• Sonuç bulunamadı

Erken Dönem: Emevî ve Abbâsî Sarayları

1.2. DOĞU’DA VE BATI’DA MÛSİKÎ HÂMÎLİĞİ

1.2.2. İslâm Medeniyetinde Mûsikînin Himâyesi

1.2.2.1. Erken Dönem: Emevî ve Abbâsî Sarayları

Hz. Peygamber (sav)’in vefatının ardından ilk İslâm halîfeleri, O’nun kurduğu düzen ve birliğin devamı ve toplumsal kazanımların sürdürülebilmesi için hassas bir mücadele yürütmüşlerdir. Ayaklanmaların bastırılması, sapık fırkaların üzerine yürünmesi, vergilerin devamlılığı gibi idârî meseleler dikkatle takip edilirken, bir yandan da fetihlerin devam etmesi ve yeni müslüman olan toplulukların İslâm’ı özümsemeleri için çalışılmıştır. Genişleyen topraklar, ganimetlerle artan refah seviyesi, farklı etnik ve dinî grupların İslâm toplumunda yerini alması toplumsal değişim ve dönüşümlerin önünü açmıştır.

Köle olarak ya da hac vesilesiyle veya ticarî organizasyonlara katılmak üzere Hicâz bölgesine gelenler kozmopolit bir yapı oluşturmuşlardır. Özellikle Hz. Osman devrinden itibaren Bizans ve Sâsânîler’den alınan topraklarla beraber pek çok kültürel öğe de merkeze taşınmıştır. Mûsikînin toplumda yer etmeye başlaması da bu döneme rastlar. Artık profesyonel anlamda geçimini müzikten sağlayan erkek ya da kadın şarkıcılar, varlıklı kimselerin himâyesinde yahut fuar ve panayır benzeri toplantılarda halkın arasında varlık göstermeye başlamıştır.

Üst sınıfa mensup kişilerin mûsikîşinasları maiyetine katmaları ve himâye etmeleri dört halîfe döneminin sonlarına doğru başlamıştır. Fakat bu durumun birkaç isimle sınırlı kaldığı ve umumî bir yöneliş olmadığı da ifâde edilmelidir. Yine de bu destekler profesyonel bir müzisyen sınıfının teşekkül etmesinde hazırlayıcı rol oynayacak ve

19

ileriye dönük, güfte mecmuası ve tezkire şeklinde de olsa, mûsikîyle ilgili ilmî çalışmaların önünü açacaktır.37

Bu bölümde Emevîler (661-750) ve Abbâsîler (750-1258) döneminde saray çevresinin müzik ve müzisyenlere yaklaşımı patronaj ekseninde değerlendirilecektir. Burada ana hatların tespit edilmesi hedeflendiğinden Abbâsîler’in ilk asrıyla yetinilecek, özet şekilde kronolojik bir sırayla birlikte himâyeyle ilişkili kavramlar üzerinden farklı dönemlerle mukâyese imkânı sağlayabilecek noktalar ele alınacaktır. Bu kapsamda halîfelerin mûsikîye yaklaşımları, saray çevresi ve üst tabakanın patronajı, profesyonelleşme, müzisyenlerin sınıfsal ayrımları, sebep ve sonuçlarıyla hâmî- mûsikîşinas münâsebeti muhtasar şekilde aktarılacaktır.

Emevî ve ilk dönem Abbâsî devri mûsikî çalışmaları için en önemli kaynak hiç şüphesiz Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin (ö. 967) ünlü eseri Kitâbü’l-Egânî’dir. Pek çok baskısı yapılan bu hacimli eser,38

esas olarak şarkı mecmuası şeklinde kurgulanmış olsa da İsfahânî, şarkıların güftesiyle beraber bestesi ilgili bilgiler aktarmış, şâir ve bestekârın hayatı, şiirin vezni ve garib kelimeleri, eserin kimin için yazılıp nerelerde ve kim tarafından icrâ edildiği gibi hususları kaydetmiştir. Kendi ifâdesiyle amacı okuyucuyu eğlendirmek olan eser, birbiriyle çelişen bazı bilgiler de içermekle birlikte devrin şiir ve mûsikî hayatı için vazgeçilmez bir kaynaktır.39

