• Sonuç bulunamadı

Roma Devleti Dönemi (M.Ö 1-M.S 4 Yüzyıl)

II. BÖLÜM

5. Roma Devleti Dönemi (M.Ö 1-M.S 4 Yüzyıl)

Asya eyaletinin kurulmasının sonrasında Romalılar Pamfilya ve Pisidia bölgesinde yoğun yaşanan korsanlık faaliyetleriyle mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Özellikle bir Pamfilya şehri olan Side, coğrafi konumu itibariyle korsanların yuvalandığı bir merkez haline gelmiştir. Roma korsanlıkla başa çıkabilmek için ilk önlemini Kilikia valisi Servilius Vatia’yı Pamfilya ve Pisidia bölgelerine göndermekle almıştır. Servilius, yaklaşık olarak Yalvaç- Beyşehir-Suğla Oluğu’nun yaklaşık tamamını ele geçirmesine rağmen Pisidia’nın diğer yerlerinde tam manasıyla bir hakimiyet kuramamıştır. Pisidia bölgesinde sorunlar kısmen hallolmuş iken bölge bu defa III. Mithridates’in saldırısına uğramıştır. Mithridates’in genarellerinden birisi olan Eumakhos, Pisidia, Isaura ve Kilikia’yı zapt etmiştir. Ancak Galatia’lı Deiotarus, Eumakhos’u söz konusu bölgelerden çıkarmayı başarmıştır. M.Ö 37-36 yılları arasında Galatia kralı Kastor ölünce, Antonius onun topraklarını mirasçılarına vermek yerine daha değerli bir müttefik olarak gördüğü Amyntas’a vermiştir. Aynı zamanda kral ünvanını da alan Amyntas’ın toprakları Lykaonia ve Side’yi de içeren Pamphylia kıyısının bir bölümünü de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Amyntas Pisidia’da tekrar otoriteyi sağlamak için Kremna’yı almış fakat Sandalium’a karşı bir girişimde bulunmamıştır. Amyntas’ın ölümü Pisidia Antiokheia’daki sosyal yaşamı derinden etkilemiştir. Men Tapınağı ile ilişkili bulunan yerel aileler eski güçlerini ve nüfuzlarını kaybetmişlerdir. Çünkü Amyntas’ın toprakları miras olarak Augustus’a geçmiştir. O da bu toprakları ve özellikle de Men Tapınağı mülklerini kendi üzerine geçirtmiştir. Bunun sonucunda tapınak topraklarından gücünü alan ailelerin otoritesi ortadan kalkmış ve kolonileme hareketine zemin hazırlanmıştır (Arslan, 2011: 69-73).

75

Amyntas’ın ölümünün ardından Galatya eyaletinin ilk yıllarında Pisidia’da iki önemli sorun ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda birbirini tamamlayan bu sorunlar Romalı yöneticileri M.Ö. 4 yılına kadar uğraştırmıştır. Bunlardan birincisi Pisidia Askeri Kolonileri, ikincisi ise Homanadlar Savaşı’dır. Pisidia Bölgesi’nde otorite kurmak ve bölgeyi Romalılaştırmak amacıyla stratejik yerlere kurulacak olan söz konusu koloniler sayesinde çevredeki halk bir taraftan kontrol edilirken, diğer taraftan da barış içerisinde Roma uygarlığına çekilmiş olacaklardı. Kurulacak olan kolonilerin yerlerinin belirlenmesinde ve kuruluş çalışmalarında eyalet valilerinden Marcus Lollius görev almıştır. Stratejik konumundan dolayı Roma koloni düzeni içerisine giren Pisidia Antiocheia’da, M.Ö. 25 yılında Augustus tarafından “Colonia Caesarea Antiocheia” adıyla anılan askeri bir Roma kolonisi kurulmuştur. Pisidia’da kurulan bu ilk askeri koloniden bir süre sonra Olbasa, Komama, Kremna, Parlais ve Lystra gibi askeri koloniler oluşturulmuştur Augustus’un Pisidia Bölgesi’nde kurduğu koloniler arasında en eskisi, büyüğü ve aynı zamanda en fazla Romalılaştırılanı Antiocheia şehridir. Diğer koloniler Homanad Savaşı’nın sonunda barışı sağlamak amacıyla Antiocheia şehrinden sonra kurulmuşlardır (Aktaş, 2006: 12-13).

