• Sonuç bulunamadı

ROMALILARIN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ

Ailenin egemeni babaydı; kadın, çocuk ve köle ona bağlıydı.26 Toplumda aileyi temsil eden kişi de tamamen o hanenin babasıydı. Örneğin; ailede yeni bir çocuk doğduğunda babası onu ellerine alıp havaya doğru kaldırıyorsa, onu benimsemiş ve varisi ilan etmiş demekti, fakat bunu yapmıyorsa o çocuğun geleceği belirsizdi. Roma’da babanın erkek çocuk üzerindeki gücü, ikisinden biri ölene kadar devam ediyorken, bu kudret, kız evlendirilmesi gereken yaşa ulaştığı zaman tabii olarak sona eriyordu.27 Ayrıca, baba, ailenin rahip rolünü de üstleniyordu. Tanrılara çeşitli hediyeler sunuluyor ve bir şeyler isteniyordu. Bu tür dinsel törenler aile içinde zamanla babadan oğula geçiyor ve hiç değiştirilmiyordu.28 Yaşayan insan nüfusu giderek arttı. Böylece aileler birleşerek klanları, klanlar birleşerek köyleri, köyler birleşerek şehirleri ve şehirler de birleşerek ülkeyi meydana getirince dine bakış açısı aileden topluma yansıdı. Yani ülkenin kralı hem o ülkenin yöneticisiydi hem de o ülkenin başrahibiydi, tıpkı ailedeki babanın rolü gibi.

26 Harriet Waters Preston, The Private Life Of The Romans, Benjamin H. Sanborn Company, Boston, 1932, s.2.

27 Robert Villers, “Roma Hukukunda Cumhuriyet Devri Sonuna Kadar Kadının Hukuki Durumu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, çev. Bülent Tahiroğlu, Cilt 39, Sayı 1-4, 1974, s.429.

28 Reginald Barrow, Romalılar, çev. Ender Gürol, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.16.

15 Romalı bir ailedeki her üye, ister erkek ister kadın isterse zincirli veya özgür olsun en az iki isim hakkına sahipti; bunlardan biri kendi ismiyken diğer babasının, eşinin veya sahibinin isminin belirtildiği sıfattı. Örneğin, Marcus Marci, Marcus’un oğlu Marci gibi.29 Roma Cumhuriyeti, yayılmaya başladıktan sonra özgür yurttaşların özellikle erkek çocukları, en az üç isim almaya başlamışlardı. Bunlardan ilk ikisi aynıyken, üçüncüsü ait oldukları grupları veya boyları temsil ediyordu.

Örneğin; Marcus Tullius Cicero ismi; Tullian boyunun, Cicero ailesinden gelen Marcus anlamına gelmektedir.

Roma’da, ilk zamanlar kölelerin isimleri bile yoktu. Sadece numaraları vardı, fakat gün geçtikte artan köle sayısı bu durumu karmaşık hale getirdi. Sıradan bir yurttaşın onlarca kölesi olunca, onlara isim verme gereği duydular. Bir diğer sorun da kölelerin, diğerlerinin köleleriyle karışması durumuydu: Örneğin; iki farklı kişiye ait iki farklı kölenin de adı Anna olsun. Şehir meydanları gibi kalabalık yerlerde Anna’nın kimin kölesi olduğu karışabiliyordu. Bu sebeple kölelere de iki isim verme ihtiyacı duydular. Örneğin Anna Livia gibi, Livia’nın kölesi Anna anlamına gelmektedir. İlerleyen süreçte ortaya çıkan bir diğer sorun sahipleri değişen ve bu yüzden aynı ismi taşıyan birden fazla kölenin ortaya çıkmasıydı. Bu sorunu da sahipleri değişen özellikle erkek kölelere ikiden fazla isim vererek çözdüler. Bu isimlerin anlamı şu şekildeydi; ilki kölenin ismi bir diğeri eski sahibinin ismi sonuncusu da yeni sahibinin ismiydi.

Romalılarda evlilik yaşı yasalar tarafından belirlenmişti. Erkekler için en az ondört, kadınlar için en az onikiydi, fakat uygulamada daha önce evlenmemiş erkekler evlilik elbisesi satın alacak güce erişmeden evlendirilmiyordu, kızlarsa onbeş - onaltı yaşından önce evlendirilmiyordu.30 Resmi olarak sadece yurttaşlar evlenebiliyordu. Köleler veya yurttaş olmayanlar için resmi evlilik söz konusu değildi. Yasalar çerçevesinde kadınlar boşanma hakkına sahipti. Bu açıdan kıyaslandığında Romalı kadınlar, Atinalı kadınlardan daha geniş haklara sahiptiler.

Romalı bir kadının konumu, tüm antik toplumlarla karşılaştırıldığında (Yunanlar ve Mısırlılar gibi), Romalı kadınlar hepsinden daha güçlü ve saygındı. Ev ekonomisini yönetiyordu ve evin kölelerini denetliyordu fakat kendine ait bir iş

29 Preston, s.3.

30 Preston, s.8.

16 bulamadı.31 Kadınlar, sahip oldukları kız çocuklarını kendilerini örnek alacak şekilde yetiştirmekle sorumluydular. Romalı bir erkek, ev işlerinde eşine yardım ederdi ve her türlü konuda ona danışırdı. Başka toplumların aksine evin her bölümü kadınlara açıktı; yani kadınlar sadece belli bir bölgeye hapsedilmemişti. Hatta eve bir misafir geldiğinde eşiyle birlikte ağırlayabilir veya davalarda tanıklık edebilirdi.

