• Sonuç bulunamadı

Geçmişten günümüze toplumdaki yapılar, kendilerini sürekli var edebilmek için fikir öbekleri ortaya çıkarmaktadır. Aynı zamanda bunların topluma iletilmesinde kendilerine belirli araçlar belirlemektedirler. Bu araçlarla bireyler bir düşünceyi benimsemeye sevk edilir. Daha önce de değinildiği gibi kitle iletişim araçları bu noktada önemli rol oynar. Bu araçlar ile yayınlanan metinler, dizayn edilmiş yapılardır ve belli kurallar çerçevesinde yazılır. Bu metinler, içerisinde anlamlar barındırır, iktidar, bu anlamlar üzerinde söz sahibidir. Metinlerdeki anlamlar söylem içerisine yerleştirilir. Söylemler ise sınıflandırma, tablolaştırma, karşılaştırma yoluyla ayrımlar oluşturur ve bireyleri bürokratik amaçlarla kişiselleştirir (Turner, 2003: 44). Bu tip metinlere verilebilecek en iyi örneklerden birisi kuşkusuz haber metinleridir. Bir metin türü olarak haber; toplumsal yapıdaki birçok farklı grubu ya da kitleyi çeşitli olaylar ekseninde ele alan ve bu grupların ya da kitlelerin temsilini gerçekleştiren planlı yapılardır. Bu planlama çerçevesinde, bazen bir grup ya da kitle diğerlerinin karşısına konumlandırılırken, bazen birden fazla kitleye karşı bir grup üstün pozisyonuna yerleştirilebilmektedir. Bu süreçte haber metinlerinin planlanması için haber söylemi medya profesyonelleri tarafından ustaca kullanılır ve tasarlanır.

Haber metinlerinde yer alan söylemler ile yöneten yönetileni kendi yönetimine meşru kılar (van Dijk, 1985: 8). Çünkü söylem içerisinde ideolojiyi barındırır. Bu ideoloji, gücü elinde bulunduranın ideolojisidir. Ilgın’a (2003: 293) göre, ideoloji, toplumsal oluşum olarak ancak dil ile ortaya çıkabilmesi, dilde anlatım bulması nedeniyle söylem ile doğrudan ilişkilidir. Toplumsal gerçeğin betimlenmesi, topluma benimsetilmeye çalışılan ideolojinin saptanması için dilin işleyişine odaklanılması gerekmektedir. İdeolojiler, kendilerini dil ile ifade edip biçimlendirirler. Dili kullananların seçtikleri sözcükler, sözcük öbekleri, konuşma biçimi, anlatımı ve hatta cümle kurma yetileri, söylemin oluşmasında çok büyük etken olduklarından, dilin kullanımıyla da söylem oluşur (İnceoğlu ve Çomak, 2009: 35). Benzer şekilde Heck (2003: 301-302), ideolojinin anlamsal özellikler açısından iletilerin düzenleniş düzeylerinden biri olduğunu söyler. Ona göre ideoloji, her ileti

68 türünde, hatta bilimsel söylemde mevcut olan bir anlama düzeyidir. Yani bir iletinin iletildiğinde yalnızca ne söylendiği değil, nasıl söylendiği ve söylenebileceği halde ne söylenmediği de önem taşır.

Sonuçta Sözen’in (1999: 92) dediği gibi söylem bilgi, ideoloji ve güç ilişkilerini ortaya çıkaran bir bilgi formudur. Turner (2003: 148-149) de, bir söylemin bilgi nesneleri üreten bir güç/bilgi bileşimi olarak görülebileceğini ifade eder. Söylem, kültürel, ideolojik alanlar dışında ekonomik, politik alanlarla da ilintili olan, tüm düşünsel üretim sürecinin dayandığı ve tüm alanların kendilerini, anlamlandırdıkları, yeniden anlamlandırdıkları, ifade ettikleri ve toplumsalla ilişkilendirdikleri temel bir alandır (Çoban, 2003: 245) . Bunların yanı sıra Fairclough (2003: 159-160) söylemin üç öğenin birleşimi olarak görülebileceğini dile getirir: toplumsal pratik, söylemsel pratik (metin üretimi, dağıtımı ve tüketimi) ve metin ile özgün söylemin çözümlenmesi. Ona göre, bunların her birindeki üç boyutun ve karşılıklı ilişkinin çözümlenmesi gerekmektedir. Varsayıma göre, temel bağlantılar metinlerin özellikleri, metinlerin bir araya getirildiği ve yorumlandığı yöntemler ve toplumsal pratiğin doğası arasında var olur.

