• Sonuç bulunamadı

Romanların Haber Metinlerinde Öteki Olarak Temsil Edilmesi

B. İKİNCİ BÖLÜM

3.1. Romanların Haber Metinlerinde Öteki Olarak Temsil Edilmesi

Kültürel kimliklerin haber metinlerinde temsili başlığında da değinildiği gibi, haber metinleri, içerisinde barındırdığı iktidar ilişkileri ile bir ideolojiyi benimsetmekte önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü haber söylemini denetleyerek, üreterek, zihinsel denetim sağlanabilmektedir. Yani haber yazım sürecinde, içerik kontrol edilerek yönlendirme yapılmakta ve iktidarın söylem üretimine katkı sağlanmaktadır. Yönlendirme sürecinde, medya seçkinlerinin etkisi ise, büyüktür. Örneğin, iktidarı elinde bulunduran ve bunu sürdürmek isteyen egemenlerin istediği doğrultuda sunulan haber metinlerinde; bir grup olumlu özellikleriyle yansıtılırken, başka bir grup olumsuz özelliklerle tanımlanmakta ve topluma da bu şekilde yansıtılmaktadır. Bu olumsuz tanımlamalara maruz kalan topluluklardan biri de Romanlardır. Roman toplulukları, bölgelere göre farklı isimlerle adlandırılsa da, yaşam şekilleri, sosyo-ekonomik durumları açısından, toplumda kendileri dışında kalan hâkim kültüre göre benzerlik göstermekte ve toplumun geneline kapalı bir yaşam tarzı benimsemektedirler (Ekmekçi, 2015: 142). Bu nedenle zaman zaman dışlamalara maruz kalabilmekte ve haber metinlerinde bir ‘öteki’ olarak ifade edilmektedirler. Romanlara karşı kalıplaşmış olumsuz bakış açıları ve ifadeler -Pis

60 Çingene gibi- haber metinleri aracılığıyla sürekli yeniden üretilmektedir. Bu yeniden üretimler ise her defasında Romanlara toplumun diğer kesimleri tarafından önyargı ile yaklaşılmasına sebep olmuştur. Yani Çetin’in (2014: 38) de açıkladığı gibi önyargı ile insanlar grup üyelikleri ve aidiyetlerine göre değerlendirilmekte, buna yönelik bir tutum barındırılmakta ve aynı zamanda belirli bir dış grup hakkında önceden var olan dogmatik nitelikteki kanaatlere işaret edilmektedir.

Önyargılar, Romanların yoksulluk, işsizlik, barınma, temel hak ve hizmetlere erişememe ve bunlardan yararlanamama gibi pek çok sorunla birlikte yaşamlarını sürmelerine neden olmaktadır. Bunun sonucunda da toplumda ‘düzeni bozan, insanları aldatan, işe yaramaz düzenbazlar’ olarak tanımlanan Romanlar (Çetin, 2017: 91), haber metinlerinde de suç ile ilişkilendirilmekte, günah keçisi olarak temsil edilmektedir. Çingene kelimesinin kullanılması Romanlar için ‘onur kırıcı’ bir ifade biçimi olmakta, bu ifadeyle haber metinlerinde daha da ürkütücü olarak yansıtılmaktadırlar. Çünkü toplum genelinde bu kelime adeta ‘pis’, ‘hırsız’ ya da ‘cimri’ sıfatlarıyla özdeşleştirilmiştir (Akgül, 2010: 219). Bu kelimenin zihinlerde bu sıfatları çağrıştırması ise medyanın haber metinlerinde Roman topluluğunu sürekli olarak bu temsillerle birlikte yansıtmasından kaynaklanmaktadır. Alp (2015) yaptığı bir araştırmada, haber dilini analiz ettiğinde , ‘hırsızlık ve çingene’ kavramları üzerinden bir genelleme, simgeleştirme yapıldığını ortaya koyar. Hatta etnik kökene vurgu yapıldığını, çingene toplumuna mensup insanların zararlı insanlar olduklarının ima edildiğini dile getirir.

Ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir dille yazılan haberlerde, içerikle ilgili olmamasına rağmen, etnik kimlikler ön plana çıkarılmakta, birey etnik kimliği ile temsil edilmektedir. İnceoğlu (2017: 22), bu konuyu ‘Yahudi iş adamının borç intiharı’, ‘Ermeni kuyumcu çeteden gözaltında’ şeklindeki haber başlıkları ile örneklendirmiştir. Bu tür etnik kimliklerin haberde ön plana çıkarılması, haber olayının, haber öznesinin etnik kökeni ile ilişkilendirilmesine sebep olmaktadır. Bu durumda olay içerisinde gerçekleşen tüm olumsuz eylemler etnik kökene yüklenmektedir. Mahçupyan (2015: 21-22), haber metinlerinde olduğu gibi filmlerde de kötü kahramanların eylemlerinin öteki ulustan olmaları ile ilişkilendirildiğinden söz eder. Ona göre, uluslar değiştirilmesi mümkün olmayan etnisitelere

61 dayandığından, milliyetçi tarih açısından kötülük potansiyeli de bir tür genetik kodla ilişkilendirilmektedir.

Haber metinlerinde yapılan kıyaslamalar, kullanılan mecazlar, dilin ikna etmeye yönelik kullanımı ise bu olumsuz yargıların kabullenilmesinde, yeniden

üretilmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu yolla toplumsal fobiler

yaratılabilmektedir. Bir topluluğun korku içerikleriyle temsil edilmesi ise, o topluluğa karşı toplumsal tepkileri de beraberinde getirmektedir. Örneğin, Romanların yaşadığı mahalleler, Roman olmayanların gitmekten çekindiği mekânlardır. Çünkü medyada bu alanlarda, yasadışı işlerin yapıldığı, tehlikeli işlerin gerçekleştiği vurgusu yapılmaktadır. Bu bölgeler bir yandan da kentin görüntüsünü bozan mahalleler olarak bireylerin kafasında yer edinmiştir. Ve kavganın, gürültünün eksik olmadığı mekânlar çerçevesinde temsil edilmektedir.

Romanların müzikleri ve danslarıyla eğlence ögesi olarak sunulmaları da haber metinlerinde sık sık karşılaşılan bir durumdur. Romanlar bu tür haberlerde, eğlenceli, müziği seven, oynak bir topluluk olarak temsil edilmektedirler. Toplumda böyle bir algının oluşma sebebini Kılınçer ve Dönmez (2013: 17), şöyle açıklar: Geçmişten de bilindiği üzere, özellikle Romanların, müzisyenlikten kaynaklanan belirli bir kimlikleri ve statüleri bulunmaktadır. Müzikle içli dışlı olmaları, yazılı

kültürün aksine sözlü geleneklerinin varlığını sürdürmelerinden

kaynaklanabilmektedir. Yazılı kültürü çok fazla içselleştiremeyen Romanlar, müzik aracılığıyla kültürlerini de aktarmaktadırlar. Fakat müzikle içi içe olan Romanlar, haber metinlerinde bazen olumsuz, bazen aşağılayıcı, bazen de eğlence unsuru olarak sunulmaktadır. Yani müzikle olan ilişkileri olumsuz olarak ifade edilmektedir.

Türkiye’de Romanlar arasında daimi işlerde istihdam edenlerin sayısının az olmasından dolayı, haberlerde bu topluluk vasıfsız işler ile temsil edilmektedir. Fakat bu durumun sebebine değinilmemektedir. Sosyo-ekonomik durumlardan dolayı, eğitim göremeyen Roman çocukları sokaklarda mendil satarak, araba camı silerek ailelerine maddi destek sağlamakta, harçlığını çıkarmaktadır. Fakat görünüşlerinden dolayı ‘güvenilmez’, ‘hırsız’, ‘tinerci’ ya da ‘kapkaççı’ olarak temsil edilmektedirler. Çocukların bile bu şekilde ön yargılı olarak temsil ve tasvir edilmesi, bu topluluğun kamusal hayatta yer bulmasını sürekli zorlaştıran faktörlerdendir. Roman

62 vatandaşlara işverenlerin iş vermeme, ev sahiplerinin daire kiralamama sebebi de ‘kavga ederler, pisler, evi kötü kullanırlar, gürültü yaparlar, sorumsuzlar, işlerini aksatırlar’ gibi olumsuz temsiller ve kalıp yargılardır. Tüm bunlara haber dilinde de sık sık yer verildiği için, toplum, Roman topluluğunu bu çerçevede algılamaktadır. Hilmi Daşdemir’in ‘Sosyal Dışlanma Sorunsalı ve Zonguldak Roman Araştırması’ projesinde ulaşılan sonuçlar da Romanların toplum tarafından ne şekilde algılandığını, bu gruba karşı olan önyargıları , kalıp yargıları açıklayıcı niteliktedir. Bu projede yapılan anket çalışması sonucunda, kalıp yargılar ve inançlarla ilgili olarak Romanlarla ilişkilendirilen mesleklerin başında müzisyenlik ve kağıt toplama gelmektedir. Ulaşılan bulgularla araştırmada ‘Roman işleri’ kalıbı vurgulanmaktadır. Ve temel sorunlar arasında küçük yaşta evlilik, temizlik, suç işleme, küfürbazlık, tehlikeli olmaları gibi hususlar sıralanmıştır (Daşdemir, 2015: 33).

