• Sonuç bulunamadı

2. SABAHATTİN KUDRET AKSAL’IN TİYATROLARININ YAPI BAKIMINDAN İNCELENMESİ

2.2. ŞAKACI 1 Eserin Tertib

2.2.4. Şahıs Kadrosu 1 Ragıp Bey

2.2.4.2. Nahide Hanım

Ragıp Bey’in eşi Nahide Hanım, olay örgüsünün izleğini ortaya çıkardığı; Ragıp Bey’in ve diğer kahramanların karakterlerini belirttiği için oyunun yardımcı kahramanıdır. Nahide Hanım, bazen Ragıp Bey’in bazen de Ragıp Bey’e karşı olan diğerlerinin tarafını tuttuğu için, oyunda hakem olarak nitelendirilir. Tıpkı bir bukalemun gibi sürekli değişir. Ragıp Bey Nahide’ye: “ Oynamaktan zevk duyduğun şu ezeli hakem rolünü hiç olmazsa şimdi bırak” (Aksal, 1952:97) der. Nahide Hanım, kocasının ölüm haberinden sonra eşyalarını eskiciye satar. Hatta eskicinin elli lira verdiği paltoyu düşük verdiği için eskiciyle pazarlığa bile girişir. Ragıp Bey , eve döndüğünde ise; onun günahkâr ruhunun kabir azabı çekmemesi için eşyalarını fakirlere dağıttığını söyler. Komş uları Nazmi Bey’e de yalan söylemekten çekinmez. Kendini başkalarına acındırmaya çalışır:

“NAHİDE H. – Dün Sinan’a da söyledim. Allah onun yerine beni alsaydı ne olurdu sanki.

SİNAN – Bana mı? Ne zaman?

NAHİDE H. – Dün konuştuk ya canım (Nazmiye) Karısı nın arkasına kalan bir koca, nihayetinde bir erkek olduğu için, iyi kötü yaşayabilir. Halbuki dul bir kadın bütün itibarını kaybediyor. ” (Aksal, 1952: 19).

Nahide Hanım, kocasının ölümünden sonra çevreye çok üzüldüklerini göstermek için, âdeta evin içinde bir “matem yarışı”nın oluşmasını sağlar. Fakat ; bunu içten yapmak yerine, başkalarına kocasını ne kadar çok seven bir insan görünmek için yapar. Başkaları ve çevre onun için çok önemlidir. Kocasının eve gelişine bile sevinmez. Çünkü, el âleme rezil olma korkusunu yaşar:

“NAHİDE H. – …Zaten el alemin diline düşeceğiz artık. Ne diyecekler? Duydunuz mu, Nahide ’ye kocası küçük bir şaka yapmış gene. Ölmeden öldüm diye telgraf çekmiş (Bir an). Allah’ım rezil oldum. Bittim, bittim .” (Aksal, 1952: 48).

Sonuç olarak Nahide Hanım, yapmacık hareketli, paraya düşkün, çevrenin ne dediğine önem veren, gerektiğinde yalan söyleyen, sürekli taraf değiştiren bir kişidir.

2.2.4.3. Zerrin

Ragıp Bey’in kızı Zerrin; Nahide Hanım, Sinan ve Faruk gibi oyunda yardımcı kahramandır. “Zerrin, züppece biraz da isterik davranışlı, modern bir genç kızdır .” (Aksal, 1952: 25). Babasının ölümünden birkaç gün sonra, babasının istemediği Faruk’la nişanlanır. Faruk da onun gibi hayata düşkün, züppe biridir. Zerrin Faruk’la öpüşmekten bile çekinmeyecek kadar şımarıktır. Bununla beraber saygısızdır da. Babası ile konuşurken mübalağalı ve müstehzi bir şekilde konuşur.

Gezmeyi, eğlenmeyi, dansı ve sinemayı seven Zerrin, evliliği daha rahat bir hayat yaşamak için ister. Evleneceği insanın zen gin olması önemlidir. Faruk’un Ragıp Bey geldikten sonra işten ayrılması, Zerrin’in Faruk’la evlenme fikrini değiştirir. Çünkü ; Zerrin: “Bir elbiseyi bir mevsimden fazla giymektense ömrüm boyunca evlenmemeyi tercih ederim.” (Aksal, 1952: 80) diyecek kadar paraya düşkün biridir.

