• Sonuç bulunamadı

Pazarcık Alevilerinin Önem Verdiği Tarihi Kişilikler

Belgede Pazarcık Türkmen Alevileri (sayfa 67-90)

I. BÖLÜM

1.8. Pazarcık Alevilerinin Önem Verdiği Tarihi Kişilikler

Alevilik tarihi bir nevi mücadele tarihidir. Bu mücadelenin tarihi seyrinde de Aleviler genel de hep iktidara karşı mücadele etmişlerdir. Bu yoğun çekişmeyle geçen yıllar boyunca, Aleviler bu mücadelenin liderliğini yapan ve çoğu bu uğurda hayatını kaybeden tarihi kişilikleri hep saygıyla anmış ve onların hatırasını sürekli yaşatarak dilden dile bugünlere getirmişlerdir. Bu tarihi kişiliklerin hayatları ve yaptıkları işler, epik hikayeler şeklinde yüz yıllarca anlatılarak Aleviler açısından bir İslâm Tarihi oluşturulmuştur. Sözlü geleneğin hâkim olduğu Alevilikte, İslam Tarihi açısından oluşan kırılma anları, anlatılan bu epik hikayeler sayesinde daha canlı olarak yaşamakta, tabanda Sünnilere göre fıkhi bilgeler açısından kısmen geri olsalar da İslam Tarihi açısından bariz bir üstünlükleri bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Alevilik tarihi kahramanlar tarihidir ve bu yönünü de Türk Tarihinden almış gözükmektedir.

Bu kahramanların ilki ve en önemlisi Ali’dir. Hareketin isim babası Ali, sağlığında kendi şahsı için bu düzeyde vermediği veya belki istemediği mücadelenin, ölümüyle beraber taraftarlarının harekete geçmesini sağlayan ve onlara ilham veren efsanevi kişiliği olmuştur. Peygamberin amcası Ebu Talip’in oğlu olan Ali aynı zamanda peygamberin damadıdır. Peygamberin Ehl-i Beyti arasında yer almakta On İki

211

Öztürk,Osmanlı Salnamelerinde.,Cilt 1, 76, 113, 150 ,193 ,234, 277, 316, 368, 399, 444, 517, 547, 578, 609,644,680,775.

İmamların birincisi sayılmaktadır. Ali ilk inanan erkek olarak ayrı bir önem arz etmektedir. Ayrıca onun Müslümanlığı seçtiği dönemdeki şartlar, sonradan İslamiyet’e geçenlerin bulunduğu koşullardan çok farklıdır. Çünkü en çok fedakârlık istenen ve bunu yerine getiren ilk Müslümanların diğerlerinden farklı olması gerektiği kanaati genel Şii tarih anlayışına yansımıştır. Bunun belli ölçülerde mantıklı açıklamaları da bulunmaktadır. Kureyş kabilesinin daha varlıklı bölümünü teşkil eden Ümeyye Oğulları ile baştan beri mücadele halinde olan Peygamberin ailesi Haşimiler arasındaki bu gerginlik İslamiyet’in gelmesinden önceki yıllarda başlamış, İslamiyet’in gelişiyle beraber daha da şiddetlenmiştir. Kâbe’nin kontrolünü elinde bulundurarak putperestler üzerindeki hem dini hem de ticari nüfuzunu kaybetme tehlikesiyle karşılaşan Ümeyye Oğulları, İslamiyet’e şiddetle karşı çıkarak en büyük direnci göstermişlerdir.212 Bu yüzden bu aileden gelen ve Müslümanlar Mekke’yi fethettikten sonra Müslümanlığı kabul eden Ebu Süfyan’ın bu seçimi Şii kaynaklarca şüpheli karşılanmış onun samimi Müslüman olmadığı, maddi imkânlarını ve itibarını kaybetmemek için İslamiyet’i seçtiği düşünülmüştür. Ebu Süfyan oğlu Muaviye’nin Ali’nin halifeliği döneminde ona isyan ederek başlattığı ayaklanma İslam Tarihi açısından en büyük kırılmaya yol açmış Ali taraftarlığı anlamındaki “Şia” denen bir akım İslam literatürüne girmiştir. Bu dönemden sonra Emeviler adıyla, babadan oğula geçen bir saltanat sistemi oluşturan bu hanedanla, Ali soyundan gelen ve peygamberin veda haccı sırasında “Gadir Hum” denilen yerde bilhassa Şii kaynaklarca imameti Ali’ye devrettiği ve Ali evlatlarından imam tayin edilmesi gerektiğine inan Şia ile başlayan mücadele günümüze kadar amansızca devam etmiştir. Ancak bu mücadelenin bir tarafı olmayan Türklerde bu olaylara bakış, Muaviye ve Şia taraftarlarıyla aynı doğrultuda değildir. Çünkü Ehl-i Beyt’e sevgisi konusunda Türk Hanefi-Maturudi Sünniliğinin Türk Aleviliğinden farkı olmadığı gibi, Muaviye’nin oğlunun adı olan “Yezid” hem Türk Sünnilerde hem de Alevilerde zalim anlamı taşımaktadır. Ayrıca bu ismin Türk dünyasında çok nadir şeklide görülen “Bayezid -Bayazıt” hariç hiç bulunmaması bunu doğrulamaktadır.

