• Sonuç bulunamadı

4.SABAHATTİN KUDRET AKSAL’IN TİYATROLARINDA DİL VE ÜSLÛ P 4.1 ŞİİRSEL DİL

Sabahattin Kudret Aksal, aynı zamanda iyi bir şairdir. Bu nedenle Aksal’ın oyunlarında şiirsel bir söylem söz konusudur. Onun oyunlarını Aysu Erden’in “Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri ” adlı kitabındaki Keating ve Levy’nin sözünü ettikleri şiirsellik kıstaslarına göre inceleyeceğiz. Çünkü; Aysu Erden de, bu şiirsellik kıstaslarını öyküye uyarlamıştır. İlk önce bu şiirsellik kıstaslarının neler olduğunu bir öğrenelim:

Kişi: Şiirde şairin hitap ettiği kişi. Bu kişi şairin kendisi, okuyucusu ya da bir başkası olabilir.

Kişisel Ses Tonu: Şairin istediği etkiyi yaratabilmek amacıyla söyleyim diz em ve sözdizimini çok özgün bir biçimde kaynaştırması, birleştirmesi.

Şiirsel Söyleyim: Şairin özenle seçtiği sözcüklerle özgün bir konuşma biçimi yaratması. Şairin seçtiği sözcüklerin düz anlamlarının ötesine geçerek yan anlamlarından yararlanması.

Sözdizimi: Şairin şiirine özgü doğru sözdizimini bulabilmek amacıyla sözcükleri ve sözcük öbeklerini yaratıcı bir biçimde dizmesi . (Devrik tümceler)

İmgeleme: Şairin okuyucunun beş duyusunu kullanarak hayal etmesini sağlamak amacıyla, okuyucusunda duyumsama izle nimleri yaratması. (Görsel imgeleme, işitsel imgeleme vb.)

Söz Sanatları: Şairin benzetme, eğretileme, kişileştirme, simgeleme, istihza, ikilem gibi söz sanatlarına başvurması.

Ses: Şairin şiirine canlılık, hareketlilik ve akıcılık kazandırmak amacıyla ü nlü ve ünsüz sesleri yinelemesi ya da yansımalı sözcükleri kullanması .

Sapma: Şiir dilinin en önemli özelliklerinden biridir. Sapma şiir dilinde üç şekilde ortaya çıkar:

a) Sıra dışı sözcük birliktelikleri, olağan dilbilgisi kurallarına aykırı olan tümce grupları, koşut tümcelerinin yinelenmesi.

b) Okuyucunun beklentisine ters düşen ve okurken onu şaşırtan dil kullanımları. c) Şiirin izleksel yapısı içinde bir zirve ya da dramatik bir değişikliğin bulunması.

Önceleme: Şairin şiirin içindeki sapmaları öne ç ıkararak, okuyucusunu kendi hayal gücüne dayanan bir yorum yapmaya yönlendir mesi ve okuyucunun kendi kendin e böyle sıra dışı bir dilin neden kullanıldığını sormasını sağlam ası(Erden, 2002: 322 – 323). Yukarıda sözü edilen şiirsellik ölçütlerini, Aksal’ın o yunlarına uygulayacak olursak:

4.1.1. Kişi ve Kişisel Ses Tonu

Tiyatro, bilindiği gibi diyalog ve monologlardan oluşur. Dolayısıyla, her konuşan kişi, kendi kişisel ses tonunu kullanılır. Bazı oyunlarda ise; yazar, baş kahramanın dilinden okuyucusuna sesle nir. Böylece, oyundaki baş kişi ile oyun yazarı aynîleşir. Genellikle tiyatro eserlerinde 1. tekil şahıs anlatım tarzı benimsenir:

“Gökyüzünün varlıkla yokluğun önceyle sonranın yorumunu yapaca ğım”. (Aksal, 1983:54)

“İnanamıyorum, inanmak istemediğ im için. İnanmak isteseydim. Belki de inanırdım!...Döküldüm, büküldüm, öğütüldüm, eğitildim ve çıktım…”(Aksal, 1998: 615 – 621)