2.2.4.4.Sinan

Ragıp Bey’in oğlu Sinan, ciddi ve sâkin görünüşlüdür. Oyunda yardımcı kahramandır.Babasının ölüm şakasından sonra evin idaresini üzerine alır. Tıpkı evin babası gibi otorite kurmak için baskıya baş vurur. (Anneyle yüksek sesle konuşma, hizmetçiye bağırma, üstüne yürüme, emirler verme) Babanın gelmesiyle de alıştığı düzeni bozmak ona zor gelir. Bu nedenle evden gitme kararı alır. Çünkü ; babası geldiğinden beri evde bir sığıntı gibi yaşamaktadır. Sinan: “Sonra düne kadar bir aydan beri tek başına kararlar aldığım yazıhanede boyunduruk altına girmek . Küçücük bir kâtip seviyesine düşmek. Muhasebeci benim aldım paranın üç mislini alıyor. Tam üç mislini. Dayanılır şey değil” (Aksal, 1952: 87) diyerek kendi hâkim olduğu düze nin babasının gelmesiyle yıkılışından doğan rahatsızlığını ifade eder.

Sinan, annesinin hareketlerini abartılı bulur. Onu “eski kafalı” olmakla suçlar. Sinan, oldukça acımazsızdır da. Babasının, öl mekle sahip olduğu bütün hakları kaybettiğini söyler.

2.2.4.5.Faruk

Oyunda yardımcı kahraman ve Zerrin’in nişanlısı olan Faruk’un özentili bir iş adamı görüntüsü vardır. Zerrin gibi şımarık, kendini beğenmiş, pa raya düşkün ve züppedir.

Ragıp Bey tarafından sevilmez. Ev halkını Ragıp Bey’e karşı kışkırtır. Çı karlarını korumak için, her şeyi yapar. Evliliği de bir çıkar olarak görür. Gençlerin, kuvvetlilerin, sağlamların hakkını korumak ve onlardan daha iyi verim almak için; zayıfların sakatların Ispartalılar gibi acımadan uçurumdan atılmalarını ister. Ona göre geleceğe güvenli adımlarla yürümek için, eski ticaret usullerinin ve geleneklere dayanan gör üşlerin bırakılması; yeni bir bakış açısıyla hareket edilmesi gerekir.

2.2.4.6.Diğerleri

Evin hizmetçisi Zeynep, fon karakterdir. Eserde en az derinliğe sahip olan kişidir. Hizmetçi, “yapının işlenmesine yardımcı olan, bir çark niteliğindedir. Forster, bu karakterlerin eserde olayları yorumlayan bir koro görevi ya ptıklarını söyler”(Korkmaz, 1997: 300). Yirmi yaşlarındadır. Temizlik, ütü ve yemek işleriyle ilgil enir. Söylenilen şeyi anlamakta zorluk çeken aptal biridir. Mürüvvet Hanım ve Misafir Hanım ise, Nahide Hanım’ın içinde bulunduğu durumu ve Nahide Hanım’ın karakterinin nasıl olduğunu ortaya çıkaran yardımcı kahramanlardır. Elli beş yaşlarındadırlar, Nahid e Hanım’ın yakın dostu ve dert ortağıdırlar. Mü rüvvet Hanım, avukat Nazmi Bey’in eşidir. Nahide’nin ise çocukluk arkadaşıdır. Hiç çocukları yoktur. Bu yüzden kendini yalnız hisseder. Misafir Hanım da, otuz iki yıllık eşini yeni kaybetmiştir. Bu yüzden Nahi de Hanım’la ortak bir durumu vardır. Mürüvvet Hanım’ın kocası Nazmi Bey ise, elli beş yaşlarında olmasına rağmen yaşını pek göstermeyen, konuşmayı seven, hiç vakti olmayan, karşısındaki insanların da kendisi gibi düşündüğünü görmekten zevk alan bir avukatt ır. Ragıp Bey’in yakın bir arkadaşı olmasına rağmen onun, ailesine bir şaka yaptığına inanmaz. Nazmi Bey, oyunda Nahide Hanım’ın nasıl biri olduğunu konuşmalarıyla ortaya çıkarttığı ve Ragıp Bey’le konuşarak işin aslının ne olduğunu öğrenip şüpheleri yok e ttiği için yardımcı bir kahramandır.