Esmer olmaları, giyinişleri dahi Roman topluluğunun suça yatkın olarak gösterilmesinde kullanılan özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi, yaşadıkları mahallelerin tekin olmadığı, tehlikeli olduğu vurgusu, Romanların üçüncü sayfa haberlerinde yer almalarında da büyük bir etkendir. Bu tür genelleme ve ön yargılarla bu topluluğa karşı gerçekleştirilen ayrımcı politika, haber metinleri ile meşru hale getirilmektedir. İçinde Romanların olmadığı herhangi bir tartışma olayı bile, Romanların oturduğu mahalleye yakın bir yerde gerçekleşmişse, olayın meydana geldiği yer, Roman mahallesine vurgu yapılarak açıklanmaktadır. Böylece, düzeni bozan bir topluluk olarak temsil edilen Romanlar nerede olursa, orada tehlike vardır şeklinde bir algı oluşturulmaktadır. Roman Topluluklar için bütünlüklü sosyal politikalar geliştirme projesi kapsamında yayınlanan ‘Sosyal Dışlamanın Roman Halleri’ adlı eserde de mekânsal boyutun Romanların yaşadığı sosyal dışlanmanın boyutunu belirlediğine vurgu yapılmıştır. Romanların sosyal dışlanma süreçlerinin şehrin kıyısındaki ‘sakıncalı’ mekânsallıkları ile yakın bir ilişkisi olduğu dile getirilmiştir. Şehrin güvenliği ve toplumun refahı için ‘tehlikeli’ olarak addedilen Roman mekânları, suçun ve kayıtdışılığın yuvası olarak damgalanmakta ve şehir yaşamı ile bağlarını giderek yitirmektedir. Şehrin gelişimine tehdit ve bir müdahale ve dönüştürme alanı olarak algılanan bu mahalleler, altyapı ve ulaşım sorunları, kötü konut yapıları, yarattıkları illegal

63 ekonomi ile birlikte Roman gettolarına dönüşmüş durumdadır. Üzerlerinde her türlü damgayı taşıyan bu ayrışmış mekanlar, Romanların toplum ile kurdukları ilişkilerin, istihdam ağlarına ve hizmetlere erişimlerinin en temel belirleyicisidir (Akkan vd., 2011: 33-34). Bu durum medya aracılığıyla sürekli pekiştirilmektedir. Kitapta yer alan belirli iller kapsamında yapılan saha çalışmasında şehir halkının Roman mahallelerini ‘yakından bile geçilmemesi gereken’ mahalleler olarak betimledikleri gözlenmiş ve çalışmanın yapıldığı mahalleleri duyanların o mahallelere gitmemeleri konusunda kendilerine tavsiyeler verdikleri ve şu kalıpyargıları dile getirdikleri aktarılmıştır: ‘dikkat edin, saldırabilirler size’, ‘paranızı çalarlar’ , ‘yüzünüze gülüp arkanızdan küfrederler’, ‘güven olmaz onlara’ , ‘onların yemeğinden yenmez suyundan içilmez’ (Akkan vd., 2011: 34). Bu mahalleler hakkındaki genel algının ‘roman mahalleleri suç mekânlarıdır’ şeklinde olduğu da vurgulanmıştır.

Dural ve Eserler’in ‘Dezavantajlı Bir Grup Olarak Çingenelerin Yerel Yönetim Mekanizmalarında Algılanırlık Durumu: Tekirdağ ve Bandırma Örneği’ çalışmasında da toplumda Romanlara karşı benzer şekilde algılarla karşılaşılmıştır. Yapılan araştırma için halka, Roman mahallesinin adres tarifi sorulduğunda, ‘oraya gitmenizi önermem’, ’20 yıldır burada yaşıyorum ben bir kere bile gitmedim’, ‘tehlikeli oralar gitmeyin’ , ‘cep telefonunuza paranıza sahip çıkın’ şeklindeki uyarılarla karşılaşıldığı dile getirilmiş ve Roman mahallesinin kentin yok sayılmaya çalışılan , dışlanan yerleşim birimi olarak görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır (Dural ve Eserler, 2017: 12).