Haber metinleri içerisinde belli egemen düşünceler, yaklaşımlar, anlatılar öne çıkarılmakta ve bunun sonucunda belli dünya görüşlerini taşıyan ideolojik ve kapalı bir metin ortaya konmaktadır. Bir başka deyişle, haber dilinde endüstriyel bir yapı içerisinde egemen olan belli kodlar ve profesyonel değerler kullanılmakta, bu kodlar kullanılarak haber metinleri aracılığıyla egemen bir söylem biçimi geliştirilmektedir. Haberin söyleminin oluşmasında haber kaynağı, haberin üretildiği kurumun ve toplumun ekonomi politiği, haber profesyonelleri ve editoryal süreç, belirleyici bir rol oynamaktadır. Haber ve buna bağlı olarak söylem, belirli bir üretim sürecinin sonunda oluşmakta ve böylece üretim sürecini kontrol edenlerin de parçası olduğu egemen ideoloji üretilmektedir. Bu ideolojik unsurlar haber metininin düzenlenişi ile oluşmaktadırlar (Karaduman ve Batu, 2011: 363). Haberin söylemi, toplumsal iktidarın söylemini yeniden üretirken hangi kaynakların kullanılacağına, hangi aktörlerin kamuya sunulacağına, haberdeki başlıklarının seçimine, ne söyleneceğine ve özellikle de nasıl söyleneceğine karar verilerek oluşturulmaktadır. Toplumdaki

69 siyasal, ekonomik, askeri ve sembolik seçkinlerin söylemi de, haberin söylemine yansımaktadır (Şeker, 2009: 95-96).

Haber söylemi içerisinde egemen söylemlerin doğallaşmakta olduğunu belirten Tokgöz (2003: 185), egemen ideolojinin yeniden kurulmakta olduğunun altını çizer. İktidarın ideolojisini yansıtan söylemler, yaygın ideolojiyi benimseyenleri ya da uyum sağlayanları içeride tutarken, karşı olanları ise dışarıda tutar. Yani ben ve öteki, biz ve öteki şeklinde ikili karşıtlıklar oluşturulur. Kalıp yargılar, etiketlemeler ile farklı olan tanımlanır ve bu tanımlamalar meşru hale getirilir. Sürekli tekrarlanarak topluma benimsetilen bu söylemler ise zaman içerisinde eyleme dönüşebilmektedir. Egemen sınıf ve ezilen sınıflar arasındaki mücadele farklı alanlarda farklı yöntemlerle sürdürülür. Toplumsal alan bu nedenle süreğen bir devinim içerisindedir, toplumsal alan üzerindeki söylemsel alan ve bu alanı kesen ideolojik alan ve maddi yaşamı imleyen eylemsel alan arasındaki etkileşimler ve eklemlenimler bir çok sorunsalın doğduğu ve çözüleceği tarihsel bağlam ve anlara gönderme yapar. Yani söylem sadece dilsel bileşenleri değil, bunun dışındaki diğer ifade etme biçimlerini de kapsar (Çoban, 2003: 245). Sonuçta söylem eylemden bağımsız değildir. Bu nedenle, söylemsel ve eylemsel insani pratiklerin değişik bağlamlarda bitişip, kesiştiği ve bütünleştiğinden söz edilebilir.

