• Sonuç bulunamadı

İdeolojiler fikirlerle, özellikle de bir toplumsal grup ya da hareketin paylaştığı toplumsal, siyasi ve dini düşüncelerle ilgilidir (Van Dijk, 2003: 15). İdeoloji, toplumların ve dünyanın genel yorumlanma biçimini belirtir (Yıldız ve Günay, 2011: 157). İdeolojiler, gerçeğin asıl veya çarpıtılmış yansımalarıdır (Marx ve Engels, 1975: 196). Marx ve Engels (1975: 36), ahlak, din, metafizik ve geri kalan tüm ideolojilerin insan beyninde şekillenmiş hayaller olduğunu ifade eder. Erdoğan ve Alemdar’a (2010: 244) göre, ideoloji sadece, beynimizin içinde kalan düşünceler, inançlar ve duygular veya temsiller sistemi değildir; yaşamla ve yaşam pratikleriyle ilişkilidir. Aynı zamanda ideoloji sadece yaşam pratiklerini tanımlamaz, bu pratiklerin yapılması gerektiği biçimde yapılmasını ya da yapılmamasını garantiler.

Yıldız ve Günay’a (2011: 160-161) göre ideoloji, toplumsal bağlamda bir düşünce dizgesi ve toplumu yönlendirmeye yönelik bir dizgedir:

Toplumu yönlendirmek için de doğal olarak bazı ikna edici stratejiler, yönlendirme durumları ve kanıtlama biçimleri olmak zorundadır. Bu nedenle her ideoloji tutarlı ve açık olan bir değerler dizgesini ön varsayar. Bu değerler dizgesinin, etkilenmek istenen toplum tarafından içselleştirilmesi istenir.

İdeolojilerin temel işlevi belli bir sosyal grubun amacını en iyi biçimde gerçekleştirebilmek için o grup üyelerinin sosyal pratiklerinin koordinasyonunu sağlamaktır (Devran, 2010: 18). Yani yaygın ideoloji, topluma belli bir ideolojiyi

26 benimsetirken, ona uygun davranılması gerektiğini de kabul ettirir. Eagleton (1996: 56), ideolojiyi, toplumsal grupların çıkarlarının meşrulaştırılması ve desteklenmesi olarak ifade eder. Toplumda gücü elinde bulunduranlar kendi çıkarlarını gözeterek iktidarın yeniden üretilmesi için çabalar. İdeoloji, çoğunlukla, göstergeler, anlamlar ve değerlerin bir egemen toplumsal iktidarın yeniden üretilmesine katkıda bulunma tarzları anlamına gelir; ama aynı zamanda siyasal çıkarlar ile söylem arasındaki her anlamsal konjonktürü de ifade eder (Eagleton, 1996: 304-305). Van Dijk (2003: 16), ideoloji kavramının yakın zamana kadar olumsuz görüldüğünü, yani baskın grupların kendilerine hizmet eden düşünce sistemlerinin geçmişte geleneksel olarak, gerçeğin ve bilimsel bilginin karşısında kullanılmış olduğunu belirtir.

Olumsuz ideolojiyi ise şu şekilde açıklar:

Olumsuz ideoloji kavramı terimin siyasi kullanımlarında yani yanlış, yanıltıcı ve aldatıcı inançlar sistemi olarak ve sağduyuda da en önemli unsur haline dönüşmektedir. Örneğin, yıllarca Batı Dünyasının çoğunda siyasete ve hatta bilime egemen olan anti-komünizm ideolojisinde ideoloji kavramı belirgin bir biçimde komünizmle ilişkilendirilirdi. İdeoloji kavramının olumsuz kullanımı ‘Biz doğru bilgiye sahibiz, Onlar ideolojiye sahip’ şeklinde biz ve onlar kutuplaşmasını öngörmüştür.

Her ne kadar bu şekilde görülse de ideolojiler sadece bir sınıfın hegemonyası ve bu hegemonyanın meşrulaştırılması ile sınırlandırılamaz (Devran, 2010: 18).Toplumda birden fazla ideoloji vardır. Komünizm kadar komünizm karşıtlığı, sosyalizm ve liberalizm, feminizm ve cinsiyetçilik, ırkçılık ve ırkçılık karşıtlığı, pasifizm ve militarizmin hepsi yaygın ideoloji örnekleridir. Bu ideolojileri paylaşan grup üyeleri dünyaya ilişkin belirli inançlarının temeli olan, olayları yorumlamada kendilerine yol gösteren ve kendi toplumsal pratiklerini gözlemleyen bir takım oldukça genel fikirleri savunmaktadırlar (Van Dijk, 2003: 15-16). Toplumdaki farklı ideolojiler, söylemsel bir alanda çatışırlar. Devran (2010: 19) ideolojilerin biz ve öteki temsilini içerdiğini ve bundan dolayı kutuplaşmaların olduğunu belirtir. Özellikle çatışma dönemlerinde ‘biz’ her zaman iyi, ‘ötekiler’ ise kötüdür. Egemen ideolojiye karşıt olan ideolojilere sahip kişiler toplumda dışlanır. Bu durum ötekileştirme pratiklerini beraberinde getirir.