Roman topluluğu zaman zaman ‘yardıma muhtaç’ olarak da temsil edilmekte, ‘yoksul’, ‘umutsuz’ ifadeleri ile birlikte haber konusu olmaktadır. Yardım eli uzatılan, kalkındırılmaya çalışılan, toplumun geri kalanının sahip olduğu haklardan yararlanmaları için devletin çalışmalar, planlamalar yaptığı bir topluluk olarak haberlerde yer alabilmektedirler. Bu tür haberler Romanların lehine gibi görünse de, yine de toplumdan ayrı bir yerde konumlandırıldıkları için Roman topluluğuna karşı haberde ayrımcı bir söylem kullanılmaktadır.

Tüm bu tanımlamalar, temsiller, haber metinlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak verilebilmektedir. Bunların anlaşılabilmesi için, söylem çözümlemesi kullanılması gereken bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmada bu

64 topluluğun, ayrımcılığa, eşitsizliğe nasıl maruz kaldığını göstermek için de eleştirel bir söylem çözümlemesi yapmak gerekmektedir. Söylemin kim tarafından üretildiği, üretim süreçleri, nasıl dağıtıldığı bilindiği takdirde toplumsal yapıda üretilen iktidar ve hegemonik ilişkiler de ortaya konulmaktadır.

Çalışmanın yöntem kısmına geçmeden önce Romanlar hakkında yapılan benzer çalışmalara değinmek, bu çalışmanın diğer çalışmalardan farkının anlaşılmasında yardımcı olacaktır. Önder Özhan 2013 yılında ‘Ayrımcılık ve Dışlamanın Yeni Biçimleri Türkiye’deki Roman Toplulukların Gacolaştırılması’ isimli doktora tezinde, kentsel dönüşüm uygulamalarının Türkiye’deki Roman toplulukları nasıl etkilediğini incelemiştir. Çalışmanın amacı, küreselleşmenin araçlarının yerel Roman topluluklar üzerinde nasıl işlediğini, diğer yandan ‘yerlilerin’ bu süreçleri nasıl deneyimlediğini incelemek olarak açıklanmıştır. Tezde roman toplulukların onları çevreleyen toplulukların sosyal ilişki ağlarına pek dâhil edilmediği sonucuna ve toplulukların toplumun geri kalanıyla somut sınırlara sahip olmanın yanı sıra, 20. yüzyılın sonlarından itibaren dolaylı olarak da olsa kendilerini çevreleyen bu diğer toplumların eğilimleri için kabul edilebilir olan biçimlere doğru dönüşmeye zorlandığı gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Özhan, küreselleşmenin pratiklerinin etkilerini araştırırken, Roman toplulukların, özellikle toplumun en fakir kesimi olmasına, tarihsel olarak kendilerini çevreleyen toplumun diğer kesimlerinin ilişki ağlarından ayrıştırılmış ve dışlanmış olmasına ve böylece sıradan vatandaşlıktan kaynaklanan en temel haklarını dahi gerçekleştirememiş olmasına da dikkat çekmektedir. Roman dilinde Gaco olarak adlandırılan Roman olmayan toplumun, erken 2000’lerden başlayarak, Roman toplulukları ‘normalize etmek’ için gerçekleştirdiği sistematik yıkıcı faaliyetleri de tezin ortaya koymaya çalıştığı bir konudur. Tezin isminde de yer alan ‘gacolaştırma’ , yazarın Gaco toplumun, onları Gaco-dostu biçimlere dönüştürmek için Roman topluluklar üzerinde gerçekleştirdikleri uygulamaları adlandırmak üzere kullandığı terimdir.

