• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: J. S. MİLL’İN FAYDACILIK ANLAYIŞI

1.3. Mill’in Faydacılığı

1.3.2. Ahlaki Güdüler ve Yaptırımlar

Mill, Faydacılık adlı eserinin üçüncü bölümünü bireyi ahlaki eylemde bulunmaya yönelten güdüler nelerdir? sorusunun cevabına ayırır. Bu güdüleri yaptırımlar çerçevesinde ve derin bir vicdan konsantrasyonu ile irdeler. Çünkü Mill için neden ahlaklı olmalıyım sorunsalından ziyade ben’i ahlaki eylemde bulunmaya yönelten motivasyonlar/güdüler nelerdir sorusu daha önemlidir ve bunun ortaya konulması faydacı ahlakın kendini nasıl gerekçelendirdiğini de açıklayacaktır.

Klasik İngiliz Faydacıları olarak adlandırılabilecek Bentham ve James Mill gibi filozoflar ahlak anlayışlarını genel anlamda ‘insan doğası’ üzerine fikirlerinden çıkarmışlardır. Bu gelenek İngiliz Ampirizmi içinde David Hume da dahil olmak üzere birçok düşünür tarafından benimsenen bir yaklaşımdı. Bentham’ın ahlak algısının temeline ve başlangıcına ‘haz ve acı’ duygularını yerleştirmiş olması da bundandır. Bu temel insan doğasının psikolojik yönünü işaret ediyordu. John Stuart Mill için de psikoloji merkezi bir hareket noktası olmuştur.

Faydacı ahlak anlayışı geleneksel olarak iki anlamda natüralisttir. Birincisi, faydacılar, ahlakı, insanın doğasının doğal bir çıktısı olarak görmüşler ve ahlaki kuralların insanın ihtiyaçlarından doğduğunu düşünmüşlerdir. İkincil olarak, İngiliz geleneğine mensup faydacılar ahlakın bağlayıcılığını ve zorlayıcılığını insanların doğaları gereği aradıkları amaçlara referansla açıklama eğilimini benimsemişlerdir.84 Birey, doğası bakımından bir ihtiyaç duymasaydı ahlakın doğması mümkün değilken, yine psikolojik amaçlar söz konusu olmadığında da ahlaki kuralların yaptırım gücü olamaz.

84 Berger, F, R, (1984), Happiness, Justice, and Freedom: The Moral and Political Philosophy of John Stuart Mill, University of California Press, Berkeley and Los Angeles. s. 9.

30

Locke ve Hume’dan beri gelen Bentham ve John Stuart Mill’in babası James Mill tarafından tekrar işlenen ‘çağrışımcılık’85 kavramı J. S. Mill’in psikoloji anlayışında önemli bir yer tutar. Psikolojiyi en genel anlamıyla ‘zihnin yasaları’ olarak tanımlayan Mill zihinsel olayların yalnızca fizyoloji ile açıklanamayacağını dolayısıyla da bağımsız bir Zihin biliminin var olduğunu düşünür.86 Buna göre, zihinsel izlenimlerin birlikte var olduğunu öne sürerek aralarında kimyasal bir birlik söz konusu olduğu için, bu izlenimler adeta iç içe geçerler.87 Bilhassa yalın idelerden müteşekkil kompleks ideler -- her idenin izlenimlerden oluştuğunu da akılda tutarak-- bu birlik sayesinde bir bütün olarak ortaya çıkar. Aynı zamanda hem pasif hem de aktif olan zihnin bu pozisyonu çağrışımcı psikolojinin temsilcilerinin eylemlerin haz ve acıdan kaynaklandığına dair görüşleriyle birlikte değerlendirilmelidir. Bu yapıldığında, her şeyin bir insiyaka/güdüye (motive) sahip olması gerektiği anlayışının benimsendiğini görürüz. Psikolojik güdülerle beraber

‘yaptırımlar’ın psikolojik ve sosyal düzlemde incelenmesi Mill’e Bentham’ın aksine daha geniş bir alan açar.

Mill’e göre, birey ahlaki eylemde bulunurken içsel ve dışsal olmak üzere iki yaptırım grubunun nüfuzu altındadır. Buradaki ‘yaptırım’ kavramını Mill içeriği ile beraber Bentham’dan ödünç alır fakat ileride de göreceğimiz üzere yine onun fikirlerinden hareketle onu aşmaya çalışır. Bentham, yasa ve kamu politikaları gibi ahlaklılık yaptırımları ile kamuoyunun ahlaklılık yaptırımları arasında ayrıma gider.88 Gerek dini gerek toplumsal gerekse de kamusal ve ekonomik motivasyonlar olsun, faydacı ahlak ilkeleriyle bireyi güdüleme bakımından hepsi birbiriyle uyumludur. Ne var ki, böylesine bir ayrım Mill bakımından noksandır çünkü bunlar son tahlilde ‘dışsal’

yaptırımlar kapsamında ele alınmalıdır çünkü Bentham’ın üzerinde durmadığı ama Mill için asıl önemli olan ‘içsel’ yaptırımlardır.

