• Sonuç bulunamadı

1.2. DOĞU’DA VE BATI’DA MÛSİKÎ HÂMÎLİĞİ

1.2.3. Batı Medeniyetinde Mûsikînin Himâyesi

1.2.3.2. Saray

Müzik hâmîliğinin kiliseden çıkıp seküler alana geçmesi üst sınıfın müziği bir zevk ve eğlence vasıtası olarak keşfedip yakınlarında tutmak istemeleriyle başlamış oldu. Doğu saraylarında olduğu gibi Batı’da da kralın çevresinde gerek eğlence için gerekse meşrûiyet tesis etme aracı olarak müzik ve müzisyenler yer almıştır. Fakat Batılı hükümdarların müzik patronajında Doğudakiler kadar başrolde olmadıkları, istisnalar olmakla birlikte saray çevresindeki ileri gelenlere ve aristokrat sınıfına göre arka planda kaldıkları peşinen söylenebilir.

Sarayın müzisyenleri niçin desteklediği sorusu, yukarıda Doğu sarayları için yapılan mütâlaalarla benzer cevaplar taşır: yüksek bir zevk ya da basit bir eğlence, prestij sâhibi olma, muhalif fikirlerden korunma, vb. Yine bu noktada patronajın müzik üzerinde yönlendirici etkileri olduğu hatırlatılmalıdır. XVI. yüzyılın ilk yarısında Fransa kraliyetinin himâyesindeki müzisyenlerle, aynı dönemde saray dışında birkaç farklı hâmî tarafından desteklenen bestecilerin eserlerinin mukâyese edildiği Brobeck’in çalışmasında bu farklılık açıkça tespit edilmiştir. Kralın maiyetindeki besteciler

40

tarafından yapılan eserlerde hâmînin zevkine ve yönlendirmesine göre belirli formların ağırlıkta olduğu ve saray dışında bestelenenlere göre bu eserlerin benzer motifleri tekrar edecek şekilde yazıldığı gözlemlenmiştir.114

Meselâ Johann Sebastian Bach (ö. 1750) müzik kariyerinin hatırı sayılır bir kısmını kilise müziği üzerine yoğunlaşarak geçirmiş ve geçimini de bu kurum çatısı altında çalışarak sağlamıştır. Ancak 1730’lu yıllara gelindiğinde Leipzig’de iki büyük kilisenin müzik direktörlüğünü yürütmekte olan Bach, idâreyle yaşadığı anlaşmazlıklar neticesinde kendine farklı kapılar aramaya başlamıştır. 1732’de ölen Kral II. August’un ardından, güzel sanatlara ve müziğe karşı ilgili olan veliaht Friedrich’in başa geçecek olmasını Bach fırsata çevirmek istemiştir. Yeni besteleyeceği eserini krala ithaf ederek “saray besteciliği” ünvanı kazanmayı amaçlamıştır. Bu niyetini yazdığı övgü dolu mektupta açıkça dile getirse de, ancak uzun teşebbüslerin ardından üç yıl sonra muvaffak olabilmiştir.115

Yine Bach’ın kişisel kariyeri için olduğu kadar patronaj kavramı açısından da değerli olan, onun son on yılı içerisinde birçoğunu belirli bir sipariş olmadan yaptığı ve diğer yapıtları arasından sıyrılan eserleridir. Bu besteler, kilise ve kraliyet himâyesinde çalışan Bach’ın bu bağlılıkları dışında yaptığı eserler olduğundan özel bir anlam taşımaktadır.116

III. Selim ve II. Mahmud’un çağdaşları sayılabilecek Avrupalı hükümdarlar, Aydınlanma hareketinden etkilenmiş isimlerdi. Aydınlanmacı mutlakiyetçilerin genel özellikleri arasında bilim ve sanatı desteklemek önemli bir yer tutmaktadır. Bu devrin öne çıkan isimlerinden, yetenekli bir besteci ve flütçü olan Prusya hükümdarı II. Frederick (1740-1786) mûsikî hâmîliği açısından sıra dışı bir örnektir. Opera binası inşa ettirmesi ve destekleriyle bestecilere imkân sağlaması gibi hususlar aynı konumdaki diğer patronlarda da rastlanan durumlardır. Ancak Büyük Frederick’i farklı kılan sanatçıların üzerinde kurduğu tahakkümdür. Müzisyenlerin bestelerini, opera yazarlarının temalarını belirlemiş ve hatta bazen memnun kalmadığında kendisi eklemeler yapmıştır. Operanın sahnelenmesinde oyuncu seçiminden dekor ve kostüm tasarımlarına kadar tüm detayları bizzat belirlemiştir. Sanatsal diktatörlük olarak

114

John Brobeck, “Musical Patronage in the Royal Chapel of France under Francis I (r. 1515-1547)”,

Journal of the American Musicological Society, vol. 48, no. 2, Summer, 1995, s. 235-236. 115 Aydın Büke, Bach, Yaşamı ve Eserleri, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001, s. 142-146. 116 Büke, s. 160.

