• Sonuç bulunamadı

A. Sebep

3. Sebebin Kısımları

Sebebin daha iyi anlaşılabilmesi ve uygun bir şekilde değerlendirilebilmesi için farklı kullanımlarının ortaya konulması gerekir. Bu açıdan sebebi kısımlara ayırarak anlamaya çalışacağız.

a. Mükellefin Fiili Olup Olmaması Açısından

Sebeplerin hepsi aynı değildir. Bazı sebepler vardır ki, mükellefin fiilindendir; fakat bazı sebepler de mükellefin fiilinden değildir. İşte bu açıdan sebepler iki kısma ayrılır:

aa) Mükellefin fiili olmayıp onun gücü dışında gelişen sebepler

Şari böyle bir sebebi hükümlerin varlığı için bir alamet kılmıştır. Örneğin, güneşin zevali (batıya yönelmesi), öğle namazının vacib olmasına sebeptir. Malın nisap miktarına ulaşması zekatın sebebidir. Ramazan ayının girmesi orucun vacip olmasının sebebidir. Görüldüğü gibi bütün bunlar kulun bir müdahalesi olmaksızın oluşan zamana bağlı sebeplerdir.

ab) Mükelleften kaynaklanan fiiller olup onun gücü dahilinde oluşan sebepler

Bu bölümde Allah’ın hükümlerinin mükelleflerin fiilleriyle bağlantısı söz konusudur. Örneğin, alım-satım sözleşmesi malın mülkiyetinin kazanılması için bir sebeptir, nikah akdi cinsi münasebetin helal olması için bir sebeptir, bir malın kullanma hakkının doğması için kira sözleşmesi bir sebeptir. Bu sebepler de kulun isteği ve gücü dahilinde gelişen manevi sebeplerdir.

b. Hakikat ve Mecaz Açısından Sebep

Sebepler, mükellefin fiilinden olup olmaması açısından ayrıldığı gibi hakikat ve mecaz olması açısından da bir takım kısımlara ayrılır.

ba) Hakiki Sebep

138 Başoğlu Tuncay, Hicri Beşinci Asır Fıkıh Usûlü Eserlerinde İllet Tartışmaları, (Basılmamış

Doktora Tezi) İst. 2001, s.130.

Buna aynı zamanda ismen ve ma’nen sebeb denildiği gibi, mahza(sırf) sebep veya müheyya (hazırlanmış) sebep de denilmektedir 140. Böyle bir ismin verilmesinin nedeni, bu sebebin, müessir olmadan hükümlere ulaştıran yol olmasındandır141.

Hakiki sebep, illet manası taşımaksızın hükme götüren bir vasıtadır. Yani hükmün sübutu ve varlığı sebep vasıtasıyla değildir. Çünkü hüküm sebep üzerine değil de illet üzerine bina edilir. Füru fıkhında bu tarife binaen verilen birçok hüküm bulunmaktadır. Örneğin, herhangi bir yolda kuyu kazıp, oradan geçen birinin kazılan kuyuya düşüp ölmesine sebebiyet veren kimseye diyet ödetilmez. Bu kuyuyu kazan, ölenin birinci dereceden yakını olması halinde varis olması engellenmez. Çünkü diyet ve mirastan mahrumiyet ancak mübaşir bir öldürme gerçekleştirdiği zaman uygulanır. Diğer bir ifade ile bu ceza ancak kasıtlı katil için geçerlidir. Kuyu kazanın fiille olan ilişkisi kuyuyu kazma anındadır. Sonrasına uzanmaz. Çünkü kazma işlemi, kuyuya düşen insanın düşmesinden önce bitmiştir. Düşen kişiyle ilişkili olan durum ise kuyunun derinliğidir142. Diğer bir örnek de şöyledir; bir şahsın, yol göstermesiyle bir malı çalan, hırsızlık fiilinin faili kabul edilir. Hırsıza, çalma fiilini yapmaya delalet eden şahıs ise, sebeb/mütesebbibdir. Çünkü o hırsıza yol göstermiş, aracı olmuştur. Hırsızlık cezası, hırsızlık yapan şahsa verilir. Mütesebbibe ise, hırsızlık cezası verilmez143.

bb) Mecazi Sebep

Buna “ismen sebep” denildiği gibi, sureten sebep de144 denilmektedir. Bu gelecekte hükme kavuşturan bir sebeptir. Keffaret gerektiren yemin buna örnek verilebilir. Bir şahıs, “Vallahi ben falanla görüşmem” deyip sonradan onunla görüşürse yemin kefareti gerekir. Kefaret bir hükümdür. Yemin de bu hükme bir mecazi sebep kabul edilmiştir. Kefaret, yemini bozma sebebiyle değil, yemin sebebiyle vacib olur. Çünkü yemin sebeptir.

Gazâlî bu sebep türünü, yani mecazi sebebi, vasfı bulunmayan illetin ‘sebep’ olarak değerlendirmesi babında ele almasına145 rağmen aynı örnekle aynı değerlendirmede bulunmuştur.