Erken dönem İslâm devletlerinde mûsikînin himâyesi büyük ölçüde halîfelerin tercihlerine dayanmaktadır. Halîfelerin kişisel yaklaşımları müziğin saray ve çevresinde ne ölçüde var olabileceğini tayin eden birincil etkendir. Gerçekten de mûsikîye ilgisi olmayan ya da olası tepkilerden korunmak için mesafeli duran yöneticiler döneminde mûsikî hayatında hissedilir ölçüde gerileme yaşanmıştır. Bu noktada Emevî ve kısmen de Abbâsî sarayları için henüz diğer kadim Doğu saraylarında olduğu gibi yerleşik saray geleneklerinden bahsetmek güçtür.40

37 Ahmet Hakkı Turabi, “Klasik İslam Düşüncesinde Mûsikî Tasavvuru”, Sanat ve Klasik, (ed. Halit

Özkan), Klasik Yayınları, İstanbul 2006, s. 102.

38 Bu çalışmada eserin 1963’te Kahire’de Vizâretü’s-Sekâfe ve’l-İrşad tarafından yapılan edisyonu esas

alınmıştır.

39 Hulusi Kılıç, “Ebü’l-Ferec el-İsfahânî”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1994, c. X, s.

317.

20

Emevî halîfeleri arasında müzisyenleri çevresinde barındıran ve onları koruyan ilk kişi Yezîd b. Muâviye’dir (680-683).41

Çünkü babası Muâviye’nin (661-680) şâirleri koruyup kolladığı ve bazı meclislerde müzik dinlediği kaydedilse de, meşrep olarak mûsikîye yakın olmadığı ve daha da önemlisi kendisine yöneltilecek eleştirilerden uzak olmak adına mûsikî ile arasına mesafe koyduğu bilinmektedir.42 Öte yandan başkentin Medine’den Şam’a taşınmasıyla Bizans ve İran tesiri artarak mûsikî sanatı çerçevesinde yeni nağmeler ve çalgı aletleri tanınmaya başlamıştır. Daha sonra halîfe olan II. Muâviye (683-684) ve Mervân (684-685)’ın kısa süren halîfeliklerinde mûsikî adına kayda değer gelişme yaşanmamıştır. Ancak Mervân, valiliği zamanında ünlü müzisyen Tuveys’in (ö. 711) başını çektiği “muhannesûn” denilen efemine karakterli kişileri Medine’den çıkartmıştır. Abdülmelik (685-705) dışa karşı ilgisiz görünmeye çalışmakla beraber formları ayırt edecek derecede mûsikî bilgisine sâhip bir idârecidir. Ayrıca sarayında Temîm kabilesinden medhiye ustası Cerîr b. Atıyye gibi edipleri de korumuştur. Velîd b. Abdülmelik’ten (705-715) itibaren genişleyen topraklarla kozmopolit hale gelen ülke ve artan gelirlerle sarayda mûsikî hayatı da zenginleşmiş, Farmer’ın ifâdesiyle bu dönemde mûsikîşinaslar şâirlerden bile prestijli bir konum elde etmişlerdir.43

Bu döneme kadar halkın arasında varlıklarını sürdüren müzisyenler artık Emevî saraylarına yerleşmeye başlamıştır.44

Velîd’den sonra başa geçen kardeşi Süleyman b. Abdülmelik (715-717) işi daha da ileri taşıyarak hac döneminde Mekke’de yarışma düzenleyerek birinci gelen İbn Süreyc’e (ö. 726) on bin dirhem ödül vermiştir. Emevî halîfeleri arasında dinî hassasiyetiyle ön plana çıkan Ömer b. Abdülazîz’in (717- 720) Hicâz’da bulunduğu gençlik döneminde müzik dinlediği ve hatta beste yaptığı aktarılmaktadır. Fakat halîfe olduktan sonra sarayı müzisyenlerden arındırmıştır. Bu açıdan Ömer b. Abdülazîz tek başına halîfenin müzik kültürü üzerinde ne derece etkili olabildiğinin önemli bir kanıtıdır. II. Yezîd (720-724) ile birlikte tekrar saraya dönen müzisyenler yüksek ihsanlarla himâye edilmeye devam etmişlerdir. Hişâm (724-743) devrinde de bu iltifat sürmüş; hânende, ûdî ve besteci II. Velîd (743-744) döneminde

41 Philip Khuri Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, (çev. Salih Tuğ), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1980,

c.II, s. 427.

