• Sonuç bulunamadı

Sancak Ve Kafes Usulünde Şehzade: Eğitim, Gelir–Gider, Evlilik

Osmanlı şehzadelerinin yaşamını temel olarak sancak sistemi ve kafes usulü olarak ikiye ayırmak mümkündür. Sancak Sisteminin uygulandığı dönemlerde tüm şehzadeler için görev, yetki, hak ve sorumluluk açısından aşağı yukarı standart bir uygulama görülmektedir. Sancak sisteminde şehzadeler padişaha bağlı olmak, başına buyruk hareket etmemek, merkezden gelen emirleri uygulamak zorunda olmakla birlikte, kendi saraylarında maiyetleriyle özgür bir hayat yaşamışlardır.

Kafes Usulünde ise sistemin uygulanmaya başlandığı 17. yüzyıldan yıkılışa kadar geçen sürede standart bir yöntemden söz etmek mümkün değildir. Özellikle 19. yüzyılda kafes usulü sistemi devam etmesine rağmen, şehzadelerin yaşam şekilleri, siyasi hak, yetki ve sorumlulukları büyük bir değişim göstermiştir. Bu bölümde şehzadelerin 19. yüzyıla kadar olan sürede sancak sistemi ve kafes usulünde eğitim, gelir-gider ve evlenmeleri üzerinde durulacaktır.

4.1. Eğitim

Osmanlı Devleti’nde tahta kimin geçeceği bir kurala bağlanmadığından tüm şehzadeler geleceğin padişahı olacakları düşüncesiyle çok iyi eğitiliyorlardı. Şehzadelerin doğdukları andan itibaren annelerinin sorumluluğundaydı. Bu nedenle genellikle bir kadının bir erkek çocuğu olması prensibi esastı. Şehzade eğitiminde yetkili ikinci kişi ise lalalarıydı50. Lalalar da en az anneler kadar sorumluk ve yetki sahibiydi.

Şehzadelerin eğitimlerini, sancak sisteminde eğitim ve kafes usulünde eğitim olarak iki kısma ayırmak mümkündür. Şehzade eğitimleri sancak sistemi kaldırılıncaya kadar iki kısımdan oluşurdu: Birinci kısım sarayda gerçekleşen teorik eğitim, ikinci kısım ise sancaklarda gerçekleşen pratik eğitim.

Şehzadelerin sarayda teorik eğitimlerini aldıkları yere “Şehzade Okulu” denirdi51. Beş, altı yaşlarında başlayan saray eğitimi on- on üç yaşlarına yani sancağa çıkana kadar devam ederdi. Beş altı yaşına gelen şehzadelere sarayda özel hocalar tayin edilir ve bunlar çağın en iyi hocaları arasından seçilirdi52. Şehzadelerin eğitim

50

Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta: Kardelen Yay., 1998, s. 11-12.

51

Tarih-i Selânikî'de III. Murad ile ilgili bir bahiste padişahın Şehzâdeler Muallimhânesi'ne çıktığı belirtilmiştir. Dolayısıyla Topkapı Sarayı'nda şehzadelerin eğitim gördüğü yer olarak "Şehzâdeler Muallimhânesi" tabirinin kullanıldığını söylemek yanlış olmasa gerektir. Bkz. Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, (Haz. Mehmet İpşirli), I, Ankara: TTK, 1999, s. 372.

52

20

hayatı “Bed-i Besmele”53 denilen ve şeyhülislam tarafından verilen ilk ders ile başlar ve sonra tayin olunan hocasının gözetiminde devam ederdi54. Şehzadelere ilmi (tarih, edebiyat, fen, matematik, astronomi, Farsça) ve dini (Arapça, Kur’an eğitimi, hadis, kelam, fıkıh) eğitimin yanında, bedeni eğitim (binicilik, atıcılık), savaş eğitimi (kılıç, ok ve yay kullanma) ve askerlik sanatı ile siyaset bilgisi verilirdi. Her şehzade çeşitli spor dallarıyla uğraşırdı ve çağın tüm silahlarını kullanmayı bilirdi55. Şehzadelere sarayda özellikle binicilik ve dövüş sanatları eğitimi verilir ve bu eğitim iç oğlanlarla birlikte yapılırdı. Eğitimlerinin ikinci kısmı ise sancaklarda gerçekleşirdi. Sancağa çıkmanın ilk kuralı sünnetti. Sünnet olan şehzade, sancağa çıkma yaşı geldiğinde annesi ve lalası ile birlikte sancağa gönderilirdi56.

