• Sonuç bulunamadı

Pazarcık Alevilerinin Yaylak Yerleri

Belgede Pazarcık Türkmen Alevileri (sayfa 138-171)

I. BÖLÜM

1.11. Pazarcık Alevilerinin Yaylak Yerleri

Kantarma Sinemil dedesi, aşiretlerdeki yazlağa gitme geleneğinin sadece Alevilere ait bir şey olmadığını ifade ederek, yaylanın kendi köylerinden on kilometre yukarda bir yerde olduğunu eski kıl çadırlarla herkesin, her kabilenin kendi obasına gittiğini söylemiştir.491 Yazlağa göçüldüğü zaman köyde kimsenin kalmadığını söyleyen Bozlar Sinemil Dedesi, yaylak olarak Engizek dağında Yapılıpınar, Tumurca, Çiçekli Yurt, Görcegöl, Kamikanlı, Seresöğüt, Göksu gibi yerlere göçtüklerini kışın ise köye Bozlara döndüklerini ifade etmiştir. Yazın yaylağa göçerken sekiz-dokuz saat hayvan sırtında gittiklerini ve o dönemler hayvancılığın çok ileri boyutlarda olduğunu ifade etmiştir.492

Haydarlı Sinemil Dedesi, Sinemilli Aşireti’nin daha yerleşik bir aşiret olduğunu ancak Bozlar’ın ve Koçdağlar’ın yazın kendi yaylarına gitmesine karşın ciddi bir mesafe kaydetmediklerini kendi sınırları içerisinde ovadan çıkarak yaylaya vardıklarını söylemiştir.493

Baba Mansur Ocağı’na bağlı Koçgiri Alevisi, Binboğa yaylasına göçtüklerini ve o dönem hayvancılığın çok yaygın olduğunu söylemiştir. Türk toplumunun başka bir şeyle uğraşamadığını, devletin, Türk’ün Alevisi’nin de Sünnisi’nin de sanatkâr olmasını istemediğini,494 Türklerin zengin olmasının devlet tarafından istenmediğini oysa padişahların gizli gizli resim yaptıkları anlatılmıştır.495Bir Kılıçlı Köyü olan Hanobası’nda yaşayan bir Sinemil Alevisi, yaylak olarak Engizek yaylasına gittiklerini, ama kendisinin o dönemi hatırlamadığını ifade etmiştir.496 Barak Aşireti’nin damadı olan bir Sinemilli Alevisi, yaylak olarak Ahırdağı’nda Kızılkuyu mevkiine bazen de Engizek Yaylasına gittiklerini söylemiştir.497

491 K2 492 K5 493 K6 494 K23 495 K22 496 K32 497 K41

Eski adı Fanfas498 olan bir Kılıçlı Köyü Pınarhüyük’ten bir Alevi, kendi yaşadıkları yerden çok yazlağa giden olduğunu hatırlamadığını söyleyerek, ‘’bizde davar besleyen olmadığı için aynı zamanda bizim olduğumuz yer bataklık olduğu için gitme fırsatı da olmazdı, Alevilerin Kürt kökenlileri daha çok yazlağa gider küçükbaş hayvan beslerler besicilik yaparlardı.’’ Diye belirtmiştir.499

Osman Dede Köyü’nden bir Kılıçlı Alevisi ise, kendi doğduğu sene yazlağa ailesinin gitmediğini söylemiş, “Ahırdağı’nda Kızılkuyu mevkiine giderlermiş. Babamın çocuğu olurmuş ölürmüş, hiç durmazmış. Yazlağa o Ali Baba dedikleri hep gelirmiş, aşiretlerin peşi sıra. O gelmiş anneme bir lokma vermiş, demiş ki şunu al, anamda kabul etmemiş, dede kızı ya. Her şeyi kabul etmezdi. Ali Baba da sen bilin demiş. Ali gelsin Ali’ye verek demiş. Babamda o zaman ovadaymış, Ali Baba; “Haber verin aşkına gelirse geldi gelmezse hu ederik çobanların aşkına” diye söylemiştir. Babamın kimsesi yok o zaman kızlar var ama nesli devam ettirecek oğlan yok. Babam geliyor lokmayı Ali Baba babama veriyor al Ali, senin bir oğlun olsun artık diyor. Bunu herkesin ortasında söylüyor keramet sahibi bir adamdı. Ondan sonra 1948’de doğmuşum ben “Ali Baba’nın vergisidir” diye üzerimde titizlikle çok duruyorlardı.’’500 Diye ifade etmiştir.