42 İrfan Aycan, “Mûsikî”, Emeviler Dönemi Bilim, Kültür ve Sanat Hayatı, İlahiyat Yayınları, Ankara

2003, s. 124.

43 Henry George Farmer, A History of Arabian Music: to the XIIIth Century, Luzac & Co, Londra 1929, s.

61-62.

21

kan kaybetmeye başlayan Emevî iktidarı, Abbâsî taraftarlarından müzik konusunda oldukça tepki çekmiştir. III. Yezîd (744) daha da kısa iktidarında aynı çizgiyi sürdürerek tüm tepkilere rağmen mûsikî meclislerinden uzak kalmamıştır. Son Emevî halîfesi II. Mervân (744-750) devri ise savaşlar içinde geçmiş ve nihâyetinde hilafet Abbâsî âilesince devralınmıştır.45

İlk Abbâsî halîfesi Ebü’l-Abbas (750-754), zamanındaki kargaşalara rağmen mûsikî hâmîliğinden geri kalmamış, Mes’ûdî’nin ifâdesiyle yetenekli bir müzisyen halîfenin huzurundan ihsan almadan dönmemiştir.46

Mansûr (754-775) devrinin en önemli gelişmesi Bağdat’ın bir merkez olarak kurulup (762) kısa zamanda ilim ve sanat merkezi hâline gelmesidir. Mehdî (775-785) ise mûsikî sevmesine ve sarayında Hakem el-Vâdî ve İbrâhim el-Mevsılî (ö. 804) gibi usta sanatkârları barındırmasına rağmen oğulları Hâdî ve Hârûn’un mûsikîyle ilgilenmesini yasaklamıştır.47

Bu kuralı delip şehzâdelerin sarayında mûsikî meclislerine katılan İbrâhim el-Mevsılî ve İbn Câmî’yi (ö. 808) Mehdî, şehirden sürmüş fakat oğlu Hâdî (785-786) halîfe olunca bu iki mûsikîşinası tekrar sarayına almıştır.48

Hârûnürreşîd (786-809) mecliste sanatkârların yerleşimini düzenlenmiştir.49

Himâyesindeki bir mecliste ise iki bin şarkıcının yer aldığı aktarılmakta olup50

icrâcıların hatalarını tespit edebilecek seviyede mûsikîye vâkıf olduğu belirtilmektedir.51

İktidar mücadeleleriyle geçen kısa hilâfetinde sarayından müzisyenler ve şarkıcı câriyeler eksik olmayan Emîn (809-813), halîfeliğinin son zamanlarını Dicle kenarında câriyesi Du’afâ’yı dinleyerek geçirmiştir.52

Emîn’i saf dışı ederek iktidara geçen Me’mûn (813-833), bu süreçte karşısında yer alan akrabası ünlü müzisyen İbrâhim b. Mehdî’ye (ö. 839) küskünlüğü sebebiyle dört yıl kadar sarayına müzik sokmamış, sonrasında bu kararından dönmüştür.53

Me’mûn’un mûsikîye esas katkısı, Beytü’l-hikme’nin kuruluşuyla pek çok sahada olduğu gibi müzikte de Grek klasiklerinden yapılan çevirilerle ilmî çalışmaların önünü açmasıdır.54

Selefi gibi

45 Farmer, s. 62-65.

46 Ali b. Hüseyin Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, Mısır 1964, c. IV, s. 121-122. 47

Hitti, c. II, s. 651.

48 Farmer, s. 93.

49 Nahide Bozkurt, “Hârûnürreşîd”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1997, c. XVI, s. 160. 50 Hitti, c. II, s. 652.

51

Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, Kitâbü’l-Eğânî, Vizaretü’s-Sekâfe ve’l-İrşad, Kahire 1963, c. VI, s. 301.

