• Sonuç bulunamadı

Rakip Orduların Özellikleri

KÖLECİ CUMHURİYETİN YIKILŞI

D. Rakip Orduların Özellikleri

Klasik Roma ordusundansa köle ordusunun özelliklerinden başlamak daha yerinde olacaktır. Köle ordusunun genellikle Galyalılar, Germenler ve Trakyalılardan meydana geldiği daha önce dile getirilmişti. Bunlar genellikle Balkanlardan gelen insanlardı. Bu sayede en azından ırk birliği olmasa da kültürleri ve yaşam tarzları birbirlerine yakındı. Bunların yanı sıra birçok İtalik ve Kuzey Afrikalı köle de isyanda yer almıştı. Nitekim bu kadar çeşitli insalardan oluşan bir ordunun iletişimi oldukça zor olmalıydı. İmparatorluğun her köşesinden getirilmiş olmalarına rağmen,

300 Sayar, s.77.

301 Fields, s.32.

113 pek çoğu Doğu’dan gelmişti ve orada konuşulan Yunanca genel olarak kölelerin ortak dili olmuştu.302 Yunancadan sonra iletişimde kullanılan ikinci dil elbette Latincedir.

Köle ordusu tıpkı Roma ordusu gibi piyade ağırlıklıydı. Ancak köle ordusu, Roma ordusuyla kıyaslandığında, daha dirençli, daha cesaretli ve daha beceriliydi.

Spartacus ve Hannibal, Roma Cumhuriyetine karşı verdikleri mücadelede tarih boyunca kıyaslanmış en ünlü iki büyük düşmandır. Spartacus’ün hiçbir zaman Hannibal’inki gibi süvarileri olmadı, ancak Florus’a göre Spartacus rast geldikleri vahşi atları yakalamak yoluyla atlı bir birlik kurmuştu.303 Spartacus ve Hannibal kıyaslandığında; Spartacus’ün ordusunda savaş becerileri olan fillerinin yoktu.

Köle ordusunun en büyük zayıflığı, silah eksikliğiydi. İsyanı başlatan gladyatörler silahlarıyla yola çıkmışlardı ancak isyana sonradan katılan kölelerin büyük bir kısmı daha önce tarım işçiliği yapan silahsız insanlardı. Bir yandan köle ordusunun nüfusu artıyor diğer yandan silah ihtiyacı da çığ gibi büyüyordu. Bu sorunu çözebilmek için ellerine geçen her şeyi silah yapmaya karar verdiler. Balta, tırmık ve dirgen en çok kullanılan silahlardı. En yaratıcı olanı ise hayvan derisi ve ahşap malzemeler kullanılarak üretilen yuvarlak, küçük ve etkili kalkanlardı. Köle ordusundakilerin kullandığı silahlar, Romalılarınkilerle karşılaştırıldığında daha küçük ve hafifti ancak bu olumsuzlukları yanında sürat gibi daha önemli bir artısı vardı.

Köle ordusu kendi içinde çeşitli gruplardan kuruluydu. Bunlardan en önemlisi, savaşın seyrini değiştiren çoban (pastores) olarak anılan kölelerdi. Mesleği çobanlık olan birçok kırsal köle aynı zamanda tarım işçiliğine ve balıkçılığa da elverişliydi, ayrıca basit ve iddiasız kulübe veya kır evlerinde yaşıyorlardı.304 Hayvan sürülerini güderken özgürlerdi ve sürülerini korumak için silah taşımaları gerekiyordu. Bu sebeple çoban köleler iri ve dayanıklı insanlardan seçiliyordu. Her şeyden önemlisi bu insanlar tüm koşullarda hayatta kalabiliyorlardı. İsyanda köle ordusuna katılan bu insanlar hem sürüleriyle yiyecek ihtiyacını karşılıyor hem de silahlı ve eğitimli olmaları sayesinde piyade sınıfının bel kemiğini oluşturuyorlardı.

