• Sonuç bulunamadı

Sebr ve Taksim Yönteminin Hüccet Olma Değeri

B. SEBR VE TAKSİM YÖNTEMİ

6. Sebr ve Taksim Yönteminin Hüccet Olma Değeri

Sebr ve taksim yöntemi vasıtasıyla tespit edilen hükümlerle amel etmenin gerekli olup olmadığı konusunda usûlcüler arasında farklı görüşler vardır. Başka bir ifade ile usûl alimleri sebr ve taksim yöntemiyle belirlenen illetin şeri hükmü belirleme konusunda geçerli bir delil sayılıp sayılmayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir.

582 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, III, 225. 583 Malik b. Enes, el-Muvatta, II, 645. 584 Bkz. Menûn, a.g.e., s. 371-372.

Daha önce de belirtildiği gibi münhasır taksimde illet olarak belirlenen vasfın dışındaki vasıfları geçersiz sayarken müçtehit kat’i bir delile dayanmışsa sebr ve taksim yönteminin hem akli hem ameli konularda kat’ilik ifade ettiğini söylemiştik. Bu şekildeki sebr ve taksim hem şeri hem aklî meselelerde hüccettir ve dayanak teşkil eder. Çünkü kat’i önermelere dayanılmıştır ve sunulan delil kati’dir. Bu yüzden kat’ilik ifade eder. Ne var ki bu çeşit “sebr ve taksim”e şer’i konularda nadir rastlanır.

Bu konu ile ilgli olarak İbn Abduşşekür şöyle diyor: “Eğer hükümde illet olabilecek vasıfların belirlenmesi ve geçersiz olanların çıkarılması kat’i bir yolla yapılmış ise bu yöntem kati’lik ifade eder ve ümmetin icmaıyla kabul edilir. Aynı şekilde eğer bunlar haberi vahit, sukutî icma gibi yollarla tespit edilmişse zanni olduğu halde herkesçe geçerli bir delildir ve kabul edilir bir yöntemdir”585.

Hükmün illeti olarak kabul edilen vasfın dışındaki vasıfları geçersiz saymanın delili zanni ise ya da taksim münteşir kabilinden ise bu durumda sebr ve taksim zan ifade eder. Bu tür yolla tespit edilen illetin hüccet/delil olup olmadığı konusunda dört farklı görüş ileri sürülmüştür:

1-Şafiî ve Maliki alimlerin çoğunluğuna göre bu tür yöntem hem muçtehit hem de muhatabı olan muhalifler için delildir586. Bunlara göre sebr ve taksim, zan ifade ettiği durumda da hem müçtehit hem de muhatabı olan muarızların şeri ameli meselelerde onunla amel etme mecburiyetinde oldukları bir delildir. Bu görüş sahipleri görüşlerine delil olarak şunu göstermişlerdir:

Sebr ve taksim yöntemiyle tespit edilen illet, hem bu yöntemle illeti tespit eden hem de ona karşı çıkan için zann ifade eder. Şeri meselelerde de zanla amel etmek vaciptir587. Ayrıca müçtehit bu konuda hüküm için illet olabilecek vasıfları araştırma, inceleme ve deneme yoluyla illet olamayacak vasıfları geçersiz saymış ve galib zanna göre son kalan vasfın illet olduğuna kanaat getirmiştir. Nitekim zanna göre amel etmenin vacipliği hususunda icma vardır.

Muhalif olan kişi aksini ispatlamadıkça munâzırın sebr ve taksim yoluyla tespit edilen illetin gereğiyle amel etme mecburiyeti vardır. Çünkü zanla amel etmek vaciptir.

2-Hanefi, Şii ve Zahiri alimlere göre sebr ve taksim yoluyla illeti tespit edilen hükümle amel etmek caiz değildir. Onlara göre sebr ve taksim yöntemi bir hükmün

585 İbn Abdişşekür, a.g.e., II, 351. 586 İbn Abdişşekur, a.g.e., II, 351.

illetinin tespiti için mutlak surette kabul edilir bir delil değildir. Dolayısıyla bu yöntem ne bu yöntemi kullanarak illeti tespit eden müçtehit ne de buna karşı çıkan muhalif için hüccettir588. Bunlara göre sebr ve taksim yöntemiyle illet tespit etmek doğru bir yöntem değildir. Çünkü:

a-İllet olma olasılığı zayıf olan vasıfları geçersiz sayarak arta kalan vasfı illet kabul etmek doğru olamaz. Çünkü, geriye kalan vasıf da diğerleri gibi geçersiz olabilir.

b-İllet olan vasıf bazen olumsuz anlamda yorumlanmakta, bazen olumlu anlamda yorumlanmaktadır.

c-Hüküm muallel olmayıp taabbudî olabilir.

d-İllet sona kalan vasıf değil, müçtehidin fark etmediği başka bir vasıf olabilir. Bütün bu olasılıklar ortada iken en sona kalan vasfın illet olması kabul edilemez. Kaldı ki bu yöntem zan ifade eder. Zan da Kur’an’ın ifadesiyle gerçekten bir şey ifade etmez589.

