• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: LİBERALİZM VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜK

2.2. Demokrasi Ve Temsili Hükümet Sistemi

2.2.1. Mill’in Demokrasi Anlayışı

Mill’in demokrasi hususunda ileri sürdüğü bazı görüşleri artık demode olmuş veya birçoğu artık tartışmasız bir şekilde benimsenmiştir. Onun birtakım görüşleri ise felsefi düzlemde yer aldığı için güncelliğini hala korumaktadır. Mesela eğitimli vatandaşlara

‘fazla/çoklu’ oy hakkı tanınmasına dair görüşü tamamen demode olmuşken, kadınlara, eşit seçme ve seçilme hakkı tanınması yönündeki ısrarı birçok devlette artık kabul görerek oturmuş vaziyettedir; fakat 'çoğunluğun tiranlığı’, ‘demokratik toplumda bireyin öznelliğini faydacı ahlak temelinde muhafaza etmesinin yollarının aranması, ‘siyasi organizasyon ve erkin gerekçelendirilmesi’ gibi konularda getirmiş olduğu argüman ve irdelemeler günümüz siyaset felsefesi ve siyaset literatüründe önemli tartışmaların merkezinde pozisyonunu korumaktadır.

Mill, siyasi meselelerde ‘reformcu’ kimliğiyle ön plana çıkmış bir filozof230 olduğu için gelenekten, tarihten ve sosyal realitelerden bağımsız bir anlayış yerine, bütün bunları dikkate alan ve iyileştirmeler ile birçok şeyin geliştirilebileceğine inanan bir yaklaşım benimsemişti. Bu yüzden onu devrimci bir filozof olarak takdim etmek yanlıştır.

Özellikle, Considerations on Representative Government adlı eseri temsili hükümet sisteminin gerekçelendirilmesi, uygulanması ve savunulması noktalarında olduğu kadar Mill’in demokrasi yönetimi ile alakalı çekincelerini içermesi bakımından da önemlidir.

1832 Reform Yasası her beş İngiliz erkekten birine oy hakkı tanıyordu; kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktu. Mill, böylesi bir ortamda, yenilikçi ve ileri görüşlü bir düşünür olarak fikirlerini beyan etmişti.

Temsili hükümet sisteminin en iyi yönetim biçimi olduğundan şüphe etmeyen Mill, sadece temsili hükümet açısından değil genel anlamda herhangi bir yönetim şeklinin tercihe bağlı olup olmadığını soruşturarak politik düşüncelerini temellendirmeye başlar.

Farklı toplumların farklı yönetim biçimlerini benimsemeleri veya buna zorlanmaları hususunda Mill’in yaşadığı dönem itibariyle iki görüş ön plana çıkmaktaydı. Buna göre, yönetim tarzları bazılarınca tamamen icat edilebilen dolayısıyla da yapay olduğu düşünülmüşken, bazıları tarafından ‘doğal’ yani insan eliyle olmadığı görüşü

230 Nicholson, P, (1998), “The Reception and Early Reputation of Mill's Political Thought”, The

Cambridge Companion To Mill, ss. 464-496, ed. J, Skorupski, Cambridge University Press, Cambridge. s.

465.

75

savunulmuştur. Mill’in bu tartışmadaki pozisyonu bütün felsefesiyle tutarlı olarak, siyasi organizasyonların insan eseri olduğuna dairdir. Siyasi yapılar insanın iradi eylemlerinin bir sonucu olarak teşekkül eder. Bu bakımdan, insan eseri olan bu oluşumlar insanın diğer bütün iradi edimleri gibi iyi veya kötü olabilir.231 Bir başka deyişle, tercihe bağlı olduğu düşünülen siyasi yapı her şeyden önce o siyasi yapıyı oluşturan bireylere bağ(ım)lıdır.

Halkın mevcut veya muhtemel siyasi organizasyona rıza göstermesi yeterli değildir;

onların aktif katılımı, mekanizmanın işlerlik kazanması için elzemdir. Aktif katılımın bu mekanizmadaki ilk etkinliği, onun varlık kazanması için olmazsa olmazdır. Bu bağlamda, halk, bu yönetim biçiminin kurulmasına ve onun muhafaza edilmesine gösterdiği rızayı o yönetimin amaçlarını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğu desteği de sağlayarak bütünlük oluşturmalıdır.232 Mill’e göre, bu şartlar uygar toplumlarda sonuç almayı olanaklı kılmasına rağmen, uygar olmayanlar için despotik yönetim en uygunudur. Çünkü her toplumda aynı yöntemler işe yaramayabilir: “Herhangi bir halkın herhangi bir yönetim şeklinin koşullarını sağlama yeteneğine genelleyici bir kural ile karar verilemez”.233 Dolayısıyla, özel koşullar daima hesaba katılmalıdır.

