• Sonuç bulunamadı

SEÇMEN DAVRANIŞINI AÇIKLAMAYA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR

EKONOMİ POLİTİKALARI VE SEÇMEN DAVRANIŞLARI 1

3. SEÇMEN DAVRANIŞINI AÇIKLAMAYA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR

3.1. Sosyolojik (Columbia) Model

Sosyoloji bilimi toplumsal yaşamın oluşumunu, koşullarını, işleyişini ve gelişimini ya da toplumun içinde var olan siyasal olay ve olguları inceler. Kısaca bireylerin toplumsal yaşamlarının, grupların ve toplumların objektif bir bütünlük içerisinde inceleyen bilim dalıdır. İnsanın birey olarak her türlü gösterdiği davranışında meydana getirdikleri gruplaşmalar, birbirleriyle kurdukları münasebetler gibi yaşadığı toplum dünyasına ait eğilimlerden etkilenmemesi söz konusu olamaz. Seçmen davranışlarını sosyal yönüyle ele alarak açıklamaya çalışan sosyolojik modelin hareket noktası, seçmenlerin yaşadığı toplumun etkisi altında kaldığını düşünmeleridir.

Seçmen tercihini sosyolojik bakımdan değerlendirenler, seçmeni, toplumda psikolojik baskı altında olan bireyler olarak ele almamakta ortak menfaatlere sahip üyelerden oluşan sosyal grup ve partiler olarak ele alınmaktadırlar (Gülmen,1979: 46). Columbia ekolü olarak da bilinen bu yaklaşım, Amerika’da 1940’larda başlayan Columbia Üniversitesi’ndeki bir grup araştırmacı tarafından yapılan saha çalışmalarından elde edilen bilgilere göre şekil almıştır. Bireyler oy

verme davranışında bulunurken değişmez kimliklerinden yararlandıklarını, partilerin oy tabanlarının sınıfsal farklılığı yansıttığını ve oy kullanırken sınıf temelli bir davranış sergilediklerini ileri sürmüşlerdir (Akgün, 2000: 77).

Sosyolojik yaklaşım, ’niçin oy veriyor veya niçin oy vermiyorlar’ sorusuna yanıt aramaktadır. Yaklaşıma göre bireylerin oy kullanırken tutum ve değer sistemleri etkin olmamakta dini inançlar, aile, cinsiyet, sınıf farklılıkları, eğitim, yaşanılan coğrafi mekân, mensup olunan grup ve parti tercihi gibi toplumsal bölünmüşlükler seçmenlerin siyasi eğilimlerinin şekillenmesini sağlar. Yaklaşımın temeli bireylere değil gruplara dayanmaktadır. Bu nedenle sosyolojik yaklaşım bireysel temellere dayandırılmasına karşı çıkarak grup temellerini esas almaktadır. Örneğin; aynı işyerinde çalışanlar, devamlı birlikte dolaşan arkadaş grupları, aynı yörede yaşayan insan toplulukları büyük çoğunlukla homojen bir duruş sergilerler (Özer ve Meder, 2008: 35).

Grupların önemli varsayımlarından bir tanesi de kendilerine has kurallar oluşturmaları ve bu kuralları benimsemeyip riayet etmedikleri takdirde üyelerini farklı şekilde yasal yaptırım uygulayarak cezalandırabilmeleridir. Bu sebeple kişi oy verme davranışında bulunurken grup kurallarına ters gitmemek ve belirtilen cezai yaptırımlarla karşı karşıya gelmek istenmemektedir. Bu durum sosyolojik yaklaşımın önemli hipotezlerinden birini oluşturmakta ve bu hipotezin genellemesi de ‘niçin ‘sorusuna yanıt olmaktadır (Polat, 2010: 17). Seçmenlerin siyasal tercihlerini belirlerken ideoloji veya

adayların sahip olduğu nitelikler doğrudan doğruya etkili olmadığıdır. Seçmenlerin siyasal eğilimleri ve tercihleri sosyal gruplara olan üyelikleri ve bağımlılıkları oluşturmakta ve seçimler aracılığıyla kullandığı oylar ise değişmez kimliklerini doğrular niteliktedir (Çeçen, 2009: 36-37).

