• Sonuç bulunamadı

47 Belâzürî, III, 369.

5. Psiko-Sosyal Argümanlar

Kerbelâ olayının, o dönemin İslam toplumunda farklı beklentiler içerisinde olan sosyal tabakalarının bu beklentilerle birbirleriyle çarpışması olduğu kabul edilirse olayda etken faktörlerin bir kısmının da psiko-sosyal nitelikli olması kaçınılmaz olarak söz konusu olacaktır. Çünkü toplum fertlerden oluşur ve toplumun her ferdi insan olması bakımından pozitif ve negatif bazı ortak duygulara sahiptir.

Kerbelâ olayının taraflarını da insan olmaları yönüyle belirli pozitif ve negatif duygular taşıyan fertler olarak kabul ederek olaya bu çerçeveden baktığımızda onların da bazı beklenti ve taleplerle olaya taraf olduklarını kabul etmemiz gerekecektir. Bir tarafta sahip olduğu iktidarı ve iktidarın nimetlerini elinden kaçırmak istemeyen Ümeyye ailesi ve taraftarları, diğer tarafta da bütün göz kamaştırıcı nimetleriyle iktidara talip olan Hz. Hüseyin ve taraftarları. Dolayısıyla farklı psikolojik kaygılar ve sosyolojik gerçekliklerle hareket eden her iki taraf da bu hareketin meydana gelmesinde belirli oranlarda sorumlu

duruma düşmüştür. Kerbelâ sürecindeki en önemli etkenlerden biri de, olayın yaşandığı dönemde bölgeler arasında var olan rekabettir. Zira İslam devletinin ilk başkenti Medine iken Hz. Ali, Muaviye ile mücadelesi sonucunda başkenti Kûfe’ye taşımış, ondan sonra da Muaviye iktidara gelince başkenti kendi hâkimiyet bölgesi olan Şam’a nakletmiştir. Dolayısıyla Hz. Ali ile Muaviye arasındaki mücadele sonuçta Suriye-Irak mücadelesine dönüşmüş, bundan sonra da Hz. Ali, Iraklıların Suriye boyunduruğuna karşı muhalefetlerinin bayrağı olmuştur.84 Hz. Ali’den sonra da bu bayrak onun nesline intikal etmiştir. Muaviye’den sonra başta Kerbelâ olayı olmak üzere Emevî iktidarına karşı oluşan muhalif hareketlerin hemen hepsi başkentin ve nimetlerinin Şam’a taşınmasına tepki unsurunu içinde barındırmıştır.

Örneğin ağırlıklı olarak Arap kökenlilerin yaşadığı bir bölge olan Hicaz, genel olarak başkentin Şam’a taşınmasına karşı çıkmış, bu bölgede oluşturulmaya çalışılan saltanat sistemine tepkisini sert bir şekilde ortaya koymuştur.85 Aynı tepkiyi Kûfe bölgesi de vermiş ve bölge halkının söz konusu tepkisi ise iktidarın rakiplerine karşı destek vermeye dönüşmüştür ki Hz. Hüseyin’e ve ondan sonraki muhalif hareketlere bölge halkının desteği bilinen bir gerçektir.

Kerbelâ sürecinde her iki taraf da çıkar ve beklentileri birbiriyle çakışan belirli sosyal tabakaların desteğini alarak hareketlerine yön vermeye çalışmış ve bunu malum süreçte bir argüman olarak kullanmışlardır. Nitekim bu sosyal tabaka desteğinden hareket eden Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da kendisini karşılayan Yezid’in askerlerine, kendisine Kûfe’den gönderilen bir torba dolusu mektuptan bahsederek, orada kendisinin toplumun desteğini alabileceğini belirtmiştir.86

