• Sonuç bulunamadı

SEÇMEN DAVRANIŞLARININ PARA VE MALİYE POLİTİKASI İLE İLİŞKİSİ

EKONOMİ POLİTİKALARI VE SEÇMEN DAVRANIŞLARI 1

4. SEÇMEN DAVRANIŞLARININ PARA VE MALİYE POLİTİKASI İLE İLİŞKİSİ

Vergiler günümüzde olduğu kadar çok eski tarihlerde bile hükümetlerin ya da padişahların yani halkı yönetenlerin sıklıkla başvurduğu bir kaynak haline gelmiştir. Gerek dikta rejiminin hâkim olduğu dönemlerde gerekse günümüzde demokrasi rejimini benimsemiş toplumda olsun vergiler, yönetilenler ile yönetenler arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir araçtır.

Diktatörlükle yönetilen eski toplumlarda halk, padişah vb. gibi yöneticilerin uyguladığı kamu politikalarına yönelik rahatsızlıklarını

isyan çıkartma suretiyle dile getirmişlerdir. Demokrasiden uzak toplumlar istenmeyen politikalara karşı tepkilerini ayaklanmalar çıkartarak belli etmişler. Tarihte bu duruma en güzel örnek halkın ayaklanmalar yoluyla ağır vergi yükünden kurtulmaya çalıştığı vergi isyanlarıdır. Oysaki çoğu ülkede demokrasinin egemen olduğu günümüz dünyasında halk tepkilerini ve rahatsızlıklarını seçimler aracılığıyla ortaya koyabilmektedir. Bireyler bir bakıma kendilerini en iyi yönetecek kişiyi seçmekle beraber aslında kendilerine uygun olan vergi ve harcama politikasını seçebilmektedir.

1773 yılında Amerika’nın kuzey kolonileri arasında yer alan Boston Bölgesi’nde başlatılan protestolarda ‘Temsilsiz Vergi Olmaz’ sloganıyla temsil talebi artmıştır. Esasen koloniler İngiliz meclisinde temsil edilmedikleri ve İngiliz vatandaşı olarak görülmedikleri halde İngiliz hükümetine vergilerini ödemişlerdir (Daude ve Melguizo, 2010).

Demokrasi ile yönetilen toplumlarda bireyler ayrıca seçmen rolünde de oldukları için mal ve hizmet talep miktarlarını siyasal süreçte karar alma ve temsil aracığıyla tercihlerini bildirme mecburiyetindedir. Talep edilen mal gibi verilen hizmetin maliyeti de demokratik temsil ve seçimlerle ödeme durumuna göre halktan toplanan vergilerle karşılanmaktadır (Sakal, 1998: 212).

Hükümetin aldığı kararlar bir pastayı oluşturuyor ise, bu pastanın bir dilimi de kamu harcamaları ve vergilere yönelik ayrılmıştır. Hükümeti oluşturan siyasal güce oy vermiş bulunan vergi mükelleflerinin vergi

ile ilgili kararlara uyum sağlaması, oyunu o partiye vermemiş ya da oy hakkını kullanmamış kimselere göre daha kolay olur. Zira psikolojik yönden destek verdiği partinin programlarının iyi bilmesi ve savunması doğal beklenilen bir sonuçtur. Benzer biçimde, iktidarda bulunan siyasi partiye destek vermeyen mükellefler, muhalefetinde yönlendirmesi ile iktidarın aldığı kararlara genelde tepki gösterme eğilimindedir. Siyasal iktidarın halk tarafından benimsenmesi vergiye karşı sergilenen tavrın şiddetini belirme açısından da ayrıca önem teşkil eder (Tosuner ve Demir, 2009: 6).

Vergiler eski bir sınıflandırma şekli olarak dolaylı ve dolaysız olmak üzere iki şekilde tasnif edilir. Dolaysız vergiler yansıtılmayan kanuni yükümlüsü üzerine kalan vergiler olduğu için büyük oranda vergi yükünün tekrardan paylaştırılmasına imkân tanıması ile birlikte, dolaylı vergilerde ise vergi yükünün başkasına aktarılabilmesinden dolayı artan oranlılığın pratiğe dökülüp uygulanması imkânsız görülmektedir. Bu yüzden seçmenler açısından daha iç açıcı olan ve vergi yükünün tekrardan bölüştürülmesi seçim araç ve gereci olarak kullanıldığı ülkede dolaysız vergiler daha çok popüler olmuştur. O zaman yüksek gelir vergilerinin uygulanması vergi oranlarının gün yüzüne çıkmasına sebep olabilir (GİB,2014:9).