41

tanımlanabilecek bu tutum himâye tarihi açısından istisnaî olmakla beraber oldukça mühimdir.117

Kendisi de bir oyunyazarı olan İsveç kralı III. Gustav (1771-1792) sahne sanatları ve operaya önemli destek sağlamış bir sanat patronudur. İsveç Kraliyet Operası’nı kurmuş ve bugün “Gustavian Opera” olarak anılan dönemin öncüsü olmuştur.118

III. Selim’in tahtta olduğu 1792’de imzalanan Yaş Antlaşması’yla Kırım’ı Rus topraklarına katan Çariçe Büyük Katerina (1762-1796) Rusya’nın altın çağını yaşatmıştır. Bugün dünyanın en önemli müzelerinden St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi’nin kuruluşunu gerçekleştiren Katerina, onlarca libretto kaleme almış ve bunların bestelenme sürecini bizzat takip ve himâye etmiştir.119

Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph (1765-1790) çağdaşı olan diğer Aydınlanma çağı kralları gibi sanatsever bir hâmîdir. Alman kültürünün sıkı bir savunucusu olan Joseph, özellikle o dönemin revaçta olan İtalyan operalarına karşı Alman opera ekolünün oluşması için çaba sarfetmiş, Salieri, Mozart ve Beethoven gibi ünlü isimlere onlarca sipariş vermiştir.120

1787-1791 Osmanlı-Avusturya Savaşı aynı zamanda Rusya ile de savaş hâlinde olan Osmanlı için iki cephede sürdürülen çetin bir mücadele dönemidir. Ancak diğer tarafta Fransız İhtilâli’nin patlak vermesiyle ortaya çıkan Fransız askerî tehdidi ve olası milliyetçi ayaklanmalar, Avusturya tarafını düşük kazançla savaştan çekilmeye zorlamıştır. Avusturya için de ağır sonuçlar doğuran bu savaş, II. Joseph’in aydınlanmacı reform politikalarına ihânet ettiği şeklinde yorumlanmış ve ekonomik çöküşün yol açtığı sosyal bir bunalım yaşanmıştır. Bu durum Viyana’nın aktif müzik hayatını doğrudan etkilemiştir. Ekmek fiyatlarının ikiye katlandığı, halkın fırınları yağmaladığı bir tabloda opera kumpanyalarının kapanması, salon konserlerinin bitme noktasına gelmesi beklenilen bir sonuçtur. Öyle ki hükümdarın ve soyluların Viyana’yı

117

Ernest Eugene Helm, The Musical Patronage of Frederick The Great, Doktora Tezi, North Texas State College, 1958, s. 101-121.

118 Geniş bilgi için bkz. Gustavian Opera: An Interdisciplinary Reader in Swedish Opera, Dance and Theatre, 1771-1809, (ed. Inger Mattsson), Royal Swedish Academy of Music, Uppsala 1991.

119

Gerald Seaman, “Catherine the Great and Musical Enlightenment”, New Zealand Slavonic Journal, 2003, s. 129-131.

120 William Baumol, Hilda Baumol, “On the Economics of Musical Composition in Mozart’s Vienna”, Journal of Cultural Economics, no. 18, 1994, s. 172-173.

42

terk etmesi üzerine gelirleri sıkıntılı hâle gelen Mozart için 1789-1790 yılları defalarca borç almak zorunda kaldığı ve alım gücünün düştüğü bir dönemdir. Anlaşılan o ki II. Joseph, Mozart’ı Viyana’da tutmak istemiş ancak bunu mümkün olan en düşük maliyetle gerçekleştirmeye çalışmıştır. Zira Mozart’a verilen görev ve aldığı maaş o derece yüksek değildir.121

Mozart’ın Viyana’da geçirdiği son on yılı aynı zamanda patronajın iktidarın ve soyluların elinden çıkıp daha geniş kitlelere ve pazara açıldığı devre tesadüf eder. Baumol’un ifâdesine göre Mozart, besteci ve icrâcıların eserlerinin birer ticârî mal gibi alınır-satılır hâle geldiği bu dönemin Viyana’daki öncülerinden olmuştur. Besteci ve piyano virtüözü olarak yeteneklerini maddî getirisi ya da kariyeri için kullanan Mozart, bunun dışında ticârî bir sonuç doğurmayacak çok az beste yapmıştır.122

Krallık bünyesinde uzun yıllar hizmet etmiş önemli müzisyenlerden biri de Antonio Salieri’dir (ö. 1825). 16 yaşında II. Joseph’in himâyesine girmiş ve 1790’da kralın vefatına kadar hizmetinde kalmıştır. Esâsen bu duruma, o devir için oldukça popüler olan İtalyan müzisyenler arasında nâdiren rastlanılır. Zira Salieri’yle çağdaş İtalyan besteciler başta Rusya olmak üzere farklı Avrupa ülkelerinde itibar görüyor ve patronaj imkânı buldukça seyahat ediyorlardı. Salieri ismi genelde Mozart ile yaşadıkları yoğun rekabetle anılır. Mozart bütün çabalarına rağmen hiç bir zaman Salieri kadar saray patronajı altında olamamıştır. Hatta babası Leopold’a yazdığı bir mektupta imparatorun Salieri dışında kimseye önem vermediğinden yakınmıştır. İmparatorun son on yılında Mozart artık saraya daha yakındır ve ilişkileri iyi düzeydedir. Ancak yine de Salieri’nin önüne geçemez. Müzik yönünden kendini daha yetkin gören Mozart ve bu gerçeği istemese de kabul etmiş olan Salieri’nin saray tarafından himâyesinde yegâne kıstasın müzik mahâreti olmadığı ve farklı dengelerin rol oynadığı ifâde edilmelidir.123

Bu derin rekabet popüler kültürde de yansıma bulmuş,

121

Baumol, s. 174-175.

122 Baumol, s. 175.

123 John Rice, Antonio Salieri and Viennese Opera, University of Chicago Press, Chicago 1998, s. 459-

43

Salieri’nin Mozart’ı zehirleyerek öldürdüğü şeklindeki efsâne, filmlere konu olmuştur.124