Hz. Hüseyin Medine’den Mekke’ye hareket ettiğinde Kûfeliler bundan haberdar olmuş ve ona mektuplar yazmışlardır. Bu mektuplarda, Yezid’in halkın rızası olmadan ümmetin başına geçtiğini belirtip Yezid’e değil de kendisine biat edeceklerini ve Emevî ailesine karşı onu var güçleriyle destekleyeceklerini açıklamışlar, ayrıca şayet Hz. Hüseyin Kûfe’ye gelirse başlarındaki valiyi Şam’a sürgün edeceklerini dile getirmişlerdir.87

Gönderilen çok sayıdaki mektuplar Hz. Hüseyin’in Kûfe’de ne kadar meşhur bir kişi olduğunu göstermektedir. Bu mektupları

84 Wellhausen, Muhalefet Partileri, s. 90. 85

Takkuş, Muhammed Süheyl, Târîhu’d-Devleti’l-Emeviyye, Bayrut, 1996, s. 52-53. 86 Demircan, s. 184.

gönderenlerin sıradan kimseler olmadıkları, Kûfe’de önemli bir güce ve taraftara sahip oldukları göz önüne alınırsa88 hem Hz. Hüseyin’in hem de Kûfelilerin belirli bir sosyal tabana dayanarak beklentilerini gerçekleştirme yolunda harekete geçtikleri ve sahip oldukları bu sosyal tabanı hedefe giden yolda bir argüman olarak kullandıkları söylenebilir.

Benzer bir sosyal taban gerçeğini de Müslim’in yazdığı mektupta görüyoruz. Müslim, Kûfe’ye varıp Hani b. Urve’nin evine yerleştikten sonra Hz. Hüseyin’e bir mektup göndererek kendisi adına binlerce kişinin biat ettiğini, bütün halkın kendisiyle olduğunu bildirmiş ve derhal Kûfe’ye gelmesini istemiştir.89

Gücü ve otoriteyi elinde bulunduran iktidara karşı başkaldıran bir hareketin sosyal taban desteği olmadan başarılı olması elbette düşünülemez. Hz. Hüseyin ve taraftarları da Kerbelâ sürecinde sahip olduklarını düşündükleri sosyal tabana güvenerek hareket etmiş ve bu güvenlerini Kerbelâ sürecinde yazdıkları mektuplarında bir argüman olarak kullanmışlardır.

Yezid cephesi de Kerbelâ sürecinde sürekli olarak toplumsal desteği elde etme gayreti içerisinde olmuş ve bu desteği bazen tehditle, bazen farklı metotlarla büyük ölçüde elde etmeyi başarmış ve bunu söz konusu süreçte argüman olarak kullanmıştır. Nitekim rakip, Hz. Peygamber’in torunu olan bir zattır. Müslüman toplumda böyle bir rakibe karşı savaşmak ve bu savaşta toplumun güç ve desteğini elde etmek Yezid cephesi için daha da önemli bir konuma gelmiştir.

Bu gerçeğin farkında olan Kûfe valisi Ubeydullah, Ömer b. Sa’d’ı Hz. Hüseyin üzerine gönderdikten sonra Kûfe’de buluğ çağına girmiş olan herkesin Nuhayle’de toplanmasını ve şehirde kimsenin kalmamasını emretmiştir. Toplanan halka hitabeden Ubeydullah, Yezid’in iyiliklerinden bahsederek herkesin şehirden çıkmasını istemiş ve şehirde kalanlardan sorumlu olmayacağını bildirmiştir.90 Kûfe valisi bu tehditkâr emriyle şehirdeki buluğ çağına giren herkesi bir merkezde toplamış ve böylece Hz. Hüseyin’e yardım ulaştırılmasına engel olmuştur. Ayrıca vali Ubeydullah, şehirde eli silah tutan herkesi kendi yanında tutmakla kamuoyuna karşı toplumun çoğunluğunun kendileriyle birlikte olduğunu göstermek istemiş ve bunu Kerbelâ sürecinde bir argüman olarak kullanmıştır.

88

Demircan, s. 185. 89 Taberî, V, 348. 90 Belâzürî, III, 386-387.

