• Sonuç bulunamadı

Sürdürülebilir Olmak ve Kapsamı: Alternatifler, Birimler

Sürdürülebilir olmanın üstü kapalı ve belirsiz diye tanımlanabilecek birçok farklı tanımı, yapılacak çalışmanın konseptine uygun olacak şekilde vurgu nüansları bulunacak ekonomi, sosyoloji, kültür, teknoloji ve ekoloji kavramlarının farklı birliktelikleri ile oluşturulmaktadır. Fakat dünyamızın ekolojik durumunun dünya üzerinde yaşayan tüm bireylerin yaşantılarıyla doğrudan bağlantılı olması durumunun ciddiyeti ile birlikte, her bireyin sürdürülebilir gelişim aşamaları üzerinde düşünmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. Dünyadaki farklılık gösteren yaşam standartlarının ve mekansal kurguların bulunması, insanların küresel bir başarı beklentisi kapsamında yerel başarı öykülerine ulaşmalarını zorlaştırmaktadır. Başarı öykülerinin gerçekleşmesinde, gelişmiş olan ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yol gösterici görevde bulunmaları bilincinde olmaları gerekmektedir (Conte ve Monno, 2001).

Yapı alanları ve özellikle şehirler sürdürülebilirlik uygulamalarının en iyi şekilde uygulanabileceği alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle zengin ülkelerde konuyu düşündüğümüzde, büyük kentlerin kirliliği ve problemleri yaratan başlıca aktörler oldukları, bu kentlerin gün geçtikçe daha fazla nüfusu barındırmaya çalıştıkları ve problem boyutunun görünür seviyelerde arttığı görülmektedir. Bu bağlamda konuya yaklaşıldığında yapı ölçeğinde uygulanacak sürdürülebilirlik kararlarının halk, üretim ve teknoloji üçgeninde şekilleneceği belirmektedir (Rees, 1998).

Vardar ve Esin (2006) ölçekler arası geçişlerde birim yatırım, yaşam standardı, kaynak yeterliliği ve kirlenme düzeyi etmenlerini irdeleyerek, bu etmenler doğrultusunda farklı ölçeklerdeki sürdürülebilir mekanların tanımlanabileceği kanısına varmışlardır. Varsayıma göre büyüklüklerin belirli bir kritik büyüme sınırları mevcuttur ve bu sınır verilerin karşılıklı farklı etkileşimleri ile birlikte farklı sonuçları doğuracaktır. Birim yatırım ve kaynak yeterliliği verilerinin farklı etkileşiminin sonucu alarak farklı yaşam standartları ve kirlenme düzeyleri geliştirilecektir. Mevcut kaynak kullanımı, çevre ve ekonomi üçlü etkileşimi, sonucunda sürdürülebilir olma seviyeleri değişen farklı nitelikte yerleşim alanlarına sahne olacaktır (Şekil 2.2).

Şekil 2.2: Birim Yatırım-Yaşam standardı ve Kaynak Yeterliliği-Kirlenme Düzeyi İlişkileri ve Sürdürülebilir Yerleşim Tanımlaması (Vardar ve Esin, 2006).

Gereksinimlerden doğan sürdürülebilirlik kavramında: çevresel, ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik sürdürülebilirlik ana başlıklarından ve bunların oluşturabileceği birlikteliklerden söz edilebilir. Mimari tasarım ölçeğinde asıl çalışılması gereken çevresel, başka bir değişle yapı çevresi unsuru olmalıdır. Ekonomik girdiler yanında politik, kültürel ve sosyal girdiler de sürdürülebilirlik kavramının mimariye girişinde yardımcı olmuştur. Buna örnek olarak, dünya üzerinde uygulamaya konulan, binalarda enerji kullanımına yönetmelik ve kanunlar gösterilebilir. Önceden gelişmiş alanlar, şehir merkezleri ve sosyal-kültürel-ulaşım altyapısı sağlanmış mekanlar hedef olarak saptanmıştır. Dünyadan bu duruma ilk yerel tepki Rio de Janerio dan yükselmiş ve “Local Agenda 21” programı uygulamaya sokulmuştur.