2.2.5. Zaman

“Şakacı” oyunundaki vak’a zamanı bir aralık akşamının altı buçuğunda başlar, toplam sekiz günü kapsar. Sekizinci günün yine akşamında son bulur. Birinci ve ikinci perdedeki vak’a zamanı kesintisiz bir şekilde sürer. İkinci perde ile üçüncü perde arasında ise, vak’a zamanında bir atlama söz konusudur. Üçüncü perdede yazar, olay örgüsünde bir haftalık bir zaman diliminin geçtiğini belirtir. Fakat, bu bir haftalık süre içinde nelerin yaşandığı belirtilmez. Ayrıca; vak’a zamanı, Nahide Hanım’ın Ragıp Bey’in eskiden

yaptıklarını hatırladığı kısımda geçmişe de uzanır. Geçmiş zamanın hatırlanması, vak’a zamanının genişlemesini sağlar:

“NAHİDE H. - …Bu masaya tekrar oturma yacağına, tekrar bana “Na hide, Nahideciğim, bırak şu işini e linden. Gel konuşalım biraz deme yeceğine… (Sözünü tamamlayamaz. Arka plandaki koltuğa doğru gider. Göstererek) Onun koltuğu işte. Akşamları yemekten sonra otururdu. Kahvesini içer, gazetesini karıştırır, hem bizim aramızda, bizimle berabermiş, hem de bizden uzaklarda tek başınaymış gibi (Bir an) Odanın bir köşesinden başını uzatıp hiç beklemediğim bir zamanda…. “Merak etmeyin. Merak etmeyin. Size şaka yaptım deyişi. ”(Aksal,1952:56)

Bu geriye dönüşler, oyunun serim kısmında olay örgüsünün baş kahramanı olan Ragıp Bey’i bize tanıtır. Aynı zaman da Ragıp Bey’in şakacı olmasının vurgulanması, seyirciye Ragıp Bey’in ölmediğini, tekrar geleceğini sezdirir.

Zaman kavramı üzerine Sabahattin Kudret Aksal “Denemeler, Konuşmalar ” adlı kitabında şunları söyler:

“Zaman kavramı insanoğlunun başlamayacağı kavramlardan biridir. Uzun koşulu ve varlık bilincinin yoksanamayacak çerçevesidir. Zaman dediğimiz kalıbın içinde düşünüyor, nesneyi yine o kalıbın çerçevesinde algılıyoruz. Bilincimizde akan, büyük küçük suların yatağıdır. Üstelik ne denli şakşak azdır, yine de kavramın ne olduğunu pek bilmiyoruz.” (Aksal, 1998: 246).

Yazarın yukarıdaki sözlerinde zamanı sorgulamaya , anlamaya hatta yakalamaya çalıştığı görülür. Hemen hemen tüm oyunlarında yazar , zaman üzerine yorumlar yapmış, kahramanlarını zamanla yarıştırmıştır. “Şakacı” oyununda ise, yazar zamanı daha çok eski ve yeniyi karşılaştırma bakımından ele almıştır. Örneğin, Nahide Hanım; zamanın insanlar üzerinde yaptığı değişikliklere şaşırır ve es ki zamana özlem duyar:

“NAHİDE H. – Bir de bunlar eksikti. (Bir an) zamanın insanlar üstünde şaşılacak değişiklikler yaptığını insan yaşlanınca anlıyor. Bilmiyorum belki de biz saftık. Ben değil böyle şeyler söylemek, babana ömrünce saygı göstermekten baş ka bir şey yapamadım.” (Aksal, 1952: 75).

Eski düzeni savunan ve özlem duyanların aksine Ragıp Bey’in damadı Faruk ise, eskiyi küçümser; yeni zamana aya k uydurmanın işleri büyüteceğine ; böylece geleceğe daha güvenli adımların atılacağına inanır :

“FARUK – Fakat şu muhakkak ki, bugün geleceğe güvenli adımlarla yürümek isteyen bir yazıhane, eski ticaret usullerine, geleneklere dayanan görüşlere göre

değil, yeni bir ruhla idare edilmelidir. Tamamen yeni bir görüşle, eski gövdeye yeni bir aşı yaparak işler yürütülmelidir” (Aksal, 1952: 57).

Kısacası; yazar, zamanın insanlar üzerindeki etkisini genç ve yaşlı kuşakları konuşturarak, onların bakış açılarını vererek göstermiştir. Sürekli ilerleyen zaman içinde insanların değer yargıları, ahlak anlayışları, yaşa ma bakışları değişmiştir.