Pisidia Antiocheia kolonisinin kurulmasında bir diğer neden Homonadları kuşatmak ve onları sürekli bir kontrol altında tutma zorunluluğudur. Augustus bu amacına ulaşabilmek için öncelikle bölgenin ulaşım ağında düzenleme yapmıştır. Augustus’un emriyle eyalet valisi C. Arrutius Aquila tarafından M.Ö. 6 yılında Pisidia’nın kuzeyinden doğuya doğru uzanan Via Sebaste yolunun yapımına başlanmıştır(French, 2016).

Bu yol; Ephessos’dan başlayıp Tralleis (Aydın), Laodikeia (Denizli), Apameia (Dinar) üzerinden gelen yolla bağlanarak Pisidia Antiocheia’dan sonra Beyşehir Gölü’nün doğu kıyısını izleyerek ayrıldığı iki kolla Homanadlar’ın topraklarını çevirmiştir (Harita:3). Bu yol daha sonra Garsaura Arkhelais (Aksaray), Kaisareia (Kayseri), Melitane (Malatya) üzerinden Fırat Vadisi’ne kadar uzanarak Roma’nın ve sonraki uygarlıkların en önemli askeri ve ticaret yolu olmuştur. Colonia Comama (Ürkütlü) yakınlarında bulunan bir mil taşı üzerindeki metinde Via Sebasta’nın Pisidia Antiocheia’nın 122 mil ötesinden geçtiği belirtilmektedir (Aktaş, 2006: 13-14).

Pisidia Antiocheia’da Roma koloni döneminden kalma önemli bir belge Augustus’un vasiyetidir. Augustus’un ölümünün ardından senatoda okunduktan sonra Vesta Tapınağı önüne iki sütun halinde dikilen bu vasiyetnamenin kopyalarından üç tanesi günümüze ulaşmıştır. Bunlardan birincisi Ankara Hacı Bayram Veli Camii bitişiğindeki Augustus

76

Tapınağı’nda, İkincisi Uluborlu’da (Apollonia), üçüncüsü ise Yalvaç’ta (Antiocheia) bulunmuştur (Karaman, 1991: 30).

Augustus’tan sonra imparator olan Tiberius’un şehir ve koloni kurma konusunda pek fazla bir girişimi olmamıştır. Ancak buna rağmen Pisidia Antiocheia’da bulunan Augustus ve Tiberius meydanları şehrin bu imparatorlara olan bağlılığını göstermektedir. Tiberius ve Claudius zamanında bölgedeki şehirleşme faaliyetleri Augustus’un politikalarından farklı olmuştur. Bölgedeki kolonilerin askeri nitelikleri Homonad Savaşı’ndan sonra oluşan barış ortamında yavaş yavaş ortadan kalkmıştır (Arslan, 2011: 69-73).

Pisidia bölgesi Vespasianus zamanında M.S. 74 yılında Lykia ve Pamphylia ile birlikte yeniden örgütlenmiştir. Roma uygarlığının bölgeyi etkisi altına alması önceleri çok yavaş gerçekleştiyse de bu durum M.S. 2. yüzyılda hız kazanmıştır. Roma İmparatorluğu M.S. 3. yüzyılın ortalarından itibaren ciddi bir sarsıntı dönemine girmiş ve imparatorluğun diğer yerleri gibi Anadolu’daki eyaletler de Goth ve Sasani istilalarının yanı sıra depremler ve salgın hastalıklar gibi felaketlerle karşılaşmıştır. M.S. 297 yılında Diocletianus, imparatorluğu 12 dioces’e (idari bölge) bölmek suretiyle otoriteyi sağlamıştır. Bölge, Lykia ile beraber Diocesis Asiana adlı idari bir bölüme katılmıştır. M.S. 4. yüzyılın başında Pisidia Antiokheia şehri yeni kurulan Pisidia eyaletinin başkenti olmuştur. Bu başkente Adada, Hadrianapolis, Agrai, Apameia, Baris, Bindasos, Dadalia, Konana, Laodikeia, Limenai, Malos, Metropolis, Neapolis, Pappa (Tiberioupolis), Parlais, Philomelion, Prostanna, Sagalassos, Seleukeia, Tymandos, Tyraion, Zorzela gibi kentler bağlanmıştır. Büyük Konstantin (M.S. 306-337) döneminde M.S. 325 Nikaia Konsili kayıtlarında Pamphylia’nın doğusundaki şehirlerin Pisidia ile İsauria arasında paylaştırıldığı ve Selge’nin Pisidia’da kaldığını görülmektedir. Gratianus (M.S. 367-383) zamanında Pisidia’nın eyalet sınırı Karalis Gölü’nün (Beyşehir) batı sahiline kadar gerilemiştir. Söz konusu Pisidia şehirleri, Bizans döneminde de varlıklarını uzun süre korumuşlardır (Demirel-Gökalp, 2007: 43-44).