Çevresel sürdürülebilirlik kavramı çevreye saygılı birimler geliştirmek ve bunların dönüşümünü mümkün kılmak şeklinde özetlenebilir. Doğa ile beraber tasarlama kavramı ya da beraber çalışma anlayışı önemle üzerinde durulması gerekli husus olacaktır. Levis (2005)`in aktarımı ile Guy ve Farmer`ın da dedikleri gibi, çevresel sürdürülebilirlik çerçevesinde tasarımlar insan aktivitelerini yönlendirirken, ekolojik sistemi etkilememeli ve “doğa en iyisini bilir” kavramı ile bağdaşmalıdır. Aynı zamanda Guy ve Farmer “eko-tıbbi” ve “eko-estetik” niteliklerini ele alıp insanların sağlıklı binalarda yaşamalarını, katkısız su içmelerini ve temiz hava solumaları gerekliliğini vurgulamışlardır. Kullanılan malzemelerin doğallığı önem kazanmış ve üretilmiş malzeme yerine insanların yaptığı küçük modifikasyonlarla oluşan doğal malzemelerin kullanılması gereği üzerinde durulmuştur. Kaynakların akılcı tüketimi kavramında, bireyselden küresele bir aktarım ile sorumluluk anlayışının aktarılması hedeflenmektedir.

Ekonomik sürdürülebilirlik tüm dalların bir sentezi olarak kendini göstermektedir. Kullanılan malzemelerin geri dönüşümlü olması, alternatif enerji kullanımının desteklenmesi ve çevre duyarlı anlayış ile ekonomik kazançlar sağlanacağı bir gerçekliktir. Bu noktada karşımıza sürdürülebilir kalkınma kavramı çıkmakta ve bina çevresi oluşumundaki kazanç sağlayacak kriterleri belirlemektedir. Bölgeden konuta beslemeli çalışması gereken bu unsur, gelişimin asıl olarak az gelişmiş bölgelerde sağlanabileceğine ve bu sayede yaşanabilir bölgeler yaratılacağına inanmaktadır. Farklı bir bakış açısıyla, ekonomik gelişmenin amacının çevrenin korunması ve doğal kaynakların güçlendirilmesi olduğu söylenebilir. Sosyal sürdürülebilirlikte ise

asıl hedef toplumların ve onları çevreleyen mekanların arasındaki ilişkinin irdelenmesidir. Sosyal adalet ve toplumun her kesimi için kent ve plan kapsamında donatılara erişebilme eyleminin gerçekleştirilmesi ile beraber daha iyi yaşam koşulları yakalanmaya çalışılmalıdır.

Kültürel sürdürülebilirlikte kültür soyut bir kavram olarak algılanmasına karşın şehir içerisinde yaşanan eylemler gözlenen somut kavramdır. Çevre ve birey arasında bir biçimlendirme eylemi gerçekleşir. Bu etkileşim içerisinde kültür kavramı ortaya çıkar ve aynı zaman da bireyin çevreyi algılamasında filtre görevi üstlenir. Şehirlerin kendileriyle beraber değişen sosyal, ekonomik ve politik yapı, kentlerin fiziksel tanımını olduğu kadar kültürünü de değiştirmekte, belirsizleştirmektedir. Kültürel altyapıyı beşeri çevreden kaynaklanan kimlik elemanları arasında sayabiliriz. Tüm bu tanımlamalar ışığında kültür, sürdürülebilirlik bağlamında önemli bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğru bir toplumlaşma sağlayabilmek için çevrenin insanlara kültürel evrimin işaretlerini ve simgelerini aktarması gereklidir (Kuban, 1997).

