• Sonuç bulunamadı

Kelime Çeşitleri

1. Arap Dilinde Kelime ve Çeşitleri

1.2. Kelime Çeşitleri

Yukarıda kısaca tanımını verdiğimiz kelime, isim, fiil ve harf olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır. Şimdi kelimenin bu kısımları ve özelliklerine dair kısa bilgiler verelim.

5 Hüseyin b. Muhammed Râgıp el-İsfehânî, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’an, Mektebetu Nezâr Mustafa el-Bâz, y.y. t.y, 566.

6 Abdurrahman b. Ebî Bekr es-Suyûtî, Hem’ul-Hevâmi’ Fî Şerhi Cem’il-cevâmi’, thk. Ahmed Şemsettin, Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrût, 1998, 1. 19.

7 Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Mufassal, thk. Fahr Salih Kadâre, Dâru Ammâr, Amman 2003, 32; İbn Hişam Abdullah b. Yusuf el-Ensârî, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, Daru’l-Mustafa, Dimeşk, 2010, 8; Mustafa el-Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, Menşûrâtu’l-Mektebeti’l-Asriyye, Beyrut, 1994, 1: 9.

8 İbn Hişam, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 8.

3 1.2.1. İsim

Üç zamandan birine delalet etmeksizin kendi başına müstakil bir mana ifade eden kelime türüne isim denir. Örneğin, دلاخ , راد , روفصع , سرف 9 gibi kelimelerden her biri kendi başına bir mana ifade etmekle beraber, geçmiş, gelecek veya şimdiki zamana ait herhangi bir zaman mefhumu taşımazlar.

İsmi diğer kelime türlerinden (fiil ve harf) ayıran, müsnedün ileyh (özne) olabilmek (örn. د ي َز َر َصَن ve رصان ديز),10 başına tarif edatı olan eliflâm (لا) takısını alabilmek (örn. ُملقلا , ُلجرلا , ُباتكلا),11 sonuna kesre kabul edebilmek (örn. ديز ِملاغب ُتررم ِلضافلا),12 muzâf olabilmek (örn. ديز ُملاغ), başına harf-i cer dâhil olabilmek (örn. ُتبتك ِمَلَق لا ِب), evveline nida edatı kabul edebilmek (örn. ُدمحأ اَي , ُمِطاَفَأ) ve sonuna tenvîn kabul edebilmek (örn. ر َجَش , د ي َز , ملق , با َت ِك) gibi birtakım özellikler bulunmaktadır.13

Arapçada bir kelimenin isim olduğuna delâlet eden hususlardan bir tanesi, tenvîn alabilme özelliği olduğu ve bir kelimenin gayr-ı munsarif olduğuna işaret eden alametlerden birisinin de kelimenin tenvîn almaması özelliği olduğu için isimle ilgili bilgi sunduğumuz bu kısımda Arapçada tenvîn konusuna özel olarak değinmek istiyoruz. “Te’kîd gayesi olmaksızın ismin sonuna eklenen, telaffuz edilip ancak yazıda gösterilmeyen ve kelimenin aslından olmayan zâid nûn’a” tenvîn denir.14 ،ٌّلُك ، لُج َر تاَمِل سُم kelimelerinde olduğu gibi. Daha önce ifade ettiğimiz gibi isimler, sonlarına tenvîn kabul ederler.15 Yalnız bütün tenvîn türleri isme has değildir. İsmin özelliklerinden olan tenvîn dört kısım olup şunlardır:16

9 Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 9.

10 Zemahşerî, el-Mufassal, 33; İbn Hişam, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 10.

11 İbn Hişam, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 10; Muhammed Semîr Necîb el-Lebdî, Mu’cemu’l-mustalahati’n-nahviyye ve’s-sarfiyye, Daru’l-Furkan, Beyrut, 1985, 240.

12 Bahauddin Abdullah İbn Akîl, Şerhu İbn Akîl, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Daru’t-Turas, Kahire, 1980, 1: 17.

13 Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 10.