Romalılar kudrete derinden tapan insanlardı. Romalı bir general zaferle biten bir muhabere dönüşünde, zaferini şehrin kapılarından Jüpiter’in Tapınağına kadar, şehri bir baştan bir başa geçerek, tapınakta “Roma halkının sayesinde Jüpiter’in başarısını” tanrıya sunarak kutlardı.32 Bu tarz görkemli kutlamalar sayesinde yurttaşlar devlet kudretinin farkına vardılar. Yapılacak iki şey vardı; ya bu kudrete boyun eğeceklerdi ya da felaketi yaşayacaklardı. Doğal olarak bu kudrete boyun eğdiler, bu sayede kudretin amacını anladılar ve işbirliği ile onu benimseyip tanrısal bir görev duygusu edindiler. Korkuyla karışık bu kudret duygusu Roma hukukunun hızla gelişmesinde büyük rol oynamıştır.

Romalıların, tanrıları arasında Jupiter, Ianus, Saturnus, Mars, Quirinus, Juno, Minerva, Vesta ve Ceres yer almaktadır.33 En önemlileri olan Mars ve Quirinus savaş tanrısı, Jupiter ise gök tanrısıdır. Her tanrının istekleri karşılayacağı belirli bir alan vardır. Örneğin; Romalılar savaş zamanında Mars’a veya kıtlık zamanında Jupiter’e dua ediyorlardı. Bu dönemde, anlam veremedikleri büyük doğa olaylarını, doğrudan doğruya tanrılarla ilişki kurarak açıklamaya çalışmışlardır. Örneğin fırtınalı bir günde yıldırım düşmesi, Jüpiter’in bir gücüdür.

Romalılar, Yunanlar veya Etrüskler gibi diğer halkların dinlerinde hoşgörüyle yaklaşmışlardır. Yabancı tanrıların veya dinlerin benimsenmesi aşamasında birtakım sorular soruluyordu: İlk soru; bunlar, Roma tanrılarının huzurunu kaçırır mıydı?

İkincisi, siyasal düzen bozulur muydu? Üçüncüsü ise Romalıların ahlakını bozar mıydı? Bu aşamaları geçen herhangi bir yabancı din veya tanrı Romalılar tarafından kabul edilebilirdi.

Romalıların inancına göre, tanrılara bir şeyler sunarak onlardan bir şeyler istemek oldukça doğaldı. İçeceklerden süt ve şarap, yiyeceklerden meyve ve kek,

31 Harold Whetstone Johnston, The Private Life Of The Romans, Nabu Press, Chicago, 2010, s.64.

32 Barrow, s.10.

33 Sabahat Atlan, Roma Tarihi’nin Ana Hatları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s.20.

17 hayvanlardan domuz, koyun ve sığır bunların en tipik örnekleriydi. Kurban edilecek hayvanlar hatasız olmalıydı; Jüpiter için beyaz bir sığır, daha alt sınıftaki tanrılar için siyah bir koyun gibi.34 Kurban edildikten sonra yapılacak duanın kabul olması için inanan kişi temiz kıyafetler giymeli ve başını bir örtü ile örtmeliydi. Romalılara göre bir sürü tanrı vardı. Jüpiter, Mars ve Neptün gibi, fakat onlara göre hiç kimse bu tanrıların gerçek adlarını bilmiyordu, söylenen tüm isimler yanlıştı çünkü herhangi bir Romalı bu tanrılarla doğrudan karşılaşamayacağı için adlarını da bilemezdi. Dini törenler meclis ve mahkemeler kadar eşit derece öneme sahipti.35 Bir Romalı dini törenlerde, tanrılara danışmadan herhangi bir başarılı iş yapamazdı. Her yıl belirli zamanlarda tanrılarını şereflendirmek için festivaller düzenlenirdi.

Ortalama bir Romalı hem çiftçi hem de askerdi. Tarlasını eker, daha sonra ekinlerinin olgunlaşmasını bekler ve nitekim ürünlerini hasat ederdi. Yaşanan hava değişmeleri ve felaketler onun için büyük bir sorun olsa da buna boyun eğer ve yaptığı işten asla vazgeçmezdi. Savaş dönemlerinde tarlasını bırakır orduya katılırdı.

Onun erdemleri: Namus, iktisat, ileriyi görüş, sabır, çalışkanlık, dayanıklılık, cesaret, kendine güven, basitlik ve kendinden büyüklere saygıdır.36 Elbetteki bu erdemler aynı zamanda bir askerin ve çiftçinin erdemleridir. Roma’da din, günlük hayatla iç içe geçmiş bir olguydu. Çiftçiler toprağı işlerken veya askerler savaşa giderken çeşitli dinsel öğelerle özdeşleştiriliyordu. Başlangıçta Mars, tarlalar tanrısıydı, ama savaş bilen tarımcı askerler onu zamanla savaş tanrısı yaptılar.37