302 Faulkner, s.178.

303 Fields, s.34.

304 Keith Bradley, Slavery And Society At Rome, Cambridge University Press, Cambridge, 1994, s.86.

114 Köle ordusundaki bir diğer grup ise “vilicus” olarak adlandırılanlardı. Latince bir kavram olan “vilicus”un Türkçe anlamı denetmen demekti. Vilicus ve eşi bir tarım çiftliğindeki en üst düzey kölelerdi, bir kır evinde birlikte yaşayan vilicus ve eşi hukuki olarak eşitti.305 Tarım sektöründe çalıştırılan vilicusların işi, köleleri hizaya getirmek ve işin aksamasını engellemekti. Nitekim isyanda köle ordusuna katılan bu insanlar, orduda yöneticilik yapmış ve bu sayede disiplin sağlamışlardı.

Köle ordusuna katılanlar arasında daha önce çobanlık veya denetmenlik yapmış kölelerin yanı sıra hizmet sektöründe çalışmış olan aşçı veya garson gibi birçok köle çeşidi de mevcuttu. Ancak isyanı yöneten ve diğer gruplardan ayrılan en önemli grup isyanı da başlatan gladyatörlerdi. Savaşmayı bilen tek köle sınıfı gladyatörlerdi, zaten onlar da gladyatör okullarında mahkûm hayatı yaşamaktaydı.306 Arenalarda hayatta kalmak için defalarca kez dövüşmüş ve rakiplerini öldürmüş olan gladyatörler savaşta Roma ordusunun en büyük kâbusuydu. Birçoğu haksız yere özgürlüğünü kaybetmiş ve bu yüzden kana susamıştı. Nitekim köle ordusundaki üst düzey komutanlar hep gladyatörlerden seçiliyordu. İsyanın başında yer alan Spartacus de bir gladyatördü. Bu bağlamda, Spartacus’ün başlattığı köle isyanı ile daha önce Sicilya’da ortaya çıkan köle isyanları işleyiş ve düzen açısından çok farklıdır.

Roma ordusu ise Marius reformlarından önce tamamen malvarlığına dayanan beş sınıftan oluşuyordu. Şehirlerdeki sıradan insanlar bırakın orduda yükselmeyi, yoksul oldukları için kapısından içeri bile alınmıyordu. Ordu tamamen zenginlerden oluşan ve daha da zenginleşen bir sınıf olma yolunda ilerliyordu. Yıllarca süren savaşlar sonucunda sosyal bir insan olduklarını unutan askerler halktan kopuk ve oldukça farklı yaşıyorlardı. Bu durumda hem asker bulmak zorlaşıyor hem de rekabet olmadığı için ordudaki disiplin azalıyordu. Nitekim bu konuda ilk adım atan kişi Tiberius Gracchus’tu. 11.000 as olan orduya giriş sınırı 4.000 as’a indirildi. 307 Daha sonra başa gelen Gaius Sempronius Gracchus 4.000 as sınırını 1.500’e indirdi.

M.Ö. 107’de Marius konsülken büyük bir reform yaparak, bu sınırı ortadan kaldırdı.

Böylece malvarlığı ve devletin savunması arasındaki bağ tamamen koparılmış

305 Bradley, s.71.

306 Karnas, s.50.

307 As: Bakır paradır. Bu dönemde değeri 1/10 denarius değerindedir. Denarius ise M.Ö. 211’de basılmaya başlanan küçük gümüş paradır.

115 oldu.308 Bu sisteme manipulus adı verildi.309 Bu sisteme göre, birey eskiden olduğu gibi, zenginliğine göre değil, yetenek ve deneyimlerine göre orduya alınmaya başlandı.310 Artık Roma ordusu tüm İtalya Yarımadası’ndan toplanan yurttaş askerlerin yer aldığı lejyonlardan ve İtalyan olmayan paralı asker yahut gönüllülerin hizmet yaptığı birliklerden oluşuyordu.311 Bu bağlamda köle ordusuyla kıyaslandığında çeşitlilik azdı ve düzen vardı.