Yaylak yerleri hakkında hiç bilgisi olmadığını söyleyen Kuyumcular Köyü’nden bir Kılıçlı kadını, “biz hiç göçmedik, önce hayvancılıkla uğraştıkları zaman, göçerlermiş, ama yerleşik hayata en önce geçen bizim Kılıçlı Aşireti’dir. Bu yüzden temiz titiz bir aşirettir. Okuması fazla bir aşirettir. Kılıçlı Aşireti deyince diğerlerinden daha farklı bir aşirettir. Önce Yedikuyu ve Engizek’e giderlermiş, sonra da hayvancılığı bırakınca, artık alışmışlar kışın kışlak denir, yazında evlerde kalmaz köyün önünde hayma denilen yerlerde kalırlardı. Üzerini ağaç dallarıyla kapatırlardı, yazlağa göçerlerdi. Köyün bir su kenarına serin olan yerine göçerlermiş.Sırasıyla hayma kurulurmuş yazıda orda geçirirlermiş son dönemlerde. Ama önce Engizek’e yaylaya gidilirmiş, hatta Yedikuyu dedeminmiş üzerine tapusu varmış. Annem anlatırdı çok da koyunları varmış. Ama yerleşik hayata geçince yaylağa göçmeyi bırakmışlar ama alışkanlıktan dolayı, yazın hayma kurup orada

498

Fanfas(Pınarhöyük): Türkoğlu ilçesine bağlı Kılıçlı Alevilerinin yaşadığı bir mahalledir.

499

K55

500

yaşamaya başlamışlar. Tahta sekiler yapıp orda yatar kalkarlarmış. Ama biz bunları görmedik annem anlatırdı.’’501 Diye söylemiştir.

501

II. BÖLÜM

ALEVİLİĞİN DİNİ BOYUTU

2.1. Pazarcık Alevilerine Göre Alevilik Nedir?

Alevilik nedir? Sorusuna karşı verilen cevaplardaki farklıklar, Sünnilik nedir? Sorusunda alınacak cevaplardaki farklılıklara benzer özellik taşımaktadır. Yani nasıl ki, Arap Yarımadasındaki Selefi akımlardan502, Anadolu’daki Hanefi-Maturudi çizgideki Türk Müslümanlığının hoşgörülü ortamı503 farklıysa ve bu hoşgörülü ortamda Sünniliğin bütün dini vecibelerini yerine getiren kişilerle, Sünni olmasına karşın sadece Cuma namazına giden hatta ona bile gitmeyip aynı zamanda her gün alkol tüketen birçok kişi Sünniliğin geniş yelpazesinde bulunuyorsa, Alevilikte de ocaklardan başlamak üzere, gerçek Müslüman olduklarını söyleyenlerden,504 Müslüman olmadığını söyleyenlere505 kadar geniş bir alan mevcuttur. Bu görüşlerin oluşmasında kişinin yetiştiği ortam bilhassa ailesinden aldığı dini eğitim çok belirleyici olmaktadır. Ayrıca kişinin gördüğü eğitim ve dünya görüşü de bunu belirlemektedir. Bu Aleviler içinde çok belirleyici bir özelliktir. Dede ocaklarına yakın olan ve cem erkânının yürütüldüğü köylerde dini ritüellere olan bağlılık ve kendisini Müslüman olarak görme çok fazla iken, şehirlere yerleşen ve yurt dışında yaşayan Alevilerde, ritüelleri devam ettirme ve hatta kendini Müslüman dairesinde görmeme daha çok görülmektedir. Ayrıca Alevilerin, Aleviliği tariflerinde

502

Ziya Nur Aksun, Siyasi ve Sosyal Açıdan Mezhebler Tarîkatler,2.Baskı, İstanbul: Marifet Yayınları, 2004, 40.

