• Sonuç bulunamadı

Sıfat ve Udûl Özellikleri Nedeniyle Gayr-ı Munsarif Olan

2. Kur’ân’da İki İlletle Gayr-ı Munsarıf Olan İsimler

2.2. Sıfatlar

2.2.2. Sıfat ve Udûl Özellikleri Nedeniyle Gayr-ı Munsarif Olan

udûldür. Udûlün alemler için gerekli olan şartları, ma’dûl sıfatlar için de geçerlidir.

İkisinin arasındaki tek fark, ma’dûl sıfatların hem nekre halinde hem de marife halinde gayr-ı munsarif olmasıdır.549 Udûlün neden gayr-ı munsarife neden olan bir illet olduğu hususunu daha önce ma’dûl alemler kısmında ele aldığımızdan dolayı,550 burada bu konuya tekrar girmenin gereksiz uzatma olduğu düşüncesinden hareketle bu başlık altında sadece Kur’ân’da yer alan ve udûl etmiş olan bazı isimlere dair bilgi vererek bu isimlerin gayr-ı munsariflik illetlerine ve Kur’ân’daki yerlerine işaret etmek suretiyle konumuzu işlemeye çalışacağız.

لاَعُف veya لَع فَم vezninde olan Arapça ilk on sayı, ma’dûl sayılardandır. Bu sayılar aynı zamanda Türkçede “Üleştirme sayıları” diye ifade edilen sayılardır ki, bunların sıralaması şu şekildedir. ‘‘ َساَمُخ , َعَب رَم / َعاَب ُر , َثَل ثَم / َثَلاُث , ىَن ثَم / َءاَنُث , َدَح و َم / َداَحأ َرَش عَم / َراَشُع , َعَس تَم / َعاَسُت , َنَم ثَم / َناَمُث , َعَب سَم / َعاَبُس , َسَد سَم / َساَدُس , َسَم خَم ‘‘ Bu sayılardan / ilk dördü sıkça kullanılmakla beraber beş ve on sayılarının da bu vezinlerde kullanıldığı belirtilmiştir. Ancak altı, yedi, sekiz ve dokuz sayılarının bu vezinlerde kullanıldığı pek duyulmamakla beraber çok az da olsa kullanıldığını ifade edenler

549 Şâtıbî, el-Mekâsıdu’ş-şâfiye, 5: 598.

550 Bkz. s. 66-67.

138

olmuştur.551 Bu sayıların bir kısmı Kur’ân-ı Kerîm’in farklı sûre ve âyetlerinde olmak üzere birkaç yerde karşımıza çıkmaktadır. Nahiv âlimleri bu sayıların te’kîd gâyesiyle iki defa tekrarlanan sayılardan udûl ettiğini ifade etmişlerdir. Örneğin, ُلَع فَم vezninde gelen ve “ikişer, üçer” anlamında olan َثَلاُث َو ىَن sayıları, ثَم ةَثَلاَث َةَثَلاَث َو , ِن يَن ثا ِن يَنثا kelimelerinden udûl etmişlerdir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Kur’ân-ı Kerîmde bu özelliklere sahip olan kelimelerin sayısı dört adettir. Şimdi bu sayıların Kur’ân’daki yerlerine ve gayr-ı munsarif olma sebeplerine yer verelim. Kur’ân’da yer alan bu tür lafızlarda kıyas yapmak uygunmudur yoksa Araplardan duyulduğu şekliyle yetinmek gerekir mi? Bu hususta ihtilaf edilmiştir. Basralı dilcilerin ifadesine göre; bu lafızlar hakkında kıyas yapmak uygun değildir. Kûfeli dilciler ile Ebû İshâk’a göre ise; bu lafızlar hakkında kıyas yapmak câizdir. Dilciler aynı şekilde bu kelimelerin gayr-ı munsarifliği veya munsarifliği hususunda ihtilaf edilmişlerdir. Cumhûr nahivciler bu kelimelerin gayr-ı munsarif olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ferrâ’ya göre; her ne kadar bu lafızların gayr-ı munsarif olması daha evlâ ise de o, bu kelimelerin munsarif olabileceğine de cevaz vermiştir. Yine dilciler bu lafızların gayr-ı munsariflik illetleri hususunda da görüş ayrılığı içindedirler. Bu hususta dört görüş belirtilmiştir:

Bunlardan birincisi Sîbeveyh’in görüşüdür. Ona göre bu kelimelerin gayr-ı munsarif olmasına neden olan illetler sıfat ve udûl’dür. Sîbeveyh bu kelimelerin udûl ettiği lafızların mükerrer (örn. ًةَث َلاَث ًةَث َلاَث َو ِن يَن ثإ ,ِن يَن ثإ) sayılar olduğunu ve te’kid amaçlı olmadığını da ifade etmiştir. İkinci görüş Ferrâ’nın görüşüdür ki; ona göre bu lafızların gayr-ı munsarif olmasına sebep olan illetler udûl ve kelimenin evveline takdir edilen eliflâm’dan dolayı marifeliktir. Eliflâm takdir edildiği için bu kelimelerin izâfeti imkânsızdır. Ancak izâfet niyeti var olduğundan dolayı da takdir edilen bu eliflâm’ın ortaya çıkması imkânsız hale gelmiştir. Üçüncü görüşe gelince; bu görüş Ebû İshâk’a aittir. Ona göre bu lafızların gayr-ı munsarif olmasındaki etken, bu sayıların mükerrer sayılardan ve müenneslikten udûl etmiş olmalarıdır. Dördüncü ve son görüş ise Ahfeş’in bazı dilcilerden naklettiği görüştür. Bu görüşe göre ىَن ثَم kelimesi ِن يَن ثإ ,ِن يَن ثإ kelimelerinden manasından udûl ederek bu şekli almıştır. Zemahşerî bu lafızların, hem siygalarından hem de tekerrür eden adetlerden udûl ederek gayr-ı munsarif olduklarını