Pisidia Bölgesi Hristiyanlık tarihi açısından da öneme sahiptir. M.S. 46 yılında Aziz Paulus ve Aziz Barnabas Antakya-Kıbrıs-Perge üzerinden Pisidia Antiokheia’ya gelmişler ve Aziz Paulus burada bir sinagogda vaaz vermiştir. Daha sonra Aziz Paulus’un kenti iki kere daha ziyaret ettiği bilinmektedir. Kentte yapılan arkeolojik kazılar sırasında Aziz Paulus Kilisesi’nin zemin mozaiğinde dört adet kitabe ortaya çıkarılmıştır. Bu kitabelerde kentin piskoposu Optimus’dan söz edilmektedir (Demirel-Gökalp, 2007: 44).

77

Pisidia Antiokheia’nın yanı sıra Göller Bölgesi’ndeki Roma varlığını gösteren önemli antik şehirlerden birisi de Sagalassos’tur. Sagalassos, Antalya’ya 110, Burdur kent merkezine 33 kilometre uzaklıkta, Ağlasun ilçesinin 7 kilometre kuzeydoğusunda yer almaktadır. Batı Torosların bir parçası olan Ağlasun Dağı’nın güney eteklerinde, 1450–1700 metre yükseklikteki kentin kalıntıları doğu-batı yönünde 2,5 kilometre kuzey-güney yönünde ise 1,5 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmış durumdadır. 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilmiştir (Ünal, 2005: 749; Sağlam, 2013: 39). Keşfedildiği tarihten itibaren farklı araştırmacıların ilgi odağı olan Sagalossos’ta 1972-1974 yılları arasında M. Özsait ve N. Özsait tarafından yüzey araştırmaları yapılmıştır. Yüzey araştırmaları 1980’li yılların sonunda S. Mitchell tarafından devam ettirilmiştir. 1989 yılında Marc Waelkens başkanlığındaki ekip Burdur Müzesi’nin desteğiyle kurtarma kazılarına başlamış ve bu kazılar söz konusu ekip tarafından 2014 yılına kadar sürdürülmüştür (Gündüz, 2014: 121).

Sagalassos’un M.Ö. 3000’lerden itibaren yerleşim gördüğü tahmin edilmektedir. Yazılı kaynaklar Sagalassos’tan ilk kez Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılındaki kuşatmasıyla ilgili olarak bahsetmektedirler. Kentte yapılan yüzey araştırmaları ve kazılar, kentin Büyük İskender’in fethini takiben hızlı bir şekilde hellenleşme sürecine girdiğini göstermektedir. (Gündüz, 2014: 119). Büyük İskender’in ölümünden sonra sırasıyla, Alketas (MÖ. 323-320), Antigonos Monophthalmos (M.Ö. 320-301) ve Lysimakhos (MÖ. 301-281) tarafından yönetilen kent, olasılıkla M.Ö. 228-223 yıllarında I. Attalos, MÖ. 218-216’da ise Akhaios’un, hakimiyetinde kalmıştır. M.Ö. 216-193 yıllarında Seleukos Kralı III. Antiokhos, bölgenin kontrolünü sağlamış fakat M.Ö. 190’da Magnesia’da L. Cornelius Scipio liderliğindeki Roma ordusuna yenilmiştir. M.Ö. 188 yılında yapılan Apameia barışı neticesinde tüm Pisidia kentleri gibi Sagalassos da, Pergamon Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. M.Ö. 133 yılında Pergamon kralı III. Attalos ölünce, vasiyeti üzerine Pisidia Bölgesi’nin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Aynı yıl Pergamon’da çıkan ayaklanma, M.Ö. 130 yılında Romalı komutan M. Perperna ve müttefikleri tarafından bastırılmıştır. M.Ö. 129 yılında Asia Eyaleti kurulmuş, fakat Pisidia Bölgesi bu eyaletin içine alınmayarak muhtemelen Pergamon isyanının bastırılmasına yardımcı olan ve bu esnada ölen Kappadokia Kralı V. Ariarathes’in çocuklarına verilmiştir (Özkönü, 2006: 5).