“Ben ne vakit açık ve kesin konuştu msa, bu yeryüzünde hiç mi hiç anlaşılmadı m… söylediklerimi ve söylemediklerimi, sevdiklerimi ve sevmediklerimi, bildiklerimi ve bilmediklerimi!...Demirden bir çekmeceye kilitler gibi gömmüştü m yüreğime sırırımı.” (Aksal, 1998: 639, 641, 656)

Oyunlarda sadece 1.tekil şahıs anlatım tarzı görülmez. Aksal, oyunlarında bazen “o”, “biz”, “siz” şahısları nı da kullanarak eserine canlılık ve hareketlilik katar:

“Gittiği gitmediği, çağrıldığı, çağrılmadığı, duyduğu duymadığı bütün düğünleri… sevdiği bütün arkadaşlarını, sevmediği bütün arkadaşlarını da getirmiş. (Aksal, 1974:34)

“Yattı kalktı, yattı kalktı, yattı kalktı. Gitti geldi, gitti geldi, gitti geldi. Yazdı çizdi…Sonra da emekli oldu.” (Aksal, 1983:47)

“Bir yokuştan aşağı, atları çıldırmış bir araba gibi doludizgin koşuyor sunuz.” (Aksal, 1998:607)

“İyimserlik kuşlarımıza kanat vurdurmay ın…. Tuğlaları size karşı duyulan inançla yılgının karışık harcıyla örülmüş kocaman bir kale de yaşıyorsunuz. Sessizlikler içinde.” (Aksal, 1998: 18,20)

“Yüzyıllık sevişme miz… itişmemiz, didişmemiz… sövüşmemiz… Bilmediğimiz bir yanı olursa, kenarı, köşesi, önü arkası, onu da y anıtlarız.” (Aksal, 1983: 16, 45) “Biz ki aynı güneşte ısındık, usandık.. aşındık, kaşındık…”(Aksal ,1983:69)

Tiyatronun akıcı olmasını sağlamak ve eseri monotonluktan kurtarmak için yazarımız, birden çok kişisel ses tonunu kullanmıştır.

4.1.2. Şiirsel Söyleyim

Sanatçımıza göre, edebiyatta amaç bir anlam yükü, bir etki gücü yaratmaktır. Şiirde, öyküde, romanda ve oyunda da bu böyledir. Ancak; bu işi salt erek diye alan ve en katıksız olarak yapan şiirdir. Şiirin özellikleri , diğer edebi ürünlerde b ulunmak zorundadır. Ancak şiirde diğer edebi ürünlerin özellikleri bulunmayabilir. Dolayısıyla Aksal, şiiri edebiyatın özü olarak görür

Tiyatronun vazgeçilmez öğesi yazarımıza göre şiirdir : “Tiyatroyu edebiyattan, resimden, danstan, ezgiden, sesten ayıramayız. Bir çok sanatla alakalıdır. Ancak şiir ile doğrudan ilgilidir. Çünkü; şiir, tiyatronun tözüdür. Dekorsuz bir oyun, ışıksız bir oyun olabilir ancak söz ve oyuncu olmadan tiyatro olmaz. Dolayısıyla oyuncu yazıyla kurulmuş o acunu dile getirince tiyat ro var demektir. Demek ki önce söz vardı.” (Aksal, 1998:115)Cümleleriyle yazar, şiirin tiyatroyla doğrudan ilgili olduğunu; dekorsuz, ışıksız bir oyunun olabileceğini ancak sözün yani şiirin olmadan tiyatronun var olamayacağını ifade eder.