52 Mes’ûdî, c. IV, s. 426-430. 53 İsfahânî, c. XIV, s. 164. 54 Farmer, s. 95-96.

22

mûsikînin ilmî ve amelî yönüne ilgi duyan Mu‘tasım’ın (833-842) yakın dostları arasında çağının en önemli müzisyeni İshâk el-Mevsılî (ö. 850), müzikle ilgili de eserler vermiş filozof el-Kindî (ö. 866) ve amcası İbrâhim b. Mehdî yer almaktadır.55

“Altın Çağ” olarak nitelenen Abbâsîler’in ilk asrının son halîfesi Vâsık (842-847), adı geçen idâreciler arasında müzik bilgisi en ileri seviyede olanıdır. Yüze yakın bestesi olduğu ve ud çalıp şarkılar okuyabildiği kaydedilen halîfe profesyonel anlamda müzisyen sayılabilecek bilgi ve yeteneğe sâhiptir.56

Her iki dönemde de ilk halîfelerin mûsikîye temkinli yaklaşması ve sarayda yer vermek istememeleri dikkat çeken bir durumdur. Bunun temel sebebi meşruiyetlerini sarsacak tepkilerden korunmaktır. Kaldı ki devletlerin kuruluş aşamasındaki sancılı süreçlerde mûsikîye pek de fırsat kalmadığı düşünülebilir. Ancak Hitti’nin şu tespiti de gözden kaçmamalıdır:

“Hukukçuların mûsikîye karşı gösterdikleri hoşnutsuz tavır ve onu kerih bir şey olarak kabul etmeleri, daha evvel Dimaşk’da olduğu gibi, yeni başşehir Bağdat’ta da hiçbir zaman geçerli olamamıştır. Son Emevî halîfesi bu konuyu

nerede bıraktı ise Abbâsîler’den Halîfe el-Mehdî de oradan devam ettirmiştir”.57

Unutulmamalıdır ki Emevî hânedanının sonlarına doğru Abbâsî taraftarlarının propaganda malzemesi olarak kullandıkları en etkin silahlarından biri halîfelerin mûsikî meclisleri olmuştur.58

Hânedan âilesinin diğer fertleri de önemli mûsikî patronları arasındadır. Meselâ onuncu Emevî halîfesi Hişâm’ın yeğeni ve halefi olan II. Velîd, şehzâdeliği devrinde Yunus el-Kâtib’i (ö. 752?) himâyesinde tutmuştur. Bu zat aynı zamanda Kitâbü’l-

Egânî’nin çekirdeğini oluşturan ancak günümüze ulaşamayan ilk müzikal literatürü

hazırlayan kişidir.59

İhsan ettikleri para ve hediyeler açısından halîfe ve diğer hâmîler arasında hiyerarşik bir denge göze çarpmaktadır. Abbâsî çağının önemli müzisyenlerinden

55 Farmer, s.96. 56

İsfahânî, c. IX, s. 276; Hitti, c. II, s. 654.

57 Hitti, c. II, s. 651. 58 Hitti, c. II, s. 427. 59 Farmer, s. 83.

23

Hakem el-Vâdî, halîfe Hâdî’nin düzenlediği bir müsabakada rakipleri İbrâhim el- Mevsılî ve İbn Câmî’yi alt ederek üç yüz bin dirhemlik ödülü kazanmıştır. İlerleyen zamanlarda Harunürreşîd’in baba bir kardeşi müzisyen İbrâhim el-Mehdî’nin himâyesine giren Hakem el-Vâdî, prens için bestelediği iki yüzü aşkın eseri karşılığında iki yüz doksan dokuz bin dirhem almıştır.60

Hâmîler sadece halîfe ve şehzâdelerden ibâret değildir. Soylu âilelere mensup varlıklı kadınlar arasında da mûsikî patronajı “sosyetik” bir uğraş olarak kendini göstermektedir. Bu grupta dikkati çeken ilk isimlerden biri Hz. Hüseyin’in kızı Sükeyne’dir (ö. 735). Patronların maiyetindeki sanatkârların bir prestij vesilesi olarak görüldüğü bu çağda Sükeyne’nin himâyesinde ünlü müzisyen İbn Sureyc dikkati çeker.61

Dahası Sükeyne, hıristiyan olan Huveynü’l-Hîrî’nin Hicâz’a yaptığı bir ziyaret sırasında onu icrâ için evine davet etmiş, meraklı dinleyicilerin oluşturduğu kalabalık sebebiyle evinin üst katı göçmüş ve bu mûsikîşinas burada vefat etmiştir.62