Alevilik tarihi açısından üzerinde en çok durulan ve onun anısına ibadet yapılan isim Hüseyin’dir. Ali’nin peygamberin kızı Fatıma’dan olan iki oğlundan biridir. Hüseyin abisi Hasan’dan her zaman daha çok anılmıştır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi

212

Hasan’ın Muaviye’nin halifeliğine biat etmesi ikincisi ise Hüseyin’in böyle bir biatı kabul etmeyip davası uğruna şehit olmasıdır. Bu yüzden “Kerbela Vakası” denilen bu elim hadise, tüm Alevilerin belleklerinde sürekli canlı şekilde yer almış, Alevi kaynaklarında çok dramatik şekilde anlatılmıştır.

Alevilik tarihi açısından çok önem arz eden Ebû Müslim Horasânî ve Vilayetnâme’de Pir-i Türkistan olarak adlandırılan Hoca Ahmet Yesevi ve Vefailiğin kurucusu olup birçok ocağın bağlı bulunduğu belirtilen Ebul Vefa tabandaki Alevilerce ismi çok zikredilen şahsiyetler değildir. Bilhassa Maraş Alevileri açısından Ali, Hüseyin, Hacı Bektaş-ı Veli, Şah İsmail (Hatayi), Pir Sultan Abdal, Pir Sultan kadar olmasa da diğer yedi ulu ozanlar öne çıkmaktadır. Ancak Maraş Bölgesi açısından Şah İsmail Hatayi diğer bütün isimler açısından farklı değerlendirilmekte bütün söylenceler içinde yer almaktadır. Bunda Kızılbaşlığı bir ideoloji haline getirerek İran’da bir Kızılbaş devleti kuran ve Maraş bölgesinden bilhassa Dulkadirliler arasından birçok taraftarı bulunan Şah İsmail’in siyasi ve askeri yönünün etkili olduğu görülmektedir.