Geleceğin padişah adayı olan şehzadelerin, iyi yetişmesi ve devlet yönetiminde tecrübe kazanması çok önemliydi. Bu nedenle şehzadelerin eğitiminin asıl önemli kısmı sancaklarda olurdu. Osmanlılar; Türk İslam geleneğinde “ülüş” adı verilen toprakların hanedan üyeleri arasında paylaşılması esasına dayanan sistemi uygulamak yerine şehzadeleri sancağa göndermiştir. Osmanlı’da şehzadeler arasında veliaht belirleme geleneği olmadığı için tüm şehzadeler sancaklara eğitim amaçlı gönderilmişler ve hangi şehzadenin padişah olacağı genellikle sancaklarında gösterdikleri başarılara bağlı olmuştur. Ancak yine de bu belirleyici bir kıstas değildir57.

Sancağa çıkmak şehzadenin politik ergenliğe ulaşması anlamına geliyordu. Devlet yönetimini tam anlamıyla öğrenebilmeleri için şehzadelere sancaklarda adeta minyatür bir Osmanlı Devleti oluşturulmuştu. Şehzadelerin sancakta hem devlet yönetimini öğrenebilmeleri hem de sancakla merkez arasında ki yazışma ve ilişkileri sağlamaları için divanları mevcuttu. Şehzadeler sancaklarında ki tüm atamaları merkeze bildirir ve merkezden gelen emirler doğrultusunda atama yaparlardı58.

53

Bed-i Besmele Merasimi, davetlilerin huzurunda yapılır ve şehzade ilk dersini şeyhülislamdan alırdı. Şeyhülislam şehzadeye eliften ye’ye kadar okuttuktan sonra dua ederek şehzadeyi hocasına teslim ederdi. İlk dersini alan şehzadenin Şeyhülislamın elini öpmesi gerekirdi. Müftünün ise eli öpülmez, müftü şehzadenin omuzunu öperdi. Şehzadenin kullanacağı elifba, cüz kesesi gibi ihtiyaçlarının sadrazam tarafından özel olarak hazırlanıp şehzadelere hediye edilmesi gelenekti. Kur’an’ı hatmeden şehzadeye sadrazam ve devlet adamları tarafından hediye verilmesi de gelenekler arasındaydı. Bkz. Uzunçarşılı, s. 110. 54 Uzunçarşılı, s. 110. 55 Ünal, s. 11-12 56 Pierce, s. 130. 57

Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Hanedan Devlet ve Toplum, s. 62, 63.

58

21

Şehzadenin maiyetinde İstanbul’da bulunan saraydaki tüm görevliler yer alırdı. Divanda; defterdar, nişancı, reisülküttap, kâtip, hazine kethüdası, hazine kâtibi, Haremde; şehzadenin validesi, dadı, cariye, daye, ferraşlar, harem ve saray hizmetlisi olarak; harem ağaları, hadımlar, saray kethüdaları, iç oğlanlar, kapıcılar, kapıcıbaşı, kapıcılar kethüdası, serhazin, kilercibaşı, arpa emini, mutfak emini, harc-ı hassa emini, harc-ı hassa kâtibi, veznedar, habbaz, tabbah, hayyat, tabib, cerrah, hekimler, şarabdarbaşı, çeşnibaşı, çuhadar ve rikabdar, şehzade hocası, iç oğlanları okutan bir muallim, şehzade hareminin ihtiyaçlarını karşılayan esnaf ve mehteran takımı, av birliklerinde; balabancılar, şahinciler, zağarcılar, atmacacılar, çakırcılar, atlarına bakan seyis başı, mirahur, kapısında; sipah, silahdar, ulufeci, garip sınıflarından asker ve ağalar, sekbanlar, sakalar, çadır mehterleri, divan çavuşları, ruznameci, mukataacı, imam ve müezzin gibi görevliler bulunuyordu59. Ayrıca sancakta bulunan ve sayıları iki üç bin civarında olan tımarlı sipahiler de şehzadelere bağlıydı60.