Teknolojik sürdürülebilirliğin sağlanması, günümüz toplumlarına adaptasyonu ve siyaset çerçevesinde bilim ile korelasyonu ülkelerin kalkınmasında önemli bir yer edinmelidir. Norman Foster`ın (1999) dile getirdiği gibi “Stonehenge’den bu yana mimarlar teknolojinin etkisi altında kalmaktadırlar. Teknolojiyi binaların insalcıl ve ruhani kısmından izole etmek mümkün değildir. Yapının yüksek mühendislik ürünü olduğu açıktır. Aynalar ışığı tartışma çemberine aksettirmektedirler. Gün içerisinde ileri bir bakış açısına sahip olan yapı aynı zamanda ne atık, ne de kirli gaz üretmektedir.”

Sürdürülebilirlik kavramının çıkmasında etkili olan ve bütünü oluşturan parçalar bağlamında, stratejik planlama ile bireysel yapılardan hareketle daha geniş ölçeklere ulaşılması hedeflenmelidir. Başka bir değişle stratejik planlamada amaç, problemi parçalara bölmek ve bu sayede yol gösterici olmaktır. Planlamada girdi sağlamak ve yeni bir bakış açısı kazandırmak önem kazanmaktadır. Stratejik plan bir yandan ölçek farklılıklarını sürdürülebilirlik alt başlıklarına uygun olarak sınıflandırırken (şekil 2.3), bir yandan da planlama ve tasarım süreçlerinde rol alan karakterlerin sürece ne şekilde dahil edileceği konusunu betimlemektedir. Stratejik plan kutupların armonisini hedeflemektedir.

Şekil 2.3: Stratejik planlamanın ve farklı ölçeklerin sürdürülebilirlik kavramında dağılımı*

Profesyoneller, halk, meslek grubu çevreleri ve kent otoriteleri esnek strateji kararlarıyla ekonomik, sosyal ve çevresel unsurları beraber üstlenmelidirler. Stratejik planlama ile beraber yapı çevresi gelişimi kavramı canlanmaktadır. Gelişimin boyutu ve konumu, bina çeşitleri, yoğunluk ve peyzaj kapsamında ekoloji (Yeşil varlığı) unsurları oranı yapı çevresini canlandırmaktadır. Gelişimin kapasitesi uygulama alanının seçiminde önemli bir yer edinmektedir. Bazı araştırmacılar tarafından sınırın 20000 kişi/bölge olması öngörülmektedir. Özellikle gelişim bölgesinin merkez ile ulaşımının sağlanıp, iş olanaklarından yararlanması arzulanmalıdır. Gelişim bölgesindeki bina çeşitleri ise karışık kullanım prensibine göre oluşturulmalıdır. Uygulanacak binalar bağlantıyı arttırıcı nitelikte olmalıdır. Bina sadece kendisi etkili olmamalı, aynı zamanda çevresi için de potansiyel yaratmalıdır.

_____________________

* Stratejik planlamanın ve farklı ölçeklerin sürdürülebilirlik kavramında dağılımı isimli şekil 2.2 farklı kaynaklardan edinilen sentez ile araştırmacı tarafından sonuçtaki iskeletin parçası niteliğinde oluşturulmuştur.