Benzer bir şekilde Müslim b. Akil etrafına topladığı binlerce destekçileriyle Kûfe’de valilik konağını kuşattığı zaman vali Ubeydullah b. Ziyad, yanında tuttuğu Kûfe eşrafından; dışarı çıkıp Şam’dan bir ordunun gelmekte olduğunu söyleyerek Müslim’in etrafında toplanan halkı dağıtmalarını istemiştir. Sonuçta valinin bu taktiği işe yaramış ve akşam olduğunda Müslim’in etrafında bir kişi bile kalmamıştır.91 Vali Ubeydullah, Kûfelileri güçlü Suriye desteğine sahip olduğunu söyleyerek tehdit etmiş ve temsil ettiği cephenin sahip olduğu toplumsal desteği burada bir argüman olarak kullanmıştır.

Kerbelâ sürecinde yazılan mektuplarda ve oluşan söylemlerde taraflar sürekli olarak sosyal taban desteğini sağlamaya çalışmış ve her iki taraf da kendi açısından belirli oranda bunu başarmış ve bunu kamuoyuna karşı kullanmıştır. Ayrıca yine bu süreçte tarafların kullandığı ve bizim bu başlık altında sunmaya çalıştığımız bir diğer argüman şekli de psikolojik nitelikli olanlardır. Genellikle bu iki argüman şekli birlikte kullanıldığı için biz de bunları tek başlık altında işlemeyi uygun bulduk.

Örneğin Müslim b. Akil, Kûfe’ye giderken yolda susuzluktan perişan olunca, bulduğu bir su kaynağının başında konaklamış ve oradan Hz. Hüseyin’e bir mektup göndermiştir. Gönderdiği bu mektupta Müslim çektikleri sıkıntıları anlatarak niyetlendikleri bu yoldan pek de hayır ve uğur gelmeyeceğini bildirmiş ve bu görevden affını istemiştir. Müslim’in bu mektubuna verdiği cevapta ise Hz. Hüseyin, Müslim’i tereddüde düşüren şeyin onun korkaklığından başka bir şey olmadığını söylemiştir.92

Hz. Hüseyin, Müslim’e yazdığı cevabi mektupta onu korkaklıkla itham etmesi üzerine, muhtemelen kendisini korkak ve dönek durumuna düşürmek istemeyen Müslim de bu noktada ısrarcı olmayarak yoluna devam etmiş ve sonuçta korktuğu başına gelmiştir. Burada Hz. Hüseyin’in, insan tabiatında var olan korku dürtüsünü taraftarlarını ikna etmede psikolojik bir argüman olarak kullandığını görüyoruz.

Yine Kûfeliler Hz. Hüseyin’e gönderdikleri başka bir mektupta; her tarafın yeşerdiğini, kuyuların suyunun çoğaldığını, kendisi için askerler ve yardımcıların hazırlandığını belirterek bir an önce onun Kûfe’ye gelmesini istemişlerdir.93 Kûfeliler bu mektupta, önce her

91

Taberî, V, 370-371.

92 Dîneverî, s. 213;Taberî, V, 347. 93 Taberî, V, 353.

insanın hoşuna gidebilecek bir bahar manzarası çizmişler, daha sonra da her şeyin onun emrine amade olduğu mesajını vererek bununla muhataplarının kendilerine gelmede aceleci olmasını istemişlerdir. Dolayısıyla Kûfeliler her insanın hoşuna gidebilecek olan tabii güzellik ve toplumsal desteği, psikolojik bir argüman olarak kullanmışlar ve Hz. Hüseyin’in kendilerine gelmesi için onu ikna etme yoluna gitmişler ve bunda da başarılı olmuşlardır.