140 Serahsî, a.g.e., II, 304; Kefevî, a.g.e., s.504 141 Kefevî, a.g.y.

142 Suyûtî, Celaluddin, Abdurrahman b. Ebubekr, el-Eşbâh ve’n-Nezair, (Thk. Muhammed el-

Mu’tasim billah el-Bağdadi), Beyrut ts., s.179

143 Serahsî, a.g.e., II,307; İzmirî, a.g.e., II,407 144 Serahsî, a.g.e., II,304

bc) Manen İllet Olan Sebep

Gazâlî, manevi illeti “vasfı bulunmayan illetin sebeb olarak isimlendirilmesi” bölümü altında değerlendirmektedir146. Serahsi ve Pezdevi de bu tür ile ilgili misalleri “illet türlerinden sebebe benzeyen illet” babında yer vermişlerdir147. Bu sebep, illet olmaksızın bizzat hükmü vacip kılar. Usûlculerin ihtilafa düştükleri en hassas sebep çeşidi budur. Çünkü bu bölüm ilk etapta sebep olarak başlayıp sonuçta illete dönüşmektedir. Örneğin, nisap miktarında bir mala sahip olmak bir yılın tamamlanması (havl) kaydı olmaksızın, zekat sebebidir. Fakat sadece bununla zekat vacip olmaz. Zekatın vacip olması için nisabın üzerinden bir yıl (havl) geçmesi gerekir. Nisaba malik olmak ‘sebep’tir, nisabın üzerinden bir yıl geçmesi (havl) ise ‘şart’tır. Sonuçta bu ikisinin bir araya gelmesiyle “sebep” illet olur148. Fakihler bu anlamdaki sebep ile, hükmü kendisine izafe etmenin güzel düştüğü şeyi kastetmişlerdir.

bd) İllet Şüphesi Bulunan Sebep

Meydana gelen bir hadisenin sebep veya illet üzerine bina edilmesi mümkün olmakla beraber, hadisenin illet üzerine değil de sebep üzerine bina edilmesi daha uygun ve elverişli olması durumuna “illet şüphesi bulunan sebep” denilmiştir. Örneğin, caddede kazılan kuyuya bir hayvan düşüp telef olursa, ölen hayvanın tazmini kuyuyu kazana ait olur. Çünkü şahsın kuyuyu kazması, hayvanın ölümüne sebep olmuştur. Bu ölümün asıl illeti ise yer çekimi ve düşen hayvanın ağırlığıdır. Şayet ağırlık olmasaydı, bu kuyuya düşmezdi. Ancak ölüm hükmü, bu ağırlığa ve yer çekimine nispet edilemez. Dolayısıyla hükmün, ağırlık illeti üzerine değil, kuyu kazma sebebi üzerine bina edilmesi daha uygundur.

be) İllet Hükmünde Olan Sebep

Buna mucip sebep denildiği gibi, illet manasında olan sebep veya illetin illeti olan sebep de denilmektedir149. Burada hüküm, sebep hükmünde olan bir illet vasıtasıyla vacip olmaktadır. Ayrıca hükmü gerektiren illet, sebep vasıtasıyla meydana geldiği için fiilin sonucu sebebe izafe edilir. Örneğin, sürüler genellikle sahibinin istediği yerlerde otlar. Ona bağlı olarak hareket eder. Fakat bir sürü başkasına ait olan bir malı telef ettiği zaman, sürünün fiili gerçek illet olur. Hayvanı süren şahıs ise buna

146 Gazâlî, a.g.e., I, 136

147 Bkz. Serahsî, a.g.e., II, 315; Pezdevî, a.g.e., IV, 278 148 Gazâlî, el-Mustasfâ, I, 136-137

sebebiyet veren sebeptir. Fakat bu illetin sonucu, şahsa nispet edilir. Çünkü hayvan, kendi isteğiyle değil, sahibinin istediği yerlerde yürüyüp otlamaktadır. Anılan sebep illet hükmünde kabul edilir. Çünkü bu sebep gerçekte illetin illetidir. Bu ve benzeri durumlarda illet, hükmün izafe edilmesine uygun değilse, illetin illetine izafe edilir. Fakat doğrudan fiili gerçekleştirme sonucu verilen cezalar buna dahil değildir. Kısas, verasetten mahrum bırakılma ve sairede olduğu gibi150.

Burada konunun özünü oluşturan bir hususun altını çizmek gereği hasıl oldu. Ta’lil nazariyesinde illet zat olmayıp, zatın sıfatıdır. Sebep ise bir zattır, yani örneğin iplik gibi vasıtadır. İslami/dini perspektife göre zatlar “gerçekte fail ancak Allah’tır” ilkesince kendiliklerinden etki etmezler. Bu sebepten dolayı Meselâ Cüveynî’nin tesir edici olan illetlerin zat olmadığı sadece manalar (sıfat) olduğu hususuna özenle dikkat çektiğini görürüz.

Benzer Belgeler