Sancaklar belirlenirken rastgele seçimler yapılmazdı. Bir yerin şehzade sancağı olabilmesi için belirli özelliklere sahip olması gerekirdi. Şehzadelere verilen sancakların öncelikle uç bölgesi olmasına dikkat edilirdi. Bunun yanında sancakların eski Anadolu beyliklerinin merkezi olması da önem taşıyordu. Anadolu Türk birliği sağlanmaya çalışıldığından siyasi varlıklarına son verilen beyliklerin toprakları sancak haline getirilmişti61. Sancak olarak belirlenen yerler genellikle Anadolu’da yer alıyordu. Şehzadelerin Rumeli tarafına geçip kendilerine taraftar bulmaları ve taht mücadelelerinde etkili olmaları nedeniyle şehzadelere Rumeli tarafında sancak verilmemesine dikkat edilmiştir.62 Rumeli’den gelecek tehlikeleri önlemek için herhangi bir engel olmamasına rağmen, İstanbul Boğazı Anadolu’dan gelen tehlikeler için doğal bir engel konumundaydı63. Bu yüzden sancak olarak belirlenen yerler Amasya, Antalya, Balıkesir64, Isparta, Konya, Kütahya, Manisa, Sivas ve Trabzon gibi eskiden beylik merkezi olmuş Anadolu şehirleriydi. Ancak Kefe gibi Anadolu dışında sancak olan yerler de olmuştu65. Bu sancakların içinde en rağbet 59 Pierce, s. 61; Eroğlu, s. 133. 60 Ünal, s. 12. 61 Eroğlu, s. 105-106, 125. 62 Emecen, s. 65. 63İsen, s. 123. 64

I. Murad tahta çıktıktan sonra küçük oğlu Yakub Bey'e Karesi (Balıkesir) Sancağı'nı vermiştir. Yine Yıldırım Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi'ye Saruhan ve Karesi verilmiştir. Bkz. Uzunçarşılı, s. 661.

65

22

görenleri ise Amasya, Konya ve İstanbul’a yakınlığı dolayısıyla Manisa’ydı66. İstanbul’a ilk gelen şehzadenin tahta çıkma şansı daha fazla olduğundan Manisa hem İstanbul’a yakın olması hem de İstanbul’a geliş gidişleri kontrol edebilecek merkezi bir konuma sahip olması nedeniyle daha önemli bir sancak haline gelmiştir. Son olarak, sancağın önemli bir tarih, medeniyet ve ticaret merkezi olması gerekirdi. Gelecekte padişah olacak şehzadenin devlet işlerinde tecrübe kazanması ve idari, sosyal, ticari faaliyetleri öğrenerek başa geçebilmesi için her bakımdan gelişmiş bir sancağa çıkarılması gerekiyordu. Şehzadelerin gidecekleri sancağı ya da bu sancakta kalma sürelerini belirleme gibi bir şansları yoktu67.

Şehzadeler sancağı yönetmekle yükümlülerdi ve yetkileri sancakbeyini aşamazdı ancak diğer valiler ile yetki bakımından aralarında bir takım farklar mevcuttu. Örneğin; yazışmalarını beylerbeyi aracılığı ile değil, doğrudan sarayla yapıyorlardı. Kendi bölgelerinde tayin yapabilme ve dirlik verebilme hakkına da sahiplerdi68. Şehzadelerin sancaklarda kendilerine bağlı orduları vardı ve şehzadeler, devlet savaşa girdiğinde kuvvetlerinin başında ordu komutanı olarak savaşa katılmak zorundaydılar. Yine savaşlarda padişahın emriyle ordunun sağ ya da sol kanadının başında görevlendirilebiliyorlardı. Bunun yanında şehzadeler padişah seferdeyken taht kaymakamlığı da yapmışlardır. Taht kaymakamlığı bir görev devri değildi. Aslında padişah sefere giderken yanında divanını da götürüp devlet işlerini oradan yürütüyordu. Bu nedenle taht kaymakamlığı sembolik bir görevdi. Taht kaymakamlığı sembolik olsa da şehzadelere verilen görevler arasındaydı. Bunun yanında şehzadelerin sancaktaki ekonomik ve ticari faaliyetlerle ilgilenme, sancağının güvenliğini sağlama, sancakta imar faaliyetlerinde bulunma, doğal afetlerde halkın güvenliği için gerekli tedbirleri alma gibi görev ve sorumlulukları vardı. Taht mücadelelerine girişmeleri nedeniyle sancakta bulundukları süre zarfında şehzadelerin tüm hareketleri kontrol altında tutulurdu. Yabancı devletlerle ilişki kurmalarına izin verilmez hatta padişah ile görüşmeleri bile resmi bir törenle olurdu. Şehzadelerin kontrolü açık ya da gizli şekilde lalaları ile valide sultanlar aracılığıyla yapılırdı 69. Şehzadelerin sancağa çıkmaları söz konusu olduğunda lala seçiminde Padişah Divan-ı Hümayun'u sorumlu tutmuştur. Lala tayin edilecek olan şahsın 66 Pierce, s. 59. 67 Eroğlu, s. 105, 106, 110. 68 İsen, s. 124. 69 Emecen, s. 61-77; Eroğlu, s. 126, 153,161.