Sosyolojik yaklaşıma göre siyasi tercihlerinin belirleme de aile faktörü de etkilidir. Mesela; eşler siyasal tercihlerini belirlerken birbirlerini etkilemekte, çocuklar ise anne ve babanın siyasal tercihlerinin etkisi altında kalmaktadır. Buradan hareketle yaklaşımda ekonomik sorunlar seçmen davranışlarını doğrudan etkilememektedir.

Bu yaklaşım parti sistemlerini sabit veri kabul ettiğinden dolayı zaman içerisinde parti sisteminde meydana gelen değişimler, oy dalgalanmalarını açıklama da ve kuramsal esneklikten uzak olduğundan dolayı eleştirilere maruz kalmıştır (Akgün, 2002: 26).

3.2. Parti ile Özdeşleşme (Sosyo Psikolojik Model)

Parti ile özdeşleşme modeli olarak da literatürde yer alan sosyo-psikolojik yaklaşım, bireylerin benimsediği parti ile arasında psikolojik bir bağımlılık bulunduğuna vurgu yapar. Futbolda birey desteklediği takıma nasıl tutkuyla bağlıysa yani fanatik anlamda, birey kendini o partiye aynı şekilde bağımlı hisseder ve kendini artık o partinin taraftarı olarak ilan eder (Özer ve Meder, 2008: 32).

Anket çalışmalarının artmasıyla birlikte bireysel düzeyde tespit edilen bulgulardaki artış bu yaklaşımın literatürdeki ağırlığını arttırmıştır. Sosyo-psikolojik yaklaşımda grupların aksine bireyler ön plandadır. Bu yaklaşımda bireylerin toplumsallaşma sürecinde edindiği siyasal tutum, davranış ve değer sistemleri, ideolojik eğilimler, parti tercihlerinde çevre ve aile faktörünün etkinlik oranının yüksek olduğunu ileri sürerler (Akgün, 2000: 78). Bireylerin siyasal tercihlerini belirlerken ön planda tuttuğu faktörler ile ailelerini siyasi tercihleri belirlerken önemsediği faktörler arasında bir paralellik söz konusudur.

Michigan ekolü literatüre parti kimliği kavramını kazandırmıştır. Bu kavrama göre çocukluğundan başlayarak yetiştiği çevrenin etkisiyle bir partiye karşı sevgi bağı kurulmaya başlar. Bu bağ yavaş yavaş güçlenerek yaşamları boyunca devam eder. Seçmenler yaşadığı dönemle ilgili herhangi bir bilgi sahibi olmasalar dahi parti kimliği yardımıyla kendini yakın hissettiği partinin yorumlarıyla bilinçlerini açarak dış dünyayı algılamaya ve anlamlandırmaya çalışırlar.

Seçmenler enflasyon, işsizlik, adayın kötü olması, kriz ve ekonomik çöküntü dönemlerinde başka bir partiye oy verseler dahi bir sonraki seçimlerde psikolojik bağımlısı olduğu eski partilerine geri dönerler.

Bu yaklaşım Amerika’da 1970’li yıllardan sonra her geçen yıl seçmenler kendilerini herhangi bir partiye karşı yakınlık duymadıklarını ve bağımsız hareket ettiklerini dile getirmelerine karşı yaklaşım tartışma konusu olmuştur (Akgün, 2000: 78). Kendisi ile

herhangi bir parti arasında bağ kuramayan bireyler için bu model yoksul kalmış ve siyasal eğilim ve tercihlerin etkilendiği başka unsurlar olabileceği düşünülmüştür.

3.3. Geriye Dönük Oy Verme Modeli

Bu yaklaşım iktisatta yaygın bir biçimde kullanılan tüketici ve birey davranışlarının rasyonel olmasından yola çıkarak seçmen davranışını açıklamaya çalışır. Bilindiği üzere ekonomi biliminin temel hipotezlerinden birini oluşturan, tüketici ve bireylerin rasyonel davrandıkları anlayışı onların ekonomik hayattaki davranışlarını gözler önüne serer. Seçmenlerin faydalarını en yüksek düzeye çıkaracaklarını maliyetlerini en düşük düzeye indirgeyeceği biçiminde davrandıklarını varsayımıyla hareket eder (Teyyare ve Avcı, 2016: 53).