503

Ejder Okumuş, Klasik Dönemde Osmanlı Devleti’nde Din-Devlet İlşkisi, Ankara:Lotus Yayınevi,2005,92.

504

Mehmet Yaman,Alevilikte Cem, İstanbul:Can Yayınları,2003,8.

Baki Yaşar Altınok,Alevîlik,Hacı Bektaş Velî-Bektaşîlik, Ankara:Ahi Kitap Yayın Dağıtım,2012,115.

505

okudukları eserlerin ve duydukları ideolojik fikirlerin son derece etkili olduğu ve bu görüşlerden etkilendikleri gözlenmiştir. Alevilik nedir? Sorusuna birçok farklı cevap gelmesinde esasında çok şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü Türklerin İslâmiyet’i kabul edişinden günümüze kadar resmi devlet ideolojisi olarak gelen Sünnilik açısından da durum pek farklı değildir. Şekli ibadetlerin öne çıktığı Sünnilikte, yerleşik ritüeller devletin kadrolarınca her yerde aynı uygulandığından tatbiki açıdan bilinmekte pek sıkıntı çekilmemekle beraber, Sünnilik nedir? Sorusuna en az Alevilik nedir? Sorusu kadar farklı cevaplar gelmektedir. Bütün bunlarla beraber Aleviliğin tanımlanmasında buluşulan en önemli ölçüt, Aleviliğin ahlaki, felsefi ve tasavvuf ögeli bir inanç olduğu gerçeğidir. Genel olarak Ali’yi seven ve ona tabi olan anlamında kullanılan Alevilik denilen dini ve sosyal yapı, tarihi kaynaklarda XVI. Yüzyıldan itibaren Kızılbaşlık olarak geçerken XIX. Yüzyıldan itibaren Alevilik tanımı görünür olmaya başlamıştır.506 Bazı Alevi araştırmacılar, Alevi yerine Kızılbaş sözünün kullanılmasını şuna bağlamışlardır: “Alevi sözü, Ali’ye bağlı onun yolundan giden anlamına geldiği, bu da onlara dinsel bir saygıyı zorunlu kıldığı için Osmanlı Sünni yönetimi Alevi kitlenin ideolojik desteğini kırmak için Alevi nitelemesini kullanmadılar, bunun yerine genellikle “Kızılbaş” terimi ile yetindiler. Hâlbuki Alevilerin temsilcileri Alevi sıfatını XVI.yüzyılda açık açık kullanılmış, Örneğin Sivas’ta 1550’ler dolaylarında asılan Pir Sultan Abdal, bir şiirinde; “Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş, Hüseyniyem, Aleviyem ne dersin?’’507 şeklinde ifade etmiştir. Esasında Alevilik, Türklerin Orta Asya’dan Balkanlara at üzerindeki dini serüvenidir. Bu serüven boyunca Türkler hem İslamiyet’i yaymışlar hem de İslamiyet’e yeni bir tarz ve yorum getirmişlerdir. Bu yorum Türklerin geçtiği her coğrafyadan ve kültürden, karşılaştıkları her topluktan izler taşımaktadır. Her milletin tarih boyunca, çeşitli dinlere çeşitli zamanlarda girdiği ve dâhil olduğu görülmüştür. Bu tarihi bir gerçektir. Ancak bir dinin o millette kalıcı olmasını sağlayan en önemli özellikler o dinin, o milletin karakterine, kültürel kalıplarına ve inançlarına, örf, adet ve geleneklerine uyum göstermesidir ki, İslamiyet neredeyse Türklerle özdeşleşmiş, Türk kimliği İslam potası içerisinde erimiş ve birbirine karışmış ve sonunda Türk eşittir İslam algısı oluşmuştur. Bunun en büyük nedeni İslam dininin dinamik ve hareketli yapısıdır. Ayrıca tamamen sınıf ayrılığına karşı

506

Ahmet Taşğın,Türkmen Aleviler, İstanbul:AtaçYayınları,2006,26.

