• Sonuç bulunamadı

H. Hukukların Uyumlaştırılmasında Manevi Haklara İlişkin Teorilerin Önemi

I. Eser Sahipliği Teorisi

FSEK’te, fikir babalığını Prof. Hirsch’ın yaptığı “eser sahipliği” teorisinin egemen olduğu belirtilmiştir167. Hirsch, eser üzerindeki hakka ilişkin teorilerin, bu hakkın mahiyetini tamamen açıklamada yetersiz kaldığı düşüncesinden hareketle, eser sahipliği teorisini geliştirmiştir. Hirsch eser sahipliği teorisiyle, hukuk felsefesi açısından teorinin hukuki açıdan tanınabilirliği, hukuk politikası bakımından hakkın kapsamı, hukuk dogmatiği bakımından hakkın pozitif hukuk sistemi içindeki yeri ve hukuk tekniği bakımından amaca uygun terim seçimi meselelerine açıklık getirmeye

164

Örneğin, Alman kanun koyucu, Eser Sahibi Haklarının Koruma Sürelerine İlişkin Yönergenin müsaade ettiği ölçüde, eser sahibinin her bir hakkına ilişkin farklı koruma süreleri öngörebilirdi. Başka bir olasılık olarak, Alm. ESHK nun 12 ila 14. maddelerinde düzenlenmiş her bir manevi hakka ilişkin olarak süresiz bir korumayı güvence altına alabilirdi. Fransız kanun koyucu da, manevi hakları, mali hakların koruma süresine tabii kılabilirdi. ASMUS, s.126.

165

DIETZ, Das Urheberrecht in der Europäischen Gemeinschaft, Baden-Baden 1978, Kn.164, s. 106;

DIETZ, Legal Principles of Moral Rights (Civil Law), Generel Report, in ALAI (Hrsg), Le droit moral de l´ auteur, ALAI-Congres d´ Anvers, 19-24 septembre 1993, Paris 1994, s. 67-69; ASMUS, s.126. Örneğin, manevi hakları 1988 tarihli Telif Hakları, Tasarım ve Patent Kanununda düzenleyen ve ayrıksı bir çift cephe teorisini benimseyen İngiliz kanun koyucu, manevi haklara ilişkin koruma süresini yasanın 86.maddesinin 1.fıkrasındaki telif haklarına (copyright) ilişkin koruma süresine tabi kılmıştır.

166

ASMUS, s.127.

167

EREL, s.13; TEKINALP,s.84, NAL, Temel, das Türkische Urheberrecht-Grundlagen und gegenwaertiger Entwicklungsstand, GRUR Int.2000, s.6 .

çalışmıştır168. Bu kapsamda, Hirsch, hukuk dogmatiği açısından, eser üzerindeki hakkın pozitif hukuk sistemi içindeki yeriyle ilgili olarak, her bir eser sahibine ilişkin yetkiyi birbirinden bağımsız olarak gören ve sübjektif haklar olarak değerlendiren çift cephe teorisinin, eser üzerindeki hakkın mali yönüyle kişiliğe ilişkin yönü arasındaki sıkı bağlılığı gözardı ettiğini vurgulamıştır169. Hirsch, eser üzerindeki hakkın eser sahibine mali ve manevi mahiyette yetkiler veren objektif bir hukuki durum olduğunu tespit etmiştir170. Böylelikle, eser sahipliği hakkının, tek bir sübjektif hak olmayıp, birçok sübjektif hak ve yetkinin kaynağı olduğu ifade edilmiş oldu171.

Hukuk tekniği bakımından, amaca uygun terim seçim konusunda, Hirsch, eser sahibinin hakları (Urheberrechts) kavramının sübjektif anlamda kullanılmasının yanlışlığına dikkat çekti ve kavramın objektif anlamda kullanılması gerektiğini savundu. Kavramın, tıpkı Aile Hukuku, Eşya Hukuku ve Miras Hukukunda olduğu gibi ayrı bir hukuki alanı açıklamada kullanılması gerektiğini ileri sürdü. Bu meyanda, “telif hakkı” teriminin kullanılmasının, bu terimin sadece bir sübjektif hakkın varlığına işaret etmesi nedeniyle yanlışlığı üzerinde durarak, objektif hukuku durumu ifade etmek için “ eser sahipliği” teriminin amaca uygun olduğunu belirtti172. Hirsch tarafından savunulan bu görüşün FSEK’in temelini oluşturduğu ifade edilmesine rağmen, FSEK’te bu “eser sahipliği” kavramı kullanılmamıştır173.

Eser sahipliği teorisi, tek cephe teorisinde olduğu gibi, hakların biraradalığı üzerine temellendirilmiş bir ilkenin ifadesidir. Her iki teori, farklı açıklamalara rağmen aynı hukuki sonuca varmaktadır. Başka bir deyişle, eser üzerindeki hakkı, hakkı oluşturan unsurların aralarındaki sıkı bağlılık nedeniyle, sadece malvarlıksal haklara veya kişilik haklarına indirgemek doğru olmayacak, aksine eser üzerindeki hakkı bu iki hak kategorisi arasında yer alan hak olarak görmek isabetli olacaktır174. Öyle ki, Ulmer’in eser üzerindeki hakkı açıklarken kullandığı “ağaç teorisi” de tıpkı eser sahipliği teorisinde olduğu gibi, eser üzerindeki haktan doğan yetkileri sırf mali veya

168

HIRSCH, Die Werkherrschaft-Ein Beitrag zur Lehre von der Natur der Rechte an Geisteswerken, UFITA 36 (1962), s.36. 169 HIRSCH , Die Werkherrschaft, s.45. 170 HIRSCH , Die Werkherschaft, s.47. 171 TEKINALP, s.84. 172

HIRSCH, Fikri Say, s.127.