Kantarma Sinemil Ocağı dedeleri, Aleviler açısından en önemli şahsiyetler olarak yedi ulu ozanın isimleri geçmekle beraber, kendileri açısından Hak nefesi söyleyen herkesin ulu olduğu ifade edilmiştir. Hak-Muhammed-Ali diyerek Ehl-i Beyt bendesi olduklarını vurguladıktan sonra Hz.Hüseyin mersiyelerini ve o mersiyelere özdeş olarak, o mersiyelerin anısını canlı tutup bugünümüze kadar taşımaya vesile olan herkes On iki İmam’dan başlayarak, Nesimi, Hallac-ı Mansur, Şah Hatayi, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Pir Sultan, Kaygusuz Abdal, Virani, ayrıca yakın tarihimizden ise İbreti, Harabi ve Meluni gibi isimler olduğu belirtilmiştir. Ahmet Yesevi’den saygıyla bahsetmekle beraber, son yıllarda Aleviliğin ve Bektaşiliğin tamamen Ahmet Yesevi’ye dayandırıldığı ifade edilmiş, Hacı Bektaş ile Ahmet Yesevi arasında yaşadığı dönemler açısından fark olduğu söylenmiştir. Ayrıca Yeseviliğin, Türkmenistan’da, Özbekistan’da, Kırgızistan’da, Kazakistan’da ve o bölgelerde hümanist ve kucaklayıcı bir dilden ziyade, Türk ögeli olarak vurgulandığı ifade

edilerek, Bektaşilikten ritüel olarak biraz daha farklı olduğu, kendi Alevilikleriyle de aynı olduğunun söylenemeyeceğini ifade etmişlerdir.213

Sinemil Ocağı’ndan Bozlar dedesine göre, Alevilik için On iki İmam ve Ehl-i Beyt son derece önemlidir ve birinin diğerinden hiç farkı yoktu. Ancak şehit olması, eziyet ve cefa çekmesinden dolayı Hüseyin’in bir adım önde olduğu belirtilmiş, Anadolu Aleviliği’nin Hüseyin’in demokrasi uğruna şehit olduğuna inandığını söylemiştir. Hasan ve Hüseyin ismi birlikte anılmakla beraber teraziye konduğunda Hüseyin isminin ağır geldiği belirtilmiştir. Ayrıca Hz.Ali’nin kızı Zeynep’in çok cefa çektiği ve Zeynel Abidin’i de kurtaranın o olduğu anlatılarak Yezid’e karşı dik duruşundan dolayı çok sevildiği belirtilmiştir.214 Hoca Ahmet Yesevi’yle, Hacı Bektaş’ın yaşadığı dönemler açısından yaklaşık yüz yıllık fark olmasına rağmen Hoca Ahmet Yesevi’nin talebesi olarak gösterilmesinin yanlış olduğu, çünkü arada Ahmet Yesevi’nin talebesi Lokman Perende’nin bulunduğu ifade edilmiş ve bu kişilerin tümünün evliya ve ermiş olduğu belirtilmiştir. Hiç evlenmeyerek, Hak’la, Hak olanlara mücerret dendiği söylenmiş, Üzeyir Ruhullah, Selman-ı Farisi ve Veysel Karani’nin mücerret olduğu anlatılmıştır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Vilayetname’de yazdığına göre güvercin donunda Karahöyük’e geldiği, seksen bin Rum Ereninin gaybe daldığını, Hacı Tuğrul’un ‘’erenler ben gaybe daldım bir erin heybeti geldi ki ne biçim geldi’’ diyerek, karakuş donuna gireyim, gidip onu yakalayayım dedikten sonra yukardan hışımla gelirken Hacı Bektaş’ın onu dizinin altına alarak biraz sıktığı ve bunun üzerine Hacı Tuğrul’un er eri böyle sıkar mı? Deyince Hacı Bektaş’ın da er ere böyle hışımla gelir mi? Dediği anlatılarak, güvercinden daha mazlum bir yaratık olsa o donda gelecektim demiştir. Bundan sonra Hacı Bektaş’ın dervişleriyle giderken kadıncık anadan yiyecek istediği ancak Kadıncık Ana’nın sert bir kaynanası olduğu ifade edilmiş, bundan dolayı gizlice giderek az bir tereyağı ve bir miktar ekmek getirdiği anlatılmıştır. Hacı Bektaş’ın ‘’getirdiğin lokma artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin’’ dediğini bunun üzerine akşam kaynanası geldiğinde küpün ağzına kadar dolduğunu, ekmek on tane ise yüz tane olduğunu görünce kızım bu ne? Diye Sorduğunu, Kadıncık Ana’nın da ‘’bir derviş geldi, senden gizli yemek verdim, keramet varsa ondandır’’ dediği ifade edilmiştir. Sonra kocası İdris’le Hacı Bektaş’ın

