• Sonuç bulunamadı

4. İBÂZİYYE’NİN GÜNÜMÜZDEKİ VARLIĞI VE YAYGIN OLDUĞU

1.2. SÜNNET

1.2.3. Sünnetin Kısımları

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere ilim adamları genel itibariyle sünnet kavramını hadisin mürâdifi olarak kullanmışlardır. Böyle olunca sünneti de kavlî, fiilî ve takrirî olmak üzere üç kısımda ele almışlardır. Vercelânî hakkında da bu kullanımları görebilmek mümkündür.282 Nitekim o, teker teker her birinin tarifini vermemekle birlikte, sünnet malzemesini bu üç tavsif ile kullanır. Tariflerine yer vermemesi, yaşadığı VI/XII. asırda bu terimlerin artık yaygın ve ihtilâfsız olarak kullanılmakta oluşuna bağlanabilir.

      

278 Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 8.

279 Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 9.

280 Bu yönüyle diğer İbâzîler’in kullanımıyla uyum içerisindedir. Karş.: Demirci, İbaziyye’nin Hadise Bakışı, s.

116.

281 Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 48.

282 Mesela bkz.: Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 160.

43  1.2.3.1. Kavlî Sünnet

Hadisleri çoğu zaman “li kavli Rasûlillâh” veya “kâle Rasûlullâh” gibi lafızlarla aktaran Vercelânî böylece “kavlî” sünnete işaret etmiş olmaktadır.283 Bize göre bu konuda nispeten farklı olan husus onun, Hz. Peygamber’in en temel görevi olan tebliğ ile kavlî hadisler arasında bağlantı kurmasıdır.284

1.2.3.2. Fiilî Sünnet

Kendi ifadesine göre “sünnet, kavlî olabileceği gibi fiilî de olabilir”.285 Nitekim Cenâb-ı Peygamber:

“ ﻲﻧﻮﻤﺘﻳﺃﺭ ﺎﻤﻛ ﺍﻮﻠﺻ ﻭ ﻢﻜﻜﺳﺎﻨﻣ ﻲﻨﻋ ﺍﻭﺬﺧ ﻲﻠﺻﺃ

yani “Hac menâsikini benden alıp öğreniniz ve namazı benim kıldığım gibi kılınız”286 buyurmak suretiyle kendisinden sâdır olacak bilgilerden bir kısmının fiilî olacağına ve bunların da bağlayıcılık özelliğine sahip bulunduğuna dikkat çekmiştir. Bağlayıcılık konusuna özel dikkat çekmesi açısından fiilî sünnetin Verecelânî’nin sistemi içindeki yerine biraz ayrıntısı ile bakmakta fayda olacaktır.

İslâm âlimleri Peygamber’in fillerini genel olarak üç başlık altında ele almaktadır:

a.. Beşerî fiiller: Bunlar yeme-içme gibi tüm insanlarla alakalı fillerdir. Bunlar “insan”

sıfatıyla yapılan şeyler olduğu için hukuka kaynaklık yapmaz.

b. Sadece kendisine emredilenler: Teheccüd namazı kılmak gibi şahsıyla alakalı fiiller.

c. Teşrîî içeren filleri.287

Bu konuda Vercelânî’nin de benzer şeyler söylediği görülür. Nitekim ona göre Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı emirler “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et”288 ayetinde olduğu gibi sadece O’na hastır. Mesela “ﺔﻗﺪﺻ ﺎﻨﻛﺮﺗ ﺎﻣ ﺙﺭﻮﻧ ﻻ ءﺎﻴﺒﻧﻷﺍ ﺮﺷﺎﻌﻣ ﻦﺤﻧ” yani “Biz peygamberler miras bırakmayız. Bizden kalan sadakadır” hadisi289 de aynı hususa örnek       

283 Mesela bkz.: Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 48.

284 Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 59.

285 Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 48.

286 Bkz.: el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 48. Görebildiğimiz kadarıyla bu metin iki farklı hadisin birleştirilmesinden oluşmuştur ve her ikisi de Kütüb-i Sitte’yi oluşturan eserlerde ve Vercelânî’nin Tertîb’inde bulunmamaktadır. Hadislerin her ikisi de nispeten geç dönem kaynaklarında yer alır. Hac ile alakalı kısmı için mesela bkz.: Beyhaki, Sünen, c. 5, ss. 125; Namaz ile ilgili ikinici kısım için bkz.:

Dârekutnî, Sünen, c. 2, ss. 10; Beyhaki, Sünen, c. 2, ss. 486.

287 Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, ss. 100, 103.

288 Mâide, 5/67; delil getirdiği diğer ayetler: Hicr, 15/94; Müddesir, 74/1; Müzzemmil, 74/1.

289 Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 78. Hadis bu metinle Tertîb’de de geçmektedir ve Hz. Âişe’den nakledilmiştir. Buna göre Hz. Âişe, Rasûlullâh’ın mirasını soran diğer hanımlarına bu rivayeti okumuştur.