Marius, ordunun savaş düzeninde değişiklik yapmıştı. Lejyonlar eskiden üç hattan meydana geliyordu. İlkinde mızraklı, ikincisinde tecrübeli ve kıdemli, üçüncüsünde ise en yaşlı ve en tecrübeli askerler bulunuyordu. Bu hatlar oldukça zayıf ve kırılgandı. Marius, hatların sayısını ona çıkardı. Böylece genişleyen birlikleri yenmek daha da zorlaştı.

Eskiden askerler, belirli sınırlar içinde kendi silahlarını ve zırhlarını temin ediyorlardı. Ordu dışarıdan tek tip gözüküyordu ancak askerlerin kullandıkları malzemeler arasında kalite farkı vardı. Bu da birliklerin orantısız olmasına neden oluyordu. Ayrıca askeri araç gereçlerin pahalı olması sebebiyle silah ve zırh alamayan sıradan insanlar orduya giremiyordu. Marius reformlarıyla birlikte, artık tüm lejyonerler bronz montefortino miğferi takıyor, lorica hamata denilen zırh üstlük giyiyor ve bir scutum (kalkan), biri ağır biri hafif olmak üzere iki pilum (mızrak) bir gladius hispaniensis (kısa kılıç) ve bir pugio (hançer) kuşanıyordu.312 Askerlerin kullandığı araç gereçler genellikle ya demir ya da bronzdan yapılmıştı. Üstüne eklenen yol erzakıyla birlikte, bir askerin taşıdığı yük ortalama 35 kg’a kadar ulaşıyordu. Köle ordusundakiler taşıyacak silah bile bulamıyorken, Romalılar taşıdıkları ağırlığın altında eziliyordu.

Roma ordusunu, köle ordusundan ayrılan bir diğer özellik ise ordu birliklerine verilen sancak geleneğiydi. Sancaklar çeşitli sembollerle temsil ediliyordu. En belirgin beş sembol; kurt, kartal, yabandomuzu, at ve minotauros idi.313 Bu konuda da reform yapan Marius, gümüş kartalı en yüce sancak olarak belirledi. Her şeyden önemlisi sancak kutsaldı ve kaybedilmesi bir lejyonun başına gelebilecek en kötü

308 Fields, s.42.

309 Latince bir kavram olan ‘manipulus’ Türkçeye çevrildiğinde grup anlamına gelmektedir.

310 Bahar, s.88.

311 Fields, s.42.

312 Fields, s.44.

313 Minotauros: Yarı boğa yarı insandan oluşan bir canlıdır. Yunan mitolojisinden gelmektedir. Latin halkların kutsalıdır.

116 hadiseydi. Kaybedilen bir savaşta, eğer sancakta kaybedildiyse sağ kalanlara onursuz ve işe yaramaz gözüyle bakılıyordu. Böyle bir durumda lejyon tamamen lağvediliyordu.

Köle ordusuyla Roma ordusunu ayıran bir başka özellik ise köle ordusundakiler hayatta kalabilmek için rast geldikleri yerlerde ne bulurlarsa değerlendiriyor; gerekirse o bölgedekilere zarar veriyor ve insanların ürünlerine el koyuyordu. Ancak Romalıların böyle bir derdi yoktu: Tahmin edilenin aksine Roma geleneğinde bir ordu asla devletin kendisi tarafından beslenmez ve finanse edilmezdi.314 Roma orduları her zaman toprak zenginleri olan finsansörler bulurdu.

Bunun karşılığında zafer elde edilince ganimetten pay alırlardı. Nitekim yola çıkan Roma ordusunun erzak ihtiyacı gibi bir derdi yoktu.

Roma ordusu düzen ve disiplinin temsil ediyorken, köle ordusu cesaret ve direnci temsil ediyordu. Köle isyanına katılanlar arasında hiç kimse zorla savaştırılmadı ancak Roma ordusuna katılan ve savaştan kaçanlar çok ağır bir şekilde cezalandırıldı.