Hâmîler genelde saray ve çevresine ya da toplumun üst tabakasında yer alan soylu âilelere mensup, yönetiminde söz sâhibi kimselerdir.63

Bu bağlamda Abbâsî tarihi açısından önemli bir yere sâhip Bermekî âilesi sanat hâmîliğiyle de tanınmıştır. Uzunca bir dönem yönetimde etkin rol oynayan Bermekîler’den Yahya b. Hâlid, oğulları el-Fadl ve Cafer patronaj konusunda öne çıkan isimlerdendir.64 Bir keresinde âilenin cömertliğini bilen İbrâhim el-Mevsılî, talebesi Mühârik’i Yahya b. Hâlid’e göndererek ona bir medhiye şarkı okumasını istemiştir. Aynı talebesini ertesi gün el-Fadl’a yeni doğmuş çocuğunu tebrik için, sonraki gün de Cafer’e cömertliğini övmek için şarkılar okumak üzere göndermiştir. Tahmin edileceği gibi İbrâhim el-Mevsılî’nin bu çabaları fazlasıyla karşılık bulmuştur.65

Mûsikîşinasların toplumsal sınıf hâline gelip statü kazanmaları ve geçimlerini sadece müzikle sürdürebilmeleri Emevî döneminde başlamıştır. Müzikle uğraşmak

60

Farmer, s. 112-113.

61 Hitti, c. II, s. 423. 62 Hitti, c. II, s. 425.

63 Beatrice Gruendler, “Poetry and Poets in Early Abbasid Society”, Medieval Arabic Praise Poetry: Ibn al-Rumi and the Patrons Redemption, Routledge Curson Press, Londra 2003, s. 9.

64 George Dimitri Sawa, Music Performance Practice in the Early ‘Abbâsid Era 132-320 AH / 750-932 AD, Pontifical Institute of Mediaeval Studies, Wetteren 1989, s. 113.

24

sadece kölelere âit bir uğraş olmaktan çıkıp üst sınıfta ve soylu kimseler arasında da yaygınlık kazanmıştır. Artık müzisyenlik profesyonel bir meslek hâline gelmiştir. Hayatını müzikten kazanan ve hatta bu yolla servet elde eden, başka bir işe gerek duymayıp evleri konservatuar gibi çalışan, eğitim, icrâ ve şarkıcı cariye ticareti gibi yollarla prestij elde eden mûsikîşinaslar ortaya çıkmıştır. Hâmîlerin verdiği destek halk arasında müziğin yaygınlaşmasını ve profesyonelleşmeyi sağlamıştır.66

Emevî ve Abbâsî saray patronajının en belirgin hususiyetlerinden biri müzisyenlere verilen yüksek ihsanlardır. Başta Kitâbü’l-Egânî olmak üzere kaynaklarda müzisyenlere verilen ihsanlarla ilgili sayısız örnek yer almaktadır. Hemen belirtilmelidir ki zikredilen rakamların abartılı olması kuvvetli bir ihtimaldir. Yine de misaller bu devirde mûsikîşinasların patronlarından yüksek meblağlar aldıkları sonucuna varmayı mümkün kılmaktadır. Bu ayrıcalığa sâhip sanatçılar yetenekli, hükümdarın zevkini bilen, duruma ve patronun ruh hâline uygun eser seçebilenlerdir. Bunlar kıvrak bir zekâya sâhip, hükümdarla dostluk edebilecek vasıfta, bazen nedimlik sıfatı verilmiş, edebiyat, sanat, hikâye anlatıcılığı gibi hususlarda mâhir kimselerdir. Böylesi az sayıda usta ismin yanı sıra sâzendeler, şarkıcı câriyeler ve vasat müzisyenler daha düşük ihsanlarla yetinmektedir.