44 

olabilir. Bu hadis ilk bakışta mirasla ilgili ayet ile çelişiyor görülebilir. Fakat bir istisnadır ve sadece peygambere ait bir durumdur. Zira bu, Hz. Ebû Bekir tarafından nakledilmiş ve sahabe arasında meşhur hâle gelmiştir, ayrıca inkâr edeni de olmamıştır. Diğer taraftan Hz. Ebû Bekir, sahabe nezdinde bu ümmetin sıddıkı kabul edilir. Onun kavliyle sahabe ve diğer Râşid Halifeler amel etmişlerdir. Hz. Peygamber “ﻱﺪﻌﺑ ﻦﻣ ﻦﻳﺪﺷﺍﺮﻟﺍ ءﺎﻔﻠﺨﻟﺍ ﺔﻨﺳ ﻭ ﻲﺘﻨﺴﺑ ﻢﻜﻴﻠﻋ” hadisiyle bize onları tavsiye etmiştir.290 Kaldı ki ümmet-i Muhammed’in dalâlet üzere birleşmeyeceği de bir gerçektir. Bütün bunlar dinde sadece peygambere ait hükümlerin varlığını ispat etmektedir. Bu tespit “Allah’ın Kitâb’ı içerisinde zan bulunmayan kesin bir haberdir ve dolayısıyla onun tercih edilmesi gerekir” anlayışını da iptal eder. Çünkü Rasûl’e uymayla ilgili birçok ayet vardır. Bu ayetler aynı zamanda “Kur’ân-ı Kerîm’den bir delil gelene kadar tevakkuf gerekir” görüşünü de hükümsüz kılar. Çünkü ittifakla sabittir ki Rasûlullâh Kur’ân’ı beyan etmekle emrolunmuştur. “Böyle haberler bizzat dinleyenleri bağlar. Bize ise mütevatir yolla gelmelidir” görüşü de geçersizdir. Zira bu bakış açısı, şeriatin çoğu hükmünün tevatür yoluyla gelmemesi sebebiyle ahad haberi iptal edecektir. Hâlbuki hükümlerin çoğu ahad haber üzerine bina edilmiştir. Buradan hareketle denilebilir ki dinde sadece Rasûlullâh’a hitap eden hükümler vardır. Fakat Kur’ân’ın umum bildiren hükümleri O’nun için de geçerlidir. Bu hükümler ya açık şekilde Kur’ân-ı Kerîm’de yer almasıyla veya güvenilir bir haberle ki bu, ravisi sağlam ahad haber de olabilir, anlaşılır.291

Bazı emirler ise “Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik halinde) boşayın ve iddeti sayın”292 ayetinde olduğu gibi muhatap olarak Hz. Peygamber’i almış olsa da umumî hüküm ifade eder. “Ey iman edenler!”, “Ey insanlar!”, “Ey akıl sahipleri” gibi cemî sigayla nâzil olanlar hakkında ise ihtilâf vardır. Zira bu ifadeler bazılarına göre Hz. Peygamber’e de şâmil iken bazıları O’nun bu çerçeveye dâhil edilemeyeceğini söylemiştir. Fakat Vercelânî’ye göre bunlar hem peygambere hem de ümmete hitap etmektedir.293 Zira one göre ikinci görüşün delili yoktur.

       (bkz. Vercelânî, Tertîb, c.2, s. 299, h.no:677) Ancak yukarıda da yer aldığı gibi Vercelânî, hadisin Hz. Ebu Bekir’den nakledildiğini kaydetmektedir. Kütüb-i Sitte’yi oluşturan eserlerde “ﺔﻗﺪﺻ ﺎﻨﻛﺮﺗ ﺎﻣ ،ﺙﺭﻮﻧ ﻻ” metniyle verilen hadisin sahabî ravisinin Hz. Ebu Bekir olduğu görülür (mesela bkz. Buharî, Menâkıb, 40; Megâzî, 14;

Müslim, Cihat ve Siyer, 15, 16; Ebû Davud, Harac, İmâre ve Fey,19). Dolayısıyla Vercelânî’nin bu rivayet hakkında Kütüb-i Sitte’yi oluşturan eserlerdeki rivayetlerini ve yaygın olarak bilinen naklini kendi kaynağına tercih etmektedir, denilebilir.

290 “Hulefâ-i Râşidîn” ifadesini kullanması ve bu bağlamda Ehl-i Sünnet’in yaygın olarak kullandığı bu hadise işaret etmesi dikkat çekicidir. Vercelânî’nin Tertîb’de yer vermediği bu hadis için bkz. Tirmizi, İlim, 16; Ebu Davud, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6; Dârimî, Mukaddime, 16.

291 Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 78, 79.

292 Talâk, 65/1.

293 Vercelânî, el-‘Adl ve’l-insaf, 1984, c. 1, s. 78.

45 

Bu konuyu ele alırken verdiği örnekler ve muhalif görüşlerden ayrıca şu anlaşılır ki Vercelânî daha önce de konusu geçtiği üzere, sahih senedle gelmesi gibi bazı şartlarıyla birlikte, ahad haberi delillerden kabul etmektedir. Ayrıca sadece Kur’ân’la yetinilmeli fikrine de karşı çıkmakta ve sünnetsiz şeriatin iptal olacağı kanaatini taşımaktadır.

1.2.3.3.Takrirî Sünnet

Vercelânî’nin verdiği bilgiye göre “Rasûlullâh’ın, huzurunda yapılan veya söylenen bir şeye kayıtsız kalması, o şeyi onayladığı veya reddetmediği manasına gelir. Çünkü Rasûlullâh reddetmesi gereken bir şeyi onaylamaz.294 Buradan anlaşıldığına göre müellif, Hz.

Peygamber’in takrirlerini de sünnete dâhil etmekte ve delil saymaktadır.

Verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Vercelânî, sadece Rasûlullah’a izafe edilen bilgileri değil ashabdan birinin “O’nun zamanında şöyle şöyle yapardık” ifadesiyle aktardığı (hükmen merfû) bilgileri de sünnetten saymaktadır. Müellif doğal olarak bu tarz haberlerin koşulsuz kabul edilemeyeceğini, araştırılıp sıhhati ortaya konduktan sonra delil addedileceğini de sözlerine ekler.295