• Sonuç bulunamadı

3. UNESCO DÜNYA MIRASI KAVRAMI, ÜYE ÜLKELERDEN İSVEÇ VE

3.5 Dünya Miras Listesi’nde Kentsel Kültürel Mirasa Sahip Ülkelerin Koruma

3.5.1 İsveç’in Dünya Miras Listesi’ndeki alanları ve gerçekleştirilen projelerin

3.5.1.1 Planlama ve koruma politikaları

İsveç’in mevcut koruma politikalarına nasıl ulaştıklarını anlayabilmek için öncelikle tarihsel süreçteki gelişimi kısaca açıklanmalıdır. Bu sayede ülkenin kendi kültürel bikrimi de daha net anlaşılacaktır.

İsveç tarihi Viking’lere uzanan bir krallıktır. İsveç’in kentsel gelişim modeli istikrara sahip olması ile ayırt edilmektedir. Eski dönemlerde inşa edilmiş olan kentler (ortaçağ meydanlar, imalat sanayi endüstrisinin konumlandığı alanlar gibi) hala aynı lokasyonu korumaktadır. İletişim çağı ile birlikte kentsel gelişimi devam etmiş olsa da kentsel altyapıyı etkileyecek şekilde ciddi bir değişim yaşanmamıştır (Svedinger, 1991). Viking döneminin önemi bozulmadan korunmuş olan Birka ve Hovgarde, Visby Hansa köyünün Dünya Miras Listesi’nde yer alması ile vurgulanmıştır. 14 adadan oluşan kent merkezi, Malaren gölü ve Stockholm takımadalarından oluşan Stockholm bu istikrara sahip olması nedeni ile dikkat çekicidir. Kentin stratejik konumu açısından da tarihsel süreçte ülke için önemli olmuştur. Eski şehir, Gamla Stan adası üzerinde 13.yy’da inşa edilmiş ve ortaçağın dar yolları, parke taşlı sokaklar ve antik bir mimariden oluşmaktadır. Eski şehrin inşasında Gotik mimarinin güçlü bir etkisi olduğu görülmektedir. Bu ada üzerinde yer alan Tre Kronor sarayı yandıktan sonra 18.yy’da barok tarzda yeni kraliyet sarayı inşa edilmiştir. Bu sarayın halen kullanılıyor olması istikrarın sadece yapı olarak değil işlevsel boyutta da geçerli olduğunun en önemli kanıtıdır (Christoferson, 2001).

Tarih boyunca İskandinavya Birliği’nin uzun süreli liderliğini yapmış bir ülkenin başkenti olan Stockholm günümüzde hala kendisini İskandinavya’nın Başkenti olarak pazarlamaktadır (Capital of Scandinavia). Bu gerçektende hem Stokcholm’u hem de İsveç’i en iyi açıklayan tanımlamadır. Burada kapital iki anlamda kullanılmaktadır. Birincisi ülkenin başkenti olması bir diğeri ise para stoku olarak kullanılan kapitaldir. Görüldüğü gibi İsveç hala Kuzey Avrupa, İskandinavya ülkeleri arasında hem politik hem de ekonomik olarak en etkin olan ülke konumundadır.

47

İsveç’in İskandinavya içerisinde söz sahibi olmasındaki en önemli etken durumundaki limanlar ve ticaret, kentsel gelişimi de tetiklemiştir. Bu bağlamda ilk önemli kentsel gelişim süreci 1750 yılında Baltık’tan Kuzey Atlantik’e kadar değişen İsveç ticaret geleneklerine cevap niteliğinde yaşanmıştır. Bu gelişim liman ve ticaret bağlantı noktası konumundaki diğer Avrupa ülkelerinde de beklenebilecek bir artışa sahiptir. Karlskrona Naval Limanı Dünya Miras Listesi’nde yer alarak limanların kentsel gelişim sürecindeki önemini belirtmektedir (Svedinger, 1991).

İsveç’in planlama ile ilgili ilk yasal çalışmalarının temeli ise 1930’lu yıllara dayanmaktadır. Bu dönemde kent için radyal (parmak) gelişim modeli uygun görülmüş bu sayede bölgeler arasında yeşil alanları koruyarak diğer alanların kentle bağlantısının gelişmiş ulaşım sistemi ile sağlanması hedeflenmiştir. 1945 yılında ilk 20 yıllık stratejik planı onaylanmıştır (Alfredsson, Wiman, 1997)

İsveç’in bu dönemde meydana gelen II. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış olması nedeni ile ciddi bir hasar almamıştır ancak savaşın etkileri ülke nüfusunda yaşanan artış ile kendini göstermiştir. Ülkede yaşanan ciddi konaklama ihtiyacı neticesinde 1945 yılında onaylanan plan hızla uygulamaya yansımıştır.