Mill, doğrudan doğruya veya kayıtsız şartsız bir biçimde hiçbir yönetim şeklinin savunucusu değildir. İsmi ne olursa olsun, onun için iyi bir yönetimin, bireylerinin/vatandaşlarının ‘ahlaki’, ‘entelektüel’ ve ‘aktif’ kapasitelerini artırması temel gerekliliklerdir.234 İster birey düzeyinde olsun isterse toplum düzeyinde olsun, Mill için vazgeçilmez olan ahlaki ve entelektüel tekâmüle, burada da hayati önem atfedilmektedir.

Zira yönetim biçimi insan ürünü bir şey ise, onu oluşturan ve ona tabi olan bireylerin hususiyetleri daima merkez konumda yer almalıdır. Mill, bu irtibatı “[m]ekanikte olduğu gibi siyasette motorun çalışmasını sağlayan güç makinenin dışında aranmalıdır”235 diyerek yönetimlerin güç ve kapasitelerini bizatihi kavramsal manalarından değil o yönetimin hüküm sürdüğü toplumların bireylerinin özelliklerinden aldığını, Türkçe ibare ile söylersek halkın meşruluk zemini sağladığını, belirterek kurar.

231 Mill, J, S, (2017a), Demokratik Yönetim Üzerine Düşünceler, çev. Ö, Orhan, Pinhan Yayıncılık, İstanbul. s. 56.

232 A. g. e. s. 56-7.

233 A. g. e. s. 62.

234 A. g. e. s. 63.

235 A. g. e. s. 63.

76

Her yönetim şekli ‘iyi’ olup olmadığına göre değerlendirildiğinde bu testin bir ölçüte ihtiyacı olduğu açıktır. İyi ve kötü yönetimin anlaşılması için ilk kilit kavram

‘toplumun toplu menfaatleri’dir. Mill, bu hedefin karmaşık bir hedef olduğunu baştan kabul eder.236 Düzen ve ilerleme kavramları iyi bir yönetim şeklinin öncelikli nitelikleri olmak durumundadır. Sadece gelişmeyi değil aynı zamanda geriye gidişi de engelleyen bir ‘ilerleme’ anlayışı büyük ölçekte ‘düzen’i de kapsar. Dolayısıyla en iyi yönetimin

‘ilerleme’ye yatkın olması gerekir.237 Mill’e göre, eskilerin iyi yönetim olarak mevcut düzenin bozulmamasını/geriye gitmemesini; yani bir bakıma statükonun devamlılığını öncelemeleri hatta yegâne hedef olarak görmeleri iyi bir yönetim açısından yeterli değildir. Çünkü bu tarz bir yaklaşımda ‘ilerleme’ye hak ettiği önem verilmemiş olur.

Tartışmayı yeniden birey düzlemine çeken Mill, iyi bir yönetimin ölçütü olarak yönetim şeklini değil yönetilenlerin durumunu ve niteliklerini ana kıstas haline getirir:

İyi yönetimin, en mütevazı olanından en yücesine kadar tüm anlamlarıyla, hangi nedenler ve şartlara dayandığını kendimize soracak olursak, bunların içinden tüm diğerlerini aşan ana şartın yönetilen toplumu oluşturan insanların nitelikleri olduğunu buluruz.238

Hangi yönetim biçimi veya kurallar bütünü olursa olsun onların pratikte yürütücüleri olarak halk, ahlaki, entelektüel ve aktif olarak gelişmemişse sonuç daima negatif veya kusurlu olacaktır. Mesela, adalet mekanizmasında, tanıklar yalan söylüyorsa, hâkimler rüşvet alıyorsa, usule dair kuralların ne gibi bir etkisi olabilir?239

Faydacılık başlığı altında, Mill’in bireyin menfaatleri doğrultusunda başkalarının alanına müdahale etmeksizin eylemde bulunmasını savunduğunu görmüştük. Herkes kendi menfaatini düşünerek başlangıçta doğru yapsa da bu tutum toplumun menfaati ile birleştirilmediğinde yanlış bir yol izlenmiş olur. Bireysel yarar ile ortak yararın örtüşmesi gerektiği için, iyi bir yönetime düşen, bu birlikteliğin sağlanmasının olanaklı ve sürekli hale gelmesine yönelik doğru kararlar verip fırsatlar sunmasıdır. Mill, ortak yararı o kadar önemsemektedir ki, mesela, kendi döneminde önemli dini akımlar olan Anglikanizm, Protestanlık ve Katolikliği, iyi davranışın ödülü olarak ölümsüzlüğü göstermesini bireyi

236 A. g. e. s. 70.

237 A. g. e. s. 76.

238 A. g. e. s. 79.

239 A. g. e. s. 79.

77

bencilliğe götürdüğünden, haliyle de ortak yarar anlayışına zarar verdiğinden dolayı eleştirmiştir.240