213

K2

214

arkasından gittikleri, Kızılırmak’ın tam kenarında yetişecekken bir anda karşı tarafta olduğunu gördüklerini ve kaybettiklerini, ancak daha sonra Kadıncık Ana’nın Hacı Bektaş’la buluşup ona hizmet ettiği ifade edilmiştir.215

Haydarlı Sinemil Dedesi, Aleviler açısından en önemli tarihi kişilik deyince en başta akıllarına Hak-Muhammed-Ali’nin geldiğini belirtmiş, bu üçlemenin hep çok önemli olduğu vurgulamıştır. Ali’den sonra ise en önemli kişiliğin Hüseyin olduğu söyleyerek, Hüseyin’in bir mesaj vermesi açısından sembol olduğu anlatılmıştır. Hüseyin’in düşüncesine sadık olmasının çok önemli olduğu anlatılarak, Hasan’la arasında da fark olduğu, Hasan’ın Hüseyin kadar pek hatırlanmadığı ifade edilmiş, bunun bir ret anlamına gelmemekle beraber Hüseyin’in çok baskın olduğu için onu gölgelediği ifade edilmiştir.216 Diğer Sinemilli Dedeleri’nin aksine Hoca Ahmet Yesevi’nin kendilerinde fazla bilinmediğini söyleyen dede, Ahmet Yesevi’nin ulu bir kişilik olarak bilinmekle beraber Alevi geleneğinde ondan fazla söz edilmediğini de ilave etmiştir. Bilen ve okuyan kişilerin belki fikir sahibi olabileceği ama bunun dışında bölgede yaşayan Aleviler arasında isminin fazla geçmediği söylenmiştir. Şimdilerde bunların daha çok tartışma konusu olduğu ve Hacı Bektaş’ın, Ahmet Yesevi’nin halifesi olduğunun söylendiği ifade edilerek bu konunun muğlak ve çok belirgin olmadığını ifade edilmiştir. Bunun kendileri açısından böyle olduğunu anlatan Sinemil Dedesi, belki Türk Aleviler açısından daha farklı bir hassasiyetin olabileceğini ancak kendilerinde fazla bilinmediğini söyleyerek bazı şeyleri de yeni yeni öğrendiklerini örneğin Ebul Vefa’yı daha önce hiç bilmediklerini oysa öğrendiklerine göre birçok soyağacının Ebul Vefa’dan geçerek devam ettiğini söylemiş, bilhassa Ağuiçen Şeceresi’nin böyle devam ettiğini öğrendiklerini ancak Ebul Vefa’nın da bölge Alevilerinin yaşantılarında ve söylemlerinde hiç bulunmadığını ve bilinmediğini vurgulamıştır.217

Hatayi, yani Şah İsmail’in kendileri açısından çok önemli olduğunu anlatan dede, Kantarma’da herkesin Şah İsmail’i çok iyi bildiğini ve herkesin Hatayi’yi çok iyi öğrendiğini anlatmıştır. Çocukluk yaşlarından itibaren hayat hikayesini öğrendiklerini, on iki yaşında öksüz kaldığını, öldürülmemesi için talipleri tarafından