2.2.6. Mekân

Oyundaki olaylar, evin oturma odasında geçer . Oyunun üç perdesinde de mekân değişmez. Yazar, mekâ nın nasıl döşeneceğini, oyunun baş ında detaylı bir şekilde belirtir :

“İstanbul’da geçimi ortanın üstünde bir aileni n oturma odası. Karşıda, solda, hole açılan kapı. Bir yanda kocaman bir pencere boyunca uzanan dar bir divan. Öbür tarafta bir büfe. Sağda solda evin içine, diğer odalara açılan kapılar. Bir yemek masası. Etrafında dört iskemle. Birkaç koltuk. Arka planda diğer eşyayla ilgisizmiş gibi duran bir koltuk daha. Telefon. Radyo. Duvarda Ragıp Bey’in resmi.” (Aksal, 1952: 3).

Sade bir mekânın ve dekorun kullanıldığı bu o yunda, sonradan gerekli olacak işlevsel eşyalar bulunur. Örneğin telefon, aileye Ragıp Bey’in geleceğini bildireceği ve oyundaki dengeyi bozacağı için, mutlaka bulunması gereken bir araçtır. Radyo, hem birinci hem de son perdede de aynı caz parçasını çalacağından, oyunun izleğine katkıda bulunur. Ragıp Bey’in resminin duvarda asılı olması ise, onun öldüğünün ama halâ hatırlandığının başkalarına da göstermek istenmesindendir.

Sabahattin Kudret Aksal, oyunlarının çoğunda mekân olarak dar mekânları özellikle de ev ortamlarını tercih etmiştir . (Bu durum, aynı zamanda tiyatronun bir gereğidir.)Dar mekânlar, bilindiği gibi, oyunda bazen de ortama hâkim olan sıkıntılı havayı vurgulamak için kullanılır. “Mekânın darlaşması, psikolojik açıdan çıkmazda olan karakterin, üzerine dünyanın yürüdüğünü hissetmesidir ”(Korkmaz, 2007: 406). Oyunda dar mekân olarak evin seçilmesi ise, aile bireylerinin birbirlerine sevgi ve saygı ile bağlı olmadıklarının menfaate paraya ve rahata düşkün olduklarının altını çizer. Ev ortamı, yalana ve baskıya dayanan ailenin içinde bulunduğu karamsar ve boğucu havayı daha çok belirginleştirir. Fakat şunu da vurgulamak gerekir ki, “mekân insanı ezmek için, üzerine yürüyen karşı güçlerin simgesel bir göstergesidir.Mekânın darlığı, f iziksel anlamda küçüklüğünden değil, karakterin imkânsızlığından ve kendini orada sıkıştırıl mış duyumsamasından kaynaklanır” (Korkmaz, 2007: 403).

Son olarak Aksal, bu oyununda diğer oyunlardaki gibi (1960 sonrası oyunları) mekânı soyutlamamış, gerçekçi bir biçimde izleyiciye sunmuştur.

2.2.7. Sahneleme Tekniği

Tiyatrocumuz, eserlerini oynanmak için yazar. Nit ekim, oyunlarının yapısı, kurgusu ve dili sahnelenmeye uygundur. “Şakacı” oyununda özellikle iyi kurulan bir olay örgüsü ve canlı, akıcı bir dil dikkat i çeker. Tiyatronun dinamik estetiğini oluşturan, gelişime bağlı hareketleri ortaya çıkaran dildir. Yazar , cümlelerini seçerken titizliğe, vurguya önem vermiş, kısa cümleler kullanmış, bir ailenin evde konuştuğu dili kullanarak oyunun izleğine uygun hale getirmiştir. Böylece ; konuşma örgüsünü iyi kurmuş, gereksiz ayrıntılardan ve edebiyat yapmaktan uzak durmu ştur. Oyuncuların dilini sahneye uygun hale getirmiştir. Bununla birlikte, üç perdeye böldüğü oyunun : “Konusunu, kuruluş, diyalog ve ruh bakımından ustaca işlemiştir” (Taşer, 1952: 21).

Oyunun sahnelenişi tek bir mekân üzerinde gerçekleşir. Her üç perdede de mekân evin oturma odasıdır. Bu oturma odası sade döşeli, herhangi bir oturma odasıdır. Girişte hemen karşıda bir pencere ve bunun önünde pencere boyunca dar bir divan, divanın yanında hole açılan kapı, ortada bir yemek masası etrafında dört iskemle, kö şede bir büfe, belirli yerlere yerleştirilmiş koltuklar, koltuklara paralel olarak yerleştirilmiş bir sehpa, sehpanın üstünde bir radyo ve telefon vardır. Duvarda asılı duran Ragıp Bey’in resmi ile dekor tamamlanır. Oyunun geçtiği bu mekân, gerçekçi bir yapı arz eder ve sahnelenmeye de uygundur. Dekor olarak seçilen eşyalar gerekli ve işlevseldir. Oyun boyunca sürekli gündeme gelen Ragıp Bey’in terlikleri, pijamaları, manzara resimleri ve paltosu eskiciye verilir. Eskicideki eşyalar gibi Ragıp Bey de eskimi ştir. Aile bireyleri tarafından evde istenmemektedir. Onu hatırlatan her şey , ortadan kalkmalıdır. Eserde dikkati çeken diğer bir eşya ise, radyodur. Radyoda çalan caz parçası , birinci ve üçüncü perdede aynıdır. Müziğin aynı olması, akla şu soruyu getirtir : “Acaba bütün bu yaşananlar, evdeki bireylerin ortak olarak gördükleri bir düş müydü? Hiçbir şey yaşanmadı mı?” Bu sorular, oyunun bir düşlemeden ibaret olduğunu seyirciye çalınan müzik yoluyla hissettirilir.