Pisidia Bölgesi, M.Ö. 102 yılında Kilikia Eyaleti içine alınmış ve Marcus Antonius’un, M.Ö. 39 yılında eyaletin bir kısmını, sonraki Pontos kralı I. Polemon’a vermesine kadar olasılıkla, Kilikia Eyaleti’nde kalmıştır. M.Ö. 36-25 yıllarında Galat kralı Amyntas, Pisidia ve dolayısıyla Sagalassos’un yöneticisi olmuştur. Onun ölümünden sonra krallığın topraklarında,

78

Roma İmparatoru Augustus (M.Ö. 27-M.S. 14) tarafından Galatia Eyaleti kurulunca Sagalassos da bu eyalete dahil edilmiş ve Pisidia Eyaleti’ne bağlandığı Diocletianus dönemine kadar Galatia, Lykia-Pamphylia, Asia eyaletleri arasında el değiştirmiştir (Özkönü, 2006: 5- 6). Sagalassos, M.Ö. I. yüzyılın ikinci yarısından, M.S. III. yüzyılın ortalarına kadar sikke basmış ve sikkeler üzerinde “Pisidia’nın birincisi” ve “metropolis” gibi ifadeler yer almıştır. Hıristiyanlık döneminde, Pisidia Bölgesi piskoposluk merkezlerinden biri durumuna gelmiştir (Gündüz, 2014: 119).

M.S. 3. yüzyılda Gotlara (MS. 255-277) ve Palmyra kraliçesi Zenobia’ya (M.S. 270) karşı girişilen savaşlar, Sagalassos’u çok etkilememiştir. Bu dönemde, Pamphylia ve Pisidia’yı talan ettikten sonra Kremna’ya yerleşen İsaurialılar, büyük bir tehlike oluşturmuş olsalar da M.S. 278 yılında İmparator Probus’a (MS. 276-282) mağlup olmuşlardır (Özkönü, 2006: 6). M.S. IV. yüzyıl boyunca zenginlik ve refah içinde olan Sagalassos, M.S. V. yüzyılda yine İsaurialı’ların akınları ile karşı karşıya kalmıştır. M.S. 518 ve 528 yıllarında üst üste depremler yaşamış ve M.S. 541-543 yıllarında veba salgınına uğramıştır. Son yerleşimcilerin, M.S. 7. yüzyıl ortalarında, depremler, salgınlar ve Arap akınları sonucunda kenti terk ettikleri düşünülmektedir (Gündüz, 2014: 120).

Bölgede Roma varlığının görüldüğü bir diğer antik şehir Kremna’dır. Kestros (Aksu) vadisine hakim dik bir tepe üzerinde, günümüzdeki adıyla Çamlık’da yer alan Kremna antik kenti, Burdur-Antalya karayoluna 15 km, Burdur’a 60 km, Antalya’ya ise 93 km uzaklıkta yer almaktadır. Kentin üç tarafı uçurumlarla çevrilidir ve kent yaklaşık 1100 m yükseklikte bulunmaktadır (Gündüz, 2014: 60). Kent, 1833 yılında bölgede araştırmalar yapan F. V. J. Arundell tarafından keşfedilmiştir (Kürkçü, 2015: 307).

Kent, M.Ö. 39-25 yılları arasında Galat Kralı Amyntas’ın idaresi altında kalmıştır. Amyntas’ın ölümünün ardından Roma İmparatoru Augustus’un kurduğu Galatia Eyaleti’ne bağlanmıştır. Augustus, kenti M.Ö. 25-6 yılları arasında Roma kolonisi yapmıştır. Kentteki Bazilika’da bulunan bir yazıtta ve heykel kaidelerindeki yazıtlarda, Roma imparatoru Hadrianus (MS. 117-138) ve karısı Sabina’nın isimlerinin geçmesi, imparatorun M.S. 129 yılında Synnada’dan, Pamphylia’ya giderken kente uğramış olabileceğini akla getirmektedir. Kent, Aurelianus (MS. 270-275) zamanında kıtlık yaşamış ve imparator tarafından yardım görmüştür (Gündüz, 2014: 61). M.S. 3. yüzyılda Kremna haydut yuvası haline gelmiştir. Bu dönemde Roma İmparatoru Probus (M.S. 276-282) kenti kendisine üs yapan İsauralı eşkıya

79

Lydius’a karşı Kremna’yı iki yıl boyunca kuşatma altında tutmuştur. Kuşatmanın izleri bugün net şekilde görülebilmektedir (Metin, 2015: 23).