507

duruşuyla, insanlar arasındaki eşitlik anlayışıyla Türklerin çok çabuk benimseyeceği emirler ön görmektedir.Türklerin örfi hukukuna örnek olan Türk Hakanları için yazılmış Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’in de Beg’in şöyle söylediği belirtilmiştir: “Taht üç ayak üzerindedir,hiçbir tarafa eğilmez.Hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır.Ben işleri doğruluk ile hâllederim.Ben işleri bıçak gibi keser atarım,hak arayan kimsenin işini uzatmam.Zulme uğrayarak kapıma gelen ve adâleti bulan kimse benden tatlı tatlı ayrılır.Benim sertliğim zâlimler içindir.Kanûn karşısında herkes eşittir.”508

Bilhassa İslamiyet’teki fetih anlayışı Türklerin en beğendiği özelliklerden birisi olmuştur. Bütün dinlerde olduğu gibi İslamiyet’te belli kuralları ve hükümleri içerisinde barındırmakta kendine özgü ibadet törenleri içermektedir. Ancak bu ibadetlerin uygulanışı yine milletin kendi kültürüne göre bazı farklılıklar meydana getirmiştir. Kimileri ilmi ve şekli olarak bazı ibadetlere yoğunlaşırken diğerleri şekli ibadetleri geriye almış ancak fetih ve gaza konusunda İslamiyet’e inanılmaz hizmetler yapmıştır. İslamiyet’in bu aktif anlayışında ve fetihlerinde bulunan Türkler’in Anadolu’yu ve Rumeli’ni fethinde görev alan bu Alperenlerin büyük kısmı bugün Anadolu Alevisi dediğimiz kitlenin atalarını oluşturmaktadır. “Alevilik, bu milletin öz milli kimliğini temsil etmektedir. Türk kültürünü, bilincini, dilini, Aleviler binlerce yıl ötesinden günümüze taşımışlarıdır.’’509 Ayrıca ‘’Orta Asya’dan Balkanlar’a birçok din ve kültürden etkiler taşıyan mistik bir yapıdır.’’510 Yani Sünnilikte zahir öndeki iken Alevilikte önemli olan bâtındır.511 Bâtınilik, Alevilerin felsefesidir. Bâtınilik, Alevilerin kendi ideolojilerini açıklama, olayları çözme yöntemidir. Buna “Bâtın ilmi” denir.512 Bu yüzden “Alevilik, İslam’ın içinde ortaya çıkan Bâtıni bir yorum ve pratikler bütünüdür. Anadolu Aleviliği ise Türk kültürünün İslami yapıya uyarlanmış şeklidir.”513 Çünkü Alevilik ve Bektaşilik, Ahmet Yesevi’nin doğduğu bölgelerden gelen Türkmenler’in İslamlaştırılmış

508

Halil İnalcık, Türklük Müslümanlık ve Osmanlı Mirası, İstanbul:Kırmızı Yayınları,2014,95.

509

Zelyut,52.

510

Taşğın,Türkmen.,68.

Aydın Ayhan, Akademisyenlerle Alevilik-Bektaşilik Söyleşileri, 1.Baskı, İstanbul: Horasan Yayınları, 2006, 16. 511 Zelyut,17. 512 Zelyut,19. 513 Zelyut,57.