Mill, bireyi temel alarak geliştirdiği, mezkûr iyi yönetim şekli ölçütünde ilk unsur olarak toplumu oluşturan bireylerin erdem ve zekâlarının geliştirilmesini belirler.241 Varılan nokta itibariyle, o zaman, her siyasal kuruma sorulması gereken ilk soru ahlaki, entelektüel ve aktif nitelikleri ne kadar desteklediğidir.242 Dolayısıyla, yönetim biçiminin ismine bakmaksızın önce o toplumu oluşturan bireylerin niteliğine ve bu nitelikler kümesinin o yönetim şekli tarafından ne ölçüde desteklendiğine daha sonra ‘yönetim biçimi’ne bakmak gerekir. Bir başka deyişle, Mill için yönetim olgusunda ‘içerik’ veya

‘esas’ (halk), üsluptan (yönetim şekli) önce gelir; üslup esastan önce değil: “Ancak binicisiz bir atın dizginleri atı ne kadar yönlendirebilirse siyasal kontroller de kendi başlarına o kadar hareket edebilir”.243 Yani doğru/nitelikli birey, doğru/nitelikli toplum ve nihai olarak doğru/nitelikli yönetim biçimi şeklinde bir zincir oluşturulabilir. Bu zincir tersten de işlevsel bir etkiyi barındırmasına rağmen nispeten daha kısıtlıdır. Gelişmiş birey vazgeçilmez olarak ortaya konduğuna göre iyi bir yönetim, gelişimi her yönüyle destekleyen yönetimdir denilebilir.

Mill açısından, bireyin gelişimini her yönüyle destekleyen biricik yönetim şekli temsili hükümet sistemidir. Tiranlık, monarşi veya despotluğun hâkim olduğu bir toplumda bu tür kapsamlı bir desteği bulmak mümkün değildir. Mill’e göre, artık, ideal yönetim biçiminin ‘halkın katıldığı’ bir yönetim biçimi olduğu apaçıktır. Böylesi bir katılım ile halkın bütün bireyleri, entelektüel ve ahlaki gelişimlerini ilerletmelerinin yanı sıra ‘aktif’ kapasitelerini de daima işler ve işlevsel vaziyette muhafaza ederler:

İdeal olarak en iyi yönetim şeklinin, egemenliğin veya son kertede en üst denetleme erkinin, toplumun tümünde bulunduğu ve her yurttaşın o nihai egemenliğin kullanılmasında yalnız söz sahibi değil, ama en azından ara sıra, yerel veya genel bir kamu görevini kişisel olarak yerine getirmek üzere, yönetimde bizzat görev almaya çağrıldığı yönetim olduğunu göstermekte bir zorluk yoktur.244

240 Capaldi, N, (2004), s. 343.

241 Mill, J, S, (2017a), s. 80.

242 A. g. e. s. 81.

243 A. g. e. s. 82.

244 A. g. e. s. 103.

78

Mill’in bu idare tarzını en iyi olarak görmesinin gerekçelerinden biri temsili hükümet sisteminde bireylerin birey olarak oynadığı roldür. Ayrıca, kamusal işlerin eğitici tarafı, Mill için, aktif kapasitelerin gelişimini sağlayan önemli bir noktadır. Mevcut halde (Mill’in yaşadığı dönemde) nüfus ve coğrafya dikkate alındığında doğrudan demokrasi mümkün olmadığına göre ideal olan temsili demokrasidir.

Öte taraftan, günümüzde pek kabul görmese de Mill, demokrasinin her toplumda uygulanabilir olduğunu düşünmez. Ön koşullar olarak halkın bu yönetim sistemini benimsemeye, devam ettirmeye ve amaçlarını gerçekleştirmeye ‘istekli’ olması gerekir.

Mill’e göre her toplum, özellikle de uygar olmayan toplumlar, bu yönetim biçimini benimsemeye ve uygulamaya müsait değildir. Ayrıca, uygar toplumların uygar olmayanları yönetme hakkı vardı; fakat bu iş o halkın kendi kendini yönetebilme becerisine sahip olmasını sağlayacak şekilde dizayn edilmeli ve asla bir sömürü veya küçük görme şeklinde olmamalıydı.245 Uygarlığın unsurlarından yoksun olan milletler şayet henüz uygarlığın ilk dersi olan ‘itaat’i dahi öğrenmemişse bu toplumlarda despotluk daha doğru ve işler bir yönetim biçimi olacaktır. Mill’in bazı toplumlar için istibdadı uygun görmesi her ne kadar kendisi açısından temellendirilmiş gibi gözükse de daha önce de belirtildiği gibi, bu bakış açısı Viktorya Dönemi İngiltere’sinin yaygın bir refleksi olup ve artık tamamen demode olmuş bir yaklaşımdır.