23

ahlaklı, vukuflu ve otoriter olması gerekmektedir. Ayrıca lalalar şehzade sancaklarında veziriazam derecesindedir70.

Lalalar şehzadelere her konuda yardımcı olmak ve uygunsuz durumlarını padişaha bildirmekle sorumluydu. Şehzade lalaları bu nedenle hem padişah hem şehzade açısından Osmanlı Devleti’nde büyük önem taşımıştır. Şehzadeler tahta çıkmayı başarırlarsa genellikle lalalarını baş vezirleri yapmışlardır71.

Sancak sistemi kaldırılıp kafes usulüne geçildikten sonra şehzadelerin eğitimlerinin pratik kısmı sona ermiştir. Bu tarihten itibaren şehzadeler sarayda gözetim altında tutulmuşlardır. Kafes usulünde tüm şehzadelerin eğitimi iyi seviyede yapılamamıştır. Şehzadelerin durumu genellikle tahttaki padişahla yakınlıklarına göre şekillenmiştir. Tahtta bulunan padişah, babaları ise gözetim altında tutulsalar da daha rahat bir hayat sürmüşler, iyi bir eğitim almışlar hatta babalarıyla selamlıklara ve gezilere çıkmışlar, maiyetlerinde de kendi daire halkları bulunmuştur. Tahttaki padişah kardeşleri, amcaları ya da kuzenleri olduğunda durumları biraz daha zorlaşmıştır. Daha sıkı gözetim altında tutulmuşlar ve kendilerine tahsis edilen dairelerinde hapis hayatı yaşamışlardır. Çağın en iyi hocaları tarafından verilen eğitimlerin yerini bazen cariyeler almıştır. Bir nevi hapis hayatı yaşayan şehzadeler vakit geçirmek için oymacılık, kuyumculuk, marangozluk gibi el zanaatlarına yönelmişlerdir72.

Kafes usulüyle şehzadelerin sadece eğitimleri değil sosyal hayatları da sekteye uğramıştır. Tüm hayatları kendilerine verilen on, on iki tane cariye ile hazine, kiler ve seferli koğuşlarından tahsis edilen ağalardan ibaret olmuştur. Hatta ağalarla ilişki kurmaları da yasak olup, ağalar sadece şehzadelerin hizmetini görmüştür. Şehzadelerin anneleriyle görüşmelerine bile kısıtlı olarak izin verilmiş, gözetim altında yapılan bu görüşmeler padişahın özel izniyle gerçekleşmiştir. Sadece annelerinin değil, şehzadeler hasta olduklarında gelen hekimlerin bile şehzadelerle görüşmeleri padişahın özel iznine bağlı olmuştur. Şehzadeler yalnızca bayram tebriklerinde73 padişahın huzuruna çıkabilmişlerdir. Bu merasimler de mabeyinde yapılmış ve dışarıdan kişiler şehzadeleri görememiştir74.

70 Uzunçarşılı, s. 669. 71 Eroğlu, s. 131. 72

Eroğlu, “Şehzade, Osmanlılar’da”, s. 483.

73