• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL BİLGİLER ve İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1.4. Psikolojik İyi Oluş

Hedonik görüşün yaygınlığına rağmen, hem Doğu hem de Batı'daki birçok filozof, din alimi ve araştırmacı, mutluluğu iyi oluşun temel bir ölçütü olarak kabul etmemiştir. Örneğin, Aristoteles, hedonik mutluluğun kaba bir ideal olduğunu, insanı arzularının kölesi yerine getirdiğini söyler. Bunun yerine, gerçek mutluluğun erdemin ifadesinde bulunduğunu belirtmiştir (Ryan ve Deci, 2001). Fromm (1995, s.2016) Aristoteles’in bu görüşüne dayanarak ideal iyi oluşun, yalnızca öznel olarak hissedilen ve tatminleri anlık hazza götüren bu ihtiyaçlar (arzular) ile insan doğasında kökleşmiş olan ve gerçekleştirilmesi gerekenleri birbirinden ayırt etmek gerektirdiğini ileri sürmüştür. Waterman (1993), mutluluğun hedonik olarak tanımlanmasına karşın, iyi oluşun ödonomik tanımının, insanları gerçek benliğine uygun olarak yaşamaya çağırdığını belirtmiştir. Ödonomi terimi değerlidir çünkü iyi oluşu kişisel mutluluktan ayırır. Ödonomik teoriler, tüm arzuların, elde edilse bile iyi oluşu sağlayamayacağını savunur. Her ne kadar zevk üretiyorlarsa da, bazı çıktılar insanlar için iyi değildir ve sağlıklı yaşamı teşvik etmez. Öyleyse, ödonomik bakış açısından öznel mutluluk, iyi oluş ile eşitlenemez (Ryan ve Deci, 2001). Deci ve Ryan (2000), psikolojik iyi oluş ile üç temel psikolojik ihtiyacın (özerklik, yetkinlik ve ilgililik) karşılanmasının psikolojik büyüme, bütünlük ve sağlık ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.

Psikolojik iyi oluş, bir yapı olarak gereklidir çünkü öznel iyi oluş, olumlu işleyişin tüm yönlerini yakalamaz (Ryan ve Deci, 2001). Diener ve diğerleri (2003), öznel iyi oluşun “iyi yaşam” için gerekli fakat yeterli bir koşul olmadığını ileri sürmüştür. Öznel iyi oluş; zevke, acıdan kaçınmaya ve genel tatmine odaklanırken psikolojik iyi oluş; kimlik, anlam ve bağlılığı içeren daha geniş bir yaklaşıma dayanmaktadır (Ryff ve Singer, 1996). Psikolojik iyi oluş, insan potansiyelini gerçekleştirmek ve iyi yaşamak hakkındadır (Deci ve Ryan, 2008). Ryff (1995, s.100), Aristoteles'ten de faydalanarak, iyi oluşu “gerçek potansiyelin gerçekleşmesini temsil

eden mükemmeliyet için çabalamak” olarak tanımlamaktadır. Ryff ve Keyes (1995) öznel iyi oluştan farklı olarak psikolojik iyi oluştan söz etmiş ve psikolojik iyi oluşun öz-kabul, pozitif ilişkiler, özerklik, çevresel kontrol, yaşam amacı ve kişisel gelişim olarak insanın altı farklı yönünü ele alan çok boyutlu bir yaklaşımını sunmuştur. Bu altı yapı psikolojik iyi oluşu hem teorik hem de işlevsel olarak tanımlamaktadır (Ryff ve Singer, 1998).

Psikolojik iyi oluş ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Kişisel farkların iyi oluşa etkisi, duyguların iyi oluş içindeki rolü, fiziksel sağlık iyi oluş ilişkisi, zenginlik, tatmin edici ilişkiler ve hedefe ulaşma gibi faktörler ya da farklı gelişim dönemlerinde ve farklı kültürlerde iyi oluşun zaman içinde farklı olup olmadığı ile ilgili araştırmalar yapılmıştır (Ryan ve Deci, 2001). Yapılan araştırmalar çevresel kontrol ve öz-kabulün, mutluluk ve yaşam doyumu gibi öznel iyi olma boyutlarıyla orta düzeyde ilişkili olduğunu, özerklik, kişisel gelişim, pozitif ilişkiler ve yaşamdaki amacın ise bu boyutlarla düşük düzeyde ilişkili olduğunu göstermektedir (Ryff ve Keyes, 1995; Compton, 1998; McGregor ve Little, 1998).

Psikolojik iyi oluşu oluşturan öz-kabul, pozitif ilişkiler, özerklik, çevresel kontrol, yaşam amacı ve kişisel gelişim boyutları birçok araştırmacı tarafından incelenmiş ve açıklanmıştır (Grant, Langan-Fox ve Anglim, 2009; Ryff, 1989; Ryff ve Keyes 1995; Ryff ve Singer, 2006; Ryff, 2014).

2.1.4.1. Psikolojik iyi oluşun boyutları

Psikolojik iyi oluşu öz-kabul, pozitif ilişkiler, özerklik, çevresel kontrol, yaşam amacı ve kişisel gelişim boyutları oluşturmaktadır.