Yazar, tiyatronun özünün şiir olduğunu “ Denemeler ve Konuşmalar ” adlı deneme kitabında çocukluk anısından bahsettiği yazısında da belirtir: “Gözüm de sahnenin hemen üstünde, o süslü tavanın oymalarından birine yaldızla yazılmış bir sözcüğe ilişti: “Poésie” Bu sözcüğe o g ün de ondan sonra da her gidişimde perdenin açılmasını beklerken, perde aralarında uzun uzun baktım. Diyebilirim k i, o günlerin seyirciliğinden bende kalan en etkin izlenim, en bozulamayacak büyü, izlediğim nice oyundan çok, o sözcükte saklıdır. Biraz da s evilen bir resme, bir oyuna bakar gibi coşkuyla bakıyordum ona, bir süre sonra da, bu coşku yerini, bugüne dek değerini yitirmeyecek bir tiyatro

ilkesini bulmanın kıvancına bıraktı. Tiyatro için çocukluğumun ilk kavramını bulmuştum.” (Aksal, 1998:112)Küçük yaşlarda tiyatroyla tanışmış olan yazarımız çocukluk anısında da ifade ettiği gibi, şiiri tiyatronun ilkesi sayar.

Sanatçının yukarıdaki şiirle ilgili düşüncelerinden sonra , onun oyunlarında kullandığı dilde şiirselliğe ne kadar yaklaştığını, âdetâ bir oz an gibi cümleler sarf ettiğini görebiliriz:

“Yeni bir gün başladı. Dışarıda

Gökyüzünün altında Yeryüzünün üstünde Bir çalar saat öttü (…)

Öğrenciler okullarında İş sahipleri işlerinde

Ev kadınları sebzeleri ayıklamaya başladı Öğle yemeğine gelecek kocası için. Okulundan dönecek çocuğu için. Koltuğunda yün ören annesi için. Gazeteler dağıtılmış olsa gerek.

Sokaklar süpürüldü de sulandı bile” (Aksal, 1956:9)

“Sanki bu oda gökyüzü yuvarlağı, ben de başıboş gezegeni onun” (Aksal, 1983:12) “Yalnızlığın buruk yemişini kemirdim durdum ben ” (Aksal, 1998:657)

“Düş alevleri bocayı sardığı gibi nasıl sarmış sizi içinizden…Çok yüksek bir pencereden boşluğa bırakılan bir yaprak gibiyim.” ( Aksal, 1998:609)

“Düşünmek bir yankıdır, yankıları n birbirini kovalamasıdır…” (Aksal, 1970:84) “Uyuşmanın da uyuşmazlığın da en büyük örneği kadınla erkek. Akla kara, yalanla gerçek, ağustosböceğiyle karınca… Bir erkeğin kadınsız yaşamasının çorak bir ülkeye benzediğini biliyor musunuz?” (Aksal, 1974:8,66)

Yukarıdaki örneklerde, altı çizili kelimeler şiir gibi kafiyeli ve rediflidir. Diğer cümlelerde ise, benzetmelere (S anki bu oda gökyüzü yuvarlağı, ben de başıboş gezegeni onun/ Düşünmek bir yankıdır/Çok yüksek bir pencereden boşluğa bırakılan bir yaprak gibiyim vb.) alışılmamış bağdaştırmalara (yalnızlığın buruk yemiş i) rastlanır. Bu bağlamda denilebilir ki, Aksal “Oyunlarında da bir ozandır. Diline dildeki uyumluluk öğesine, musîkîye öncelik veren bir oyun yazarıdır. Ozanlığının imbiğinden geçmeyen hiçbir sözcüğe yer vermez. İyi bir söz istifçisi, bir dil sevdalısı, bir dil tutkulusudur” (Salihoğlu, 1970:28).Onun dili kullanış tarzında , bir ozanın hassasiyeti görülür.Şiiri tiyatroyla özdeş sayan yazar -şair, oyunlarını yazarken bile, şair kimliğini bir kenarda bırakmaz.