Seçmen davranışını ekonomik yönden ele almaya çalışanlar bu yaklaşımın temelini seçmenlerin amaç ve menfaatlerini çok iyi bildiğini düşünürler. Bu doğrultuda maksimum hizmette bulunacak aday ve siyasi partileri belirleyebilme bunun neticesinde en uygun aday veya partilere oyunu verme davranışının yönünü oluşturur. Sosyo-psikolojik yaklaşımın esas aldığı partiye bağımlılık ilkesiyle bireyin gözü bağlı bir şekilde bulunduğu oy verme davranışını reddeden rasyonel tercih yaklaşımına göre herhangi bir siyasi partinin hatırını hoş tutmak için oy verilmemektedir. Ailesinin ve yaşadığı çevrenin etkisi altında olmayan bireyin sadece kendi siyasal

menfaatlerini gözeterek oy kullandığını ileri sürmüştür (Özer ve Meder, 2008: 33).

Rasyonel seçmen hipotezine dayanan ekonomik yaklaşımda, vatandaşlar genelde seçimlerde oy vermeyi ihtiyaçlarını karşılamak ve amaçlarını gerçekleştirmek için kullanırlar. Buradan hareketle seçmenlerin amacı fayda maksimizasyonu olduğunu iddia eder. Eğer oyunu verdiği parti ihtiyaçlarını karşılamada ve amaçlarını gerçekleştirme de yoksul kalırsa, seçmen önümüzdeki seçimlerde oyunun rengini kolaylıkla değiştirebilir. Bu yönüyle bu yaklaşıma ‘geriye dönük oy verme’ teorisi denilebilir. Bu yaklaşımda seçmenler hükümeti oluşturan siyasi partilerin ekonomik performanslarını ve pratiklerini değerlendirirken bir taraftan da kendi içinde bulunduğu ekonomik dalgaları da dikkate alır. Bireyler için burada üzerinde durduğu önemli nokta, iktidarın nasıl bir politika uyguladığından daha çok politikaların ortaya koyduğu net sonuçlardır. Seçmenler genelde ekonominin istikrarlı bir şekilde (güven ve refah seviyesinin yüksek olması) başarılı işleyişinde hükümetin başında bulunan partiyi ödüllendirirken ekonominin darboğaza girdiği ve istikrarsızlığın olduğu durumlarda ise cezalandırdığı kabul edilir (Akgün, 2002: 27). Yaklaşımın kurucusu kabul edilen Downs’a göre seçmenler siyasal tercihlerinin rengini belirlerken partinin istikrarlı faaliyetlerini, hizmet akışını, uyguladığı ekonomi politikalarını ve parti liderlerini göz önünde bulundurur. Seçmenin menfaatleri herhangi bir partiyle homojenleştiyse o partiyi tutabilir lakin menfaatleri özdeşleşmediyse oyunu vermekten kaçınabilir (Özer ve Meder, 2008: 34). Yaklaşımdan

çıkarılacak ana düşünce seçmen hislerini ve duygularını bir kenara bırakarak aklı ve mantığıyla hareket ederek çıkarlarına hizmet edecek tercihini yapar. Oy verirken ne yetiştiği çevrenin davranışlardan ne büyüdüğü ailesinin baskılarından ne de partilerin ideolojik eğilimlerinden etkilenir. Partinin uyguladığı politikalar çıkarlarına uygun olduğunu onaylayan birey o partiye oy vermekten kaçınmamaktadır. Aynı biçimde ülke ekonomisinin gidişatını bir önceki yıla göre inceleyen seçmen, pozitif ve negatif sonuçlara göre oyunu kullanır.

Bu yaklaşımda iktisadi olaylar oy vermede etkili olduğu kabul edilmekle birlikte fayda ve amaç tanımlamasında somut çıkarlarla sınırlanması ve iktisadi etkenlerin haricinde etkileri ve politikalarda önemli olan simgesel değerler hesaba katılmamasından dolayı eleştirilere uğramıştır (Akgün, 2002: 27).

4. SEÇMEN DAVRANIŞLARININ PARA VE MALİYE