1. Öz-kabulün artması kendine karşı olumlu bir tutum sergilemeyi; iyi ve kötü nitelikler de dahil olmak üzere kendiliğin çoğul yönlerini kabul edebilmeyi; geçmiş yaşam hakkında olumlu hissediyor olmayı içermektedir. Öz-kabulün düşmesi kendinden memnun hissetmemeyi; geçmiş yaşamda gerçekleşen şeylerden yaşanan hayal kırıklığını; bazı kişisel nitelikler hakkında olumsuz düşünmeyi; farklı biri olma isteğini ifade eder (Ryff ve Singer, 2006; Ryff, 2014).

2. Pozitif ilişkiler, başkalarıyla sıcak ve güvene dayalı ilişkiler geliştirmeyi ve

sürdürmeyi, sevgi, empati ve samimiyet için bir kapasitenin gösterilmesini ve başkalarının iyi oluşu için endişe duymayı içerir. Pozitif ilişkiler alanındaki artış

başkalarıyla sıcak, tatmin edici, güvene dayalı ilişkilere sahip olmayı; başkalarının iyi oluşu ile ilgilenmeyi; güçlü empati, şefkat ve samimiyete sahip olmayı; insan ilişkilerinde karşılıklılığı fedakarlığı anlamayı içermektedir. Pozitif ilişkiler alanındaki düşüş ise başkalarıyla ilişkilerde az sayıda yakın ve güvenilen ilişkiyi; başkaları hakkında sıcak, açık, ilgili olmayı zor bulmayı; kişilerarası ilişkilerde izolasyon ve hayal kırıklığı yaşamayı; başkalarıyla önemli bağları sürdürmek için taviz vermeye isteksiz olmayı ifade eder (Grant, Langan-Fox ve Anglim, 2009; Ryff, 1989).

3. Özerklik, bir otorite duygusu ve kendi kaderini tayin etme ile karakterize edilir; sosyal onayı aramaktan ziyade kişisel olarak göre kendini değerlendirmeyi içerir. Bu yapıda özerkliğin artması kişinin kendi kararlarını alma ve bağımsız olabilme; sosyal baskılara karşı direnç gösterme ve yönünü çizme; davranışı içerden düzenleyebilme; kendini kişisel standartlarla değerlendirmeyi içermektedir. Özerkliğin azalması ise başkalarının beklenti ve değerlendirmesinden endişe duyma; önemli kararlar vermek için başkalarının kararlarına dayanma; sosyal baskılara uygun şekilde düşünme ve hareket etmeyi ifade eder (Grant, Langan-Fox ve Anglim, 2009; Ryff, 1989).

4.Çevresel kontrolün artması çevreyi yönetmede ustalık ve yeterlilik duygusunu; dış faaliyetlerin karmaşık dizisini kontrol edebilmeyi; karşısına çıkan fırsatları etkin bir şekilde kullanmayı; kişisel ihtiyaç ve değerlere uygun şartları oluşturabilme veya seçebilmeyi içermektedir. Çevresel kontrolün azalması ise gündelik işleri yönetmekte güçlük çekme; şartlarını değiştiremeyeceği veya geliştiremeyeceği hissine sahip olma; kendini çevreleyen fırsatlardan habersiz olma; dış dünya üzerinde yetersiz kontrol duygusunu ifade eder (Ryff, 1989; Ryff ve Keyes 1995).

5.Yaşam amacı, kişinin geçmişte ve şimdiki hayatında, amaç ve hedeflerin

gerçekleştirilmesi yoluyla anlam ve amaç bulmaktır. Yaşam amacı alanındaki artış yaşamda hedef sahibi olmayı ve bir yönlülük duygusunu; varoluşun ve geçmiş yaşamın anlamı olduğunu hissetmeyi; yaşam amacını veren inançlara sahip olmayı; yaşamak için amaç ve hedeflere sahip olmayı içermektedir. Yaşam amacı alanındaki düşüş ise yaşamda anlam duygusunun eksikliğini; çok az amaç ya da hedefe sahip olmayı, yön duygusunda eksikliği; geçmiş yaşamında amaç bulamamayı; hayatı anlamlandıran bakış açısına ya da inançlara sahip olmamayı ifade eder (Ryff, 1989; Ryff ve Keyes 1995; Ryff ve Singer, 2006).

6. Kişisel gelişim, yeni şeylere açıklık ve sürekli büyüme ve gelişme duygusu ile karakterizedir. Kendini geliştirmeye rehberlik etmek için kendi bilgisini kullanarak becerilerinden en iyi şekilde yararlanmak ve kişinin tam potansiyeline ulaşmaya çalışmasıdır. Kişisel gelişimin artması devam eden gelişim duygusunu; kendini gelişen olarak görmeyi; yeni deneyimlere açık olmayı; kendi potansiyelini fark edebilmeyi; kendini ve davranışlarını zaman içinde iyileştirebilmeyi; daha fazla bilgi ve etkinlik yoluyla değişebilmeyi içermektedir. Kişisel gelişimin azalması ise kişisel bir durgunluk hissini; zamanla iyileşme veya genişleme hissinden yoksunluğu; hayattan sıkılma ve ilgisiz olmayı; yeni tutum ve davranış geliştirememeyi ifade eder (Ryff ve Singer, 2006; Ryff ,2014).