14 Hasan b. Kasım el-Murâdî, el-Cene’d-dânî fî hurûfi’l-me’ânî, thk. Fahreddin Kabâve, Muhammed Nedim Fâdıl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût, 1992, 20; Ali b. Muhammed el-Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik ilâ Elfiyeti İbn Mâlik, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabiy, Beyrût, 1955, 1: 30; Aladdin Gültekin, Arap Dilinde Gayr-ı Munsarıflar, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Atatürk Ünivesitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 1996, 2.

15 Zemahşerî, el-Mufassal, 33; İbn Hişam, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 10.

16 İbn Akîl, Şerhu İbn Akîl, 1: 17 vd; Feti Ulugöl, Arap Dilinde Harfler, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), YYÜ. Van, 85-89.

4 a. Tenvîn-i Temkin

“Tenvîn-i sarf” olarak da isimlendirilen bu tenvîn, isme bitişir ve bu ismin mu’rablık ve munsariflikte kökleştiğini ifade eder. Diğer bir deyimle tenvîn-i temkin, bitişmiş olduğu kelimede ismin, mu’rab ve munsarif olma özelliklerinin bu kelimenin ayrılmaz bir vasfı olduğunu belirtir (örn. لُج َر ، دَّمَحُم ، س َرَف).17 Ayrıca bu tenvîn, “tenvîn-i emken“tenvîn-iyye” ve “tenvîn-“tenvîn-i temekkün” olarak da b“tenvîn-il“tenvîn-inmekted“tenvîn-ir.18

b. Tenvîn-i Tenkir

Tenvîn-i tenkir, mebnî olan bazı isimlerin sonuna bitişir ve bu ismin nekre olup marife olmadığını ifade eder.19 Örneğin, َرَخآ ه ي َوَبيِسِب َو ِه ي َوَبيِسِب ُت ر َرَم “Sîbeveyh’e ve başka bir Sîbeveyh’e uğradım” cümlesinde geçen birinci Sîbeveyh, meşhur Arap dilcisi ve Sîbeveyh lakabıyla meşhur olan Amr b. Osman’dır. İkincisi ise adı Sîbeveyh olan herhangi bir kişidir. İkinci Sîbeveyh’in tanınan Sîbeveyh değil de herhangi bir Sîbeveyh olduğunu ifade etmek için sonuna tenkir tenvîni getirilmiştir. İsim fiil olan هَص (sus!) kelimesinin sonuna gelen tenvîn de ( هَص) tenkir tenvînidir. Sonunda tenvîn olmayan هَص kelimesinin anlamı, “şu an konuştuğun/malum olan konuşmanı kes!”

iken, tenvînli olan هَص kelimesinin anlamı, “sus ve hiçbir şey konuşma!” şeklindedir.

Birincisinde, sadece konuşulan konunun kesilmesi isteği ifade edilirken ikincisinde hem konuşulan konunun hem de başka bir konunun konuşulmaması istenmektedir.20

c. Tenvîn-i Mukâbele

Tenvîn-i mukâbele cemî müennes sâlim21 olan isimlerin sonuna bitişen tenvîne denir. Bu tenvîne mukâbele tenvîni denmesinin sebebi, cemî müzekker sâlim isimlerin sonunda bulunan nûn harfine karşılık olarak kullanılmasıdır.22 Tahrîm Sûresi beşinci

17 Abbâs Hasan, en-Nahvü’l-vâfî, 1: 33; Alâuddin b. Ali b. el-İmam Bedriddin b. Muhammed el-İrbilî, Cevâhiru’l-Edeb fî ma’rifeti kelâmi’l-Arab, Matba’atu Vâdi’n-Nîl, Mısır, 1877, 60; Ebû Hayyân, İrtişâfu’d-Darab min lisâni’l-Arab, thk. Receb Osman Muhammed, Matba’atu’l-Medenî, Kahire, 1998, 2: 667; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 10.

18 Abbâs Hasan, en-Nahvü’l-vâfî, 1: 33-34; Emîl Bedî’ Yakub, el-Memnû’u Mines-Sarf, beyne mezâhibi’n-nuhâti ve’l-vâkı’il-lügaviyye, Dâru’l-Ceyl, Beyrût, 1. Baskı, 1992, 16. ; Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1.12-13.