Partileri vergilendirme davranışı konusunda frenleyen en önemli unsur seçim veya seçim beklentisidir ve seçimlerin tabiatında ise en önemlisi muhalefet partinin yani alternatif çözüm önerilerinin var olmasıdır. Partiler halkın çoğunluğunun desteğini arkalarına alarak oylarını arttırmak isterler ve vergi oranlarını oy maksimizasyonu

yönünde ayarlama mecburiyetindedirler. Seçmenler vergi politikalarını hoşuna gitmedikleri ve uygun görmedikleri partileri seçimler vasıtasıyla iktidardan uzaklaştırarak alternatif çözüm önerileri olan politikalara yani muhalefet partiye lehine oylarını kullanabilirler. Bu yüzden partilerin vergi davranışlarını kısıtlayan mühim bir unsur da muhalefet partinin varlığı ve muhalefet partinin kazanma ihtimalinin büyüklüğü olabilmektedir. Etkili, ciddi ve güçlü bir muhalefet partiyle karşı karşıya gelmeyen iktidardaki parti ekonomik ve mali değişkenleri etkilemek için çok rahat davranışlar sergileyebilir (Berksoy ve Demir, 2004: 526).

Vergi ile ilgili başlıca ekonomik kısıtlamalar Laffer eğrisinden elde edilen sonuçlarla açıklanmaktadır. Laffer eğrisi kurumsal ve siyasi herhangi bir kısıtlama söz konusu olmasa bile oy maksimizasyonu için rasyonel davranan partilerin vergilemeden ötürü ortaya çıkan refah kayıpları sebebiyle Laffer eğrisinin azalma gösteren tarafında değil de artış gösteren tarafta yer alacaklarını, eşit vergi geliri sağlayan düşük ve yüksek orandan düşük olanı seçeceklerini veya vergi oranlarını en çok vergi gelirindeki marjinal artışın sıfır denge noktasına gelene kadar artırarak devam edeceğini ileri sürmüştür. Ancak bu görüş eksik bilgi ve aksak rekabet sebebiyle partilerin vergi davranışı üzerinde yeterli baskı kurulamaya bilinmektedir. Bu yüzden ekonomik, mali ve hukuki yapıda partilerin vergi davranışlarını kısıtlayan bazı kurumsal yönetim düzenlemelere yer verilmektedir. Bu düzenlemeler keyfi yapılan vergi artışlarını engellediğini ifade edilebilir (Berksoy ve Demir, 2004: 525).

Makroekonomik araçlar ve amaçlar için yapılan bazı çalışmalara göre iktidar seçim dönemlerinde seçmeni etkileyici tutumlar sergilerken kamu harcamaları, vergiler, transferler, faizler ve para arzı artışı gibi politika araçlarından yararlanmaktadır. Ekonomiyi makroekonomik amaçlardan (enflasyon, büyüme vb.) ziyade makroekonomik araçlardan yararlanarak manipüle etmek daha kolay olabilir. Seçim öncesinde iktidarın siyasal karar verme sürecini etkilemek genişletici politikalar uygulaması yani bütçe açığının, kamu harcamalarının ve para arzının arttığı ve senyoraj gelirinin seçim sonrası dönemde arttığı sonucuna ulaşılmıştır (Sezgin, 2005: 134-135).

Merkez bankasının bağımsızlığının önemine değinen ekonomistlere göre, bilhassa sanayileşmemiş ekonomilerde sermaye yetersiz olması ve etkin kaynak kullanımı sağlanamaması gibi sebeplerden ötürü, iktidarların kaynak gereksinimini emisyonla karşılamalarını ve bu yolla bütçe açıklarının finanse edilmesini engellemek için merkez bankası para politikası yürütürken siyasi yapıdan bağımsız olması gerekmektedir. Yoksa bütçe açıklarının finansmanını sağlamaya yönelik devamlı para basılması ekonomide enflasyona yol açar ve bu bütçe açıklarını kontrol altında tutulmadan enflasyonla mücadelede olumlu sonuç alınmayabilir. Lakin Friedman gibi bu yaklaşıma tepki gösteren bazı ekonomistler, merkez bankasının siyasi mercilerce denetlenmesinin gerekli olduğu görüşünü savunurlar. Bu görüşe göre halk ekonomide yaşanan sorunlardan ötürü oylamayla görev başına getirdiği iktidarı sorumlu tuttuğuna göre iktidarın para politikası

konusunda kısıtlanmaması tam tersine daha fazla yetki verilmesi gerekmektedir (Yalta, 2011: 206-207).

Seçim öncesi dönemde belirsizliğe karşı değişkenlik gösteren para talebine uyum sağlamak için merkez bankası makroekonomik etmenleri dengede tutmaya çalışır. Seçimlerde merkez bankasının para politikalarına yoğun şekilde müdahale etmesi halk tarafından desteğin devamlılığı için hükümete yapılan bir siyasi jest niteliğinde olabilmektedir.

5. DIŞ TİCARET POLİTİKASININ SEÇMEN DAVRANIŞINA