Termessos (Güllük/Güldere) ve Isinda (Korkuteli) antik şehirleri de Göller Bölgesi’ndeki Roma hakimiyetine dair kanıtlar sunmaktadır. Termessos, bölgenin en güneybatısında yer almaktadır. Kentin adı yazılı kaynaklarda ilk kez M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’e karşı gösterdiği direniş dolayısıyla geçmektedir. M.Ö. 189 yılından sonra Roma yanlısı bir tutum sergileyen kent, Bergama Krallığı ile de iyi ilişkiler kurmuştur. Kentin en parlak dönemini M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda yaşadığı bilinmektedir. Termessos’tan batıya doğru gidildiğinde diğer bir antik şehir olan Isinda ile karşılaşılmaktadır. Kentin adı tarihi kayıtlarda ilk kez Romalı konsül Manlius Vulso’nun M.Ö. 189 yılındaki seferi dolayısıyla geçmektedir. Kent, Hıristiyanlık döneminde Pamphylia bölgesine bağlı bir piskoposluk merkezi durumundadır. Bölgede ismi geçen antik şehirlerin yanı sıra Keraitai, Hyia, Panemoteikhos, Sia, Ariassos, Tarbassos, Darsa, Minassos, Typallia, Metaura, Palaiopolis, Polydorion, Malgasa, Makropedion, Narmalis ve Saporda gibi irili ufaklı antik şehirler de vardır (Sevin, 2016:193- 194).

80 SONUÇ

Pisidia ismi ilk defa Ksenephon’un Anabasis adlı eserinde geçer. Antik Çağ’da Pisidia olarak isimlendirilen ve günümüzde Göller Yöresi olarak adlandırılan bölge Isparta, Burdur illerinin tamamını Konya, Afyon ve Antalya illerinin ise bir kısmını kapsar. Bölge adını etrafında yer alan tektonik göllerden alır. Göller Yöresi antik çağdaki ismi ile Pisidia bölgesi tarihi en eski yerleşim dönemi olan Paleolitik Döneme dayanır.

Göller Yöresi’nde yapılan araştırmalar yörenin tarih, arkeoloji ve tarihi coğrafyası ile ilgili yeni bilgiler elde edinmemizi sağlamıştır. Yapılan çalışmalar yörenin prehistorik merkezler açısından zenginliğini gösterir. Bölgenin iskan tarihi en eski devir olan Paleolitik Çağ’dan başlayıp günümüze kadar gelmektedir. Bölge Prehistorik merkezler açısından zengindir. Bölgede yer alan Paleoltik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç yerleşmelerinin varlığı bölgenin etrafının Sultan Dağları, Söğüt, Karakuş, Katrancık, Bey Dağları, gibi dağlarla çevrili olmasına rağmen Konya Ovası kültürü ile Afyonkarahisar, Denizli kültürleri arasında etkileşim halinde olmasını sağlamıştır.

Göller Yöresi’nin tarih boyunca önemli yolların geçtiği (Kral Yolu, Vie Sebestea gibi) güzergahta yer alması, uygun iklim ve bitki örtüsüne sahip olması, su ihtiyaçlarını karşılayabilecek göllerin bulunması ve verimli arazilere sahip olması bu bölgenin bütün tarihi dönemler boyunca önemini korumasını sağlamıştır.

Göller Yöresi’nin tarihi dönemleri hakkında Beyşehir çevresindeki höyükler yardımıyla bilgi edinilmektedir. Bu höyükler Asurlu tüccarların Batı Anadolu’ya kadar gittiklerini göstermektedir. Bu höyükler Göller Yöresi’nin bu dönemde Anadolu’nun batısına ulaşmada kullanıldığını gösterir. Bölgedeki höyüklerden Asurlu tüccarların Suğla ve Beyşehir Göllerinin oluşturduğu doğu-batı yolunu yoğun bir şekilde kullandıkları anlaşılmaktadır. Göller Yöresi’ndeki Hitit varlığı ise Hitit belgeleri ve Hitit Dönemi yerleşmeleri ile ortaya konulmuştur. Bölgede yer alan Fasılllar ve Eflatunpınar anıtları Hitit varlığının en önemli kanıtlarını meydana getirmektedir.

