• Sonuç bulunamadı

2. FIRKANIN ORTAYA ÇIKIŞI

2.1. SÜNNİ TARİH KAYNAKLARINA GÖRE İBÂZİYYE’NİN ORTAYA ÇIKIŞI

Sünnî kaynaklara göre önderleri Ebû Bilal’in42 (v. 61/681) öldürülmesinden sonra Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın (v. 67/686) şiddet yanlısı tavırları sebebiyle daha çok Basra’da toplanan Hâricîlere, Nâfi‘ b. Ezrak (v. 65/685) şu şekilde hitap eder:

“Allah size Kur’ân’ı indirdi, size cihadı farz kıldı ve delil getirdi. Zulüm ehli kılıçlarını kınından çıkardı. Öyleyse bizimle Mekke’ye hücum edenlere karşı hurûc edin! Kâbe’ye gidelim ve eğer o (Abdullah b. Zübeyr), bizim görüşümüz üzere ise; onunla düşmana karşı savaşırız, yok eğer o bizim görüşümüz üzere değilse; yapabildiğimiz kadar Kâbe’yi ondan koruruz!”43

Bu konuşmadan etkilenen Hâricîler Mekke’ye doğru yola çıkarlar. Şamlıların Abdullah b. Zübeyr’e saldırdığına da şahit olan Hâricîler öncelikle Kâbe’yi koruma amacıyla onun yanında yer alırlar. Yezid b. Muâviye’nin ölüm haberi gelip Şamlılar Mekke’den çekilinceye kadar da Abdullah b. Zübeyr’in yanında savaşırlar. Ancak savaş esnasında zaman zaman onun “Ey Osman’ın varisleri!” gibi bazı hitaplarına şahit olurlar. Bu sebeple Hâricîler savaşın bitiminde ona Hz. Osman hakkında ne düşündüğünü sormaya karar verirler.44 Havârîc’in sözcüsü Ubeyde b. Helâl ile yanında silahlı askerleri45 bulunan Abdullah b. Zübeyr arasında şöyle bir konuşma geçer:

- Allah’a ibadete ve dinde samimiyete çağırması için Muhammed gönderildi. O da insanları buna çağırdı ve (bu çağrıya) Müslümanlar cevap verdi. Allah, ruhunu kabzedene kadar da O, Allah’ın kitabıyla amel etti. Sonra, insanlar Ebû Bekir’i, Ebû Bekir de Ömer’i halife yaptı. İkisi de Allah’ın kitabı ve peygamberinin sünnetiyle amel etti. (Bundan) sonra Osman b. Affan halife seçildi. O ise arkadaşlarını korudu, akrabasını üstün kıldı, taşkın kimseleri vali yaptı. Kitap parçalandı, zulme karşı ayaklananları dövdürdü ve Rasûlullâh’ın kovduğu kimseleri barındırdı. Faziletleri ve hürmetlerine rağmen sâbikûnu da dövdürdü. Halkın faydalanması gereken Allah’ın vergisini aldı ve bunu Kureyş’in fâsıklarına, Arabın delilerine verdi. Sonra Müslümanlardan bir grup Osman’ın üzerine saldırdı. Allah’a verilen itaat sözüne uyulmuş oldu. Allah katında kınayıcıların değeri       

42 E. Ruhi Fığlalı, “Hâricîler”, DİA, İstanbul: İSAM, 1997, c. 16, s. 171; Üzüm, “Mirdas b. Üdeyye’”, s. 148;

Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s. 71,72.

43 Taberî, Târîhu’t-Taberî, c. 5, s. 564; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, c. 4, s. 165.

44 Taberî, Târîhu’t-Taberî, c. 5, s. 564; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, c. 4, s. 165.

45 Hâricî grup Abdullah b. Zübeyr’in yanına ilk kez gittiğinde yanında az sayıda asker vardır. “Hz. Osman’ın katilleri hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorulunca durumun hassas olduğu anlaşılır. Hâricîlere “konuyu düşünecekleri bu sebeple akşamüstü gelmeleri” söylenir. Abdullah b. Zübeyr askerlere silahlarını kuşanmış bir şekilde onları bekleme emrini verir. Konuşma böyle bir ortamda gerçekleşir. Taberî, Târîhu’t-Taberî, c. 5, s. 564; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, c. 4, s. 166.

yoktur! Bu grup Osman’ı öldürdü ve işte bizler onların dostuyuz. Osman’ın ve onun dostlarındansa berîyiz. Bu duruma sen ne diyorsun İbn Zübeyr?