Tüm bunlardan yola çıkarak, söylem ile aktarılan ideolojinin, metin içerisinde örtük olarak verildiğini ve bir analizle ortaya çıkarılabileceğini söyleyebiliriz. İdeolojik bir çözümleme ile toplumdaki sınıf ilişkisi, güç ilişkileri, toplumdaki dengesizlikler ortaya çıkarılabilmektedir. Toplumsal yapının oluşumunu, işleyişini, güç ilişkilerini yanlış bilinci vb. şeyleri analiz ettiğimiz söylemi bu şekilde ele aldığımız yaklaşım, söylemin ideolojik analizidir (van Dijk, 1985: 8). Örneğin, haberde kimin nasıl temsil edildiği, -örneğin Avrupa basınında göçmenlerin, siyahilerin, Müslümanların bir sorun olarak sunulması gibi- söylem çözümlemesi ile ortaya çıkarabilir.

Söylem analizi, güç/bilgi, politik ve ideolojik ilişkilere yönelip, bu ilişkilerin belli bir söylem etrafında nasıl değişim ve dönüşüme uğradığını gösterir. Kim nasıl konuşuyor? Kim nasıl dinliyor ya da susuyor? Kim nasıl yazıyor veya nasıl okuyor? Bu sorularla başlayan söylem analizi, varsayımlardan değil, belirsizliklerden yola

70 çıkar. Diğer analiz türlerinden ayrı olarak ayrıntılarla uğraşan söylem analizini, üç ayrı boyutta tanımlamak mümkündür. Bunlardan birincisinde, analiz dil kullanımı ile meşgul olur; dil kullanımı, dilsel bir davranıştır; bu sebeple, dil bir eylem ve etkileşim biçimidir. İkincisinde, söylem analizi dilin, açıklama, anlama ve anlamlandırmaya ilişkin fonksiyonlarıyla ilgilenir. Üçüncüsünde ise, analiz pragmatiktir; yani, bu düzeyde ‘dili kullanan insanların dil ile ne yaptıkları’ sorusuna cevaben, bir söylemdeki linguistik özellikler onların ne yaptıklarını anlamak amacıyla incelenir (Sözen, 1999: 85-86). Teun van Dijk (1988: 17) söylem analizinin, dil bilimi, edebiyat, antropoloji, semiyotik, sosyoloji, psikoloji ve konuşma iletişimi gibi sosyal bilimler dalından, aynı ilkeler ve hedeflerle birlikte yöntem benzerlikleri dikkat çeken disiplinler arası yeni bir araştırma alanı olarak ortaya çıktığını belirtir.

71

YÖNTEM

Bu çalışmada kullanılacak eleştirel söylem çözümlemesi teorik şekillenme, formülasyon, tanımlama ve uygulama evresine kadar birbirinin içine geçen ve birbirini etkileyen büyük bir sarmal yapı ortaya koymaktadır. Yani eleştirel söylem analizi yöntemi her ne kadar sofistike bir yapı arz etse de, ampirik olarak da sağlam temeller üzerinde yer almakta ve uygulanabilirlik açısından uygun bir yapı arz etmektedir. Sonuç olarak eleştirel söylem analizi bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Çünkü büyük teorik kaynaklardan beslenen kompleks teoriler ve bunların ortaya koyduğu analizler gizli formüllere, sistematik analizlere ve muğlak bir jargona gerek duymak zorunda değildir (van Dijk, 2001b: 96-97). Söylem üzerine yoğunlaşan dilbilimciler çalışmalarında, güç, hegemonya, sınıf, tür, etnik ayrımcılık, çıkar, yeniden inşa, kurumlar, sosyal yapı ve sosyal düzen gibi konulara odaklanarak eleştirel söylem çözümlemesini geliştirmeye çalışmışlardır. Teun van Dijk (2008: 7- 8) eleştirel söylem çözümlemesinin; dilin kullanımı, söylem ve iktidara karşı sosyo- politik ve eleştirel bir yaklaşım olarak 1970’li yılların sonlarında bir grup eleştirel dilbilimcinin çalışmalarıyla başladığını dile getirmektedir. Eleştirel söylem çözümlemesi, 1980’ler ve 1990’lardan sonra eleştirel yaklaşımların yükselişe geçmesiyle uluslararası bir boyut kazanmıştır. Teun van Dijk, bu yöntemin, dilin kullanımına yönelik sosyal ve kültürel yaklaşımlardan çok özellikle toplumsal iktidarın yeniden üretimiyle ilgilendiğini aktarmıştır.