Frig etkileri Göller Yöresi’nin kuzeyinde Hristiyanlığın başlangıcına kadar sürmüştür. Bu etkiler Frig albabesinin kullanılması, Beyşehir Yeşildağ’daki kayaya oyulmuş basamaklar ve Eğirdir Hoyran Gölü civarında Frig kaya tipi mezarları Frig etkisi gösteren somut örneklerdir. Göller Yöresi’nde Lidya varlığını gösteren buluntular ise seramikler ve tümülüs mezarlarıdır.

81

Göller Yöresi’nde Pers varlığına ilişkin bilgiler arkeolojik kalıntılardan ve antik kaynaklardan elde edilmektedir. Perslerin M.Ö. 546/547 yılında Lidya krallığına son vermesi ile Göller Yöresi’nde bulunan topraklar Perslerin egemenliği altına girmiştir. Roma Uygarlığı’nın bölgeyi etkisi altına alması çok yavaş gerçekleşirken M.S. 2 . yy.da hız kazanmıştır. Roma İmparatorluğu M.S. 3. yüzyılın ortalarından itibaren ciddi bir sarsıntı dönemine girmiş depremler ve salgın hastalıklar gibi felaketler karşılaşmıştır. M.S. 4. yüzyılın başında Pisidia Antiokheia şehri yeni kurulan Pisidia eyaletinin başkenti olmuştur.

82 KAYNAKÇA

Aktaş, Mehmet (2006). Pisidia Antiocheia’sı Kent Sikkeleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.

Akten, Murat (2008). Isparta Ovasının Optimal Alan Kullanım Planlaması Üzerine

Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri

Enstitüsü, Isparta.

Akten, Murat (2000). Ormaniçi Rekreasyonu ve Isparta İlindeki Bazı Doğal

Kaynakların Mevcut Rekreasyon Potansiyelleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta.

Altınkale Demer, Selma (2008). Isparta ve Yakın Çevresi Yeraltı Sularının

Hidrojeolojik, Hidrojeokimyasal ve İzotop Jeokimyasal İncelenmesi ve İçme Suyu Kalitesinin İzlenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri

Enstitüsü, Isparta.

Altınkale, Selma (2001). Eğirdir ve Burdur Göllerinin Hidrojeokimyasal ve İzotop

Jeokimyasal Karşılaştırılması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel

Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta.

Altınkaynak, Serhat (2014). Selçuklu ve Beylikler Dönemi Göller Yöresinde Türk

İskânı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Ankara.

Alp, A. Oğuz (2006). Pisidia Bölgesi Roma Dönemi Bezemeli Mimari Elemanları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Alparslan, Meltem-Alparslan, Metin (1999). “Tarhuntaşşa’nın Lokalizasyonunda Yeni Adımlar”, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler Dergisi, S. 7, s. 14.

Altunbaş, Sevda (2005). Göller Yöresindeki Bazı Sulak Alanların Degradasyon

Boyutlarının Substrat Düzeyinde İncelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Akdeniz

Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Antalya.

Arrianos, Flavius (2005). İskender’in Seferi (Aleksandrou Anabasis), Çev. Furkan Akderin, Alfa Yayınları, İstanbul.

83

Arslan, Murat (2017). “İskender’in Küçük Asya Seferi ve İssos Muharebesi”, Persler:

Anadolu’da Kudret ve Görkem, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, s. 136-158.

Arslan, Mustafa (2011). Yalvaç-Beyşehir-Suğla Oluğu’nun M.Ö. 500-M.S. 500 Yılları

Arası Tarihi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Konya.

Aslanbaş, Tevfik (2012). Göller Bölgesi Su Potansiyelinin Araştırılması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta.

Avşar, Elif (2013). Isparta Ovası’ndaki Volkanik Zeminlerin Jeo-Mühendislik

Karakterizasyonu ve Mekanik Davranışının Araştırılması, Yayınlanmamış Doktora Tezi,

Hacettepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

Babalık, Ahmet Alper (2008). Isparta Yöresi Meralarının Vejetasyon Yapısı ile

Toprak Özellikleri ve Topoğrafik Faktörler Arasındaki İlişkiler, Yayınlanmamış Doktora

Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta.