- “Nebi hakkında söylediklerini anladım ki O senin söylediğin ve vasıflandırdığın özelliklerin de üstündedir. Ebû Bekir ve Ömer hakkında söylediklerini de anladım ki doğru söyler, isabetli konuşursun. Allah onlara rahmet eylesin. Osman hakkında söylediklerini de anladım ki Allah’ın yeryüzündeki kullarından Osman b. Affan’ı ve yaşadığı olayı benden daha iyi bilen yoktur. Onun emri bizimdir. Ona karşı ayaklanma olduğunda ben onunlaydım. Hiçbir itirazı cevapsız bırakmadı. Sonra kendilerinin öldürme emri olduğu ve halifenin yazdığını iddia ettikleri mektubu getirdiler. Onlara: “Bunu ben yazmadım.

Eğer (benim yazdığıma dair) bir deliliniz varsa getirin! Yoksa size yemin edeyim” dedi.

Ama Allah’a yemin olsun ki onlar ne delil getirdiler ne kendisinden yemin istediler.

Halifeye saldırdılar ve onu öldürdüler. Sizin diğer ithamlarınızı da duydum fakat durum böyle değildir. Aksine o her hayra layıktır. Sizleri ve burada bulunanları şahit tutarım ki ben, Osman b. Affan’ın arkadaşı, onun düşmanlarının düşmanıyım. Allah da sizden berîdir!”46

Bu konuşmadan sonra orada bulunan Hâricîlerden bir grup tekrar Basra’ya giderken diğerleri Yemâme’ye çekilir. Basra’ya giden Hâricîler arasında Abdullah b. İbâz, Nafi‘ b.

Ezrak ve Abdullah b. Saffâr47 gibi önemli isimlerde vardır. Bu iki grup arasında esâsen ciddi bir görüş ayrılığı yoktur; hepsi Ebû Bilal’in fikirlerini benimsemektedirler.48 Ancak cihadın faziletlerinden bahseden ve Basra’nın karışık ortamını fırsat bilen Nafi‘ b. Ezrak hurûc kararı alır.49 Bölge halkı ise Haricîlerden uzaklaşmaya başlamıştır. Bunu fark eden Nafi‘ b. Ezrak kendisine tabi olanlarla birlikte Ahvaz’a hareket eder; zira Basra artık dâru’l-harp konumundadır. Daha sonraları bu gruba Ezârika adı verilmiştir. Fakat Abdullah b. İbâz ve Abdullah b. Saffâr onunla gitmeyip Basra’da kalmaya devam ederler.

Nafi‘ b. Ezrak kendisi ile birlikte hurûc etmeyip Basra’da kalan ve kendilerine

“kaâde” denen bu grubu da, diğer Müslümanlara yaptığı gibi, tekfir eder.50 Buna rağmen       

46 Taberî, Târîhu’t-Taberî, c. 5, s. 565, 566; İbnü’l-Esîr, c. 4, el-Kâmil, s. 166, 167; karş. Çağatay, Çubukçu, İslam Mezhepleri Tarihi, s. 39, 40.

47 Sufriyye kolunun kurucusu kabul edilen Abdullah b. Saffâr ismi bazı kaynaklarda farklı zikredilebilmektedir.

Bkz.: Mehmet Dalkılıç, “Sufriyye”, DİA, İstanbul: İSAM, 2009, c. 37, s. 472.

48 Üzüm, “Mirdas b. Üdeyye’”, s. 148, 149.

49 O günlerde Basra’da Ubeydullah b. Ziyad’ın baskısı hâkimdir. Bunun yanı sıra Basra içinde, Ezd ve Rebia‘

kabileleri ile Benû Temîm ve Kays kabileleri arasında bir savaş vardır. Hâricîlerin bir kısmı da hapisten kaçmıştır. Bu karışık ortamı fırsat bilen Haricîlerin büyük bir kısmı Nafi‘ b. Ezrak’ın etrafında toplanır.

Mustafa Öz, “Ezârika”, DİA, İstanbul: İSAM, 1995, c. 12, s. 45.