27

5.2.2. Egemen İdeoloji ve Ötekileştirme

İdeolojiyi ‘yanlış bilinç’ olarak ifade eden ve egemen düşüncelerin yaydığı bilme olarak tanımlayan Erdoğan ve Alemdar’a (2010: 245-247) göre: Egemen ideoloji egemen sınıfa işlevsel olan ideolojidir. Bu ideolojinin sistemli ve sürekli üretimini ve dolaşımını, biliş/kültür üretimi yapan endüstriler ve kurumlar yaparlar; fakat yaygınlığının sağlanması bu çerçeve içinde kalmaz; insanların günlük ilişkilerinde bu ideolojiyi yeniden üretmesiyle, asıl amacına ulaşır. Çoban (2014: 27- 28) da ideolojiyi ‘yanlış bilinç’ olarak tanımlar ve bu bilincin aile, okul, medya üçgeninde üretildiğini, gerektiğinde yeniden üretildiği vurgular. Medya egemen olmaya çalışan ideolojilerin mücadele alanlarından biridir. Bu mücadele anlam üretme, anlam kazanma ve bunu topluma kabul ettirme üzerinden yürütülür. Yani medya haber metinleri ile ideolojinin hedef kitleye ulaşmasına aracılık eder. Burada bilinen ve öğretilmek istenen karşıtlığı söz konusudur.

İdeoloji, tam da belirli tür çıkarların siyasi iktidarın belli biçimleri adına maskelenmesini, rasyonalize edilmesini, doğallaştırılmasını, evrenselleştirilmesini ve meşrulaştırılmasını sağlayan süreçlere karşılık gelmektedir (Eagleton, 1996: 280). Bu süreçlerden geçen ideolojinin analizini Thompson (1984: 131), egemenlik ilişkilerini sürdürmeye yarayan anlamın (anlamlandırmanın) temel aracı olan dil ile ilişkilendirir. Buna karşılık, Eagleton (1996: 307) ise ideolojinin bir ‘dil’ meselesinden öte bir ‘söylem’ meselesi olduğunu söyler. Ona göre ideoloji anlamlandırma meselesi değil, belirli somut söylemsel etkiler yaratma meselesidir. İdeolojiyi aktarmada kullanılan söylemde, bireyin yalnızca bilgilendirilmesi ile yetinilmeyip, onu şu ya da bu ideolojiyi benimsemeye zorlayan bir anlatım biçimi varsa, o söylemde baskın bir ideolojiden söz etmek olasıdır (Yıldız ve Günay, 2011: 157). ‘İdeoloji, iktidarın belirli sözler üzerinde etkide bulunduğu ve kendisini onlar içine zımnen kaydettiği durumları ifade eder’ (Eagleton, 1996: 307). Devran (2010: 19) da ideolojilerin söylemsel pratikleri etkilediğini söyler ve genel grup ideolojilerinin ve bu ideolojilerin organize ettiği belli grup tutumlarının doğrudan söylemle vurgulanabildiğini belirtir.

28 Haber, bilgi ve enformasyonun belli bir ideoloji çerçevesinde istenilen miktarda ve şekilde verilmesi iktidarı ayakta tutar; ona kendisini ve ideolojisini yeniden üretmesi için imkan verir (Çoban, 2014: 27). Sosyal gerçekliğin yeniden inşası sürecinde, toplumdaki baskın gruplar ve ideolojiler haber söylemiyle yeniden üretilir. Diler (2011: 39) de kitle iletişim araçlarının, haber oluşum sürecinin, ideolojik yapılanmalar olduğunu ve bunların gerçekliği, egemen sınıfların söylemleri doğrultusunda kurguladığını, onların imtiyazlı konumlarını devam ettirmek amacı ile yeniden ürettiğini söyler. Söylemler ideolojileri kuşatır, ancak onların yoruma ihtiyaçları vardır. Söylem yorumla var olur (Sözen, 1999: 12). Yorumlama süreci kişiden kişiye farklılık gösterir. Haber içerisinde oluştuğu yapıdan bağımsız değildir. O toplumun ideolojisini yansıtır. İdeoloji gücünü egemen olmasından alır ve bireyler bu ideolojinin içerisinde yaşarken onun farkında bile olmayabilir. Bu durumda bu kişiler ötekilerin ideolojilerini kolayca görebilirler ama kendi ideolojilerinin farkına bile varmazlar. Çünkü onların ideolojileri naturalize olmuştur; yani doğallaşmış ve bu yüzden de güç kazanmıştır (Devran, 2010: 21). Haber metinlerinde yer alan söylemler bu ideolojinin ortaya çıkmasını anlaşılmasını sağlar.

Karaduman ve Batu (2011: 362) söylemi şöyle açıklar:

Söylem, dil içinde şifrelenmiş ideolojiyi toplumsal ve kurumsal olarak ortaya çıkarmaktadır. Söylem, söylenmesi olanaklı olan ve olanaklı olmayanı betimler, sınırlandırır ve tanımlar. Söylem içinde ideolojiyi barındırır, ideoloji de söylem oluşumundaki çerçeve olarak görülebilir. Söylem mesajın söylediği, ideoloji ise; söylenebilecek olanı belirleyen kodlamadır. Söylem, ideolojilerin yeniden üretiminde ve günlük ifadelerde vazgeçilmez bir rol oynar. Bu nedenle ideolojilerin söylemde nasıl ifade edildiği veya gizlendiği ve böylece, aynı zamanda toplumda nasıl yeniden üretilebileceği önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, Yıldız ve Günay’ın (2011: 160) dediği gibi, söylem, ideolojinin aktarım aracıdır ya da araçlarından birisidir. Haber metinlerine gizlenen ve topluma aktarılan egemen ideoloji ötekileştirmeyi beraberinde getirir. Haber metinlerinde yaygın söylemlerin sürekli kullanılması ve dilin doğru kullanımıyla kişi ya da gruplara belirli özellikler atfedilir ve bu bireyler bir çerçeve içerisinde sunulur. Söylemin anlaşılabilmesi için söylem konusu retorikle birlikte ele alınmalıdır.

29

5.3.Haberde Söylem ve Ötekileştirme

Benzer Belgeler