• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: EĞİTİM

3.2. Yaşam Sanatı

3.2.1. Sanat Olarak Eğitim

Yaşam Sanatı ifadesi Antik Yunan’dan itibaren birçok düşünür tarafından kullanılagelmiş bir kavramdır. Düşünürler bu kavramdan daima aynı anlamı çıkarmamışlardır. Farklı çağlarda farklı düşünürler farklı yorumlamalar ve sonuçlar ortaya koymuşlardır. Bu düşünürlerden biri de Mill’dir. Mill’in Yaşam Sanatı ifadesinin içini doldururken temel olarak başvurduğu kaynak Antik Yunan, bilhassa da Platon’dur.

Mill Yaşam Sanatı tartışmasını A System of Logic adlı kitabının son bölümünde yapar;

yani etoloji ve karakter formasyonu başlıklarının tartışıldığı bölümle aynı yerde yer alır.

Mill’in ‘faydacı ahlak’ anlayışının temelinde Epikurosçu felsefenin yer aldığı bilinmektedir. Fakat, o, bir diğer önemli Helenistik Okul olan Stoacılığın da faydacı ahlak anlayışına dâhil edilmesi gerektiğini belirterek yalnızca ‘beden’ eksenli haz anlayışından

146

ziyade ‘zihin’ eksenli daha yüksek mertebede bir haz anlayışını benimsediğini ifade etmiştir.459 Daha geriye gidilecek olursa, Sokrates’in ‘yaşamaya değer hayat nedir’

sorusunu önemsemiş ve Platon’un Sokrates ana karakteriyle sunduğu cevapları irdelemiştir. Bilindiği üzere, Sokrates’e göre sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez.

Dolayısıyla, ‘iyi’ hayat ‘nedir’ ve ‘nasıl’ oluşturulur? gibi sorular Mill’in Yaşam Sanatı kavramını ele almasını gerekli kılmıştır. Mill’in etoloji ve Yaşam Sanatı yaklaşımları ile bütün felsefi sisteminin anahtar kelimesi olarak var olan ‘mutluluk’ arasındaki ilişki onun Antik Yunan’dan etkilenerek oluşturduğu ‘bütüncül’ yaklaşım sayesinde tutarlı bir anlam kazanmaktadır. Julia Annas, Antik Yunan düşünürleri hayatı bir bütün olarak ele aldıkları için nihai bir hedefe yönelmenin, hayatın teleolojisi olduğunu fakat daha da önemlisi nihai hedef ile o hedefe doğru gitme sürecinin bir bütün olarak anlaşıldığını; yani, hedefin, bütün süreci şekillendirdiğini ifade eder.460 İkincil amaçlar bu durumda artık birincil amaçtan hem etkilenmekte hem de onun gerçekleştirilmesinde rol oynamaktadır. Bir başka deyişle, Yaşam Sanatını insan hayatının anlamlı hale gelmesi için vazgeçilmez bir değer olarak kabul eden Antik Dönem düşünürleri ile Mill arasındaki bu benzerlik Mill’in diğer birçok konuda olduğu gibi bu noktada da Antikiteden etkilendiğini göstermektedir.

Bu noktada, Mill’in ‘sanat’ ifadesini neden ve ne anlamda kullandığını açıklığa kavuşturmak gerekir. Çünkü o, bu ifadeyi modern anlamından ziyade antik anlamıyla yani tekhne, pratik veya uygulama alanı manasında kullanmaktadır.461 Mill’in sanat ve bilim arasındaki ilişkiyi incelerken ortaya koyduğu yaklaşım kabaca bilimin teorik, sanatın da pratik sahayı kapsadığı yönündedir. Ona göre, sanat, hedefi belirlerken, bilim bu hedefe gidilen yolun ne olduğuna ve uygun araçlara karar verir. Sanat bu araçları doğrudan kullanmadan önce onların ‘arzu edilir’ olup olmadığına karar verir.

Mill’e göre, ahlak bir bilim değil sanattır.462 Ahlakın sanat alanında yer almasının başlıca sebebi imperatif olmasından ileri gelir. Çünkü imperatif olma durumu bilime değil sanata özgüdür. Bu bakımdan, ahlakın metodu da bilimden değil sanattan devşirilebilir.