173

TEKINALP, s.84.

174

manevi yetkiler olarak nitelendirmenin zorluğuna dikkat çekerek, her iki unsurun farklı ölçülerde ilgili hakta kendisini belli ettiğini açıklar175.

Eser sahipliği teorisinin, monist teoriyle benzer yönleri olmasına rağmen, bazı belirgin farklılıklar da dikkat çekmektedir. En azından, FSEK’in eser sahipliği teorisini yansıttığı kabul edildiğinde, bu teoriye bazı istisnalar teşkil eden hükümlerin varlığını hatırdan çıkarmamak gerekecektir176. FSEK md.8’de, eser sahibi onu meydana getirendir şeklinde açıkça belirlenmişken, FSEK md.18 f.2 uyarınca eser sahibi olamayan işveren gerçek ve tüzel kişilerin, eser üzerindeki mali haklara sahip olmaları; FSEK md.48’de mali haklarda sadece kullanma yetkisinin devrine değil, hakkın tamamının da devrine imkan tanınmış olması, FSEK’in Alman hukuku anlamında klasik monist teoriden ayrıldığı özellikler olarak kendini gösterir. Bu hükümler, eser sahipliği teorisinin kanunda mutlak anlamda hakim olmadığı anlamına gelir.

Doktrinde, FSEK md.48’de, mali hakların tamamen devredilebilir bir özellikle donatılması ve FSEK md.19’daki düzenlemenin yakınların hakları denilen bir hak türünü ortaya koymasından hareketle, kanunda monist teorinin değil, düalist teorinin kendini hissettirdiği de savunulmaktadır177.

FSEK2de benimsenmiş teori veya teorilerin belirlenmesine ilişkin olarak, teorik dayanağı bakımından farklı, fakat sonuçları itibariyle birinci çözüme; monist teoriye daha yakın bir üçüncü çözümden de bahsedilmektedir. Ayiter’in ifade ettiği bu teori, eser üzerindeki mali hakların devri açısından ileri sürülmüştür. Kanunda, mali yetkilerin devri için iki imkan öngörülmüştür. İlk olasılık, hakkı eser sahibinin malvarlığından çıkaran ve devralanın malvarlığına geçiren bir tasarruf işlemi olarak devir, ikinci olasılık ise karşı tarafa sadece hakkın kullanılmasını talep imkanı veren

175

HIRSCH, Die Werkherrschaft, s. 25; NAL, Das Türkische Urheberrecht, s.7.

176

EREL, s.15. FSEK md. 8 hükmü uyarınca , 4110 sayılı kanunla 1995 yılında yapılan değişikliğe kadar, yayımlayan ve sinema eseri yapımcısı (prodüktör) eseri bizzat meydana getirmedikleri halde eser sahibi sayılmaktaydı ki; eser sahipliği teorisine getirilmiş bir istisna olarak görülen bu durum, yeni FSEK md.8’de yer almadı. Eski hükme göre, işveren ve tüzel kişiler eserin yaratıcısı olmadıkları halde, tıpkı eser sahibi gibi eser üzerindeki mali haklara baştan sahip sayılıyordu.

177

TEKINALP, Fikri Mülkiyet, s.89. Tekinalp, açıklamalarında dualist teori kavramı yerine, çift çephe teorisi sözcüğünü kullanmaktadır. Böylece, kanunda, eser sahipliği teorisinin hakim olduğu ısrar edilecek olursa, bu teorinin tek cepheli bir yaklaşım etkisinde değil de, çift cepheli yaklaşımın etkisinde kaldığı ifade edilebilecektir.

bir borçlandırıcı işlemdir178. Böylece Ayiter, mali haklara ilişkin düzenlemeler bakımından, kanunun ne monist ne de düalist teoriyi benimsediğini savunmuş olmakta, bu iki teoriyi uzlaştıran179 ve birlikte barındıran bir yapı arzettiğini savunmuş olmaktadır.

Eser sahipliği (Werkherrschaft) kavramı, eser sahibinin eseri üzerindeki hakimiyetine işaret ettiğinden, benimsenen sistem ne olursa olsun eser sahibinin haklarına ilişkin açıklamalarda hatırı sayılır derecede kullanılan bir kavramdır. Öyle ki, eser sahibinin haklarına ilişkin hukuki düzenlemeler, ister tek cephe teorisine isterse çift cephe teorisine dayansın, eser sahibinin eseri üzerindeki hakimiyetini ele almaktadırlar. Bazen bu hakimiyet eser sahibinin mali haklarını devredememesine yol açarken; bazen de örneğin İngiliz Hukukunda olduğu gibi manevi haklarından feragat edebilmesine olanak tanımaktadır180.

III.ESER SAHİBİNİN DAR ANLAMDA MANEVİ HAKLARI