Eleştirel Söylem Analizi, homojen bir yapıdan uzak bir yöntem olsa da, bu yöntemin genel teorik altyapısı, temel varsayımları ve amacı ana hatlarıyla açıklanmıştır. Metodolojisi ise belirli yaklaşımlar çerçevesinde ele alınarak sunulmaktadır. Yönteme dair iki yaklaşımdan birincisi, Frankfurt Okulu’ndan beslenen Norman Fairclough tarafından geliştirilendir, ikincisi ise, eleştirel dilbilimsel çalışmaların etkisinde Ruth Wodak tarafından geliştirilen yaklaşımdır. İlk yaklaşımda dil ve sosyal yapı arasında güçlü bir ilişki olduğu savunulur. İktidar ilişkilerinin üretilmesinde ve sürdürülmesinde de yalnızca ekonomik boyutların değil, kültürel değerlerin de önemli olduğu iddia edilmektedir. İkinci yaklaşım ise, dilsel işaretlerin sınıf mücadelesindeki etkisini ortaya koyar (Titscher ve vd., 2000: 144-145).

72 Eleştirel söylem çözümlemesi dili ‘söylem’ olarak ele alır. Dil diğer toplumsal pratiklerle diyalektik olarak bağlantılanmış toplumsal sürecin bir öğesidir. Yani eleştirel söylem analizi, eleştirel toplumsal bilimler geleneği içinde belirsiz diyalektik bağlantıları araştırmaya çalışan bir yöntemdir. Eleştirel söylem çözümlemesi, diğer eleştirel yaklaşımlardan sözlü, yazılı ve çok medyalı metinler bağlamında ayrılır ve metinleri maddi üretimin ve toplumsal yaşamın yeniden üretiminin bir anı olarak ele alır (Fairclough ve Graham, 2003: 188-189). Fairclough (1993: 134-135) eleştirel söylem çözümlemesinin önemini yöntemin dilin kullanımındaki farkları ortaya çıkarması olarak açıklamıştır. Bu süreçte dilin kendisi yapısalcıların tek boyutlu bir yapı olduğu iddialarının aksine hem toplumsal yapı tarafından şekillendirilmekte hem de toplumsalı oluşturmaktadır. Bu bağlamda dilin kullanımı toplumsal kimlikleri, sosyal ilişkileri, sisteme ait bilgiyi ve olaylara- durumlara özgü inanışları da belirlemektedir. Söylemsel pratiklerin, sosyal ve kültürel yapıdaki ilişkilerin, olayların, metinlerin, iktidar mücadelesinin ortaya çıkardığı ilişkilere uygun biçimde nasıl şekillendiğinin eleştirel söylem analizi ile çözümlenebileceğini de dile getiren Fairclough, bu yöntemle, toplumsal yapıdaki iktidarın ve onun hegemonyasını sağlayan toplum ve söylem arasındaki örtük ilişkilerin de görünür kılındığının altını çizer. Aynı zamanda söylemin, dil ve toplumsal yapıdaki yerini diyalektik bir ilişkinin sonucu olarak kabullenmesi; dilin kullanımı üzerinden sistemsel bilginin üretildiği düşüncesini idealleştirir ve kişilerarası olarak da toplumsal özneleri ya da kimlikleri ve bunlar arasındaki ilişkileri yaratır (Titscher ve vd., 2000: 149).