19 Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1: 13; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 10.

20 Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1: 13; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 10.

21 Sonuna تا eklenerek çoğul yapılan müennes isimlere cem-i müennes sâlim denir. تاَمِل سُم (müslüman bayanlar) gibi. Cem-i müennes sâlim ref’ halinde zamme ile nasb ve cer halinde ise kesre ile harekelenir.

تاَمِل سُم تَءاَج (Müslüman bayanlar geldiler), تاَمِل سُم ُت يَأ َر (Müslüman bayanlar gördüm), تاَمِل سُمِب ُت ر َرَم (Müslüman bayanların yanına uğradım.)

22 Eşmûni, Menhecu’s-sâlik 1.13.

5

âyeti konumuza şu şekilde örnek teşkil etmektedir. Söz konusu âyet-i kerîme şu şekildedir. تاَحِئاَس تاَدِباَع تاَبِئاَت تاَتِناَق تاَنِم ؤُم تاَمِل سُم ّنُك نِم ا ًر يَخ اًجا َو زأ ُهَلِد بُي نأ َّنُكّقَّلَط نإ ُهُّب َر ىَسَع ا ًراَك بأ َو تاَب ّيَث “Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir”

(et-Tahrîm, 66/5.) Bu Âyette geçen تابيث , تاحئاس , تادباع , تابئات , تاتناق , تانمؤم , تاملسم kelimeleri cem-i müennes sâlim kelimelerdir. Sonlarında yer alan tenvîn ise tenvîn-i mukâbeledir.

d. Tenvîn-i İvaz

Tenvîn-i ivaz, hazf edilmiş bir harfe, müfrede23 ya da bir cümleye karşılık olarak kullanılan tenvîn olmak üzere üç kısıma ayrılmaktadır.24

d.1. Harfe İvaz Olan Tenvîn

Harfe karşılık olarak kullanılan tenvîn, ref veya cer halindeki mankûs25 ve gayr-ı munsarif olan isimlerin sonunda hazfedilmiş olan harfe karşılık olarak kullanılır. را َوَج (cariyeler) gibi. Bu kelimenin aslı ُي ِرا َو idi. “yâ” harfine zamme ağır َج geldiği için hazfedildi ve ي ِرا َوَج oldu. Daha sonra, dile hafif gelsin diye “yâ” harfi de hazfedildi ve ona karşılık olarak tenvîn getirildi. Böylece را َوَج şeklini aldı.

d.2. Müfrede İvaz Olan Tenvîn

Müfrede karşılık olarak kullanılan tenvîn, ٌّيَأ ـ ض عَب ـ ٌّلُك kelimelerine bitişen tenvîndir. Bu kelimelerin muzâfun ileyh’leri hazfedildiğinde mahzûf olan kelimeye karşılık olarak, muzâf olan bu kelimelerin sonuna tenvîn getirilir. Örneğin, ُٰاللّ َدَع َو الاُك َو ىٰن سُح لا “Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) vaad etmiştir.” (el-Hadîd, 57/10.) Âyet-i kerîmesinin açılımı ىٰن سُح لا ُ ٰاللّ َدَع َو َنيِلِتاَقُم لا َّلُك َو “Allah, (kendi yolunda) savaşan bütün müminlere en güzel olanı (cenneti) vaad etmiştir” şeklindedir. الاُك kelimesindeki tenvîn hazfedilmiş olan muzâfun ileyh’e ( َنيِلِتاَقُم لَا) karşılık olarak gelmiştir.

23 “Müfred” kelimesi nahiv kitaplarında üç anlamda kullanılır:

1. Müfreddir, yani tesniye ve cemî değildir. Örneğin, َّمَحُم د lafzı müfreddir, ancak ِناَدَّمَحُم/iki Muhammed lafzı tesniyedir; َنوُدَّمَحُم /üç veya daha fazla Muhammed’ler lafzı cemîdir.

2. Müfreddir, yani cümle değildir. Örneğin, دَّمَحُم lafzı müfreddir, ancak دَّمَحُم َمِدَق Muhammed geldi.

Cümledir.

