oluşturulduğu durumlarda, yatırımcının mevcut rekabet ortamının ne kadar süreceğine dair beklentileri önemli olmaktadır. Örneğin 2000 ve 2001 krizleri sonrası Türkiye bankacılık sektöründen fazlasıyla çıkışlar gerçekleşmiş, belli başlı büyük ve krizi atlatabilen bankalar faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu da yatırımcıların bankacılık sektörünün geleceğine dair rekabet beklentilerini tamamen değiştirmiştir. Bankacılık sektöründe rekabetin azalmasıyla birlikte hem yerel hem de küresel yatırımcılar artan oranlarda sektörün finansmanını desteklemeye başlamışlardır. Diğer taraftan Türkiye bankacılık piyasasının küresel kriz sonrası başarısıyla beraber rekabet bu piyasada daha da artmaya başlamış ve çok-uluslu pek çok banka tekrardan Türkiye pazarına girmeye başlamıştır (Öniş ve Güven, 2011; Uygur, 2010; Aydın, 2013).

79

Özellikle de Türkiye gibi gelişmekte ülkeler açısından, yukarıdaki analiz ve kritikler ışığında değerlendirildiğinde, Türkiye’de sektörlerin halen gelişmekte olması sebebiyle rekabet de yoğun düzeyde gerçekleşmektedir. Ancak rekabetin yoğun olmasının yanı sıra sektörlere giriş ve çıkışların halen devam ediyor olması da belirsizliği arttırmakta ve yatırımcıları, daha büyük ölçekli ve sektörde sürekliliği daha muhtemel olan işletmelere yatırım yapmaya yönlendirmektedir (Koç ve diğerleri, 2010). Bu süreçte küçük ve orta ölçekli işletmeler ise rekabetin yüksek olmasının da etkisiyle yatırım finansmanı bulmada çok daha fazla zorlanmaktadır.

Özetlemek gerekirse sektördeki rekabet koşulları Türkiye’de işletmelerin yatırım finansman kararlarını etkileyen ve dahası yatırım finansmanına dair kısıt ve koşulları da belirleyen en önemli faktörlerden biridir (Koç ve diğerleri, 2010; Öniş ve Güven, 2011). Çünkü rekabet sadece işletmelerin pazar payı ve talep için rekabet etmeleri anlamına gelmeyip, aynı zamanda işletmelerin kısıtlı olan yatırım finansman kaynakları için de rekabet etmeleri anlamına gelmektedir. Bu nedenle rekabetin hem hızla arttığı hem de daha değişken bir yapı arz ettiği Türkiye ekonomisinde yerli işletmeler açısından, faaliyette bulundukları sektördeki rekabet koşullarının finansman kararlarına etkisi çok daha fazladır. Sektörde rekabetin yanı sıra işletmenin faaliyette bulunduğu sektör de başlı başına o işletmenin yatırım finansmanını etkileyen önemli faktörlerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Üretilen ürün ya da hizmetin ve/veya müşteri talep ve beklentilerine bağlı olarak işletmenin faaliyette bulunduğu sektör, finansman kaynaklarının ucuz ve bol olup olmamasını da etkileyebilmektedir (Koç ve diğerleri, 2010).

1950’ler ve öncesinde imalat sanayi odaklı işletmeler reel ekonominin büyük bir bölümünü oluştururken, 1950’ler sonrasında ve 2000’lerde sosyal medyanın önem kazanmasıyla birlikte hizmet sektöründe faaliyet gösteren işletmeler, ülke ekonomisinde paylarını arttırmaya başlamışlardır (Soytaş, 2009; Özdemir, 2011). Esasında hizmet sektörünün daha zor taklit edilebilir olması, neticede pek çok gelişmiş ülke ekonomisinin imalat sanayinden çok hizmet sektörüne odaklanmasına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra Çin’in küresel pazarlara hakim olmasıyla birlikte, imalat sanayinin teknoloji üreten ülkeler tarafından üretimsel anlamda gelişmekte olan ülkelere kaydırılması küresel pazarlarda 2000’ler sonrasında görülen bir trend olmuştur. Durum böyle olunca belli ülkeler belli iktisadi faaliyet alanlarında çok daha fazla etkinlik gösterir duruma gelmişlerdir. Örneğin

80

birçok otomobil üreticisi üretim faaliyetlerini belirtilen dönemde Türkiye’de konumlandırmıştır.

Faaliyet alanlarının finansal özelliklerine bağlı olarak da ilgili faaliyet alanına dair yatırımların finansmanının nasıl belirleneceği değişebilmektedir. Bazı faaliyet alanları daha fazla katma değer ve rekabet avantajı yaratmada daha başarılı olurken, diğer faaliyet alanlarında aynı durum söz konusu olmayabilmektedir (Koç ve diğerleri, 2010). Ülke ekonomisinin ilgili faaliyet alanındaki başarısı finansman kararlarını olumlu etkileyebilmektedir. Kısacası sektörü belirleyen ve tanımlayan, sektör büyüklüğü gibi faktörlerin yanı sıra ilgili ekonominin hangi faaliyet alanına odaklanmayı seçtiği de finansman kararlarını etkileyebilmektedir.

Türkiye ekonomisi genel anlamda yukarıda belirtildiği üzere, daha çok imalat sektörünün alt sektörlerinden biri olan tekstil ve gıda sektörlerinde faaliyet göstermektedir ve bunun temel nedeni de hammadde vb. tedarik zinciri koşullarının bu faaliyet alanlarını destekleyecek şekilde Türkiye’de gelişmiş olmasıdır (Koç ve diğerleri, 2010). Buna bağlı olarak Türkiye ekonomisi tekstil ve gıda sektörlerinde rekabet avantajı ve katma değer yaratabilmeyi başarmıştır. Bu nedenlerle bu faaliyet alanlarında yer alan işletmeler finansman kaynağı bulmakta diğer sektörlerde faaliyette bulunan işletmelere göre daha başarılı olabilmektedir.

Diğer sektörel özelliklerden bağımsız olarak, Türkiye’de finansal sistem de özellikle gıda, tarım ve tekstil sektörlerini destekleme yönünde gelişmiştir. Bunun yanı sıra ülkenin üç tarafının denizlerle çevrili olması nedeniyle, denizcilik ve dış ticarette bulunan işletmeler de özellikle 1980 sonrasında yatırım finansmanına dair daha fazla destek bulabilmiştir (Koç ve diğerleri, 2010).

Bir başka deyişle, ülke ekonomisine daha fazla katkı ve değer sağlayan sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler, finansman kaynaklarına daha kolay erişebilmekte ve daha ucuz finansman kaynakları bulup, bunları yatırımlarını desteklemekte kullanabilmektedir (Suhrcke, 2010). Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde belli faaliyet alanları, bu alanlarda faaliyet gösteren ve bu alanları destekleyen sektörler devlet tarafından da

81

desteklenmekte ve kamu finansman kaynakları dahi bu faaliyet alanlarında çalışan işletmelere tahsis edilebilmektedir (Suhrcke, 2010).

Bütün bu sektörel faktörler dikkate alındığında, daha önceleri de belirtildiği gibi özellikle bazı sektörlerin bu faktörleri diğerlerine göre daha başarılı ve iyi yansıttığı, makro ekonomik etkilere tepkileri de daha iyi verdiği söylenebilmektedir. İşte bu açılardan bakıldığında imalat sektörü makroekonomik ve sektörel faktörleri daha hızlı ve başarılı bir şekilde yansıtabilmesi, Türkiye göz önüne alındığında yoğun ve lokomotif sektör olması sebebiyle çalışmada ele alınmaktadır.