Oyunun sahnelenmesin de müziğin yanı sıra ışıktan da yararlanılmıştır. Birinci perde de Ragıp Bey’in ölüm yası tutulduğu için , zaman akşam vaktidir ve dışarısı karanlıktır. İkinci perde de , Ragıp Bey’in eve tekrar gelmesi ile yeni bir hayat başlar. Bu yüzden sabah vaktidir ve e ve bol ışık gelir. Üçün cü perdede ise, Ragıp Bey’in birinci

perdedeki gibi gitmesi için aynı atmos fer yaratılır.Birinci perdedeki gibi akşam vaktidir, akşam yemeği için sofra kurulur.

Oyuncuların giyimleri ve makyajları için de şunları söyleyebiliriz: Bazı oyuncuların giyimleri onların karakterini yansıtır. Örneğin : Faruk bir iş adamı olmak istediği için, bir iş adamı gibi giyinir. Ragıp Bey’in giyimi ise, oyunun yapısına uyar. Birinci perde de, eve gelişinde giydiği palto ve taktığı şapkasını oyunun son perdesinde de kullanır. Zerrin ise, yaşına uygun olarak modern bir genç kız gibi giyinir. Diğer oyuncuların ne giydiği hakkında herhangi bir bilgi verilmez. Makyaj konusunda ise , yönetmen ayrıca bir bilgi vermez. Sadece Zerrin’in ruj sürdüğü ve Ragıp Bey’in yüzünün ise oyunun sonunda sarıya sonra da yeşile döndüğü söylenir.

Yazar, oyunda taraf tutmamaya, olayları ve kişilerin bakış açılarını objektif bir şekilde vermeye özen gösterir . Ayrıca; kahramanların yaşadıkları duyguları ve yaptıkları hareketleri jest ve mimiklerle, eserinde parantez içinde belirterek oyun un sahnelenişini kolaylaştırır.

Oyun, üç perdeden oluşur ve bu üç perdedeki sayfa sayıları birbirine yakındır. Birinci perde 39 sayfa, ikinci perde 34 sayfa, üçüncü perde ise 27 sayfadır. Olay örgüsünün iyi kuruluşu ve kişilerin mizahî konuşmaları da eserin çabucak ilerlemesini sağlar.

Sonuç olarak yazar, “Şakacı” oyununda sahnelenmeye uygun bir mekân, deko r ve dil kullanır. Müziği, ışıklandırmayı ve oyuncuların giyimini , makyajını oyunun izleğiyle bağdaştırır.

2.2.8. Sembol Dünyası

Oyunda birkaç eşyanın ve müziğin sembol olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Ragıp Bey’in ölüm haberinden sonra, eşi Nahide Hanım, Ragıp Bey’den kalan ve onu hatırlatan bütün eşyaları ya eskiciye satar ya da ortadan kaldırır. Örneğin ; Ragıp Bey’in çok sevdiği manzara resimlerini ve karyolasını bodruma koyar. Onun paltosunu, terliklerini ve pijamalarını ise, para karşılığında eskiciye satar. Bu eşyalar ve oyunda , arada sırada duyulan eskicinin sesi, bize Ragıp Bey’i hatırlatır ve onun ev deki varlığının da bir eşya gibi ortadan kalktığını vurgular.Böylece yazar, eşyayı bir sembol olarak kullanır. Eşyanın yanı sıra, oyunun birinci ve son perdesinde çalan caz parçası da bir semboldür; çünkü oyunun başında ve sonundaki bu müzik sesi, olayları n değişmediğini ve bu yaşananların kahramanların bir düşü olduğunu belirtir.

2.3. BİR ODADA ÜÇ AYNA