Mill, ahlakı ‘eylem’ temelli ele aldığı için bilimi teorik düzlemde ahlakı da pratik yani

459 Mill, J, S, (2017a), s. 63.

460 Annas, J, (1993), s. 30-32.

461 Loizides, A, (2013), “The Socratic Origins of John Stuart Mill's Art of Life”, John Stuart Mill: A British Socrates, ed. K, N, Demetriou, & A, Loizides, ss. 75-96, Palgrave Macmillan, Hampshire. s. 77.

462 Mill, J, S, (1981), s. 943.

147

uygulama ‘eylemde bulunma’ düzleminde değerlendirmiştir. Mill’in sanat ve bilim arasındaki ilişki üstüne düşüncelerini tekrar hatırlayacak olursak, onun ahlakı neden bu alanda irdelediğini daha açık görebiliriz:

Sanat kendisine erişmeyi düşündüğü bir hedef koyar, bu hedefi tanımlar ve bilimin hizmetine sunar. Bilim bu hedefi kabul ettikten sonra onu bir fenomen veya sonuç olarak değerlendirir.

Onun sebep ve sonuçlarını imceledikten sonra, onun hangi şartlar altında üretileceğine dair bir teorem geliştirerek sanata tekrar gönderir. Sanat, bu şartlar kombinasyonunu değerlendikten sonra bu hedefin insanın kudreti kapsamında erişilebilir olup olmadığına karar verir. Dolayısıyla, Sanatın sağladığı öncüllerden sadece biri bu hedefe erişmenin arzu edilir olduğunu bildiren esas temel öncüldür. Bilim, şu halde, belli eylemlerin gerçekleştirilmesinin hedefe eriştireceği önermesini (bir dizi tümdengelim ve tümevarımlarla ulaşılan) ödünç verir. Bu öncüllerden Sanat bu eylemlerin uygulanabilir olduğunu ortaya koyarak onların gerçekleştirilmesinin arzu edilir olduğu sonucunu çıkarır ve teoremi bir yasa veya kaideye dönüştürür.463

Yukarıdaki alıntıda, özetle, Mill’in, sanatın ‘hedef’ koyduğunu, bilimin bu hedefe yönelik ‘araçları’ belirlediğini ve nihayetinde sanatın tekrar bu hedeflerin arzu edilir olup olmadığına karar verdiğini öne sürdüğünü görürüz. Hedef veya amaç ifadesi teleoloji kavramıyla da karşılanabilir. Bir başka deyişle, sanat hedefi tarif edebilecek yegâne alan olduğuna göre bulunulan eylemin teleolojik tarafı da doğrudan doğruya sanatın işi olmak durumundadır. Bu, esasında sanatın hususi alanıdır; bilim burada işlevsizdir.464 Her sanat dalı kendisi hedef belirler, bu hedef belirleme işini bilimden ödünç almaz. Örneğin, bir usta inşa edeceği binanın arzu edilir olduğunu bir doktor da sağlığı muhafaza etmenin arzu edilir olduğunu düşünür ve bu arzu edilir hedef doğrultusunda hareket eder. Bu, önermeler bilimin önermeleri değildir. Bilim ‘-dır’ veya ‘olacaktır’ (is, will be) yüklemlerini sahiplenirken sanat ‘olmalı’ (ought or should be) yüklemini kullanır ki bu sınıflandırma teorik ve pratik ayrımı işaret ettiği kadar olgu ve değer ayrımını da belirtir.465 Dolayısıyla, herhangi bir bireyin eylemde bulunurken haiz olması gereken genel öncüllere ihtiyacı vardır çünkü bu öncüller arzu edilenin ne olduğuna ve birden fazla seçenek olduğunda öncelik sırasının hangisine tanınacağına dair karar verme noktasında bir maksim haline gelecektir.