215 K5 216 K6 217 K6

korunduğu, iyi bir savaşçı ve başarılı bir hükümdar olduğu, daha önemlisi çok iyi bir ozan olduğu anlatılarak Alevi kuralları ve ritüellerini toplayan bir çalışma yaptığını bildiklerini, bu gibilerin Aşık-ı Sadık olarak geçtiğini, yani düşüncesine sadık olan ozanlar olarak zikredildiklerini ve bunların Virani, Yemini, Teslim Abdal, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal gibi şahsiyetler olduğu anlatılmıştır. Karacaoğlan gibi günlük yaşamla ilgili sözler yazan ozanların pek okunmadığını daha çok Aleviliğin yorumunu yapabilen ve bu yönde söz söyleyebilenlerin anıldığı ifade edilmiştir. Hacı Bektaş’ın 1985-90’dan sonra popüler olduğu ve yanlış bir algıya da neden olduğu söylenerek sanki Türkiye’deki bütün Aleviler’in Hacı Bektaş’a bağlıymış gibi bir kanı oluşturulduğunu, oysa Anadolu Aleviliği’nin Erdebil Tekkesi’ne bağlı olduğu belirtilmiştir.218 Çocukluğunda yapılan cemlerde Hacı Bektaş’la ilgili hiçbir söylemi hatırlamadığını söyleyen Haydarlı Sinemil Dedesi, Hacı Bektaş’ın televizyonun yaygınlaşmasıyla görünür olduğunu ifade etmiştir. Hacı Bektaş ziyaretlerinin de önceden bu kadar yaygın olmadığı belirtilerek, insanların inançlarına ve değerlerine sahip çıkma adına buna önem verdiklerini, yoksa kendi geçmişlerinde Hacı Bektaş’ın pek olmadığını vurgulamıştır.219

Narlı ovasında yaşayan Atmalı Aşireti’ne mensup Çöçeli220 Alevisi’ne göre, Aleviliğin önem verdiği şahsiyetlerin en başında On iki İmamlar gelmektedir. Bunu “Ali, Hasan ve Hüseyin’dir. Zeynel Abidin’dir. İmam Muhammed Bakır, İmam Cafer-i Sadık’dır.” Şeklinde söyleyerek, bu zincirin On iki İmamlar ile başladığını ve onların yolunu tamamen yaşatan yedi ulu ozanla devam ettiğini ifade etmiştir. Bu yedi ulu ozanın Fuzuli ile başladığı Pir Sultan Abdal’a kadar devam ettiği söylenmiştir. Ayrıca Alevilerin çok önem verdiği kişiler içinde Ebu Müslim ve Hoca Ahmet Yesevi’nin de bulunduğu anlatılarak, Hoca Ahmet Yesevi’nin Bektaşiliğin kurucusu olduğu bildirilmiştir. Alevilerin ayrıca Sünni olmasına karşın Sünnilerin pek sahip çıkmadığı Hallac-ı Mansur221’a çok önem verdiğini, Hallac-ı Mansur’un “Enel Hak” dediğini ifade etmiştir.222

218

K6,-Alevilerde ocak kültürü çok önemlidir ve Aleviler hangi ocağa bağlıysa o ocağın bağlı olduğu Mürşit ocağı söylemlerde yer almaktadır. Kantarma Sinemil Ocağı’nda Şah İsmail ve Erdebil tekkesinin çok önemsendiği yapılan gözlemlerde tespit edilmiştir.

219

K6

220

Çöçeli:Pazarcık İlçesine bağlı Narlı Ovası’nda bulunan Atmalı Aşireti’ne bağlı Alevilerin yaşadığı bir mahalledir.

221

Hallâc-ı Mansûr:Asıl adı Hüseyin olan ve 922 yılında asılmak suretiyle öldürülen ünlü mutasavvıf.