3. Müfreddir, yani muzâf-muzâfun ileyh değildir. Örneğin, دَّمَحُم lafzı müfreddir, ancak دَّمَحُم ُدَل َو /Muhammed’in oğlu muzâf-muzâfun ileyh’tir. Bkz. İbn Hişam, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 8.

24 Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 10; Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1. 13.

25 Mankûs İsim: Sonunda illet harflerinden “yâ” olan ve bu “yâ”dan önceki harfin harekesinin de kesre olduğu isme mankûs isim denir. ي ِضاَقلا gibi.

6 d.3. Cümleye İvaz Olan Tenvîn

Hazf edilen cümleye karşılık olarak gelen tenvîn, zaman zarfı olan ذَإ edatına bitişir. Bu edat her zaman isim ya da fiil cümlesine izâfe edilir. Bazen kendisinden önceki cümle, kendisine muzâfun ileyh olan cümleye delalet ettiği için bu cümle hazfedilir ve hazfedilen cümleye bedel olarak da “tenvîn-i ivaz” kullanılır. Örneğin,

ذِئَني ِح مُت نَا َو

َموُق لُح لا ِتَغَلَب اَذِا َلَ وَلَف َنوُرُظ نَت “Hele can boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz.” (el-Vakıa, 56/83-84.) Bu âyet-i kerimede geçen ذِئَني ٖح kelimesinin sonundaki tenvîn, hazfedilen cümleye bedel olarak getirilmiştir. Âyetin açılımı şu şekildedir ve meselenin açıklığa kavuşmasını kolaylaştırmaktadır: َموُق لُح لا ِتَغَلَب اَذِإ َلَ وَلَف

ّرلا ِتَغَلَب ذِإ َني ِح مُت نَأ َو َنو ُرُظ نَت َموُق لُح لا ُحو

Tenvînin diğer iki türü olan “tenvîn-i terennüm”26 ve “tenvîn-i ğâlî”27 ise isme mahsus olan tenvînlerden değildir.28

1.2.2. Fiil

Fiil, “üç zamandan birine delalet ederek kendi başına bir mana ifade eden kelime” şeklinde tarif edilmektedir.29 Yapılan tariften de anlaşıldığı gibi fiil ya mazi ya hâl ya da istikbale delalet etmektedir. َج َءا (geldi), ُئ (geliyor/gelecek), ي ِج َي ئ (gel) ِج örneklerindeki gibi.

İsimlerde olduğu gibi fiillerin de kendilerine ait bazı özellikleri bulunmaktadır.

Başına tahkîk edatının ( َق د ) veya tenfis harflerinin ( َف و َس ـ س) gelebilmesi (örn. د َق- َما َق د َق ُمو ُق َي - ُب َه ذ َي َف و َس - ُب َه ذ َي َس), 30 sâkin müenneslik tâ’sını kabul etmesi (örn. – ت َما َق - ت َت َأ

26 Tenvîn-i Terennüm: Tenvîn-i terennüm, şiirlerin nağmeli bir şekilde okunması durumunda sesi uzatmak için kafiye harflerinin sonuna bitiştirilen tenvîne denir. Bu tenvîn ismin sonuna bitiştiği gibi fiillerin ve harflerin sonuna da bitişebilir. نِلَم وَح َف ِلوُخَّدلا َن يَب ى َوِّللا ِط قِسِب ... نِل ِز نَمو بيِبَح ى َر كِذ نِم ِك بَن اَفِق (Durun!

Sevgilinin ve onun Dahûl ile Havmel arasındaki Sıktu’l-Livâ’da bulunan yurdunun hatırasına ağlayalım!) Bu şiirde geçen نِل ِز نَم ve نِلَم وَح isimlerinin sonunda bulunan nûn, sesi uzatmak için kullanılan tenvîn-i terennümdür. İbn Akîl, Şerh’u İbn Akîl, 1: 18.

27 Tenvîn-i Gâlî: Mukayyed (asıl kafiye harfi olan reviyyin evvelinde rediflerden başka sessiz bir harf benzeşiyorsa o harfe “kayıt” böyle kafiyelere de mukayyed kafiye denir.) kafiyelere bitişen tenvindir.