şamanlığıdır.514 “Ancak kökü tarikattan gelmekle beraber, Alevilik bir tarikat değildir. “Aleviliğin ve Bektaşiliğin dayandığı kaynaklar, Müslümanlık, tasavvuf ve Türk Töresi’dir.”515 Ayrıca XVI. Yüzyılda Osmanlı merkezi yönetiminin takibatına uğradığı için dağlık ve gözden uzak mıntıkalara çekilmek suretiyle toplumun diğer kesimlerinden soyutlanmışlardır. Bunun sonucu hep kendi içinde evlilik kurumu işletildiğinden, giderek adeta bir çeşit soya bağlılık durumu ortaya çıkmış ve ancak Alevi anne babadan doğanlar Alevi sayılmış, yabancılar içeri alınmamışlardır.’’516 Saha araştırmasında bazı Alevilerde rastlansa da Alevilerin geneli İslam dışında oldukları şeklinde değerlendirmelere şiddetle karşı çıkarak, Aleviliğin “İslamiyet’in özü” olduğunu belirtmiştir. Alevilik, başta inanç olmak üzere, mezhep, tarikat, yol, kültür, felsefe ve yaşam tarzı gibi çeşitli tanımlamalarla tarif edilerek, Pir Sultan şu deyişiyle ne olduğu ifade edilmiştir;

 Muhammed dinidir bizim dinimiz  Tarikat altından geçer yolumuz  Hem Cibril-i Emin’dir rehberimiz  Biz müminiz mürşidimiz Ali’dir. 517

Yapılan bazı diğer saha araştırmalarında yaş düzeyi artıkça Aleviliğe mezhep diyenler artmakta iken gençler daha çok kültür ve yaşam tarzı olarak değerlendirmektedirler.518 Alevilik bir nevi insanlık öğretisi olup, kişinin zaman içinde olgunlaşarak Yunus ifadesiyle hamdan, yanana yolculuğudur. Aleviler bu öğretinin hayat boyun sürdüğüne inanarak insanın kendi hayatını kendi cenneti ve cehennemi yapabileceğine inanmaktadır. Nefsinin esiri olanın dünyasını cehenneme çevirirken, nefsiyle mücadelesini kazananın ‘’İnsan-ı Kamil’’ olarak belirlenen hedefe ulaşacağına inanılmakta, Ancak bunca araştırmaya rağmen Alevilik Nedir? Sorusuna tam cevap bulunamadığını düşünen araştırmacılar da bulunmaktadır.519

514

Irene Melikoff,Bektaşi-Aleviler’de Ali’nin Tanrılaştırılması,İslam İnançlarında Hz. Ali ,Ahmet Yaşar Ocak (haz.), Ankara:TTK, 2005, 79.

515

Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevîlik ve Bektâşîlik, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları,418.

516

Ayhan Aydın,Akedemisyenlerle Alevilik-Bektaşilik Söyleşileri, İstanbul:Horasan Yayınları, 2006,35.

517

Ali Yaman,Alevilik Kızılbaşlık Tarihi, 2.Baskı, İstanbul:Nokta Kitap,2012, 200.

518

Taşğın,Türkmen.,49.

519

Elbistan-Kantarma Sinemil Ocağı Dedeleri, Aleviliğin tanımı açısından birçok farklı anlayış dile getirmişlerdir. Dedeler kişinin ailesiyle övünmesi kadar yanlış bir şey olmadığını belirterek, İmam Bakır evlatlarından geldiklerini söylemenin kendileri için bir hata olduğunu dile getirmişler ve bunu çeşitli deyişlerle ifade etmişlerdir.520 Rahmetli olan dedelerinden aldıkları en büyük öğüdün, hem yazmak, hem de gezmek olduğu söyleyerek, bu şekliyle insanın kendini eğitmesi ve geliştirmesi gerektiğini belirtmiş, ahlaki olarak kendini yetiştirmeyen ve eğitmeyen insanın şeytanlaşacağı, kendini eğiten insanın ise melekleşeceğini ifade ederek her şeyin insanda olduğunu söylemiştir. Şeytanın hiçbir insan tarafından görülmemesine rağmen dünyada birçok kötülüğün olduğunu ve bunu da yapanların insanlar olduğu anlatmış, bunun için her şeyin insanda bittiği ifade etmiştir. “Yani her şey insandadır ve bundan gayri bir şey yoktur. İnsan kendi nefsine hâkim olur ise nur-i Hüda’dır. Yok, nefsine uyar ve Hak’tan çıkarsa şeytanlaşır” diye belirtmiştir.521