1950-1978 yıllarını kapsayan dönemde hızlı kentsel gelişim sonucu kent çeperinde ki yeni yerleşimlerin merkezle bağlantısını sağlayabilmek amaçlı yeni ulaşım sistemleri kurulmuştur. İsveç metro sisteminin temelleri bu dönemde atılmıştır. (Alfredsson, Wiman, 1997)

1964 yılında kabul edilen Doğa Koruma Yasası (NVL) kültürel peyzajın korunması açısından önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Uygulama alanı olarak kültürel gelişimlerden etkilenen doğal çevre tanımlaması yapılmıştır. Yasa 1988 yılında yürürlüğe giren bir dizi diğer yasa ile bütünleşik olarak değerlendirilerek güncelliğini korumaktadır. 1972 yılında ise İsveç’in yaşadığı kentsel gelişim süreçleri sonunda bu süreçte doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlanması konusu gündeme gelmeye başlamıştır. Bu bağlamda 5 Haziran 1972'de Birleşmiş Milletler çatısı altında “1. Dünya Çevre Konferansı”, Stockholm'de gerçekleştirilerek çevre konusunda düzenlenen 113 ülkenin katıldığı ilk geniş kapsamlı toplantı olmuştur. Bu konferans ile çevre konusundaki uluslararası düzenlemelerin temelleri atılmıştır. Bu konferans neticesinde Stockholm Deklarasyonu kabul edilmiştir (Stockholm Deklarasyonu, 1972).

48

Deklarasyonda özetle, insan çevre arasındaki ilişkinin çevre üzerinde yarattığı olumsuz etkilerine, ekonomik gelişme ile bağlantılı olarak değişen yaşam koşullarının kent üzerindeki yansımalarından bahsedilmiş ve çözümün ancak ortak bir yaklaşım ile sağlanabilineceği üzerinde durulmuştur. Deklarasyonun 1. maddesinde de geçen; “Özgürlük, eşitlik ve kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli

yaşam şartları sağlanmış olarak yaşamak insanların temel haklarıdır. İnsan, aynı zamanda, bugünkü ve gelecek kuşaklar için çevreyi koruma ve iyileştirmenin ciddi sorumluluğunu da taşır.” söylemi ile insanın hak ettiği yaşam standardı ve bu

standarda ulaşmak için gereken koruma sorumluluğundan bahsedilmiştir.

19.yy’da yaşanan yangınlar kentsel planlama konusunda bir diğer adım olan İmar ve Planlama yasasının 1987 yılında kabul edilmesine sebep olmuştur (Adlercreutz, 2003). Bu yasa ile artık kentlerin kapsamlı bir plan üretmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve planlama konusundaki karar süreci merkezden yerel yönetimlere aktarılmış, belediyelere plan yapımı konusunda yetki tanınmıştır. Bundan böyle plan yapımı ve yürütümünden birinci derecede belediyeler sorumlu olmuştur. Merkezi idare ekonomik kalkınma, bölgelerarası stratejik gelişme, tasıma, altyapı politikaları gereğince bu yetkisini kullanabilmektedir. Ancak bu müdahale karşılıklı müzakere içinde, yerel yönetimlerin özerkliğini ihlal etmeyecek hassasiyette kullanmaktadır. Dünya miras alanlarının korunmasında en önemli yasa konumunda olan bu yasa 1964 yılında kabul edilen doğa koruma yasası ile birlikte koruma alanlarına hizmet etmektedir (Stenberg, 1997).

İsveç’in Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi’ni kabul etmesi 1985 yılında gerçekleşmiştir. Altı yıllık çalışmadan sonra 1991 yılında ilk alanını listeye dahi etmiştir. Günümüzde 14 alanı olan İsveç’te miras alanları devlet yönetiminde ya da kişilerin özel mülkiyeti altında da bulunabilmektedir. İmar ve Planlama Yasa’sı, Doğal Çevre Koruma Yasa’sı bu süreçte dikkate alınan yasalar olarak öne çıkmaktadır (UNESCO İsveç Dünya Miras Komisyonu, 2012).

Bu bölümde açıklanmaya çalışılan yasal süreç ve yasalar ile şekillenen idari yetki süreci koruma konusu ile ilgilenen direk bir birim olmaması ve yetkinin tüm birimler içerisinde dağıtılmış olması sebebi ile önem taşımaktadır. İdari birimlere ek olarak hükümete danışmanlık yapmakla görevli bazı kurumlar bu sürece destek olmaktadır. Bu süreçte yer alan tüm aktörler ilerleyen bölümlerde detaylı olarak açıklanacaktır.

49

Inger Christoferson 2001 yılında ülkenin hem Avrupa Birliğine üye olmuş olması hem de Dünya Miras Listesi’nde yer almasına ithafen şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur.

“İsveç küçük bir ülkedir ve her zaman dış dünyadan etkilenmiş, ona bağımlı olmuştur. Bugün, bu durum her zamankinden daha açık bir şekilde gözlemlenebilir. Bu nedenle, bazı konular Avrupa tartışmasının bir parçası olarak tanımlanabilirken, “kapı arkası, bazı konular ve tavırlar” gibi diğer faktörler sadece İsveç’e özgüdür.”

Bu sözler her şehir kendi kültürü ve karakteristiğini içinde barındırdığı ve her şehrin kendine özgü bir kentsel gelişme stili olduğunu ortaya koyar. Bu değerlendirme göstermektedir ki uluslararası kuruluş ve birliklere dâhil olunsa bile süreçler ulusal yaklaşımlar ile önem kazanmaktadır (Christoferson, 2001).