• Sonuç bulunamadı

A. Osmanlı Toplumu, Şiir, 16. Yüzyılda Şairlerin Durumu

C. 16. Yüzyılda Yazılmış Tezkireler ve Müellifleri Hakkında Bilgi

1.7. Eserin Yapısına Ait Bazı Unsurlar

1.7.1. San’at

Tezkirede şairin şiir sanatında göstermiş olduğu başarı değerlendirilmiştir. Şiir sanatı için “śanāyiʿ -i şiʿ r ve śanāyiʿ -i nažm” terkipleri kullanılmıştır. Şairin şiir sanatında göstermiş olduğu başarı övülmüştür. Şairlerin şiir sanatındaki başarıları için

“ķavaʿ id-güster, ħabīr, pirāste, āgāh, māhir, maʿ rūf, kāmil, dilīr, behremend, sālik, ķādir, kāmil” sıfatları kullanılmıştır. Cümleler bir bütün olarak ele alındığında kafiye ve aruzu bilme ve kullanma becerisi, şairin kaside, gazel, mesnevi, mu’amma türünde göstermiş olduğu başarıların da ele alınması şiir sanatındaki başarının vurgulanması açısında tamamlayıcı unsurlardır diyebiliriz.

Ħayâlî Efendi: ...ve maķbūl-i mükerrem emirü’l-kelām ve efśāĥ-ı fuśaĥā-yü’l-enām mübdiʿ -i bedāyiʿ -i maʿ ānī ve mažhar-ı śanāyiʿ ü’l-beyānı olmışdur (Solmaz, 2005: 147).

Sürûrî Efendi: ...ve śanāyiʿ -i şiʿ rde maʿ lūmāt-ı pāk birle ķavaʿ id-güster ve fünūn-ı ʿ arūż ü ķāfiye bilmede hünerver ve üç zebān ile nažma ķādir ve her birinde ħūb ü māhirdür (Solmaz, 2005: 148).

Ânî Efendi: ...ve zebān-ı Fürs’üñ đurūb-ı emŝāli żabŧında bī-nažīr ve śanāyiʿ -i şiʿ rden ħabīr ve muʿ ammā ve ʿ arūż ü ķā fiye bilmede dilīr ve ħāŧır-ı deryā-mü’eŝŝiri nažm ü

neŝr cānibine māyil ve her birinde geregi gibi kāmil ve tevsen-i ŧabʿ ı vādī-i şiʿ rde cüst ü çālāk ve eşʿ ār-ı ʿ āşıķānesi sūznāk ve güftār-ı rindānesi ʿ uyūbdan pāk ve ser-ā-ser ĥasb-i hāl-i rindān-ı derd-nāk vāķıʿ olmışdur (Solmaz, 2005: 203).

Eflaŧûn-ı ‘Acem: Ĥadd-ı źātında meźkūr Eflāŧūn bi’ŧ-ŧabʿ envāʿ -ı maʿ rifetle müzeyyen ü ārāste ve śanāyiʿ i nažmı pāki bilmekle pirāste ve ħaŧŧı nesta’lıķ yazmada ħōş -nüvis-i zamān ve teźhīb ü taśvīrde Mānī-i cihān ü Bihzād-ı devrān idi (Solmaz, 2005: 205).

Âgehî: Ķużātdan şuħ-ŧabʿ u ħōş -śoĥbet ve şāʿ ir-i metīn ve sāĥir-i dil-ħ˘āh aķśām-ı şiʿ re ķādir ve śanāyiʿ -i nažmdan āgāh ve bī-ķayd ü lāubāli olduġı ecilden ŧabʿ -ı güher-rīzi vü dil-i şeker-bīzi hünerle māyil ve ol fenne māhirdür (Solmaz, 2005: 209).

Emânî: Dānişmend zümresinden ŧabʿ -ı nāzüki fünūn-ı ʿ ulūm ile ārāste ve śanāyiʿ -i şiʿ r ile pirāste ħāŧır-ı ʿ āŧırı cānib-i nažma māyil ve pesendīde-i erbāb-ı dil kimesnedür (Solmaz, 2005: 215).

Behiştî Efendi: ...ĥaķķā budur ki ġāyetle žarīf ü laŧīf ħōş -śoĥbet ve dānā-dil pür-himmet ve sanāyiʿ-i şiʿrde ve sāir ʿulūmda kāmildür (Solmaz, 2005: 226).

Baśîrî: ...ve üslūb-ı müĥāverede bī-hemtā envāʿ -ı leŧāyife ķādir ve śanāyiʿ -i şiʿ rde māhir iki zebān ile ebyāt-ı nāzüke mālik ve hemīşe maʿ ārife sālik imiş (Solmaz, 2005: 233).

Ĥıfžî: Kemāl-i kābiliyyetden ʿ ilm-i žāhire meşġūl iken terk-i ʿ alāyıķ-ı dünya idüp ŧarīķ-ı taśavvufa sālik olup ol vādīden çoķ nesneye mālik olmŧarīķ-ışdur ve bir miķdar zamān siyāhat ŧarīķı ile Rūm İli’ne seyr ü sülūk idüp maʿ rifet-i cüz’ī ve küllī kesb itmiş śanāyiʿ -i şiʿ rden ħabīr ve zebān-ı Fārisī ve Nevāyī bilmede bī-nažīr ve ħadd-ı źātında ol ŧūŧī-i şeker-ħā-yı ħōş -edā ĥıfž ile ĥāfıž-ı kelām-ı Ħudā’dur (Solmaz, 2005: 272).