Abdullah b. Ömer, Hz. Hüseyin’in Irak’a gideceğini haber aldığında ona bir mektup göndermiştir. Gönderdiği mektupta, Hüseyin’in büyük işlere kalkıştığını ve kendisinin vurulup düşürüleceği yere götürülmek istendiğini söylemiştir.94 İbn Ömer yazdığı mektupta, Hz. Hüseyin’in çıkmayı düşündüğü bu yolda öldürülebileceğini belirterek onu bu yoldan caydırmak istemiş ve öldürülme ihtimalini psikolojik bir argüman olarak kullanmıştır.

Medine valisi Velid, Hz. Hüseyin’i, Yezid’e biate davet edince Hz. Hüseyin, kendisi gibi bir adamın gizlice biat etmesinin yakışık almayacağını belirtmiştir. Bunun üzerine orada bulunan Mervan b. Hakem, Medine valisine, Hüseyin’i elden kaçırmamasını, ya hapsetmesini ya da boynunu vurmasını söylemiştir. Hz. Hüseyin de Mervan’a; “Ey mor suratlı kadının oğlu! Yalan söyledin, benim boynumu vurmaya ne sen kadirsin, ne de o kadir olabilir” demiştir.95 Yine Kûfe ordu komutanı Ömer, vali Ubeydullah’ın emrine boyun eğmeye kendisini davet ettiği zaman Hz. Hüseyin, işin sonunda ölüm bile olsa kesinlikle Mercane’nin oğlunun hükmünü kabul etmeyeceğini söylemiştir.96

Hz. Hüseyin kendisini peygamber torunu olarak sürekli farklı bir kişi olarak kabul etmiş ve Kerbelâ sürecinde bu anlayışını sürekli devam ettirerek sahip olduğu bu krediyi her ortamda kendi lehine bir argüman olarak kullanmıştır. Yukarıdaki mektupta da Hz. Peygamber’in torunu ve Fatıma’nın oğlu olan Hüseyin, Mervan’ı mor suratlı kadının oğlu olarak vasfetmiş ve kendisi gibi önemli birinin boynunu vurmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini söylemiştir. Aynı şekilde Hz. Hüseyin, Vali Ubeydullah’ı Mercane’nin oğlu olarak hakir görmüş, işin sonunda ölüm bile olsa Fatıma’nın oğlu olarak onun hükmüne boyun eğmeyi gururuna yedirememiş ve sahip olduğu bu konumu Kerbelâ sürecinde psikolojik bir argüman olarak sürekli

94 Zehebî, Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, Mısır, ty., III, 196. 95

Belâzürî, V, 317; Taberî, V, 347.

96 İbn ‘Abdirrabbih, Ahmed b. Muhammed el-Endülûsî, ‘İkdu’l-Ferîd, Beyrut, T.y., II, 252.

kullanmıştır. Önceleri Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyad, Kûfe’ye atanınca Basra’dan ayrılmadan önce halka bir konuşma yapmış ve kendisinin Kûfe’ye gideceğini ve yerine kardeşi Osman’ı bırakacağını, ona karşı gelen olursa hem onu hem de onun velisini suçlu suçsuz ayırımı yapmadan öldüreceğini, kendisinin Ziyad’ın oğlu olduğunu ve onun gibi hareket etmekten çekinmeyeceğini hatırlatmıştır.97

Emevîlerin ateşli savunucularından olan Vali Ubeydullah, iktidar aleyhine oluşabilecek muhalif hareketlere karşı acımasız davranacağını söyleyerek insanların gözünü korkutmuş ve bu tehditkâr duruşunu Kerbelâ sürecinde kamuoyunu sindirme adına bir argüman olarak kullanmıştır.

Yezid, Ubeydullah’ı Kûfe’ye görevlendirdiğini bildiren mektubunda şunları yazmıştır: “ Bu yazımı okur okumaz Kûfe’ye git. Müslim’i ele geçirinceye kadar define arar gibi ara ve onu bulur bulmaz öldür veya sürgün et. İki kanadın varsa kanatlan Kûfe’ye uç”.98 Yezid bu mektubunda Ubeydullah’tan adeta uçmasını istercesine acele davranmasını istemekte ve iktidarlarına ortak olmak isteyenlere karşı nasıl bir hassasiyet taşıdığını göstermektedir. Bu aceleci görüntüsüyle Yezid, taraftarlarını psikolojik bir etki altına almış ve bu aceleci görüntüsünü kendi taraftarlarına ve kamuoyuna karşı bir argüman olarak kullanmıştır.