4.1.3 Sözdizimi

Sabahattin Kudret, şiirsel bir söylem oluşturmak ve etkiyi arttırmak için sözcükleri ve sözcük öbeklerini yaratıcı bir biçimde dizer. Aşağıda Aksal’ın oyunlarından seçilen sıra dışı sözcük dizimleri ve tümce yapıları görül mektedir:

1.Örnek: “…gerçeği bilimin, kuramı felsefenin…” (Aksal, 1983:13)

2.Örnek: “Bir süs gibi, bir eşya gibi, bir süslü eşya gibi, bir eşyalı süs gibi” (Aksal, 1974:67)

3.Örnek: “Benim için bir kadın evimin eşyamın …çoluğumun çocuğumun…şuyumun buyumun…odumun, ocağımın…adımın, sanımın…bakanı ve koruyanıdır ” (Aksal, 1974: 57)

4.Örnek:“Yeni yenilikler, daha yeni yenilikler, yeniliklerin yenisi yenilikler gibi ” (Aksal, 1974:8)

5.Örnek: “Gittikçe gelişen bir ülkenin kralı olduğunuzu…Damar ları, pek hızlı olmasa da saatten saate büyüyen…genişleyen bir beden gibi bu ülkenin” (Aksal, 1970:7)

6.Örnek: “Ben hiçbir şey anlamıyorum

Hiçbir şey anlamıyorum ben de ” (Aksal, 1970:15)

7.Örnek: “Bütün davranışlarımızı, uyumamızı, uyanmamızı, otur mamızı kalkmamızı gülüp ağlamamızı bir söylevle süslemeliyiz değil mi?” (Aksal, 197025)

8.Örnek: “Bir kralın kafasına, bir filozofun düşüncesinin gölgesi düştü mü, artık o kafayı…” (Aksal, 1970:73)

Verdiğimiz ilk örnekte belirtili isim tamlaması olan sözc üklerin yerlerinin değiştirildiği görülür. İkinci örnekte, “bir eşyalı süs gibi” sözcük öbeği Türkçenin kullanımına terstir. Doğrusu “süslü bir eşya” gibidir .Üçüncü örnekte yazar, kelimelerle oynayarak anlamsız bir durum da oluşturur, deyimin yapısını bozar. Dördüncü örnek de, ikinci örnek gibi Türkçen in yapısına aykırı bir söz diz imidir. “Yeniliklerin yenisi yenilikler gibi” sözcük öbeği, yazarın kendine ait bir dil kullanımıdır. Beşinci örnekte devrik bir cümle; altıncı örnek, cümledeki sözcüklerin yerl erini değiştirerek yinelenen bir sözdiziminden oluşurken ; yedinci örnekte, hem olumsuz hem isim hem de soru c ümlesi bir arada verilmiştir. Son örnek ise, tamamlanmamış bir cümleden oluşur.

Bir yazar, sözcükleri seçerken nasıl titiz bir işçi gibi davranıyor sa, sözcükleri sıralarken de buna önem göste rmelidir. Çünkü; dil yoluyla yazar bize gösterilmeyeni de göstermeye çalışır. Anlamı güçlendirerek, vurguyu etkili bir şekilde kullanmak isteyen bir yazar, bunlara dikkat eder. Aşağıda, Özdemir Nutku’nun bir metinde sözdiziminin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan birkaç örneği görülmektedir:

“İyi yürekli oğlan çiftçinin kızını seviyor. Oğlan iyi yürekli, çiftçinin kızını seviyor. Kızını seviyor çiftçinin, iyi yürekli oğlan. Çiftçinin kızını seviyor iyi yürekl i oğlan.

Seviyor çiftçinin kızını, iyi yürekli oğlan” ( Nutku, 1999:114) cümlelerinde altı çizili kelimelerde sözcük seçimi kadar, sözcüklerin yerleştiriliş düzeni nin de önemli olduğu anlaşılır. Sözcük diziminde vurgu , gelişigüzel bir şekilde değil, bil inçli bir şekilde uygulanmalıdır.Bu vurgunun da farkında olan yazar ve şairimiz Sabahattin Kudret, oyunlarında değişik cümle tarzları oluştur arak, metnin akıcılığını sağlamıştır.