Habermas’ın ‘dil tahakkümün ve toplumsal gücün aracıdır’ iddiasına vurgu yapan Wodak (2001: 2) da Fairclough gibi dilin kullanımının altını çizerek eleştirel söylem analizinin amacını açıklamıştır. Ona göre bu yöntemin amacı, toplumsal yapıdaki eşitsizliği araştırmak, bu eşitsizliğin meşrulaştırılmasını sağlamak ve bunu yaparken de dilin kullanımını ortaya koymaktır. Yani bu analiz dil kullanımında veya söylemde ifade edilen, işaretlenen, meşrulaştırılan toplumsal eşitsizliği araştırmayı amaçlar. Eleştirel söylem analizi özel olarak toplumsal yapılarda gerçekleşen olaylara dair söylemlerin güç-iktidar ilişkileri ve toplumsal eşitsizliklerden etkilenerek nasıl oluşturulduğunu incelemektedir. Bu kapsamda eleştirel söylem

73 analizi özel bir yöntem, spesifik bir paradigma, bir ekol ya da bir okul oluşturma çabası içerisinde değildir. Bunun yerine toplumsal yapıda meydana gelen olayları söylemsel boyutta daha iyi bir şekilde ele alma ve analiz etme konularıyla ilgilenmektedir (van Dijk, 1993: 252).

Huckin ve arkadaşları (2012: 109-110), Eleştirel söylem analizi yönteminin kapsamını sekiz başlık altında aktarırlar. Bunlar:

 Eleştirel söylem analizi yöntemi analizlerini, hem niceliksel hem de niteliksel önceliklerle dilbilimsel detaylara dayandırmaktadır.

 Eleştirel söylem analizi rutin olarak eşitsizlikleri ve tahakkümü yansıtan metinleri ele alır.

 Bu nedenle eleştirel söylem analizi her zaman eleştireldir ve açıklayıcıdır.

 Eleştirel söylem analizi çözümlemeler için gereken geniş bir metin- dilbilimsel araçlar bütününe dayanır.

 Eleştirel söylem analizi çok çeşitli disiplinler arası bir kavram ve yöntemler bütününe gönderme yaptığı için eklektiktir.

 Eleştirel söylem analizi çok kapsamlı metin türlerini analizler için kullanmaktadır.

 Eleştirel söylem analizi çözümlemelerinde metinlerde bulunan metinsel sessizlikleri, imaları, belirsizlikleri, ifadeleri ve söylemin güçlü boyutlarını hesaba katar.

 Daha geniş bir kitleye ulaşmak için eleştirel söylem analizi, yoğun akademik terimlerin kullanılmasını en aza indirmeye çalışır.

Fairclough ve Wodak (2001: 141), eleştirel söylem analizini şu şekilde ele açıklarlar:

1.Eleştirel söylem analizi, sosyal problemleri ele alır. 2.Güç ilişkileri söylemseldir.

74 3.Söylem toplum ve kültürü oluşturur.

4.Söylem ideolojik çalışma yapar. 5.Söylem tarihseldir.

6.Metin ve toplum arasındaki bağlantıya aracılık eder. 7.Söylem analizi yorumlayıcı ve açıklayıcıdır.

8.Söylem, toplumsal eylem biçimidir.

Teun van Dijk (2009: 111) da eleştirel söylem çözümlemesinin problem odaklı olduğunu ve doğrudan söylem ve söylemin özelliklerine odaklanmak yerine, söylemin ön plana çıkarmış olduğu toplumsal problemleri ele aldığını dile getirmiştir. Farklı disiplinlerden beslenen, kapsamı geniş bir yöntem olan eleştirel söylem çözümlemesi, haber metinlerinde ideoloji içeren üstü kapalı iletilerin açığa çıkarılmasına yardımcı olur. Metinlerdeki ideolojik söylemler, bu yöntem sayesinde açığa çıkarılır. Çünkü ideoloji metinler aracılığıyla dolaylı yoldan topluma sunulmaktadır. Eleştirel söylem analizi, dil aracılığıyla söylemin nasıl kullanıldığını, ideolojinin işleyişini görmemizi sağlar. Şeffaf olmayan dile yüklenen anlamlar ortaya çıkarılır. Özellikle iletişim araçları üzerinden üretilen söylemlerle rıza sağlanır. Bu noktada iktidar, içerisinde ideolojisini barındıran söylemleriyle rıza üreterek fark ettirmeden fikirlerini benimsetmektedir. Fairclough (2001: 123) eleştirel söylem analizinin, metin türleri üzerinden toplumsal bilinçte üretilen söylem türlerinin gizlemiş olduğu ilişkileri ortaya çıkardığını ifade eder. Bu nedenle toplumsal pratiklerde söylemin rolünün olduğu gibi kabul edilmemesi gerektiğini, çözümleme yoluyla kurulması gerektiğini dile getirir (Fairclough, 2003: 174).