50 Buna göre onlarla nikâhlanmak, kestiği hayvanları yemek, şahitliklerini kabul etmek, onlardan ilim almak, mirasçı olmak helal değildir; bu sebeplerden ötürü çocukları bile öldürülebilir. Çünkü hem diğer

onlara kendisine katılması için mektup yazar. Onlara karşı Bakara 2/159 âyetini delil getirir.51 Mektup karşısında sessiz kalmayı tercih eden Abdullah b. Saffâr’a rağmen Abdullah b. İbâz şöyle der:

“Allah, Nafi‘nin doğru söylediğini düşünen her görüşü kahretsin! Eğer bu kavim müşrik olsaydı onun görüşü en isabetlisi olurdu. Rasûlullah’ın müşriklere davrandığı gibi davranırdı.

Fakat söyledikleri yalandır. Çünkü (hurûc ettiği) kavim şirkten uzaktır. Onlar nimet ve ahkâm konusunda nankörlük (küffârun bi’n-nia‘m ve’l-ahkâm) içindedir. Onların kanı bize helal değildir. Bunun dışındaki (mallar, çocuklar gibi) diğer şeyler de bize haramdır.”52

Bu mektup sebebiyle Abdullah b. Saffâr ile Abdullah b. İbâz’ın arası açılır. Abdullah b. Saffâr gruptan ayrılır. Onun liderliğinde ayrılanlara Sufriyye ismi verilmiştir.53

Nafi‘ b. Ezrak’ın bu fikirleri, Benû Haşim’e mensup bir köleden aldığına dair rivayetler vardır. 54 İddiaya göre söz konusu köle görüşlerini Kur’ân-ı Kerîm’le de delillendirmiştir.55 Eğer bu bilgi doğru ise Hâricîlerin derin bir fıkıh anlayışına sahip olmadan Kur’ân-ı Kerîm’den duydukları bir ayetin siyâk ve sibâkına bakmaksızın görüş değiştirdikleri, bağlamından koparılan metinlerin zahirine bakarak hareket ettikleri ve tahkim olayında düştükleri yanlışı sürdürdükleri söylenebilir.56

Özetlemek gerekirse Sünnî kaynaklar İbâziyye’nin, esasen el-Muhakkime-i Ûlâ olarak da adlandırılan Hâricîler içinde yer alırken diğer Müslümanların kanını helal gören, çocuklarının ve kadınlarının öldürülebileceğini savunan Nafi‘ b. Ezrak’ın bu aşırı görüşleri sebebiyle Abdullah b. İbâz öncülüğünde onlardan ayrıldığını ifade etmektedir. Bu bağlamda Hâricî gruplar arasında Müslümanlarla savaşmayı helâl görmeyen yegâne grubun İbâziyye olduğu söylenebilir. Bu hassas yargıya ilaveten kendilerine ait bir literatür oluşturabilmiş olmaları da günümüze kadar ulaşmalarına vesile olmuştur, denilebilir.57

       Müslümanlar hem kâade, kendilerine İslâm teklif edildiğinde kabul etmeyip küfre düşen müşrik Araplar gibi kâfir olmuşlardır. Onlardan da ya İslam kabul edilir ya da öldürülür. Yaşadıkları yerde dolayısıyla dâru’l-harbdir. Bkz. Taberî, Târîhu’t-Taberî, c. 5, s. 567, 568; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, c. 4, s. 167. Ayrıca bkz. Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s.76, 136 numaralı dipnot.

51 Söz konusu “İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lanet eder hem de bütün lanet etme konumunda olanlar lanet eder” şeklindedir.

Nâfi‘in bu âyeti delil getirmesine dair bkz. Taberî, Târîhu’t-Taberî, c. 5, s. 567, 568. Ayrıca bkz. Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s. 74, 75.

52 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, c. 4, s. 168.

53 Dalkılıç, “Sufriyye”, s. 472; Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s. 80.

54 Belâzürî, Ensâb, c. 7, s. 144; Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s. 76.

55 Ayrıntılı bilgi ve Nafi‘ b. Ezrak’ın delilleri için bkz.: Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s. 74-80.

56 a.g.e., s. 81.

57 Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, s. 105.

10 

2.2. KENDİ KAYNAKLARINA GÖRE İBÂZİYYE’NİN ORTAYA ÇIKIŞI