Bazı dedeler birçok kitapları okuduklarını ve bunların bir kısmının da kendilerini rahatsız ettiğini dile getirmişlerdir. Yani şeyhten, meşaikten ve divaneden yol beklemenin doğru olmadığını ve bilimsel ve mantıksal olarak bunların yanlış olduğunu, insanın dönüp kendisine bakması gerektiğini söylemişlerdir. Ancak bu söylediklerini her yerde söyleyemediklerini de belirterek, Aleviliğin sadece söylemekle olmadığı, dil ile değil de huy ile olduğu ifade edilerek, ahlâkın ve edebin önemine vurgu yapılmıştır.522

Alevilik içerisinde birçok mitolojik inanç ve menakıpnamelerdeki doğaüstü olayların varlığına rağmen523 Kantarma bölgesindeki bazı Alevi dedeleri gözle görmedikleri bir şeye kesinlikle silah çekmediklerini ifade ederek, gaipten bir şey aramayı kabul etmediklerini bununla beraber Aleviler de bile beklemedikleri bazı güzel anlayışların kimi Sünnilerde karşılarına çıktıkları söylemiştir. Bugün Aleviliğin kalıplaşmış yorumlarla rayından çıktığı ve günün koşullarına cevap veremediği belirtilmiştir.

520

K1 ‘’gel derviş gel yabana gitme. Her ne arıyorsan inan sendedir. Beyhude nefsine eziyet etme.

Kabe ise maksadın rahman sendedir.’’

521

K1

522

K1

523

Gençlere yönelik yeni düzenlemeler yapmanın gerekliliği dile getirilmiş, yaşayış olarak Aleviliğe uzun süre ara vermenin sonucu gerçek nezaketinden uzaklaşıldığı ifade edilmiştir. Oysa Şeriat, tarikat, marifet ve hakikat çizgisindeki gerçek Aleviliğin ateşten bir gömlek olduğu, her kişinin bu cemiyete giremeyeceği söylenerek o boyuta varamadıkları izah edilmiştir. ‘’Yani dar didar olan insan, özünü yıkamalı, başka memleketlerde bile kendinden razı olmayan, incinen bir insan varsa onun rızalığını alıp, cemiyetin malı olunması gerektiği belirtilmiştir.524

Kantarma Dedeleri İslâm Tarihi ve Alevilik tarihi açısından bazı ilginç tespitler yapmaktadırlar. Onlara göre; Hayber kalesinin fethinde peygamberin bu fethi, Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın ve Hz. Ebubekir’in başaramaması üzerine Hz. Muhammed’in Hz. Ali’yi gönderdiğini ve ‘’öyle bir er göndereceğim ki ya alır ya ölür’’ diyerek Ali’nin kahramanlığını vurgulanmış ancak bu kahramanlığı gösterirken yaptıkları, yöredeki Alevilerin bazıları tarafından “Ali’nin bu vuruşu kırışı bizim de çok hoşumuza gelmez, insanlar öldürülmüştür”525şeklinde değerlendirilmiştir.

Kantarma dedelerine göre, Alevilikte yetenek sahibi olan, Hak sözü kimden gelirse Hak odur. İlle de bir şey sormak için mürşit olması gerekli değildir ve insanlar arasında ayrım yapılmamalıdır.”526

Bazı dedelere göre Aleviliğin özüne inmedikten sonra Aleviyim demek zordur. “Çünkü Alevilik ateşten bir gömlektir, hay huyla olacak bir iş değildir.” diyen dedeler, bilhassa eski cemiyetleri kendi aralarında konuştuklarında, Aleviliğin şu an ki durumuyla ilgili yılgınlığa düştüklerini söylemişlerdir. Alevilerin bu konuda kınanamayacağı dile getirilerek, zaman içinde çeşitli korkular yüzünden halkın tedirgin olduğu ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerine dağıldıkları belirtilmiştir. Oysa “incinsen de incitme” diyen bu felsefe Hacı Bektaş-ı Veli’yle bir güzellik taşımıştır. Alevilere göre bu cemiyet her insanın yeri değildir. “Öyle su ile şu ile abdest alınmaz huy ile alınır. Hu demek o varlığı elde etmek, o güzellikle uğraşmaktır” diyen dedeler ama artık Aleviyim demekten bile utandıklarını çünkü büyük bir servet olan