Bu yaptırım türü en yalın ifadesi ile “vicdanın özü olan, yasayı ihlalin bekçisi konumundaki ‘acı’ duygusudur”.89 Her bireyde var olan/olması gereken bu vicdan

85 ‘Associationism’ David Hume tarafından, gerek fiziksel çevreden gerekse bedenden kaynaklanan duyguların zihinden mekanik bir determinizmle birleştirilmesini anlatan bir kavram olarak önerilmiştir (Capaldi, 2004, s. 43-4).

86 Mill, J, S, (1973), A System of Logic: Ratiocinative and Inductive, Vols. VII and VIII of Collected Works, ed. J, M, Robson, Toronto University Press, Toronto. s. 849.

87 A. g. e. s. 852-3.

88 West, H, R, (2004), s. 97.

89 A. g. e. s. 97.

31

edinilen bir yetidir; doğuştan var olmaz. Mill’e göre vicdan, şefkat, sevgi hatta korku gibi duyguların yanı sıra bütün dini duygulardan, çocukluk anılarının da içinde bulunduğu her bireyin mazisinden, bireyin kendisine ve diğerlerine olan saygısından gelen birçok duygu türünden edinilir.90 Dolayısıyla, bir içsel yaptırım olarak vicdanın oluşmasında çok farklı ve fazla öğe mevcuttur. Bahsedilen bütün bu öğeler bir araya gelerek bireyin içsel tarafını oluşturması bir taraftan da onların ilk etapta yine dış dünyada var olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Çünkü vicdanın bu yönü onun neden doğuştan değil de sonradan edinilen bir şey olduğunu gösterir. Bu nokta, faydacılık ahlakının temellendirilmesi bakımından önemli olduğu kadar elimizdeki bu çalışmamız açısından da hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü eğitimin bir amacı da bu vicdanın mümkün olduğu kadar hassas bir şekilde ölçüm yapıp yanlışlık anında net olarak acı hissedecek şekilde nitelik kazanmasının sağlanmasıdır. Mill’in otonom bireyi de bu ‘kazanım’la gelişen bir birey kimliğine sahiptir.

İçsel yaptırımların Mill nezdinde daha değerli ve buyurucu olması onun otonom/bağımsız birey tutkusunu belirginleştiren hususlardan birisidir. Şayet birey daima dışsal yaptırımların neticesinde ahlaki eylemde bulunursa, bu yaptırımların mevcut olmadığı durumlarda bireyi ahlaki eylemde bulunmaya yöneltecek olan neden/şey ortadan kalkmış olur. Dahası, mevzubahis olan dışsal yaptırımlar ne kadar zorlayıcı olurlarsa olsunlar asla içsel yaptırımlar kadar sorunu kökten çözen bir işlev göremeyecektir. Bu bakımdan, Mill için dışsal yaptırımlardan öte içsel olanların hayati önem taşıması onun özgür/otonom/bağımsız bireyin amacıyla her açıdan uyumludur. Bu noktada, insanın eğitime niçin ihtiyaç duyar sorusu da cevaplandırılmış olacaktır çünkü Mill felsefesi daima ‘otonom birey’ ekseninde şekillenmektedir.

Bentham ve Mill arasında ahlaki güdülerin yaptırımlarla olan ilişkisi konusunda üç temel fark göze çarpar. Bunlardan birincisi, psikolojik hedonizmdir; Bentham bireyi kendi içinde bir bütün görürken, Mill bu bakış açısına çağrışımcılığın bir getirisi olarak sosyal ortamı da ekler. İkincil olarak, daha önce de değinildiği üzere, Mill, Bentham’ın aksine yasayı ihlal etme duygusundan bahseder. Son ve en önemli olan ise Mill’in kurumsal düzen ve eğitim vasıtasıyla vicdanın geliştirilmesine dair fikirleridir.

90 Mill, J, S, (2017b), s. 103.

32

Sonuç olarak, Mill de Bentham ile ahlaki güdülerin oluşmasında yaptırımların rolünü merkeze yerleştirir. Fakat onun için Bentham’ın yaptırımları tamamen dışsal grupta yer aldıkları için eksik ve tam anlamıyla holistik değildir. Birey, daima harici zorlamalarla hareket etmez, etmemelidir. İçsel yaptırımlar, dışsal olanlara kıyasla daima var olabilmeleri, süreklilikleri ve güçleri bakımından daha önemlidir. Bağımsız bir bireyin yasayı ihlal etme duygusu ile beraber oluşturduğu yaptırımlar bütünü ‘faydacı’

ahlakın temin ve tesisinde birincil pozisyonda yer almalıdır.