Ħayâlî Beg: El-ĥaķ elfāž-ı nefīs-i pāk ile Rūm’uñ Ĥāfıž-ı Şirāz’ı ve edā-yı selīs-i bülend ile şuʿ arānuñ ser-firāzı ve diķķat-iħayālde taħayyülāt-ı kemāl ile mevśūf ve śanāyiʿ -i şiʿ rde şuʿ arā-yı ʿ Acem gibi rengīn-maķāl ile maʿ rūfdur (Solmaz, 2005: 278).

Rey’i Ķaraħıśârî: Hemīşe cān u dilden maʿ rifet semtine ŧālib ve fażl u hüner cānibine źātı māyil ü rāġıb ve ġāyetde seriʿ kātib ve muśāĥabeti nažmına ġālib ve žarāfeti maķbūl-i erbāb-ı maʿ ārif ve śanāyiʿ -i şiʿ rden āgāh ve fünūna vāķıfdur ve şuʿ arā vü žurafā içre Śarı Rey’ī dimekle meşhūr maʿ ānī-i reng-ā-reng bulmaġla efvāħda meźkūrdur (Solmaz, 2005: 327).

Śabrî Çelebi: ...ve śanāyiʿ -i şiʿ rde kāmil-i şāʿ irān-ı cihān ve ʿ arūż u ķāfiye bilmede yegāne-i zamān ŝelāŝet-i inşā ile Vaśśāf-ı devrān ile tevāmān ve aķsām-ı şiʿ rüñ ķavāid-i cüz’ī vü küllīsine ķādir ve her bir fende üstādān-ı pīşīn gibi māhir (Solmaz, 2005: 378). Śâni’î: Fünūn-ı maʿ ārifle aķrānı içre bī-nažīr ve śanāyiʿ -i nažmdan ħabīr ve eşʿ ār-ı ʿ āşıķānesi ve güftār-ı mestānesi dil-peźīrdür (Solmaz, 2005: 389).

‘Alâyî: ...ve śanāyiʿ -i şiʿ riyyede hünerverler içre dilīr ve aśĥāb-ı fażl u cūd yanında benām ve su-ħen-verān-ı zamān u mīr-kelām bu bir iki beyt-i aʿ lā ol yār-ı ʿ allāmenüñdür (Solmaz, 2005: 415).

‘İlmî: Ĥālā her an yārān ile mübāħaŝe-i ʿ ilmi ve her dem tetebbuʿ -ı śanāyiʿ -i eşʿ ār-ı ʿ Acemī idüp fünūn-ı ʿ arūż ü ķāfiye bilmede sāyir yārān gibi ħūb ve eşʿ ārı merġūb olmadan ĥālī degüldür (Solmaz, 2005: 445).

Ferâġî: ...ve śanāyiʿ-i şiʿrden behremend ve her vechile ŧabʿ-ı śāfī vādī-i nažmda śu gibi revān ve źihn-i pāki źekā-yı dil-cū ile pesend-i pīr ü cevān ve edā-yı Nevāyī’de feraħ-baħş ve zebān-ı Fārisī’de güftārı dil-keş ŧarz-ı inşāda ķābil (Solmaz, 2005: 475).

Mevlânâ Kâtib: Ŧaraf-ı ķaśāyid-i fevāid ü śanāyiʿe sālik ve nüķūd-ı Meŝnevī-i pür-Maʿnevī’ye mālik ʿarūż bilmede pür-hüner ve ķāfiye üzre bir lüġat-ı muʿteber yazmışdur ki maķbūl-i ŧabʿ-ı erbāb-ı ʿirfān ve memdūh-ı źihn-i suħen-verān-ı zamāndur (Solmaz, 2005: 497).

Mecdî: ...ve śanāyiʿ-i eşʿārdan ve eśnāf-ı inşādan behremend ve geregi gibi her birinde dānişmend-i hūşmend ĥālā anda yārān içre bī-miŝl ü bī-mānenddür (Solmaz, 2005: 510).

Muĥyî-i Ķonevî: ...ve zebān-ı ŝelāŝede eşʿār-ı taśavvuf-āmīzi ve güftār-ı neśāyiĥ-engīzi vāfir ve śanāyiʿ-i şiʿre ķādir kimesnedür (Solmaz, 2005: 518).

Şiir sanatından bahsetmenin yanı sıra Ħayâlî Efendi’de farklı bir konuya değinilmiştir. Ħayâlî Efendi’nin belâgat sanatındaki başarısı ele alınmıştır. Belâgat, sözün etkili, güzel ve hitap edilen kimseye, içinde bulunulan duruma uygun düşecek şekilde söylenmesi, fasih ve hale uygun söz söyleme sanatıdır. Belagat bir ilim olarak üçe ayrılır: maâni, beyân, bedî. Maâni, düzgün ve yerinde söz söyleme kurallarını öğreten belâgat ilminin sözün hâle uygunluğundan bahseden bölümüdür. Beyân, belâgatın teşbih, mecaz, kinâye, istiâre gibi anlatım yollarını, sanatlarını gösteren bölümüdür. Bedî ise maksadı ifadede yeterli olan söze mânâ ve ahenk açısından güzellik verme yollarını gösterir. Ħayâlî Efendi’de bu ilimlerin hepsinden bahsedilmiş ve mübdî (benzeri görülmemiş güzellikte şiir söyleyen) bir şair olarak bahsedilmiştir.