Araştırmanın dayandığı saha araştırması hem sivil toplum kuruluşları ortamında, topluluklar için kritik olan bazı projelerde profesyonel pozisyonlarda çalışılarak hem de Türkiye'nin, toplulukların resmi olarak örgütlü olduğu ya da olmadığı çeşitli şehirlerindeki Roman mahallelerinde gerçekleştirilmiştir. Saha

65 araştırması sırasında gözlemler ve derinlemesine mülakatlar da yapılmıştır. Yazar Roman topluluklara iki seçenek verildiğinden söz eder: yeni "süslü" toplu konutlara taşınmaya dolayısıyla en azından aylık ödemeler aracılığıyla orta sınıflaşmaya zorlanmak yahut ortamdan ayrılmak ve yok olmak. Çalışmada kitle iletişiminin kalıplaşmış olumsuz Roman imajını beslemesiyle, topluluklar arasında büyüyen ırkçı nefret tutumlarından da söz edilmektedir. Bir nevi toplumsal eşitsizliklerde ön plana çıkarılmıştır.

Romanlar hakkında değinilecek ikinci çalışma ise Hakan Alp’in 2015 yılında ‘Medyada Nefret Söylemi ve Çingene Toplumuna Yönelik Ayrımcı Söylemin Suça Dönüşme Süreci’ isimli doktora tezidir. Alp, tezinde, devletin ideolojik aygıtlarından biri olan kitle iletişim araçlarının, haber içerikleri ve sunumunda kullandığı dil ve söylem biçiminin, nefret söyleminin oluşumunda önemli ölçüde rol oynadığından söz eder. Ayrımcı söylem biçimi, retorik ve kullanılan sözcüklerin seçiminden dizilimine kadar birçok etkenin bir araya gelmesiyle haber metinleri ile nefret söylemi aktarılabilmektedir. Alp, nefret söyleminin toplumda “ötekilere” yönelik ayrımcılığı, hoşgörüsüzlüğü ve önyargıyı, dahası linçi meşru kıldığından, etiketlenen ve yalnızlaştırılan grup üyelerine karşı her türlü saldırı ortamına zemin oluşturduğundan söz eder. Tezde ‘öteki’ kavramı üzerinden toplumsal yapı ve nefret söylemi ile gelişen toplumsal linç ikilemi ele alınmıştır. Roman topluluğuna karşı nefret söylemiyle dizayn edilen toplumsal algı, ana akım ve yerel medyada yayınlanan köşe yazıları, haberler üzerinden incelenmiştir. Eleştirel Söylem Analizi yöntemi kullanılmıştır. Rastgele seçim metodu uygulanmasıyla “gazeteler.com” internet portalı aracılığı ile Türkiye’de yayın yapan farklı ideolojileri destekleyen ulusal gazete ve haber portallarından toplam 26 tanesi incelenmiştir. Söz konusu 26 medya kuruluşundan 19 tanesinde Romanlara yönelik nefret söylemine rastlanmıştır. Tarih aralığı 2009-2015 yılları arasıdır. Aynı şekilde Türkiye’de yayın yapan yerel gazetelerden de toplam 165 tanesi incelenmiştir. Bu gazetelerden 30 tanesinde Romanlara yönelik nefret söyleminin örneklerine rastlanılmıştır. Romanlara yönelik nefret söylemine en çok köşe yazılarında yer verildiği görülmüştür. Medyada kullanılan nefret söyleminin toplumsal algıyı nasıl dizayn edebileceği ana akım ve yerel medyadan örneklerle detaylı olarak incelenmiştir. Ayrıca sosyal medyada,

66 filmlerde, dizilerde, edebi eserlerde ve atasözlerindeki Roman algısı yine örneklerle analiz edilmeye çalışılmıştır. Görüldüğü üzere, bu çalışmada da Roman topluluğuna yönelik ırkçı, ayrımcı ve nefret içerikli söylemlerin analizi yapılmıştır.

Türkiye’de akademik çalışmalar arasında Roman topluluklarına yönelik fazla araştırma olmamakla birlikte, burada söz edilen çalışmalar bu çalışmanın konusuyla benzerlik gösterdiği ve tezin içeriğine çeşitli bağlamlarda katkı sağladığı için kısaca özetlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma ise; hem yöntem hem de konu olarak daha önce Romanlar üzerine yapılan çalışmalardan belirgin bir şekilde ayrışmaktadır. Çalışma hem tasarımı, hem kullanılan yöntem ve en önemlisi konu açısından oldukça özgün bir değere sahiptir. Özetlemek gerekirse bu çalışma kapsamında eleştirel söylem analizi yöntemi kullanılarak, 2015-2016 yıllarında Türk yazılı basınında yayınlanan Roman topluluğunu konu edinen haberler incelenmiş ve bu topluluğun öteki olarak nasıl temsil edildiği analiz edilmiştir.

67

Benzer Belgeler