Hanefi alimler ve onlar gibi düşünenlerin, sebr ve taksim yöntemiyle illetin tespit edilemeyeceğine dair diğer delilleri de şudur:

İllet olamayacak vasıfları geçersiz sayıldıktan sonra en sona kalan vasfın illet olabilmesi için şer’i olarak itibar edilmiş bir vasıf olması gerekir ki, bu şarta sahip değildir. Dolayısıyla illet olamaz. Çünkü bir vasfın illet olabilmesi için o vasfın müessir olması gerekir. Herhangi bir vasfın müessir olduğunu söyleyebilmek için onunla ilgili bir nass ya da icmaın bulunması gerekir. Bu durumda illet, sebr ve taksim yoluyla değil nass veya icma ile sabit olmuş olmalı yoksa sebr ve taksim diye bir şey de olmaz. Sadru’ş-Şeria bu konuda şöyle diyor: “Bizim alimlerimiz sebr ve taksime değinmemişlerdir. Bu yöntemi kabul ettikleri durumda da onu nass veya icmaya dayandırırlar590.

3-Cüveynî’ye göre makisun aleyh olan hükmün muallel olduğu konusunda icma edilmiş olması şartıyla, sebr ve taksim yoluyla tespit edilen illet hem nazir hem munazır için hüccettir ve bu durum her ikisini de bağlar. Zira eğer sebr eyleminden sonra ve makisun aleyh olan hükmün muallel olduğu konusunda sağlanan icmaa rağmen sona kalan vasfın, araştırılan hükmün illeti olarak kabul edilmesi gerekmiyorsa bu, ümmetin

588 Menûn, a.g.e., s. 373. 589 Bkz. Necm, /28.

icmada hata ettiği demek olur. Bu da gerçek değildir. Bu gerçek olmayınca sebr eyleminden sonra geriye kalan vasfın illet olduğu anlaşılır ve onun gereğine göre hükmetmek zorunlu olur591.

Cüveynî buna ilave olarak şöyle diyor: “Eğer kıyas edenler, bir hükmün muallel olduğu konusunda söz birliğine varıp sonra illet olamayacak vasıfları geçersiz sayarak neticede geriye kalan vasfı illet olarak kabul ederlerse sebr yönteminin zanni bir illeti oluşturduğu ifadesinin herhangi bir sakıncası olmaz. Bunun dayanağı da makisun aleyh olan hükmün muallel olduğu konusundaki icmadır. İlletin mevcut vasıflardan hangisi olduğu sebr yoluyla belirlenmiştir592.

Ayrıca makisun aleyh olan nassın ifade ettiği hükmün muallel olduğu konusundaki icmaın varlığı, söz konusu hükmün muallel olduğunun kesin olduğunu bildirir ki bu ta’lilin temel dayanağıdır. Belirlenen vasfın illet olduğu ise zannidir. Zanna göre amel etmek vacip olduğu için onun mucebince amel etmek de vaciptir593.

4-Bu konuda ileri sürülen dördüncü görüşe göre sebr ve taksim yöntemiyle tespit edilen illet sadece nazir (tartışan) için hüccettir. Munazir (karşı görüşte olan) için hüccet değildir. Bu görüş sahiplerine göre, hükümde bulunan vasıfları tespit etmek, bunlardan uygun olmayanları geçersiz sayıp sona kalanı hükmün illeti olarak belirlemek zanna dayalı bir eylemdir. Zan ise sadece sahibini bağlar. Başkasını bağlamaz derler. Bu görüşlerini şuna dayandırırlar: İnsanların anlayışları farklıdır bazı önermeler kimisinin anlayışına göre doğru olurken başkasının anlayışına göre doğru olmayabilir. Durum böyle iken birisinin anlayış ve görüşü başkası için hüccet sayılmaz 594.

7. Değerlendirme

Konuya dair Usûlcülerin görüşlerini ve delillerini belirttikten sonra sebr ve taksim yönteminin herkes için hüccet olduğunu belirten Cumhurun görüşünü benimsediğimizi ifade ediyoruz. Zira;

a-İleri sürdükleri deliller muarızlarınkinden daha güçlü ve daha yeterli görünmektedir. Nitekim Kur’an’ı Kerim’in de bu yöntemi kimi zaman açık kimi zaman işaretle kullandığı olmuştur. Örneğin En’am suresinde şöyle buyurulmaktadır: “Dediler ki: Şu hayvanların karınlarında olanlar, yalnız erkeklerimize âittir, kadınlarımıza ise

591 Bkz. Menûn, a.g.e., II, 300. 592 Cüveynî, el-Burhan, II, 818-819. 593 Abdişşekur, a.g.e., II, 351. 594 Bkz. Abdişşekur, a.g.y.

haram kılınmıştır. Şayet (hayvanın karnındaki yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır. (Kendiliklerinden bu helal, bu haramdır diye eşyayı) vasıflandırmalarından ötürü, Allah onların cezasını verecektir. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”595

“Sekiz çift (hayvan yarattı): koyundan ve keçiden ikişer çift; de ki: O iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin. Deveden ve sığırdan ikişer (çift yarattı) De ki: iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah’ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz?”596.

Yukarıdaki âyetlerde Allah Teala’nın sebr ve taksim yöntemini, inkar edenlere karşı kullandığını görüyoruz. Bu yüzden Zerkeşî gibi bazı Usûlcülerin bu yöntemin her halükarda kati’lik ifade ettiğini belirttiklerine şahit oluyoruz597. Kuran’ın kullandığı bir yöntem mutlaka herkesi bağlar ve onun kabul edilir bir yöntem olduğunda şüphe yoktur.

Benzer Belgeler