222

Şah Hatayi’yi deyişlerinden tanıdığını ifade eden Çöçeli Alevisi, onun geçmişin en ünlü şairlerinden biri olduğunu söylemiştir. Şah Hatayi’nin, Şah İsmail olduğunu belirterek, bölgede bulunan Akçakoyunlu Köyü’nde yaşayanların Şah İsmail’in dayıları olduğunu anlatmıştır. Bu köyün Horasan’dan gelme bir köy olduğunu Sünni olmasına karşın Ömer ve Osman ismine eskiden hiç rastlanmayan bu köyde şimdi yeni yeni bu isimlerin konmaya başlandığı ifade ederek, Narlı Ovası’ndaki en eski yerleşimlerden biri olduğu anlatılmıştır. Bu köyün Şah İsmail’in dayılarının mensup olduğu Akkoyunlulara akraba olduğu ifade edilmiştir. Bu köylerin Şah İsmail’i destekledikleri bunlar içerisinde ayrıca, Akkoyunluların, Uzun Hasanlıların, Aksakallıların, Uzun Ahmetler’in olduğu ifade edilerek Dulkadirlilerin bile köken olarak Alevi olmasına karşın sonradan Sünnileştikleri bildirilmiştir. Akçakoyunlu ailelerinin giyim geleneklerinin de Maraş’lılara göre farklı olduğu anlatılmıştır.223 Aynı Çöçeli Alevisi, Hacı Bektaş’ın Hoca Ahmet Yesevi tekkesinde yetiştiğini ve hocasının Lokman Perende olduğu belirterek, Tebriz’de genel de kendi gibi Türkmenlerin olduğunu ve ibadet şekillerinin de kendileri gibi olduğu söyleyerek o yörede kesinlikle Kürt bulunmadığı ifade etmiş, kendilerinin de köken olarak bu yöreden geldiklerini anlatmıştır.224

Dini anlamda Alevilik açısından en önemli şahsiyetin şüphesiz Hz.Ali olduğunu söyleyen Bozlar Alevisi, Hz. Ali ile beraber Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve On iki İmam’ın olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Aleviliği bugünlere taşıyan kişilerin de çok önemli olduğu söylenerek, bunlardan en önemlisinin ise Pir Sultan Abdal olduğu, mücadeleyi bırakmayan kişiliğiyle başkaldırının sembolü haline geldiği anlatılmıştır. Osmanlı döneminde sürekli göçerlerle mücadele etmesini, Alevilerin Türkmen olmasına dair en önemli gösterge sayan Bozlar Alevisi’ne göre Osmanlı sürekli Türkmenlerle mücadele etmiş, Kürtler ya da başkalarıyla mücadele etmemiştir. Bu yüzden Pir Sultan Abdal ve Hacı Bektaş’ın ön plana çıktığı belirtilmiştir.225

Şah Hatayi’nin Alevilerce en önemli ozanlardan biri olarak kabul edildiği ve gerçekte onun Şah İsmail olduğu ve Hatayi mahlasıyla birçok eser bıraktığı ve iyi ki de bıraktığı söylenmiştir. Şah İsmail ile Yavuz arasında çok enteresan diyalogların

223 K14 224 K14 225

olduğunu bildiğini, bu iki Türk komutanın eğer o dönem güç birliği yapmış olsaydı belki dünyanın Türklerin olabileceğini söylemiş ve bugün hala Şah Hatayi’nin deyişlerini severek okuduğunu vurgulamıştır.226

Ağuiçen Ocağına bağlı dede ailesinden Alevi’ye göre, ilk akla gelen şahsiyetin Peygamber efendimiz olduğunu söyleyerek onun İslamiyet’in ve Ehl-i Beyt’in başı olduğu vurgulanmıştır. On iki İmamlara gelince de hiçbirinin eceliyle Hakka yürümediği söylenerek sadece on ikinci imam olan Muhammed Mehdi’nin sırrı hakikate girdiği, oysa diğerlerinin ve çocuklarının, on dört masum-u pak denen bu çocukların tamamının, katledildiği ve şehit oldukları anlatılmıştır. Bu yüzden Kerbela ve Hz.Hüseyin’in Alevilerin gözünde bambaşka bir yeri olduğu ifade edilerek, onun Aleviler için pirlerin piri olduğu söylenmiştir.227