Sayılan özellikleri hâiz İbrâhim el-Mevsılî, İranlı asil bir âileye mensup olup Abbâsî saraylarında çokça iltifat görmüş bir isimdir. Hârûnürreşîd’in nedimi olması karşılığında yüz elli bin dirhem tazminat ve on bin dirhemlik maaş elde etmiştir. Ayrıca yine halîfe kendisine okuduğu tek bir şarkı karşılığında yüz bin dirhem ihsanda bulunmuştur.67

Hârûn’un kardeşi halîfe Hâdî veliahtlığı döneminde babası Mehdî’nin tüm yasaklamalarına rağmen severek dinlediği İbrâhim el-Mevsılî’yi halîfe olduktan sonra da unutmamış, babasının verdiği cezayı affederek İbrâhim’i sarayına almıştır. Hatta Hâdî o kadar ileri gitmiştir ki İbrâhim’in kendi gibi meşhur bir müzisyen olan oğlu İshâk’a “Hâdî biraz daha yaşasaydı, evin duvarlarını bile altın ve gümüşten

örerdim” dediği aktarılır.68

Gerçekten de patronajın boyutlarını anlamada sıra dışı bir yeri olan İbrâhim el-Mevsılî’nin gayrimenkulleri hariç yirmi dört milyon dirhemlik bir

66

Farmer, s. 67.

67 Hitti, c. II, s. 651.

68 Ahmet Hakkı Turabi, “İlk Koro Kurucusu ve Şefi İbrâhim el-Mevsılî (ö. 804)”, ÇÜİFD, c. V, sy. 1,

25

servete sâhip olduğu kaydedilmektedir69 ki, mukâyese imkânı vermesi açısından, bu dönemde ortalama bir âile aylık üç yüz dirhemle rahatça geçinebilmektedir.70

Erken dönemde şarkıcı câriyeler için “kayne” terimi kullanılmıştır. Bunlar şiir ve müzik eğitimi almış, saray âdâb ve erkânını bilen câriyelerdir. Diğer câriyelere göre daha yüksek bir statüye sâhip oldukları ifâde edilmelidir. Zira kayneleri maiyetine almak ancak halîfelerin ve seçkinlerin karşılayabileceği hayli yüksek meblağlar gerektirmektedir. VIII. yüzyılın başından itibaren Emevî saraylarında kadın müzisyenler görülmeye başlamış, Abbâsî devrinde de saraylarda çok sayıda kayne görev almıştır.71 Patronaj açısından ilgi çeken yönü ise kaynelerin ticârî açıdan taşıdığı değerdir. Her açıdan mahâret sâhibi, iyi eğitim görmüş ve ileri mûsikî bilgisine sâhip câriyelerin pazarlanması usta müzisyenler için de ciddi bir iş koluna dönüşmüştür. Meselâ II. Yezid, Sellâme adlı kayne için üç bin, Habbâbe içinse dört bin dinar ödemiştir.72 İbrâhim el-Mevsılî ise Hârûnürreşîd’e kendi yetiştirdiği bir câriyeyi otuz altı bin dinara satmıştır.73

Halîfelerin mûsikî patronluğu sebepleri arasında zevk ve eğlence olduğu kadar politik âmiller de bulunmaktadır. Övgü dolu şiirleri ya da hicivleri sıklıkla yer aldıkları seyahatlerde muhtelif yörelere ve kabilelere taşıyan müzisyenler dönemin medyası olarak düşünülebilir. Şâirlerin popülerleşmesini istedikleri eserleri için bestecilerden yardım aldıkları bilinmektedir.74

Bu sebeple mûsikî eserlerinin şiire göre propaganda faaliyetlerinde daha etkili olduğu söylenebilir. Halkın arasında hızla yayılan ve sanatlı olduğundan etkisi uzun süren bu tarz verilere karşı korunmak için iktidarın mûsikîşinaslarla iyi geçinmesi elzemdir.75

69 Turabi, “İlk Koro Kurucusu ve Şefi İbrâhim el-Mevsılî (ö. 804)”, s. 187. 70 Sawa, s. 5.

71Lisa Emily Nielson, Diversions of Pleasure: Singing Slave Girls and The Politics of Music in The Early Islamıc Courts (661-1000 CE): Their Influence, History and Cultural Roles as seen through The Kitâb al- Muwashsha (Book of Brocade) of Ibn al-Washsha, The Risala al-Qiyân (Epistle on The Singing Girls) of al-Jâhız, and The Dhamm al-Malhî (Censure Of Instruments of Diversion) of Ibn Abi’l Dunya, Doktora

Tezi, The University of Maine, 2010, s. 100-102.

72

Farmer, s. 86.