Söylem ve iktidar arasındaki ilişkiyi analiz etmek için, siyasetin, medyanın veya bilimin söylem biçimlerinin dikkate alınması gerektiğini belirten van Dijk (2001a: 355), bu şekilde insanların zihinlerinin yani bilgi veya düşüncelerinin etkilenebildiğini, dolaylı olarak da eylemlerinin bazılarının kontrol edilebileceğini söyler. Eleştirel söylem analizi ile ortaya çıkarılan söylemsel güç meselesini ise iki soru üzerinden ele alır. Bunlardan ilki, daha güçlü grupların kamu söylemini nasıl kontrol ettiğidir. İkincisi ise, bu söylemin daha az güçlü grupların zihnini ve eylemini

75 ne şekilde kontrol ettiği ve sosyal eşitsizliği ortaya çıkaran bu kontrolün toplumsal sonuçlarının neler olduğudur.

Teun van Dijk’a (2001a: 353-354) göre, eleştirel söylem analizi toplumsal sorunlar, politik konular üzerine yoğunlaşmakta, toplumsal yapıyı tanımlamaktan çok onu anlatmaya çalışmakta ve toplumdaki güç-iktidar ilişkilerini ortaya çıkarmaktadır. Teun van Dijk, eleştirel söylem analizi üzerine çalışma yapan birçok akademisyenin ‘egemenlik’ , ‘hegemonya’ , ‘ideoloji’ , ‘sınıf’ , ‘toplumsal cinsiyet’ , ‘ırk’ , ‘ayrımcılık’ , ‘çıkarlar’ , ‘kurumlar’ , ‘toplumsal yapı’ ve ‘toplumsal düzen’ kavramlarına odaklandığından söz eder. Çünkü, ona göre eleştirel söylem analizi toplumdaki eşitsizliklerin metinler üzerinden nasıl yeniden üretildiğini çözümlememizde yol gösterir. Toplumsal yapıdaki birçok durumun da açığa çıkmasında rol oynar.

Genel anlamda eleştirel söylem bilimciler, eşitsizliğin ve egemenliğin yeniden üretiminde söylemin yaşamsal rolüne inmeye çalışmaktadır. Kendini olumlu, diğerlerini olumsuz sunarak kurulan egemenlik ve egemenliğin söylemsel yeniden üretimi, eleştirel çözümlemenin temel nesnesi olmakla birlikte hem ‘üretim’ hem de ‘algılama’ boyutunu içermekte ve egemen söylemlerdeki, rıza ve egemenliğin meşrulaşmasını ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu bağlamda göçmenler, mülteciler vs. ırkçılığa, kadınlar erkek egemenliğine, cinsel baskı veya şiddete uğruyorlarsa, bu durum ortaya konmalıdır (van Dijk, 1993: 253-275).

Benzer şekilde konuya yaklaşan Fairclough’a (2001: 125-126) göre eleştirel söylem analizi, metinlerin içinde oluştuğu toplumsal bağlamı da göz önünde

bulundurarak sosyal sorunlara odaklanmaktadır. Sosyal hayatın nasıl

yapılandırıldığını, organize edildiğini, sosyal uygulamaların birbirine nasıl bağlandığını inceler. Göstergelerin, sosyal uygulamaların diğer unsurlarıyla ilişkisini değerlendirir. Metindeki söylem, göstergeler ve diğer etkenler arasındaki yapısal ve etkileşimsel boyutta ele alınmaktadır. Metinlerde yer alan söylemin nasıl meşrulaştırıldığı, etki alanı da eleştirel söylem analizinin üzerinde durduğu bir noktadır. Toplumsal düzenin meşrulaştırılabilmesi için metinsel bağlamda kullanılan ve özünde ideolojinin de temel sorunu olan yapay pratiklere ve uygulamalara yönelik eğilimleri ortaya koymaktadır. Fairclough, eleştirel söylem analizinin belirli iktidar