قامعلَا متاق و نِق َرَت خُملا يواخ --- نِق َرَت خُملا kelmesinin sonundaki ن zaiddir. Çünkü bu beytin vezni ق harfi ile tamamlanmıştır. İbn Akîl, Şerhu İbn Akîl, 1: 18.

28 Doğan, “Tenvîn’in Kur’ân Belâgatındaki Yeri”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014, cilt: II, sayı: 2, 264-271.

29 Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 11.

30 Eşmûni, Menhecu’s-sâlik, 1: 15; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 12.

7

ت َرا َص), 31 fâil zamirini kabul etmesi (örn. ِت م ُق ـ ُت م ُق ـ َت م ُق),32 sonuna te’kid nûnlarının bitişebilmesi (örn. اًنو ُكَي َل َو ـ ا ًع َف سَن َل ـ َّنَل َب ق َأ ـ نَبُتكَيل ـ َّنَب ُت ك َي َل) 33 ve muhataba yâsını kabul etmesi (örn. َني ِمو ُق َت َني ِل َع ف َت ـ ي ِمو ُق ـ ي ِل َع ف ِإ) 34 gibi.

1.2.3. Harf

Lügatta, “Bir şeyin ucu, kenarı, sınırı, zayıf ve yorgun düşmüş deve” 35 anlamlarına gelen harf, bir nahiv terimi olarak ise “kendisi dışındaki bir şeyde (isim veya fiil) bulunan bir manaya delalet eden kelimedir.”36 şeklinde tanımlanmaktadır.

Bu tanımdan da anlaşıldığı üzere harf, bir manaya delalet eder, ancak bu mana, kendisinde değildir. Yani tek başına kullanıldığında hiçbir mana ifade etmezken, bir isim ya da fiil ile birlikte kullanıldığında bir manaya delalet etmektedir. “Harf; isim veya fiilin alametlerinden hiçbirini taşımayan kelimedir.”37 şeklinde de tarif edilmiştir.

Harfin bu kısmına ise “Hurûf-u meânî” denmiştir.

Harfleri diğer kelimelerden ayıran birtakım lafzî özelliklerden bahsedilmektedir.38 Bu özelliklerden bazıları şu şekildedir: İsim ve fiilin özelliklerinden hiç birisini kabul etmemeleri39, mebnî olmaları, gayr-ı mutasarrıf yani çekimsiz (câmid) olmaları, َّنِكـٰل örneğinde olduğu gibi harf sayısının en fazla beş olabimesi, müsned veya müsnedün ileyh (özne veya yüklem) olamaması, مَل ، نَل ، ن ِم ، َّنِإ gibi bazılarının âmil olabilmesi, nerede ve nasıl kullanılacaklarının bilinmesi, bazı harflerin beraber kullanıldıkları kelimelerin i’râbına etki etmesi, bazılarının da bir takım âmillerin ameline engel olması (اَم - i kâffe) gibi.40

31 Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1: 15; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 12.

32 Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1: 15; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 12.

33 Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1: 16; Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye, 1: 12.

34 Eşmûnî, Menhecu’s-sâlik, 1: 16.

35 Muhammed b. Muhammed b. Abdirrezzak el-Hüseynî Zebîdî, Tâcü’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs, Dâru’l-hidaye, Kahire, “tsz”, XXIII, 128.

36 el-Murâdî, el-Cene’d-dânî fî hurûfi’l-me’ânî, 20; Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım, Hâşiyetu’l-Acrûmiyye, Beyrût, 1988, 9; İbnYa’îş, Şerhu’l-Mufassal, 3: 2.

37 İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 56.

38 M. Edip Çağmar, “Kelime Çeşidi Olan Harfin Tanımına ve Özelliklerine Eleştirel Bir Yaklaşım”, AÜİFD Ankara, 2002, 2, 399-400.

39 İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-nedâ ve belli’s-sadâ, 56.

40 Çağmar, 400-402.

8

Lafzî özelliklerin dışında harflerin birtakım manevî özelliklerinin olduğu da ifade edilmiştir.41 Ancak konunun hacim bakımından daha fazla yer tutmaması için biz burada bu özelliklere değinmeyeceğiz.