Aynı mektubun devamında Yezid, Hüseyin’in Kûfe’ye doğru yola çıktığını haber aldığını ve bununla adeta valinin sınandığını, ya Hüseyin’i öldürmesini ya da kendi ailesine bağlanmış olan nesebinin kesilerek kendi babasının nesebine döndürüleceğini tehdidinde bulunmuştur.99 İnsanların zaaflarını çok iyi bilen Yezid, bu zaafları kendi adına değerlendirmesini becerebilmiştir. Yezid, vali Ubeydullah’ın zaaflarının farkında olan birisi olarak Kerbelâ sürecinde ona karşı bu zaafları onu etkileme adına psikolojik argümanlar olarak kullanmış ve bundan da istediği sonucu elde etmiştir.

Ubeydullah b. Ziyad, Hurr b. Yezid’e bir mektup göndermiş ve orada şunları yazmıştır: “Yazım sana ulaştığı zaman, elçim gelip kavuştuğu zaman, Hüseyin ve adamlarını oldukları yerde çökert. Onları susuz, sığınaksız, ağaçsız, otsuz, geniş ve bozkır bir yere indir. Sana yazımı getiren elçime de emrimi yerine getirinceye kadar senden

97

Taberî, V, 358. 98 Zehebî, III, 201. 99 Ya’kûbî, II, 42.

ayrılmaması, bu hususta senden sadır olacak hareketleri bana bildirmesi için emir verilmiştir”.100

Vali Ubeydullah, yukarıdaki mektubundaki direktifleriyle Hz. Hüseyin ve taraftarlarının elverişsiz bir alana çekilmek suretiyle daha işin başında psikolojik olarak mağlup olmalarını sağlamaya çalışmıştır. Bununla birlikte Ubeydullah, burada açıkça Hurr b. Yezid’i başka bir gözlemciyle gözetim altına alarak psikolojik bir baskı uygulamıştır. Bu ve benzeri psikolojik baskı unsuru içeren argümanlar Kerbelâ sürecinde yazılan mektuplarda özellikle de Yezid cephesi tarafından sıkça kullanılmıştır.

Kerbelâ sürecinde her iki taraf da bazen kendi taraftarlarını teşvik veya tehdit etmek için, bazen rakiplerini korkutmak bazen de kamuoyunun desteğini kendi yanlarına almak için yazdıkları mektuplarda ve oluşturageldikleri söylemlerde psiko-sosyal nitelikli argümanlara da yer vermişlerdir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu argümanları niteliklerine göre psikolojik veya sosyolojik olarak kategorilere ayırarak ele almaya çalıştık.

Olayın tarafları olanlar insan olmaları ve İslam toplumunun üyesi sayılmaları bakımından tabii olarak her iki etkiye de açık bir haldedirler. Bu tabii yapının bir sonucu olarak her iki taraf da Kerbelâ olayı sürecinde yazdıkları mektuplar ve oluşturdukları söylemlerde psiko-sosyal argümanlar geliştirerek bunları kullanmışlar ve giriştikleri kavgada güç temin etmeye çalışmışlardır.

Bundan başka bölgeler arası rekabetle birlikte her iki taraf da çıkar ve beklentileri birbiriyle çatışan belirli sosyal tabakaların desteğini almaya çalışmış ve bunun için uğraşmıştır.

Yine aynı şekilde bu süreçte iki taraf da bazen taraftarlarını motive etmek, bazen tehdit etmek ve bazen de kamuoyunun desteğini almak gibi değişik amaçlarla psikolojik nitelikli argümanlar kullanma gayreti içerisinde olmuşlardır.