76 ve egemenlik ilişkilerinin yer aldığı metinlere de odaklandığını, analiz ettiğini dile getirir. Toplumsal pratiklerden ve gündelik yaşamdan uzak bir eleştirel duruşun geçersiz olacağının altını çizerek, analiz sürecinde eleştirelliğin ön planda tutulması gerektiğini savunur.

Fairclough (1993: 136) belirgin bir olaydaki söylemsel pratiğin ve yapıların ortaya çıkartılması için analiz aşamasında üç boyutlu bir analiz çerçevesinin kullanılması gerektiğini söyler. Çünkü her söylemsel pratik üç boyutlu bir yapı arz etmektedir. Bu yapılar sırayla konuşulan ya da yazılan dil olarak “Metin”, metnin üretimini ve yorumlanmasını da içine alan “Söylemsel Pratik” ve “Toplumsal Pratiklerdir”. Bu üçlü yapı sayesinde karmaşık bir sosyal olayın analizinde metin boyutu olayda dilin kullanımına, söylemsel pratikler boyutu güç-iktidar ilişkilerine ve toplumsal pratikler boyutu ise ideolojik ve siyasal bağlama odaklanmaktadır.

İçerisinde söylem barındıran bir iletinin anlamlandırılması kodlar yoluyla gerçekleşir ve bu kodlar iletileri oluşturan göstergelerin seçilmesi ve bir araya getirilmesine yararlar. İletilerin anlamlandırılması sürecinde kodlama ve kod açım önemli anlardır. Bu süreç ve anlar toplumsal yaşamdan, üretim ilişkilerinden, kültürden ve diğer gerçekliklerden ayrı ele alınmaz (Çoban, 2003: 250).Çoban da Fairclough’un dediği gibi iletileri çözümleme sürecinde gündelik yaşamdan uzaklaşılamayacağını ifade etmektedir. Söylemin analizinde yani onu anlamaya çalışma sürecinde söylem içerisinde sunulan temsillere de dikkat edilmesi gerekir (van Dijk, 1985: 5). Medya metinleri, toplumsal düzeyde oluşturulan toplumsal etkileri olan ve toplumsal olarak tüketilen bir materyal olduğu için bilişsel, sosyo kültürel ve siyasal boyut ele alınarak bir çözümleme yapılır. Örneğin, haberler içinde bulunulan topluma göre üretildiği için içerisinde barındırdığı söylemler önem arz eder. Haberlerin çözümlenmesinde, olaya hangi bakış açısıyla hangi pencereden, konteksten (bağlam) ya da sosyal yapıdan bakıldığı önemlidir. Metinlerinde yer alan kalıp yargılar, önyargılar, bağlamıyla birlikte anlam kazanır. Haberdeki tanımlamalar ise bu şekilde açığa çıkar.

Söylemler, bir kültüre içkin, bir topluma içkin kural, bilgi, güç ve daha da önemlisi de dil pratikleri ve eylemlerdir, o halde onların analiziyle bir toplumun kültür, değer, inanç ve değişimine ilişkin bilgi sistemlerinin bilgisine ulaşılabilir.

77 Sözen (1999: 161-162), bağlamın söylem için önemini şu şekilde ifade eder: bağlam olmadan söylem bir hiçtir ya da bağlamdan bağımsız bir söylem henüz söylenmemiş olandır. Yani söylemin anlaşılabilmesi için bağlam önemli bir yere sahiptir. Teun van Dijk’ın (2008: 3) da dediği gibi söylemi anlamak metin ve konuşmayı anlamak anlamına gelmektedir. Çünkü dil kültürden ve toplumdan etkilenir. Bu nedenle de söylem analizi bağlamdan bağımsız olamaz ve metin veya konuşma bağlamıyla

Benzer Belgeler