Bahar, Hasan (2001). “1998-1999 Yılı Konya-Karaman İlleri Yüzey Araştırmaları”,

18. Araştırma Sonuçları Toplantısı, C. 2, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel

Müdürlüğü, Ankara, s. 187-204.

Bahar, Hasan (2005). “Tarhuntaşşa Araştırmaları 1994-2002”, 5. Uluslararası

Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara, s. 83-118.

Bahar, Hasan (2006). “Konya-Karaman İlleri ve İlçeleri 2004 Yılı Yüzey Araştırması”, 23. Araştırma Sonuçları Toplantısı, C. 1, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara s. 95-106.

Bahar, Hasan (2011a). Eskiçağ Uygarlıkları, Kömen Yayınları, 2. Baskı, Konya.

Bahar, Hasan (2011b). “Beyşehir Çevresinin Erken Tarihi”, Beyşehir Doğa Eğitimi

Bilim ve Doğa ile Baş başa 12 Gün, Maya Akademi, Ankara, s. 159-190.

Bahar, Hasan (2018), “Eşrefoğlu Beyliği Öncesi Bölgenin Antik Jeopolitiği”,

Uluslararası Orta Anadolu ve Akdeniz Beylikleri Tarihi, Kültürü, Medeniyeti Sempozyumu-I, Necmettin Erbakan Üniversitesi Kültür Yayınları, Konya, s. 579-606.

84

Başak, Oktay (2008). “Taş Çağı’ndan Tunç Çağı’na Anadolu’da Maden Sanatın Gelişimi ve Kullanımı”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S. 21, s. 15- 33.

Berk, Fatih Mehmet (2011). “İnanç ve Doğa Turizminin Kesiştiği Nokta: Aziz Paul Yolu”, 1. Uluslararası 4. Ulusal Eğirdir Turizm Sempozyumu ve Göller Bölgesi Değerleri

Çalıştayı, 1-4 Aralık 2011, Eğirdir, s. 279-292.

Bilge, Evin (2009). Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde Bulunan Tunç Çağı’na Ait

Figürinler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Konya.

Bingöl, Akın-Üngör, İbrahim (2015). “İskender’in Rüyası: Persler”, Türkiz, S. 35, s. 31-84.

Bosworth, A. B. (2005). Büyük İskender’in Yaşamı ve Fetihleri: Fetih ve

İmparatorluk, Çev. Hamit Çalışkan, 1. Baskı, Dost Kitabevi, Ankara.

Cesur, E. Selcen (2009). Anadolu’nun Akdeniz Bölgesi Kıyı Kaleleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Çelik, Yıldırım (2006). Isparta Ovası Mühendislik Jeolojisi Haritası Veri Tabanı

Hazırlanması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen

Bilimleri Enstitüsü, Isparta.

Çokay-Kepçe, Sedef (2017). “Anadolu’da Bulunmuş Pişmiş Toprak Akhaimenid Kase ve Phialeler: Genel Bir Değerlendirme”, Persler: Anadolu’da Kudret ve Görkem, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, s. 224-234.

Demirel-Gökalp, Zeliha (2007). Yalvaç ve Isparta Arkeoloji Müzelerinde Bulunan

Bizans Sikkeleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Eskişehir.

Doğan-Alparslan, Meltem (2011). “Anadolu’nun Kayıp Başkenti Tarhuntašša”, Aktüel

Arkeoloji, S. 21, s. 46-57.

Duru, Refik (1980). "Kuruçay Höyüğü Kazıları”, 2. Kazı Sonuçları Toplantısı, Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 47-51.

85

Duru, Refik (1985). “Kuruçay Höyüğü Kazıları”, 7. Kazı Sonuçları Toplantısı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 23-27.

Duru, Refik (1995). “Bademağacı Kazıları”, 16. Kazı Sonuçları Toplantısı, C. 1, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 69-77.

Duru, Refik (1997). “Bademağacı Kazıları”, 18. Kazı Sonuçları Toplantısı, C. 1, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 43-48.

Duru, Refik (1998). “Bademağacı Kazıları”, 19. Kazı Sonuçları Toplantısı, C. 1, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 113-122.

Duru, Refik (2000). “Bademağacı Kazıları”, 21. Kazı Sonuçları Toplantısı, C. 1, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 109-116.

Duru, Refik (2001). “Bademağacı Kazıları”, 22. Kazı Sonuçları Toplantısı, C. 1, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 97-104.

Benzer Belgeler