Hatayi’nin Şah İsmail olduğunu228 anlatan Ağuiçen Ocağı’na bağlı dede, onun İran’dan gelen büyük bir zat olduğunu ayrıca Alevilerin hassas olduğu bir nokta olduğunu belirtmiştir.229Hoca Ahmet Yesevi’yi pek bilmediğini söyleyen, kendisini Kürt Alevisi olarak tanımlayan, Sinemil Aşireti’ne mensup Ağuiçen Ocağı’na bağlı bir Alevi, Hoca Ahmet Yesevi’nin rivayete göre Hacı Bektaş’ı Anadolu’ya gönderdiği söylense de buna çok inanmadıklarını asimilasyona oradan başlandığını düşündüklerini ifade etmiştir. Muhteşem Yüzyıl dizisinde yeniçerileri çok sempatik yapmaya çalıştıklarını oysa birisini öldürmek için para alan bir kişinin Bektaşi olamayacağı ifade edilmiştir. Bu şekliyle asimilasyon yapıldığı Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkçülüğü öne çıkardığı ayrıca Hacı Bektaş-ı Veli’nin de Türkçe’yi koruyan biri olduğu anlatılmıştır. Türkçe’nin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde Türkçe’yi ön plana çıkardığı söylenmiş ayrıca kucağında hem geyik hem de aslanı taşıyan biri olarak Hacı Bektaş’ın zıtları beraber tutabilen bir anlayış olduğu oysa Hoca Ahmet Yesevi’de biraz Türkçülük bulunduğu vurgulanmıştır.230

Alevilikte yedi ulu ozanın bulunduğu, bunların Nesimi, Hatayi, Fuzuli, Pir Sultan Abdal, Yemini, Virani ve Kul Hikmet olduğunu anlatan Kureyşan Ocağı’na mensup

226

Hasan Başpınar,1971 doğumlu,Üniversite mezunu,K16.

227

Mazlum Güler,1970 doğumlu,ortaokul mezunu,K17.

228

Salman Akdeniz,1970 doğumlu,ilkokul mezunu,K18.

229

K17

230

bir Alevi, en önemli şahsiyetlerin peygamber efendimizin içinde bulunduğu Ehl-i Beyt’le başladığını ve en önemlisinin ise peygamberin getirmiş olduğu İslâm anlayışı olduğunu anlatarak, onun eşitiliği ve dürüstlüğü taşımasının çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Aleviliği, Ehl-i Beyt yönünde değerlendirmek gerektiği, ancak daha öncesinin de bulunduğu anlatılmıştır. Alevilikte Hızır231 olgusunun çok farklı olduğu ve Hızır yardımcın olsun sözünün çok kullanıldığı ifade edilerek, bunun ta Musa zamanından geldiği ifade edilmiştir. Alevilik Güruhu Naci’den geliyor dendiği zaman yaratılıştan geldiği anlamı taşıdığı ifade edilmiş, Aleviliği tarif ederken, sadece Ali’yi seviyorlar denirse yanlışa düşüleceği anlatılmıştır. İnsan olmanın en önemli koşullarından bir tanesinin dürüstlük olduğu, özünün sözüne uymak olduğu, eline, beline sahip olmak olduğu anlatılarak öyle biri kim olursa olsun kendilerinin gözünde Alevi olduğu söylenmiş, Aleviliğin okunarak olmadığı, özünün sözünün temiz olması gerektiği, gönül kabesiyle zikrinin piri pak olması gerektiği anlatılmıştır.232

Kureyşan Ocağı’na bağlı bir Alevi, Şah Hatayi’nin esasında Şah İsmail olduğunu anlatarak hem onun hem de Yavuz’un Türk olduğu söylemiştir. Şah İsmail’in seyyid soyundan olduğu ve on yaşına geldiğinde bütün ailesinin öldürüldüğü belirtilmiştir. Diğer insanların onu Ehl-i Beyt soyundan geldiği için korumaya çalıştıkları ve Alevilerin hep onu koruduğunu söylemiştir. Alevi deyince yanlış anlaşıldığını oysa insan olma yolunda adım atan, kendisini dara çeken, aslında sevgiyle yorulmuş bir

Belgede Pazarcık Türkmen Alevileri (sayfa 67-90)