524 K1 525 K1 526 K1

Aleviliğin artık eski günlerinden çok uzakta olduğunu söylemişlerdir. “Şeyh Bedreddin’in de dediği gibi yârin dudağından gayri her şey ortaktır. Her yerde ortaktır. Ama hani?” diyerek, İnsanların tedirgin olduğu ve zayıfladıkları anlatılmıştır. Bazı Kantarma Alevi dedeleri, şu an artık yetenekli dedeler olmadığını söylemektedirler. Çünkü dedenin belli düzeyde bilgisi olmalı az da olsa dört kitaptan haber vermelidir. Aleviler için nereden geldin nereye gidiyorsun? Sorusu çok önem arz etmektedir. “Yani dünyadan gelip ahirete gitmek. Doğmak, bir cemiyetin içine girmek ve ölmeden önce ölmek” gibi kavramların öneminden bahsedilerek, İşte bu açıdan dedelerin rolünün çok önemli olduğu, kalıplaşmış sözlerle dedeliğin olamayacağı ve bunca halkın vebalinin ulemanın omuzunda olduğu söylenmiş ve bu konularda dedelerin sorumluluğu vurgulanmıştır.527

Dedelere göre, “Alevilik ve Aleviler güzelliği nerede görse almışlardır. “Nesimi; “ölü dirilmez, ölen ölmüştür” demiştir. Çok zahmetler çekmiş, derisi yüzülmüş omuzuna atılmıştır. Hallac-ı Mansur’da ne demiştir? “Enel Hak” demiştir. Ama ne mutlu ona ki koldan bacaktan kesmişlerdir. Sen gel deki Allah insanların dışında bir varlıktır. Alevilikte, bir çift koç kuzulu kurban, Muhammed Ali yoluna girmek istiyor derler. Bu hususta cemiyetin rey ve mağfiretini talep ederler. Razı mısınız? Derler. Bu Hallac-ı Mansur’dan gelen bir şeydir oysa Hallac-ı Mansur bir Zerdüşt’tür.” diyerek bu yüzden dedelerin çok okuması gerektiğini, okumayan dedenin insanları da boş bırakacağı ifade edilmiştir.528

Alevilere göre insan insanlık için yaşamalıdır, dürüstlük için yaşamalı, birlik ve beraberlik için yaşamalıdır. Bunu da şöyle ifade etmektedirler; “Hakkı bulmak dilersen sureti insana bak, arayıp gezme bu halkı cismin içre cana bak, aşıkın miracı derler dostun didarıdır, bu söze ispat dilersen defter-i Rahman’a bak”529 demiş, İnsanın her şeyden önce kendini geliştirmesi üzerinde duran Aleviler buna Hacı Bektaş’ın şu sözünü örnek vermişlerdir; “Hararet nardadır saçta değil, keramet baştadır taçta değil. Ne ararsan kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değil.”530Demiştir. 527 K1 528 K1 529 K2 530 K1

Dedelere göre, “Alevilik acın kadrini bilmektir. Çaresizlerin derdini tanımaktır. Çıplağı giydirmektir.” Şeklinde tarif edilmiş, Aleviliğin büyük bir dava, büyük güzellik olduğu söylenmiştir.531 Alevi ocaklarında yetişen Aleviler, Aleviliğin sözlü gelenekten ve çocuklukları dönemindeki oda sohbetlerinden geldiğini belirtmektedirler. Bunu, kendi büyüklerinin de yetiştiği irfan mektebi olarak değerlendirmektedirler. Ancak bu konuda da, Mahsuni’nin bir deyişiyle eleştirel bakış dile getirerek: “Bu yol böyle gide gide yerimiz yoktur dünyada, kimi hoca kimi dede, say babo say say.”532 Demişlerdir. Ancak bu eleştiriyi dile getirirken kimseyi

Belgede Pazarcık Türkmen Alevileri (sayfa 138-171)