Planlama kararlarına uygun hale getirilecek yeni yerleşim bölgeleri ya da mevcut bölgeler esnek tasarım anlayışı ile gelecek kullanımlara da uygun hale getirilmelidir. Katılımcıların ilk andan itibaren aktif olmaları arzulanır. Stratejik planlama ilkeleri ile restorasyon gerektiren yapılar belirlenmelidir. Mimari tasarım boyutu ile bölge gelişiminde asıl amaç olan iş ve barınma olguları dengelenmeye çalışılmalıdır. Tasarımlar gelecek kullanımına uygun olarak, gerekirse artış gösterecek nüfus potansiyelini barındıracak şekilde planlanmalıdır. Gelişimler çerçevesinde unutulmaması gereken yoğunluk ve yeşil oranlarının dağılımı konuları, önceden tartışılmalı ve gelecekte oluşabilecek problemlere hazırlıklı olunmalıdır. Kararlar alınırken malzeme ve yapım metotlar iyi saptanmalı ve çevreye olumsuz etkileri azaltıp yeniden kullanma fonksiyonu düşünülmelidir (Mendler ve Odell, 2000). Stratejik kararlar farklı profesyonellik dallarına ve çekincelere yer verirken, teknolojik altyapıyı da amaç doğrultusunda geliştirmektedir. Enerji bağlamında yeni yapılacak planlamada binalar artık enerji tüketici olarak değil, aynı zamanda enerji kaynağı olarak görülmelidir. Gelişmiş ülkelerde kullanılan enerjinin %40-50’ sinin kendi kendine üretilen enerji olduğunu vurgulamak gerekir. Enerji kavramı tasarımda yorumlanırken kullanılan alternatiflerin çevreye verebilecekleri ses ve ışık kirlilikleri de göz ardı edilmemelidir. Yasal prosedür ve komşu yerleşkeler ile bağlantılar sağlanarak enerji şirketleri bağlamında seçenekler optimize edilir ve kaynaklar yönlendirilebilir. Enerjinin asıl binalar tarafından kullanılmasının yanı sıra binalar arası ulaşımın sağlanmasında da önemli bir problem oluşacaktır. Konu içerisinde karşımıza “beş C” (connectivity, convival, convenience, conspicuous, comfort) olarak nitelendirilen “Bağlantı, güvenlik, uygunluk, seçkinlik, rahatlık” kavramlar bütünü çıkmaktadır. Sürdürülebilirlik çerçevesinde ulaşım insan faaliyetlerini, obje ve nesneleri birleştirici unsur olmalıdır. Diğer bir unsur olan su kullanımı tasarımın önemli bir girdisi olarak belirir. Toprak suyu ve gelişimi ile beraber sınıflaması da üzerinde durulması gerekli bir konudur. Atık kontrol mekanizmaları konusu da tasarımda yer almalıdır. Yapım aşamasındaki atıkların yönlendirilmesi, atık ayırma sistemlerinin uygulanması, temiz yakma sistemlerinin kullanımı ve ölçümlerin (hava-su-toprak) kaydı ile zamanla değişimlerin görülmesi çevre kirliliği bağlamında yapılabilecek çalışmalardır (Pitts, 2003).

Çevreye duyarlı sürdürülebilir mimari tasarım anlayışında önemli bir etmen de plancılar ve işletmecilerin, yerel yönetimlerle ilişki içerisinde bulunmaları

gerekliliğidir. Böylece farklı kesimden insanlar ortak bir amaç uğrunda çalışıp, ortak bir planda anlaşabilirler. Amerikalıların “NIBY” (not in my backyard) olarak isimlendirdikleri; herkesin kendi bildiğine yapılanmasının yerine, toplumun ortak sorumluluklara odaklanması asıl hedef olmalıdır. Mevcut yerleşme ve yeni bölgede oluşturulacak yapılanmada, her bir birimin tasarımında bağlı kalınması gereken hususlar söz konusudur. Komşu yapılarla, yeşil alanlarla ve ulaşım akslarıyla doğru ilişkilerin kurulması ilk faktör olarak belirmektedir. Form, yerleşim ve çevresel faktörler ile hatalardan uzaklaştırılmalıdır. Güneş ışığı, gölgelenme kriterleri ve konumlanma ile beraber doğru hava akışı sağlanmalıdır. Yapı biriminde kullanılacak boşluk oranları, ışık ve havalandırma etmenleri düşünülmelidir. Su ve atık sirkülasyonu tasarımda yer almalı ve yeni teknolojilerin ve malzeme kullanımının iyi bir sentez oluşturması hedeflenmelidir.