551 Abbâs Hasan, en-Nahvü’l-vâfî, 4: 222-223; İbn Yaîş, Şerhu’l-Mufassal, 1: 123; Radî, Şerhu’r-Radî, 1: 114-115; Şâtıbî, el-Mekâsıdu’ş-şâfiye, 5: 602; İbn Akîl, Şerhu İbn Akîl, 2: 119.

139

ifade etmiştir.552 Şimdi bu kelimelerin izahına, Kur’ân’daki sıralamayı dikkate alarak ىَن ثَم kelimesiyle başlamak istiyoruz.

َ م

َ ثَ ن

ى : Yukarıda beyan ettiğimiz gibi her ne kadar bu kelimenin gayr-ı munsariflik illetleri konusu tartışmalı olsa da553 asıl olan bu kelimenin sıfat ve udûl illetleri nedeniyle gayr-ı munsarif olmasıdır. Çünkü bu kelime aslında sıfat için binâ edilmiş olup mükerrer sayılardan udûl etmiştir. Kelimenin aslı “ikişer ikişer” manasını taşıyan ِن يَن ثإ ِن يَن ثإ şeklinde iki sözcükten meydana gelmektedir. Ancak daha sonra udûl ederek ىَن ثَم şeklini almıştır.554 Bu kelimenin Kur’ân’da yer aldığı sûre ve âyetler şu şekildedir: Nisâ, 4/3; Sebe, 34/46; Fâtır, 35/1.

َ ث ل ث : Bu kelime de tıpkı bir önceki kelime gibi sıfat özelliği ve mükerrer sayılardan udûl etmesi sonucunda ortaya çıkan bu iki illet nedeniyle gayr-ı munsarif bir kelimedir. Çünkü bu kelimenin aslı “üçer üçer” anlamına gelen اًث َلاَث اًث َلاَث şeklindeki iki lafızdan teşekkül etmektedir. Bu kelimeler daha sonra udûl ederek َث َلاُث şeklini almış ve böylece gayr-ı munsarif olmuştur.555 Bu kelimenin Kur’ân’da yer aldığı sûre ve âyetler şu şekildedir: Nisâ, 4/3; Sebe, 34/46; Fâtır, 35/1.

عا ب ر : Bu kelimenin gayr-ı munsariflik illetleri hususunun tartışmalı olduğunu yukarıda da ifade etmiştik. Ancak yaygın kanaat bu kelimenin de, sıfat olmasının yanında mükerrer sayılardan udûl ettiği ve bu nedenle gayr-ı munsarif olduğudur.

Çünkü kelimenin aslı, kendisinde “dörder dörder” manası barındıran اًعَب رَأ اًعَب رَأ şeklinde iken, daha sonra udûl ederek َعاَب ُر şekline dönüşmesi sonucu gayr-ı munsarif bir kelime olmuştur.556 Bu kelimenin Kur’ân’da yer aldığı sûre ve âyetler şu şekildedir: Nisâ, 4/3;

Sebe, 34/46; Fâtır, 35/1.

ر خ أ : Bu kelime de Kur’ân-ı Ker’îm’de gayr-ı munsarif olarak yer alan kelimelerden birisidir. Kelime hakkında iki görüş belirtilmiş olup bunlardan birisi bu kelimenin ىَر خُأ lafzının cemisi, aynı zamanda ism-i tafdîl olan ُرَخآ lafzının da müennesi olduğu şeklindedir. İkinci görüş ise âhiret anlamında olan ى َر خُأ lafzının cemisi, evvel’in karşılığı olan رِخآ lafzının müennesidir. Ancak bu kelime bu özelliklerinden

552 Semîn el-Halebî, ed-Dürrü’l-masûn, 3: 563.

553 Semîn el-Halebî, ed-Dürrü’l-masûn, 3: 563.

554 Brydâvî, Tefsîru’l-Beydâvî, 2: 59; Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, 1: 329.

555 Dervîş, İ’râbü’l-Kur’ân ve beyânüh, 2: 155.

556 Dervîş, İ’râbü’l-Kur’ân ve beyânüh, 2: 155.

140

dolayı gayr-ı munsarif olmayıp, kelimenin gayr-ı munsarif olmasına neden olan illetler sıfat ve udûl’dür. Nahivciler bu kelimenin neyden udûl ettiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Cumhura bu kelimenin eliflâmdan udûl ettiğini söylerken, Sîbeveyh de bu kelimenin bir siygadan başka bir siygaya udûl ettiğini ifade etmiştir. Ona göre kelime daha önce ُرَخآ şeklinde ve ُلَع فَأ vezninde iken, daha sonra bu kalıptan udûl etmek suretiyle ُرَخُأ şeklini almış ve ُلَعُف veznine dönüşmüştür.557 Kanaatimizce de bu kelime eliflâmdan udûl etmiş olup sıfat ve udûl illetleri nedeniyle gayr-ı munsarif olan bir kelimedir. Bu kelimenin Kur’ân’da geçtiği sûre ve âyetler şöyledir: Bakara 2/184, 185.