73 Turabi, “İlk Koro Kurucusu ve Şefi İbrâhim el-Mevsılî (ö. 804)”, s. 188. 74 Sawa, s. 134.

26

Yöneticilerin mûsikîşinasları kullandığı diğer bir konu muhbirlik faaliyetleridir. Genelde mûsikî meclisleri içkili olduğundan gizli bilgiler sarhoşluk hâliyle ortaya dökülebilmektedir. Böylesi bir durumda müzisyenler dikkat çekmeden istihbarat toplayıp bu bilgileri hâmîlerine ulaştırarak ajanlık rolü de üstlenmişlerdir.76

İktidar cephesinde hâl böyleyken, patronajın karşılıklı menfaate dayalı yapısı gereği diğer kefede yer alan müzisyenlerin pozisyonu da ele alınmalıdır. Hemen ifâde edilmelidir ki bir sanatçının saraya mensubiyeti genelde avantajlı ve prestijli bir durumdur. Her ne kadar halîfeye bağımlı olma mecburiyeti ve olumsuz durumda gözden düşme ve hatta idama kadar varan ceza tehdidi olsa da yüksek ihsanlar sâyesinde elde edilen maddî refah, sadece sanatına yoğunlaşabilme, yetkin sanatkârlarla bir arada bulunma ve toplumda itibar görme gibi hususlar saray müzisyenliğini cazip hâle getirmektedir.

Öte yandan bu dönemde hâmî-mûsikîşinas yakınlığı gerek dinî hassasiyet sebebiyle fakihler tarafından gerekse sarayın imkânlarından faydalanamayan kıskanç sanatçılar tarafından sert dille eleştirilmiştir. Mûsikînin mahiyeti hakkında haram- mekruh-mubah tartışmaları süredursun, işret âlemleriyle ilişkilendirilen müziğe menfî bakış etkisini korumaktadır. Saray hayatında olduğu kadar sosyal hayatta da yer bulan müziğin icrâcıları itibar ile tekfiri bir arada yaşadıkları, Farmer’ın ifâdesiyle, tuhaf bir durumdadırlar. Ancak yine de ona göre bu çağın saray müzisyenlerinin durumu Avrupa saraylarına, söz gelimi dokuz asır sonraki Haydn ve Mozart gibi isimlere göre daha iyidir.77 Tepkilere örnek olarak bir şiirinde Halîfe Harûn için “Peygamberin vârisleri

şarap şişesiyle udun ortasında” ifâdelerini kullanan ve bu sebeple idam olunan Beşşâr

b. Bürd gösterilebilir.78

Patronlar destekledikleri müzisyenlerin kendilerine olan sadâkatinden emin olmak isterlerdi. Halîfe Mehdî’nin saray müzisyeni olan İbn Câmî’nin şöhreti, diğer bir patron veliaht Hâdî’ye ulaşınca İbn Câmî’yi meclisine davet eder. Bu durum babası Mehdî’nin kulağına gidince onları sopa ile cezalandırmış ve sarayından kovmuştur. Turabi’nin tespitine göre bu olayda halîfenin oğullarını işret âlemlerinden korumak istemesi ve

76 Farmer, s. 101. 77 Farmer, s. 101.

27

olası muhalif hareketlere maruz kalmalarını engellemesi de etkili olmuştur. İbn Câmî bu olaydan sonra Mekke’ye gitmiş ve Mehdî’nin ölümüne kadar orada kalmıştır. Oğul Hâdî hilafete geçince onu sarayına çağırıp yüklü ihsanda bulunmuştur. İhsanı alıp uzlete çekilmek üzere Mekke’ye dönen İbn Câmî, birikimini tüketince tekrar Bağdat’a, bu kez Hârûnürreşîd’in sarayına gelmiştir.79

Görülen o ki usta müzisyenler bile şöhretlerine rağmen sarayın câzibesinden kendilerini alamamışlardır.

Halîfeler meclislerinde müzisyenlerle yakın bir ilişki içinde olmuşlardır. Bazen perde ardından, bazen perde olmaksızın icrâları dinlemiş, talep, tebrik ve ihtarlarını direkt olarak ulaştırmışlardır. Meselâ Hârûnürreşîd’in İbn Câmî’yi uzun süre, bazen de yalnız dinlediği aktarılmaktadır. Bir keresinde üç gün boyunca sarayına gitmeyip ünlü