Mill’e göre bu genel öncüller Ahlak (Morality), Akıl (Prudence) ve Estetik (Aesthetics) alt bölümlerinden müteşekkil Yaşam Sanatı Doktrinini oluşturmaktadır.466 Ahlak, doğru olanı, Akıl, yararlı olanı, Estetik de güzel olanı anlamak ve bu yönde

463 A. g. e. s. 944-5.

464 A. g. e. s. 949.

465 A. g. e. s. 949.

466 A. g. e. s. 949.

148

eylemde bulunabilmek için gereklidir. Son tahlilde, üç alan da mutluluğun artırılması ve acının azaltılması ana hedefini gütmektedir. Diğer bütün uygulama alanları bu üç başlık altında değerlendirilip ona göre hareket edilebilir. Toparlamak gerekirse, bu üç alan bir araya gelerek Teleolojiyi oluşturur; yani bireyin eylemde bulunurken amaçlarına uygun hareket edip etmediğini tespit eden bir ölçek şeklinde var olur.

Teleolojiye yukarıdaki anlam ve kapsamı yükleyen Mill, bütün ahlaki eylemlerin dayanması gereken ilk veya tek ilkeyi de faydacılık anlayışında bulur. Bir başka deyişle, birey amaçlarını ‘mutluluğa’ götürmesi bakımından değerlendirmeli ve Amaçlar Doktrininin, Ahlak, Akıl ve Estetik alanlarını bu yaklaşım çerçevesinde geliştirmelidir.

Bireysel mutluluğun elde edilmesi yalnızca o bireye bir etkisi olmayıp bir bütün olarak tüm insanlığın mutluluğu ana amaç haline gelmektedir.467 Mill’in bilim ve sanat ayrımı ile beraber teleolojik yaklaşımına dair yapmış olduğumuz inceleme onun Yaşam Sanatı kavramının temelini nasıl inşa ettiğini de ortaya koymaktadır. Buradan hareketle, eğitimin, Yaşam Sanatı anlayışı çerçevesinde göstereceği işlev bireyin kendini entelektüel, ahlaki ve aktif kapasiteleri bakımından geliştirerek ve olgunlaştırarak ilerlemesi dolayısıyla da ‘doğru’, ‘yararlı’ ve ‘güzel’ eylemde bulunmasını mümkün kılan temel etken şeklinde olacaktır.

Yaşam Sanatı geleneğinde “bu şekilde yaşamaya değer mi” sorusu en merkezi soru konumunda olmuştur. Antikitede bu soru çerçevesinde öne sürülen fikirler genellikle bireyin eylemleri ekseninde varlığını kazanan bir felsefe anlayışı şeklinde karşılık bulmuştu; yazılı doktrin veya argümanlara bağlılıktan ileri gelen bir sınırlama söz konusu değildi.468 Mesela, Platon, Sokrates’in Savunması’nda, ‘ruhun mükemmelliğini en iyi neyin sağlayabileceğini’ araştırmıştır. Bu sorgulamada, hangi yazılı kurallara ne ölçüde uyulması gerektiğine dair bir yönelim söz konusu değilken, bireyin, hangi anlayışı temel alarak doğru bir eylemde bulunması ve Yaşam Sanatını geliştirmesi incelenmiştir. Benzer şekilde, Platon, özellikle Devlet diyaloğunda ‘politik sanat’ı ele alarak vatandaşların zihinlerini mümkün olduğunca ‘asil’ veya ‘saygın’ (Mill’in üçüncü kategorisine denk gelmektedir) hale getirmeyi hedeflemiştir.469 ‘Asil’, ‘saygın’ veya ‘güzel’ niteliği estetik

467 A. g. e. s. 951.

468 Long, A, A, “Ancient Philosophy's Hardest Question: What to Make of Oneself?”, Representations, 2001, (74), ss. 19-36. s. 33.

469 Platon, Devlet, 420b; Gorgias, 464a.

149

bir taraf barındırır. Bahsi geçen üç diyalog (Sokrates’in Savunması, Gorgias, Devlet) erdemli bireye sırasıyla şu özellikleri katmaktadır: dikaios olma (adil olanı bilme ve yapma), phronmios olma (faydalı olanı bilme ve yapma), ve kalos olma (asil, saygın, güzel olanı bilme ve yapma).470 Bütün bu nitelikler bireyin ‘yaşamaya değer bir hayata’

sahip olabilmesini sağlamaktadır.